Davet By: saniyenur Date: 13 Temmuz 2011, 22:09:52
4.DAVET
Ey gönüllerin hayatý Hüsameddin, nice zamandýr altýncý cildin yazýlmasýný meyledip durmaktasýn. Husami-name, senin gibi bilgisi çok bir erin çekiþiyle dünyayý dönüp dolaþmada. Ey manevi er, Mesnevinin son cildi olan altýncý cildi de sana armaðan sunmaktayým.
Bu altý ciltle cihete nur saç da çevresini dolanmayan dolansýn. Aþkýn beþle altýyla iþi yoktur. Onun maksadý, ancak sevgilinin kendisini çekmesidir. Belki bundan sonra bir izin gelir de söylenmesi lazým olan sýrlar söylenir.
Bu ince ve gizli kinayelerden daha açýk, daha anlayýþlý bir tarzda anlatýlýr. Sýr, ancak sýrrý bilenle eþittir. Sýr, onu inkar eden kiþinin kulaðýna söylenmez. Fakat Tanrýdan davet etme emri gelince artýk halkýn kabul edip etmemesiyle ne iþimiz var?
Nuh, tam dokuz yüz yýl kavmini davet edip durdu. Her an da kavminin inkarý arttý. Fakat söylemeden vazgeçti mi? Hiç sükut maðarasýna çekilmeye kalkýþtý mý?
Köpeklerin havlamasý ile kervan, hiç yolundan kalýr mý? Ay ýþýðý olan gecede dolunay, köpeklerin havlamasý ile yürüyüþünü aðýrlaþtýrýr mý, dedi. Ay, ýþýðýný saçar, köpek de havlar durur. Herkes, yaradýlýþýna göre bir hizmette bulunur. Takdir herkese bir hizmet vermiþ, herkesi bir iþe layýk görüp iptilaya salmýþtýr.
Ay der ki: Köpek, o pis sesini býrakmýyorsa ben ayým, gidiþimi nasýl býrakýrým ki? Sirke, sirkeliðini artýrdýkça þekerin artmasý gerek. Kahýr, sirkedir, lütuf da bala benzer. Sirkengübinin temeli bu ikisidir. Bal, sirkeden az oldu mu sirkengübin iyi olmaz.
Nuh’un kavmi de, ona sirke döküp duruyorlardý, fakat Tanrýnýn lütuf ve ihsan denizi ona daha fazla þeker dökmekteydi. Onun þekerine cömertlik denizinden yardým edilmekte idi de o yüzden alem halkýnýn sirkesinden fazlaydý onun þekeri.
Tek bir kiþi ama bine bedel... Kimdir o? Tanrý velisi. Hatta o yüce Tanrý kulu, yüzlerce zamanýn tek eridir. Denize bir yol bulmuþ olan küpün önünde ýrmaklar bile diz çöker. Hele þu deniz yok mu? Bütün denizler, bu örmekleri, bu sözleri duyunca ulu bir ad, küçücük, ehemmiyetsiz bir ada eþ oldu diye utançlarýndan aðýzlarý acýlaþýr.
Bu dünyanýn o dünya ile birleþmesinden bu dünya, utanýr, ortadan kalkar. Bu söz dardýr, derecesi pek aþaðýdýr. Yoksa bayaðý bir þeyin hasýn hasý ile ne münasebeti var? Kuzgun, baðýnda kuzgunca baðýrýr. Fakat bülbül, bunu duyup sesini azaltýr mý? Bu “Tanrý dilediðini yapar” pazarýnda her ikisi için de ayrý alýcý var.
Dikenliðin gýdasý ateþtir; sarhoþ dimaðýnýn gýdasý da gül kokusu. Bir leþ, bizce kötüdür, pistir ama domuzla köpeðe þekerdir helvadýr. Pisler, þu pisliklerini yapa dursunlar, sular da pisleri arýtmaya savaþýr. Yýlanlar zehir saçar, acýlar bizi periþan eder ama, bal arýlarý daðlarda, kovanlarda, aðaçlarda baldan þeker ambarlarý doldurur. Zehirler tesirlerini yapýp dururlar ama panzehirler de hemen o tesirleri gideriverir.
