Bir Veliye Bende Olmak By: reyyan Date: 12 Temmuz 2011, 15:46:33
Bir Veliye Bende Olmak
Ekim 2010 - 142.sayý
T. Ziya ERGUNEL kaleme aldý, DÝÐER YAZILAR bölümünde yayýnlandý.
“Pâdiþâh-ý âlem olmak bir kuru kavgâ imiþ
Bir velîye bende olmak cümleden a’lâ imiþ.”
(Yavuz Sultan Selim)
[(Anladým ki) cihan padiþahý olmak (çabasý) bir boþ kavgadýr. Hepsinden iyisi, bir Allah
dostuna baðlanmak imiþ.]
Bir veliye baðlanmanýn cihan padiþahlýðýndan daha iyi, daha doðru, daha yüceltici olduðunu söyleyen kiþi bir cihan padiþahý ise biraz durup düþünmek gerekiyor. Öyle ya, dünya haritasýna bakýp “Ne kadar da küçükmüþ!” diyen, sekiz yýlý biraz aþan saltanat döneminde Osmanlý topraklarýný neredeyse üç kat geniþleten, devlet hazinesini aðzýna kadar altýnla dolduran cihan padiþahý Yavuz Sultan Selim Han söylüyor bunu. Âleme sultan olmuþ birinin er eteðini tutanlara gýptasý, gözümüzü nereye yahut neye dikmemiz gerektiðini anlatmasý bakýmýndan önemli.
Tarih kitaplarý bu cengâver Osmanlý sultanýnýn “Yavuz” tarafýný fazlaca nazara verir de asýl hüviyetini, yani “Selim” yanýný ihmal eder. Bu sebeple olmalý, mesela yukardaki mýsralar Yavuz Sultan Selim’e ait midir, deðil midir; öteden beri sorgulanýr.
Yavuz’un “Selimî” mahlasýyla tertip eylediði Divan’ýnýn Farsça olduðu doðrudur. Bize tevatüren ulaþan Türkçe birkaç þiir yahut beyti bizzat Yavuz mu yazmýþtýr, yoksa ona atfen baþkalarý mý söylemiþtir, bilinmez. Esasen çok önemli de deðildir bu. Çünkü Yavuz’un böyle düþünmeye, böyle söylemeye son derece müsait bir Selim tarafý vardýr. Sadeliði seven, debdebe ve ihtiþamdan hoþlanmayan bir padiþahtýr o. Þehzadeliði zamanýndan beri her öðünde tek çeþit yemek yer, aðaçtan tabaklar kullanýr. Mercidabýk zaferinden sonra Þam’da adýna okunan Cuma hutbesinde, kendisini “Hâkimü’l-Haremeyn” (Mekke ve Medine’nin hâkimi) olarak vasfeden imamý, “Hayýr, Hâkimü’l-Haremeyn deðil, Hâdimü’l-Haremeyn (Mekke ve Medine’nin hizmetçisi)” diyerek düzeltir. Mýsýr seferinden dönüþte, merasimle karþýlanacaðýný bildiðinden gecenin bir yarýsýnda gizlice girmiþtir Topkapý Sarayýna.
Yavuz, ikindi güneþine benzetilir. Ömrü kýsa fakat gölgesi uzundur. Genç denilebilecek bir yaþta ölüm döþeðinde iken musahibi Hasan Can’ýn, “Hünkârým, Cenâb-ý Hakk’a teveccüh eyleyip, O’nunla olacak zamandýr” telkini üzerine sitemle, “Ya sen bizi bunca zamandýr kimin ile bilirdin?” diyen bir mana sultanýdýr ayný zamanda. Vefatýna yakýn günlerde devlet erkânýnýn Rodos’a sefer teklifini duyunca “Bizim þimden gerü sefer-i ahiretten gayri seferimiz yoktur” (bizim bundan sonra ahiret yolculuðundan baþka seferimiz yoktur.) diyebilecek kadar da keþf ü keramet sahibidir. Son anlarýnda Yasin-i Þerif’i ikinci defa okurken “Selâmün kavlen min rabb’ir-rahîm” ayetinde ruhu kabzedilerek imrenilecek bir hüsn-i hatimeyle göçüp gitmiþtir yalan dünyadan.
