Veda Mevsimi By: reyyan Date: 11 Temmuz 2011, 19:22:42
Veda Mevsimi
Kasým 2010 - 143.sayý
Hasan AKÇAY kaleme aldý, KAPAKTAKÝLER bölümünde yayýnlandý.
Her merhabanýn bir yüzü vedaya dönüktür. Merhabalar ne kadar güler yüzlü ise, vedalar da o kadar hüzün rengidir. Her türlü kavuþmanýn sonunda bir ayrýlýk olacaðýný düþünmek, bütün kavuþmalarýn tadýný kaçýrýr sanki.
Kavuþmadan çok ayrýlýklarla yüzleþtiðimizdendir ki, kavuþmalarýmýzda da buruk bir tebessüm vardýr. Elimizi her uzatýþýn ardýndan boþalan avuçlarýmýz ötelere açýlýr yeniden. Bittiðini sandýðýmýz çizgiden sonra yeni ufuklara dikilir bakýþlarýmýz. Yani ki dünya yürüyüþümüzde her kavuþma sonrasýnda saadetimizin çoðalacaðýný düþünürken, sonrasýnýn hüznü soðuk bir rüzgâr gibi dolar içimize.
Neye kavuþsak, kime varsak, nedense saklý ve derin bir boþluk kalýr içimizde. Onun bir türlü dolmadýðýný, doymadýðýný her daim hissederiz. Ve anlarýz ki, buradaki hiçbir þey o boþluðu doldurmayacaktýr. Biliriz ki o arzu ebede dönük, o arzu ebede müþtaktýr. Yaþadýðýmýz süre içinde de içimizdeki gurbet, yüreðimizdeki hüzün hep var olacaktýr.
Yüreðimizin derinindeki o ses “ebed ebed” diye seslenirken “fani”lere takýlýp kalmak ve onlardan geçememek bir o kadar huzurumuzu da yele verecektir.
Sonbaharýn söylediði
Her nereye baksak kainat kitabý sayfa sayfa açýlýr önümüze. Görmesini bilen gözler, okumayý bilen özler her harfinde bir mana bulur. Her kelime akla kapý açar. Her cümle yüreðe dokunur.
Kuru bir ot, gülen bir gül, daðlar, denizler, kuþlar, karýncalar, bulutlar, her bir yaðmur damlasý… Her ne varsa görünen görünmeyen, bu sayfanýn ya harfi ya kelimesi ya da cümlesi olarak serilir gözler önüne.
Her görülen de sadece onu gösterenin varlýðýný ispat eder. Her þey O’nu anlatýr. Her þey O’ndan bahseder. Onun içindir ki þair bu sýrrý fark etmiþ ve: “Bir kitabullah-ý azamdýr serâser kâinat / Hangi harfi yoklasan manasý hep Allah çýkar.” diyerek bu manadaki düþünceyi iki mýsrada özetlemiþ: “Kainat kocaman bir kitaptýr ve her bir harfi Yaradan’ý iþaret etmektedir.”
Her mevsim gibi sonbahar da bu kitabýn sayfalarýndan biridir. Her bir harfin manasý daha derinleþir hazan mevsiminde. Bahar sayfasýndaki coþkunluk ve o coþkunluðun verebileceði gafletten uzaktýr sonbaharýn sayfasý. Bir durgunluk, bir yorgunluk sarar bütün ruhlarý.
Kuþlarýn bahçemizdeki seslerinin eksilmesiyle ve çiçeklerin yavaþ yavaþ rüzgârlara boyun büküþü çoðaltýr hüznümüzü. Aðaçlarýn yapraklarýnda sarý ve kýzýl renkler belirginleþtikçe bir sükunet eli tutar sanki elimizden. Zaman büyülenmiþ bir kelebek gibidir. Yaz günlerinin hýzla akýp giden dakikalarý durmuþ, donmuþ, sonsuzlaþmýþtýr adeta. Daðlardan inerek cümle aðaçlarý rükûda “Hu” diye söyleten rüzgârýn serin eli deðmiþtir akþamýn alaca karanlýðýna. Havada uçuþup, bir süre sonra topraða kapanan yapraklar kalkmamak üzere secdeye kapanmýþtýr artýk.
Ve bir buluttan damla damla içimize ince bir sessizlik dökülmektedir. Aðaçlar, kuþlar, toprak ve bu tablo içindeki her þey, biraz önce tomurcuklarýyla bahara koþtuðu gibi, þimdi de sararan rengiyle sonbahara hazýrlanmaktadýr.