Þu aleme baksan görürsün ki baþtanbaþa savaþtan ibarettir. Zerre, zerreyle adeta dinin kafirlerle savaþmasý gibi savaþýr durur. Bir zerre sola doðru uçmaktadýr, öbürü saða doðru gidip arayacaðýný aramada. Bir zerre yücelere çýkmada, öbürü baþ aþaðý düþmede. Þöyle durur gibi görünürler ama onlarýn savaþýný bu durgunluk aleminde gör. Onlarýn fiili savaþlarý gizli savaþlarýndan ileri gelmededir. Bu aykýrýlýðý gör de o aykýrýlýðý anla.
Fakat güneþte mahvolan zerrenin savaþý, vasýftan hesaptan dýþarýdýr. Zerrenin kendiside, nefesi de mahvoldu mu artýk onun savaþý, ancak güneþin savaþýdýr. Onun kendiliðinden hareketi de kalmamýþtýr, duruþu da. Neden? “Biz Tanrýya dönenleriz” sýrrýndan. Biz kendimizden geçip senin denizine döndük. Asýldan süt içtik, geliþtik. Ey gulyabaniye aldanýp yolun fer-i lerine dalan, ey usulsüz kiþi asýllardan az bahset.
Bizim savaþýmýzda hakikatte bizden deðildir, sulhumuz da. Her halimiz Tanrýnýn iki parmaðý arasýndadýr. Tabiat, iþ ve söz bakýmýndan cüzüler arasýndaki savaþ, pek korkunç bir savaþtýr. Fakat bu alem, þu savaþla durmadadýr. Unsurlara bak da anla.
Dört unsur dört kuvvetli direttir. Dünyanýn tavaný onlarla düz durmada. Her direk, öbürünü kýrar. Su direði ateþ direðini yýkar. Halkýn yapýsý zýtlar üstüne kurulmuþ. Hasýlý biz, zarar bakýmýndan da savaþtayýz, fayda bakýmýndan da. Ahvalin, birbirine aykýrý. Tesir dolayýsýyla her biri öbürüne zýt. Her an kendi yolumu vurup durmadayým, artýk baþkasýna nasýl bir çare bulabilirim?
Bana gelen hal askerlerinin dalgalarýna bak; her biri, öbürüyle savaþmada, her biri, öbürüne kin gütmede. Kendindeki þu müthiþ savaþa bak. Baþkalarýnýn savaþý ile ne meþgul olup durursun? Meðer ki Tanrý, seni bu savaþtan çeke de sulh aleminde bir tek renge boyanasýn. O alem, ancak bakidir, mamurdur, baþka türlü olmasýna imkan yok. Çünkü terkibi, zýt olan þeylerden deðil.
Bu yok olma, bitme, zýttýn zýddýný yok etmesinden ileri gelir. Zýt olmadý mý ebedilikten baþka bir þey olamaz. O eþsiz, örneksiz Tanrý, cennetten zýddý giderdi. Orada güneþ de yoktur, zýddý olan zemheri de. Renklerin asýllarý, renksizliktir... Savaþlarýn aslý barýþlardýr. Bu gamlarla dolu olan bucaðýn aslý, o alemdir. Her ayrýlýðýn aslý, buluþmadýr.
Hocam, neden biz bu ayrýlýlar içindeyiz? Neden birlik bu sayýlarý doðuruyor? Çünkü biz fer’iz, bu birbirine zýt olan dört asýl, fer’ide kendi huyunu iþliyor. Halbuki can cevheri, ayrýlýklarýn ötesinden. Onun huyu bu deðil, onun huyu, ulu Tanrýnýn huyu. Savaþlara bak. O savaþlar, barýþlarýn asýllarý. Tanrý uðrunda savaþan Peygamber gibi hani. O, iki cihanda da üstündür. Bu üstünü dil anlatmaz ki.
