Ilim bahsi I By: sumeyye Date: 27 Haziran 2011, 14:22:57
Ilim bahsi I
Ýzahat Râvî Hz. Ebî Hureyre (R.A) hakkýnda gerekli malumat, birinci cildin yetmiþ dokuz (79) cu sahifesinde zikredilmiþtir.
Hadisi þerifdeki cümlenin anlamý; ahlak, fazilet, kabiliyyet ve tabiat bakýmýndan verim, geliþme ve netice cihetinden insanlarýn mâden leri, altýn ve gümüþün mâdenleri gibidir.
Yani; Altýn ve gümüþ madenleri; verim ve safiyet bakýmýndan çok çeþidlidir. Bâzýsý verimi, kalite ve keyfiyeti yönünden çok fevkal'ade olur. O mâdenler iþletildikçe pek yüksek verim ve kalite elde edilir, do-laysiyle sahibini maddî bakýmdan zengin yapar.
Þayet altýn ve gümüþ mâdenleri, yabancý maddelerle karýþýk olur veya verimi az olursa, bu mâdenleri çalýþtýranda maddi bakýmdan az gelir ve imkâna sahib olur, çekilen emek ve yapýlan masraf karþýlanmazsa, bu takdirde bu mâdeni çalýþtýran adam, kâr ve kazanç elde edemediði gibi devamlý zarar etmekle sonunda iflas edib periþan olur.
Keza soyu sopu, ahlak ve huyu, terbiye ve tedibi mükemmel olan insanlarýnda, kendilerinden gelen nesil ve kiþilerde, o nisbetde iyi huylu ve güzel ahlaklý olurlar, zira maya ve asýl olan mâden, ahlaký hami-dîyeye sahib ve yüksek faziletleri kendisinde toplayan bir menþedir. Kiþiler, aslýna çeker, aldýðý terbiye ve huyjý olduðu gibi yaþarlar. îyi terbiye iyi arkadaþ ve akran, insanlarý iyiye ve güzel iþlere sevk- eder. Bütün çevre o iyi insandan ve iyi huylarýndan faydalanýr.
Nitekim atalar : «Asýl, azmaz» demiþlerdir.
Arabcada bir kâîde vardýr :
«Küllü þey'in yercîu ilâ aslihî = Her þey, aslýna rucû eder.»
Þayet insanlarýn sülâle.ve asaleti bozuk olur, ahlak ve terbiye bakýmýndan çok kötü olursa, bunlarýn devam eden nesli ve sülâleside ayný þekilde kötü olur. Böyle kötü huy ve ahlaka sâhib olanlarýn tabîat ve týynetleri icabý ellerinden, dillerinden ve amellerinden ancak kötülük görülür. Zira onlarýn, kemikleri, ilikleri, kanlarý ve canlan böyle yuðrulub geliþmiþtir. Her ne kadar bâzý vâd ve sözlerinde iyilikden bahsetselerde, tiynet, aldýðý terbiye, yetiþdiði muhit, edindiði bilgi ve arkadaþlarý kötü olanlar; «Aslýna çekmeyen haram zadedir, can çýkmayýnca huy çýkmaz.» Cümleleri, bu luýsûsu gayet, belirli bir þekilde beyan etmektedir. Bu açýklananlarýn deðiþik þekilde olanlarý, nâdirat-dandir. Nadir olanlar ise, yok menzilindendir. Zira kulun irâdesi dýþýnda olanlar, kaderi ilâhinin tecellîsidir. O. kaderi ilâhi Allanýn bileceði ve onun yedi kudretindedir.
Þu halde Altýn ve gümüþ mâdenlerinin muhtelif þekil ve nevileri olduðu gibi, insanlarýnda tabîat, huy ve ahlak bakýmýndan, çok çeþit ve nevileri vardýr. Ancak mâdenler, mahzenlerde ve derin yataklarýnda saklý olduðu gibi, insanlarýn; huy, tabîat ve ahlaklanda tînet ve yaratýlýþlarý îcabý, iç âleminde saklýdýr. Zaman zaman zuhur edib görülür. Kabýn deliðinden sýzmakla içindeki maddenin ne olduðu bindiði gibi, insanlarýn içlerindeki saklý olan ahlak, huy ve tabiatlarý, kainlerinin tercümaný dilleri ve amelleri ile bilinir.