Yine baharlar gelecek
Artýk baharýn ve yazýn sayfasý kapanmýþtýr. Açýlan bu yeni sayfada hüzünlü veda cümleleri sýralanmaktýr. Yapraklarýn dallarýný terk ettiði gibi, gurbetten sýlasýna gelenler de bu mevsimde yaþlý gözleriyle veda ediyor sevdiklerine. Dedeler, nineler daha bir mahzunlaþýyor torunlarýnýn, çocuklarýnýn ardýndan bakarken. Ve gelecek yazda görüþmek ümidi bir çekirdek gibi -daha ayrýlmadan- düþüyor gönüllere. Nasýl ki çiçeklerin tohumlarý ayný duyguyla seriliyor yerlere. Nasýl ki suyu çekilip kuruyan dallarýn kökleri ayný hasretle sarýlýyor topraða…
Mahzunlaþan gönüllerdeki umut kandili soðuk kýþ gecelerinin yegane aydýnlatýcýsý ve ýsýtýcýsý oluyor artýk. Her þeyin öldüðü ve kýþla birlikte o bembeyaz kefenini giydiði zaman “Bu kuru dallarý, bu kaybolmuþ çiçekleri kim yeþertecek?” sorusuna o kitabýn önceki sayfalarýndaki cümleler cevap veriyor: Bir önceki kýþtan sonra “Hayy” ismiyle bütün kainatý yeniden dirilten, bezeyenden baþkasý deðil elbette.
Bütün bu olup bitenlerin de bir anlamý var. Hiçbir þey anlamsýz deðil. Bir bitiþ ve baþlangýç... Bir merhaba bir veda... Ölüm ve doðum, gece ve gündüz... Her biri bir cümle bize. Okuyalým ve anlayalým diye.
Hangi tohum topraða düþtü de...
Sonbahar nefesinin deðdiði her yer sararmaya baþlar. Rüzgârýn ve yaðmurun her el vuruþunda biraz daha güçsüzleþir yaprak tutunduðu dalda. Güz çiçeklerinin boynu bükülür ve yavaþ yavaþ ilk diriliðini, tazeliðini yitirmeye baþlarlar. Erken inen akþamlarýn rengiyle birlikte ufuklarý dolduran bakýþlara bir mahzunluk çöker. Tenhalaþan ve gurbetleþen dünyada insan daha bir içine çekilir. Ruh dünyasýndaki yolculuðunda ötelere açýlan kapýlardan geçerek ve özlenilene doðru büyüyen hasretle içindeki hazan kuþlarýnýn kanat sesleri duyulur. Sanki her þey biraz sonra son nefesini verecek ve sonsuz bir uykuya dalacaktýr.
Hazanýn hüzün mevsimi oluþu, göðsümüzde her an dalýndan gidecek bir sarý gül gibi duruþu “Son yaklaþýyor, haberin var mý?” uyarýcýsý olduðundandýr belki de. Aslýnda bu sonun bir baþlangýç olduðunu bilmek hüznümüzü uhrevîleþtiriyor. Çünkü vedalar yeni merhabalara akýyor. Topraða düþen her bir tohum yeni bir bahara doðru bakýyor. Gidiþ, bir tükeniþe, bir kayboluþa deðil, bir diriliþe, yeniden var oluþa doðru.
“Hangi tohum topraða düþtü de yeþermedi ki…” der Mevlâna. Tohum topraða düþmüþse yeþerecektir. Yeniden hayat bulacaktýr. Tabii ki o tohumun saðlam olmasý, çürük bir tohum olmamasý kaydýyla.
Mevlâna hazretleri bu soruyu iki türlü cevap beklercesine sormuþ gibidir. Birincisi, elbette ki topraða düþen her tohum yeþerecektir. Tohumun görevi yeþermektir çünkü. Ýkinci þekilde ise bir þart olmalý; topraða düþen ya da atýlan tohumun özünün saðlam olmasý gerekir. Aksi halde tohum olarak görünse de, özünü yitirmiþse toprakta çürümeye, yok olmaya mahkûm olacaktýr.
Sonbahara hazýrlanmak
Gün erkenden akþam oluyor. Mevsimler birbiri ardýna geçip gidiyor. Kainat aðacýnýn en güzel meyvesi olan insan da bu döngünün içinde. Gün geçtikçe sararýp soluyor ve an geliyor dalýnda tutunamaz oluyor. Gözümüzün gördüðü her yerde, her þeyde bir baþlangýç ve bitiþin haykýrýþý var. Görmemek, duymamak insandan baþka varlýklara has olsa gerek.
“Aðaçlar sonbahara hazýrlanýyor” diyen þair, hazan sayfasýndaki cümleyi doðru okuyarak, aðaçlarýn bile bir sona hazýrlandýðýný görebilmiþ. Etrafýmýzdaki deðiþimler, olup biten her þey biz insanlar için deðil mi? Sonbahara hazýrlanan aðaçlarý görüp de ömrümüzün her an hayat aðacýndan kopacak bir yaprak olduðunu düþünerek o “son” için hazýr olmamak akýl kârý olmasa gerek.
Yine Bâkî; “Eþcar-ý bâð hýrka-i tecrîde girdiler / Bâd-ý hazân çemende el aldý çenârdan”* derken bizlere bu gölgeler aleminde “yokluk” hýrkalarýmýzý giyerek, bizim için ebedi “varlýk” olaný iþaret eden elden tutmayý (el almayý) iþaret etmiyor mu?
* “Bahçedeki aðaçlar tecrit hýrkasý giydiler, yani yapraklarý döküldü. Yapraklarý döken sonbahar rüzgârý çýnardan el almýþ oldu.”