Irmak suyunu tamamý ile içmenin imkaný yok. Yok ama susuzluðu giderecek kadar içmenin de imkaný yok. Mana denizine susamýþsan Mesnevi adasýndan o denize bir ark aç. O arký o derece aç ki her an Mesneviyi, ancak ve ancak mana denizi göresin.
Yel derenin üzerindeki saman çöplerini temizledi mi su, tek renkliliðini meydana çýkarýr. Sen Mesnevide ter-ü taze mercan dallarýný gör, can suyundan bitmiþ meyveleri seyret. Söz, harften, sesten ve soluktan ayrýldý mý hepsini býrakýr, deniz kesilir. Harfi söyleyen de, duyan da, hatta harfler de, bu üçü de sonunda can olur.
Ekmek veren, ekmek alan ve pak ekmek suretlerden kurtulur, toprak olur. Fakat manalarý, yine birbirinden ayrý olarak ve daimi bir surette üç makamdadýr. Suret toprak olur ama mana olmaz. Kim, olur derse de ki: Hayýr buna imkan yok.
Ruh aleminde gah suretten kaçarak, gah surete bürünerek üçü de beklerler. Suretlere gidin diye emir gelir, giderler. Yine onun emri ile suretlerden ayrýlýrlar. Hasýlý “Halk da onundur, emir de” sýrrýný bil. Halk, surettir, emir de o surete binen can. binek de padiþahýn buyruðundadýr, binen de, cisim kapýdadýr, can huzurda. Su testiye dolmak istedi mi padiþah, can askerine binin diye emreder. Sonra yine canlarý yücelere çekmek diledi mi padiþah nakiplerinden ses gelir: Ýnin! Bundan öte söz inceldi. Ateþi azalt, odunu çok atma. Atma da küçücük çömlek kaynamasýn. Anlayýþ çömlekleri pek küçük ve pek yufka.
Noksandan münezzeh Tanrý, bir elmalýk meydana getirmede, onlarý aðaçlara, yapraklara benzeyen harfler içinde gizlemede. Bu ses, harf ve dedikodu aðaçlýðý arasýnda elmadan ancak bir koku alýnabilir. Bari sen de bu kokuyu sende aklýna iyice çek, bu kokuyu iyice al da seni kulaðýndan tutup asla kadar götürsün. Nezle olmamaya, koku almaya bak. Halkýn yelinden, nefesinden bedenini ört. Onlarýn havalarý, kýþ rüzgarlarýndan da soðuktur. Örtün, bürün de burnuna girmesin. Onlar cansýz donmuþ kiþilerdir. Nefesleri, karlý daðlardan gelir. Fakat yeryüzü bu karlý kefene büründü mü durma, hemen Hüsameddin’in güneþ kýlýcýný vur. Derhal doðudan Tanrý kýlýcýný çek, o doðuyla bu tapýyý ýsýt.
Güneþ, karý hançerledi mi daðlardan ovalardan seller yürür. Çünkü o, ne doðudadýr, ne batýda. Gece gündüz müneccimle savaþýr durur. Neden der, benden baþka ve yol göstermeyen yýldýzlarý bayaðýlýk ve körlük yüzünden kýble edindin? Kuran’da o emim erin “Ben hatalarý sevmem” sözü hoþuna gitmedi. Ayýn önüne geçtin, beline eleðim saðmadan kulluk kemerini baðladýn da o yüzden ayýn ikiye bölünüþünden incindin.
“Güneþ dürülür” ayetini inkar edersin. Çünkü sence güneþ en yüce bir mertebedir. Havanýn deðiþmesini yýldýzlarýn tesirinden bilirsin de “And olsun yýldýza, indiði zaman” ayetinden hoþlanmazsýn.