Cihan padiþahlýðýný da hakkýyla ifa etmiþ bulunan Yavuz’un bu vazifeyi “kuru kavga” olarak nitelemesi, bir Allah dostuna baðlanmaya nispetledir. Yoksa bu hayatta hepimizin þu veya bu seviyede dünyevî sorumluluklarý vardýr ve bunlarý en iyi þekilde yerine getirmek de vazifelerimiz arasýndadýr. Telkin edilen, dünyevî vazife ve sorumluluklardan yüz çevirmek deðil; baki olana, fani olana kýyasla öncelik ve önem vermemiz gerektiðidir.
Herhalde insanýn þu fani dünyada eriþebileceði en yüksek mevki cihan padiþahlýðýdýr. Padiþah-ý âlem olanýn iradesinden daha üst bir irade yoktur dünya ölçeðinde. Kayýtsýz þartsýz bir hürriyet böyle bir makamda mümkün gibi görünmektedir. Buna raðmen Yavuz Sultan Selim Han, irade, imkân ve hürriyete en üst seviyede malik olunan böyle bir mevkiin karþýsýna, üstelik bundan daha âlâ bulduðu köleliði koymaktadýr. “Birine veya bir þeye baðlanmak, raptolmak” manasýna gelen “bende” kelimesi ayný zamanda “köle” demektir çünkü. Bir veliye baðlanmak tarzýnda dahi olsa, bendelik yahut köleliðin bu dünyadaki her þeyden, her makamdan, hatta cihan sultanlýðýndan da üstün görülmesi izaha muhtaç bir tercih.
Bilindiði üzere “dünya” kelimesi “denî” ile ayný kökten gelir. “Seviye olarak en altta bulunan, en aþaðýda yer alan” manasýnadýr. Dolayýsýyla dünyalýk mevki ve makamlar ne kadar yüksek görünürse görünsün, sonuçta bu “aþaðý seviye”nin sýnýrlarý dahilindedir. Halbuki “velî” Allah dostudur. Velayet, Allah Tealâ’ya yakýnlýðý, bu yakýnlýk da dünyanýn fevkinde bir yücelik yahut aþkýnlýðý ifade eder. Veliye bende olmak, elini alýp eteðini tutarak ona baðlanmaktýr. Bir Allah dostuna baðlanan, baðlýlýðýnda samimi, rabýtasýnda ýsrarlý ise mutlaka onunla beraber yücelir, dünyanýn üstüne çýkar. Bu sebepledir ki evliyaullahýn, Allah dostlarýnýn izinde yükseklere kanat açanlarýn mevkii, dünyanýn aþaðý seviyesine ve yükselmeye mani aðýrlýðýna mahkum bütün makamlardan daha âlâdýr, daha yücedir.
Öte yandan, bir Allah dostuna baðlanmak, saðladýðý fayda bakýmýndan da âleme padiþah olmaktan daha âlâdýr. Dünyanýn kendisi gibi mevki ve makamlarý da fanidir. Ýnsan kulluðunu, ahiretini, ebedi hayatýný unutacak derecede bütün mesaisini bu gelip geçici þeyler için harcarsa, dünya hayatýný bir kuru kavga, boþuna bir çaba ile heba etmiþ olur. Yaradýlýþ gayemizi unutmadan dünya hayatýný yaþamanýn, kulluðumuzu ihmal etmeden dünyalýk sorumluluk ve vazifelerimizi yerine getirmenin tek yolu ise istikamet üzere olmaktýr. Ýstikamet, velilerin alamet-i farikasýdýr. Allah dostlarýnýn eteðine sýkýca sarýlýp onlarla yol almak hem tarif üzere yürümekten daha âlâdýr, hem ayaðýmýzýn kaymasýna, kuru kavga ile ömür tüketmeye manidir.
Padiþah-ý alem olmak yanýnda, Allahu alem, bir veliye de bende olmuþ Yavuz Sultan Selim Han’ýn tavsiyesine kulak vermek, Allah dostlarýna baðlanmanýn kadrini bilmek gerek. Çünkü yol tutmanýn bundan iyi yolu yoktur.