Ay, ekmekten de tesirli deðil ya. Nice ekmek vardýr ki adamýn can damarýný koparýr. Zühre sudan daha tesirli deðildir ya. Nice su vardýr ki bedeni harap eder. Fakat onun sevgisi senin canýndadýr da onun için dostun öðüdü bir kulaðýndan girer, bir kulaðýndan çýkar. Fakat bil ki senin öðüdünde bize tesir etmez, bizim öðüdümüz de sana.
Meðer ki göklerin anahtarlarý elinde olan sevgiliden sana hususi bir anahtar ihsan edile. Bu söz, yýldýza benzer, aya benzer. Fakat Tanrý buyruðu olmaksýzýn tesir etmez. Bu cihetsiz yýldýz, yalnýz vahiy arayan kulaklara tesir eder. Cihetten cihetsizlik alemine gelin de sizi kurdu paralamasýn der.
Onun yýldýzlar saçan pýrýltýsý karþýsýnda þu dünya güneþi, bir yarasaya benzer. Yedi mavi gök, onun kulluðundadýr. Bir çavuþa benzeyen ay, onun derdiyle yanmada erimededir. Zühre bir þey soracak oldu mu el atar, müþteri can nakdini eline alýp huzurunda durur.
Zühal onun elini öpme havasýndadýr ama kendisini bu devlete layýk görmez. Merih onun yüzünden elini ayaðýný incitmiþ, Utarit onun vasfýndan yüzlerce kalem kýrmýþtýr. Bütün bu yýldýzlar, müneccimle, ey caný býrakýp rengi seçen. Can odur,bizse hep rengiz, sayýlar ve yazýlarýz. Onun düþünce yýldýzý, bütün yýldýzlarýn canýdýr diye savaþmaktadýr.
Düþünce de nerede? O makam, tamamýyla pak nurdur. Ey düþüncelere kapýlan, bu düþünce lafý senin için söylenmiþtir. Her yýldýzýn yücelerde bir evi vardýr ama bizim yýldýzýmýz hiçbir eve sýðmaz. Yeri, yurdu yakan þey, nasýl olur da mekana sýðar? Haddi olmayan nur, nasýl olur da hadde girer? Fakat sevdalý ve bir zayýf kiþi anlasýn diye bir örnek verir, bir suretle tasvir ederler.
O þey, örnektir, onun misli deðil. Bu örneði de donmuþ kalmýþ akýl, bunu anlasýn diye getirirler. Akýl keskindir ama ayaðý gevþektir. Çünkü gönlü yýkýktýr, bedeni saðlam. Bu çeþit aklý olanlarýn akýllarý, neye takýlýrsa sýmsýký takýlýr ama þehveti býrakmayý hiç mi hiç düþünmezler. Dava zamaný göðüsleri doðruya benzer, fakat takva zamaný sabýrlarý, adeta bir þimþektir.
Her biri hünerlerle kendini gösterir, alim geçinir. Fakat vefa vaktinde alem gibi vefasýzdýr. Kendini görme zamanýnda cihana sýðmaz, fakat ekmek gibi boðazda mide de kaybolur gider. Fakat yine de bütün bu vasýflar iyidir... Ýyilik aradý mý insanda kötü þey kalmaz ki.
Meni benliðinde kaldýkça kokuþur, pis olur. Fakat cana ulaþtý mý aydýnlýk alemini bulur. Cansýz þey nebatata yüz tuttu mu, baht aðacýndan hayat biter. Canlýya yüz tutan nebat, Hýzýr gibi abýhayat kaynaðýndan içer. Can da canana yüz tutarsa pýlýsýný pýrtýsýný sonsuz ömür iklimine çeker götürür.
Bir gün bilgisiz bir adam, vaaz eden birine sordu: Mimberde senden daha yüce söz söyleyen, senden daha güzel vaaz eden bir adam bile yok. Sana bir sorum var, ey akýllý er, bu mecliste sualime cevap ver. Bir kale burcunun üstüne bir kuþ otursa baþý mý daha üstündür, kuyruðu mu?
Vaaz eden dedi ki: Yüzü þehre, kuyruðu köyeyse yüzü, bil ki kuyruðundan üstündür. Yok... Eðer kuyruðu þehre, yüzü köyeyse o kuyruða toprak ol, yüzünden yüz çevir. Kanadý olan kuþ yuvasýna kadar uçup gider. Ýnsanlar, insanlarýn kanadý da himmettir.
Bir aþýk, hayra, þerre bulanabilir. Sen onun hayrýna þerrine bakma, himmetine bak. Doðan, isterse beyaz ve eþsiz olsun; fare avladýktan sonra bayaðýdýr. Fakat baykuþun meyli, padiþaha olsa doðan sayýlýr, külahýna bakma. Ýnsan, bir hamur teknesi boyuncadýr ama gök yüzünden de üstündür, esirden de. Hiç bu gökyüzü “Biz onu ululadýk” sözünü duydu mu? Kim duydu bu sözü? Dertlere düþmüþ Ademoðlu.
Hiç kimse, güzelliðini, aklýný, sözlerini, isteklerini yeryüzüne gösterdi, bildirdi mi? Hiç yüzünün güzelliðini, reyindeki isabeti gökyüzüne göstermeye, söylemeye kalkýþtý mý? Oðlum, hiçbir gümüþ bedenli dilber, hamam duvarlarýna çizilmiþ resimlere kendisini gösterir, onlarýn karþýsýnda cilvelenir mi? O huri gibi güzel resimler þöyle dursun kalkar yarý kör bir kocakarýya karþý cilvelenirsin. O kocakarý da olan ve resimlerde olamayan nedir ki seni o resimlerden tutup çeker? Sen söylemezsin ama ben söyleyeyim: Akýldýr, duygudur, anlayýþtýr, tedbirdir, candýr. Kocakarý da insanla kaynaþan can var. Halbuki hamamdaki resimlerde ruh yok. Hamam duvarýndaki resim, bir harekete gelseydi derhal seni kocakarýdan çekerdi.
Can nedir? Hayýrdan þerden haberdar olan, lütuf ve ihsana sevinen, zarardan yerinip aðlayan þey. Madem ki canýn sýrrý, mahiyeti, insana hayrý, þerri haber vermede... Þu halde hakikatten kimin daha ziyade haberi varsa o, daha canlýdýr.
Ruhun tesiri, bilgi ve anlayýþtýr. Kimde bu bilgi ve anlayýþ, daha fazlaysa o, daha ziyade Tanrýlýktýr. Fakat bu tabiat aleminin ötesinde öyle haberler, öyle bilgiler vardýr ki bu canlar, o meydan da cansýz bir hale gelirler. Bunlardan haberdar olamayan can, Tanrý tapýsýna mazhar oldu... Canlarýn caný ise Tanrýya mazhar oldu.
Melekler de tamamý ile akýldan, candan ibarettiler. Fakat yeni bir can geldi. Adem yaratýldý mý onun karþýsýnda beden haline geldiler. Kutluluktan o caný gördüler, ten gibi o ruha hizmetçi kesildiler.
Þeytana gelince canla baþla ondan baþ çekti, canla birleþmedi, çünkü ölü bir uzuvdu. Caný olmadýðý için Adem’e feda olmadý... Kýrýk bir eldi cana itaat etmedi. Fakat o uzvu kýrýldýysa cana bir noksan gelmedi ya. Canýn elindedir bu onu yine yaratabilir. Baþka bir sýr daha var, fakat bunu duyacak kulak nerede? O þekeri yiyecek dudu kuþu hani?
Has dudulara pek bol, pek deðerli þeker var ama aþaðýlýk dudular, o taraftan göz yummuþlar. Yalnýz sureti derviþ olan, o zekatý, o arýlýðý nereden tadacak. O, manadýr, faülün failat deðil. Ýsa’nýn eþeðinden þeker esirgenemez ama eþek, yaradýlýþ bakýmýndan otu beðenir. Þeker, eþeði neþelendirseydi önüne kantarla þeker dökülürdü. “Onlarýn aðýzlarýný mühürledik” ayetinin manasýný bil. Yolcuya bu mühim bir þeydir. Bunu bil de belki peygamberlerin sonuncusunun yolu hürmetine aðýzdan o kuvvetli mühür kaldýrýlýr.
Peygamberlerden kalan mühürleri, Ahmed’in dini hürmetine kaldýrdýlar. Açýlmamýþ kilitleri vardý; onlar, “Ýnna fettehna” eliyle açýldý. O, bu dünyada da þefaatçidir, o dünyada da, bu dünyada insaný dine götürür, o dünyada cennetlere. Bu dünyada “Sen onlara yol göster” der; o dünyada “Sen onlara ay gibi yüzünü göster” der.
Onun gizli aþikar iþi, daima “Yarabbi sen kavmime doðru yolu göster, onlar bilmiyorlar” demektir. Onun nefesi ile iki kapý da açýktýr. Duasý, iki alemde de müstecap olur. Ona benzer ne gelmiþtir, ne de gelecek. Bu yüzden son peygamber olmuþtur. Sanatýnda son derece ileri gitmiþ bir üstadý görünce bu sanat, sende bitmiþtir demez misin?
Ey peygamber, mühürleri kaldýrmak, kapalý kapýlarý açmaktasýn, hatemsin, bu iþ, seninle ve sende bitmiþtir. Can baðýþlayanlar aleminde bir hatemsin sen. Hasýlý mühürleri kaldýrma ve kapýlarý açmada Muhammed’in iþaretleri, tamamý ile açýlýktýr, açýlýk içinde açýlýktýr, açýlýk içinde açýklýk. Onun canýna, evladýna geliþine ve zamanýna yüz binlerce aferin. Onun devlet ve ikbal sahibi halifesinin oðullarý, onun can ve gönül unsurundan doðmuþlardýr.
Ýster Baðdat’tan olsunlar, ister Herat’tan, ister Rey’den. Su toprak karýþýklýðý olmaksýzýn onun soyudur onlar. Gül dalý nerede biterse bitsin güldür. Þarap, nerede kaynayýp köpürürse köpürsün þaraptýr. Güneþ isterse batýdan baþ göstersin, yine güneþtir, baþka bir þey deðil.
Tanrým sen örtücülüðünle ört, ayýp görenlere bunu gösterme, onlarý kör et. Tanrý, ben, eþi olmayan güneþle kötü huylu yarasanýn gözünü baðlamýþým dedi. Bakýþý noksan yarasanýn gözünden, o güneþin yýldýzlarý da gizlidir.
Ey Tanrý ýþýðý Hüsameddin, ey ruh cilasý, ey doðru yolu gösteren padiþah gel! Mesneviyi yayýlmýþ bir mera haline getir, örneklerinin suretlerine can ver! Can ver de bütün harfleri akýl ve can olsun, can cennetine uçup gitsin. Zaten onlar, senin sayende can aleminden gelip harf tuzaðýna tutuldular, mahpus oldular.
Ömrün alemde Hýzýr gibi uzasýn, canlara can katsýn, düþkünlerin ellerini tutsun, daimi olsun. Ýlyas ve Hýzýr gibi dünyalar durdukça dur da yeryüzü, lütfunla gökyüzü haline gelsin. Kötü gözlülerin þatafatý, nazarý olmasaydý lütfunun yüzde birini söylerdim. Fakat nefesi zehirli kem gözlerden ben ne can üzen zahýmlar yedim. Onun için senin halini, ancak baþkalarýnýn hallerini anarak remiz ve kinayeyle söylerim.
Bu bahanede, gönlüne ait bir hiledir ki gönlün ayaklarý, o yüzden, topraða kakýlmýþ kalmýþtýr. Yüzlerce gönül ve can yaratýcý Tanrýya aþýk olmuþtur da onlara ya kem göz mani olmuþtur ya kötü kulak.
Bunlarýn bir tanesi de peygamberin amcasý. Araplarýn kýnamasý, ona pek korkunç göründü.
Arap kendi çocuðuna uydu da güvenilir dininden döndü derlerse ne derim, dedi. Peygamber amca dedi, bir kere þahadet getir de senin için Tanrýya þefaat edeyim.
Ebutalip, doðru ama duyulur, yayýlýr, herkes duyar. Ýki kiþiyi aþan her sýr yayýlýr, otuz iki diþten otuz iki orduya duyulur. Bu Araplarýn diline düþerim. Onlarýn yanýnda bu yüzden hor hakir olurum dedi.
Fakat Tanrýnýn ezeli lütfu olsaydý Tanrý çekiþiyle beraber bu kötü gönüllülük olur muydu hiç?
Ey düþkünlere yardým eden Tanrý, medet! Medet bu iki taraflý dileklerden. Ben, gönlün hilesinden, düzeninden öyle periþan bir hale geldim ki feryada bile kudretim kalmadý.
Ben kim oluyorum? Gökyüzü bile yüzlerce iþiyle gücü ile, iktidarý ile, yüzlerce debdebe ve tantanasý ile beraber bu pusudan, bu dileðe uyma yüzünden feryada geldi.
Ey kerem sahibi, ey hilim sahibi, bu iki taraflý dilekten sen bana aman ver. Ey kerem sahibi, doðru yolun bir taraflý çekiþi, iki yol arasýnda tereddüde düþmekten hayýrlýdýr.
Bu iki yoldan da maksat sensin ama bu ikilikten adama adeta can çekiþmesi gelir. Bu iki yolla da sana gelmeye azmedilir ama savaþ, asla neþe meclisine benzemez dedi.
Bunu, Kuran’daki “Göklerle yeryüzü Tanrý emanetini kabul etmekten korktular, çekindiler” ayetini oku da Tanrýdan duy. Bu ikilikte kalýþ, caba þu mu iyidir, hayýrlýdýr, yoksa bu mu diye tereddüde düþüþ, gönülde bir savaþ gibidir. Tereddütte de bütün kudretleriyle korku ve ümit birbirine saldýrýr.
Ey yüce Tanrý, önce bendeki bu çekiliþ ve yükseliþ geliþ senden meydana geldi, yoksa bu deniz, sakindi Yarabbi. Bana bu tereddüdü, o makamdan verdin, kereminle yine beni tereddütsüz bir hale getir.
Medet ey feryada yetiþen Tanrým, sen beni dertlere müptela etmektesin. Senin verdiðin dertlerle erler bile kadýlara döner. Bu derde uðratýþ niceye dek, yapma Yarabbi. Bana bir yol baðýþla, on yol verme bana.
Sýrtý yaralý arýk bir deveyim; sýrtýmda bir semere benzeyen ihtiyar yüzünden sýrtým yaralandý. Arkamdaki bu mahfe, gah aðýr gelip beni bu yana çekmede, gah öbür tarafa yayýlýp beni o yana sürüklemede. Bu uygunsuz yükü sýrtýmdan al da iyi kiþilerin bahçelerini göreyim. Uyanýk olarak deðil de Ashabý Kehf gibi uykuda olarak cömertlik bahçesinde yayýlayým.
Saðýma, soluma yatýp uyuyayým, fakat ancak top gibi ihtiyarsýz olarak yuvarlanayým. Ey din Tanrýsý, saðýma da dönersem senin döndürmenle döneyim, soluma da dönersem senin döndürmenle. Yüz binlerce yýllardýr havadaki zerreler gibi ihtiyarsýzdým. O zaman ve o hali unuttum ama uykuda bu alemden göçüp gitmem, bana o alemden bir armaðan.
Uyku zamaný bu dört unsur çarmýhýndan kurtulur, þu daracýk yurttan can yaylasýna sýçrar, çýkarým. Uyku dadýsýndan o geçmiþ günlerin sütünü içerim ey bir þeye ihtiyacý olmayan ve herkes kendisine muhtaç olan Tanrý.
Bütün alem, kendi ihtiyarýndan, kendi varlýðýndan sarhoþluk alemine kaçmaktadýr. Bu suretle herkes, þarap, çalgý gibi þeylere düþer de kendi aklýndan bir an olsun kurtulmaya çalýþýr.
Herkes bilir ki bu varlýk tuzaktýr. Ýnsanýn kendi ihtiyarý ile bir þeyi düþünmesi, bir þeyi anmasý cehennemdir adeta.
Onun için herkes varlýðýndan, kendiliðinden geçme alemine, yahut sarhoþluða kaçar, yahut da bir iþe koyulup kendini unutur. Fakat yine bu alemden kendini çeker, varlýk alemine gelirsin. Çünkü o kendini unutma alemine Tanrý fermaný olmadan gitmiþtik.
Ne cin, zaman kaydýnýn hapsinden kurtulabilir, ne insan. Yüce göklere çýkmak anacak doðru yolu bulma kudretiyle olabilir.
Ýnsan doðru yolu ancak Tanrýdan çekinen kulun ruhunu, göklerden þeytanlarý kovan þahaplardan koruyan kuvvetle bulabilir. Yok olmadýkça hiç kimseye ululuk tapýsýna varmaya yol yoktur. Göklere yücelme nedir? þu yokluk. Aþýlarýn yolu da yokluktur, dini de. Aþk yolunda yalvarma bakýmýndan pöstekiyle çarýk, Eyaz’a mihrap olmuþtur. Gerçi onu padiþah severdi. Ýçi de güzeldi, dýþý da. Fakat kendisi de kibirsiz riyasýz, kinsiz bir hale gelmiþti. Yüzü, padiþahýn güzelliðine bir anda kesilmiþti. Varlýðýndan uzaklaþtýðý için iþinin sonu da Mahmut oldu.
Eyaz kibir korkusundan çekinirdi de onun için temkini, pek kuvvetli bir hale gelmiþti. O tertemiz bir hale gelmiþti. Kibrin nefsin boynunu vurmuþtu. Ya o düzenleri halka bir þey öðretmek için yapýyor, yahut korkuda uzak bir hikmet yüzünden böyle bir harekette bulunuyordu. Yahut varlýk, yokluk rüzgarlarý ile esip gelen bir bað olduðundan bir gün çarýðýný görmeyi istiyor, bu suretle de yokluk definesinin üstüne kurulan yapýnýn kapýsýný açmak, o zevk yaþayýþýnýn yelini bulmak diliyordu. Bu kaynaðýn malý, mülkü, atlasý, çabuk yürüyüp giden cana bir zincirdir.
Buna kapýlan, þu altýn zinciri gördü de kapýldý, ruhu bir delik içinde kaldý, ovalara çýkamadý. Görünüþü cennet ama hakikatte bir cehennem. Üstü güllü nakýþlarla bezenmiþ bir zehirli yýlan. Ýnanan kiþiye cehennem zarar vermez ama ortadan geçmek daha iyidir ya. Cehennem ona bir zeval vermez-. Vermez ama herhalde cennet, onun için daha hoþtur ya.
Ey noksan kiþiler, þu gül yüzlülerden sakýnýn. Onlarla konuþmaya kalktýnýz, düþüp kalkmaya baþladýnýz mý anlarsýnýz ki onlar cehennemdir.