Nitekim bir ata sözünde; «Hayvanýn alasý dýþýnda olur, insanýn alasý (huy, ahlak ve tabiatý) içinde olur.» denilmiþtir. Bu sebebden) kýz alýp verecekler, ortaklýk veya uzun yolculuk gibi mühim iþlerde, insanlarýn asalet ve huylarý sorulub karar verilir.
Tabîat ve tîneti bozuk olanlar hakkýnda halk dilinde, «Bu adamýn kam bozuk, soyu bozuk adam eferdlm.. gibi..» cümleler söylenmektedir.
Ahlak, huy ve tabiatýn deðiþik deðiþmeyeceði hususlar hakkýnda hir nebze malumat, bu eserin birinci cildinin 248-249. sâhifelerinde zikredilmiþtir.
CibiHî ve terbiyevî bakýmdan insanlarýn kabiliyyet ve ahlaký, çok muhtelif olduðu beyan edilmiþtir. Ancak ilâhî takdir ve ilâhî terbiye ile yaratýlýb yetiþenler hakkýnda bir kaç cümleyi nakletmeden geçemiyece-ðiz.
Cenâbu hak kendi kudreti ile ölüden diriyi ve diriden ölüyü, âlimden zâlimi, zâlimden âlimi yarattýðý ve ayný yaratmaya kadir olduðu bilinen bir gerçektir.
Nitekim bir âyeti kerimede þöyle Duyurulmuþtur : «O (Allah), Ölüden diri çýkarýr ve diriden ölü çýkarýr. Topraga*ölü-münden sonra hayat verir.» {Rum sûresi, 19)
Bu âyeti kerime gibi âyetler pek çoktur, Müîessirlerin beyanýna göre, ölüden diri çýkarmak demek, Câhil, zâlim ve ahlaksýzdan terbiyeli, iyi huy ve ahlaka sâhib'âlim, kâmil, kiþi yaratmaktýr. Kâfir ve zâlim olan babadan, Hz. Ýbrahim Aleyhisselâmm yaratýlmasý ve bâzý zâlim ve ahlaksýz câhillerden, terbiyeli, ahlak sahibi âlim kimselerin yaratýlmalarý bu kabil yaratýklardýr.
Diriden ölü çýkarmasý ise, Peygamber ve âlim kiþilerden, zâlim ve ahlaksýz kimselerin yaratýlmasýdýr. Adem Aleyhisselâm ile Nuh aleyhisselamin
Birde ilmi irfan sahibi kimselerden ahlaksýz ve zâlim evlatlarýn görülmeside, yine bu kabil dinden ölü çýkarmak menzîlindedir. Þeytan, babalarýndan alamadýðý intikamýný, evlat ve torunlarýndan fazlasiyle almýþ oluyor.
Her ne suretle olursa olsun, ilâhî takdir ve tecelli böyle zuhur edebiliyor. Kul kendisine düþen, gayret ve çalýþmayý yapacakdir. Tedbire raðmen takdirde tecellî edene rýza göstermek, îmanýn þartlarýndan birisidir.
Takdir ve tecelli hakkýnda bir nebze malûmat, bu eserin birinci cildinin 68-69. sahifelerinde beyan edilmiþtir.
Hadîsi þerifin þu son : «fnsanlann câhiliyyet devrindeki hayýrlý olanlarý, islamda da fîslama girdiklerindede) din ve þeriat ilmine vâkýf olduklarý vakit, yine hayýrlý kimselerdir.» Cümleleride þayaný dikkatýr.
Zira islâma girmezden evvel Câhiliyyet devrinde iyi huylu ve güzel tabiatlý olanlar, müslüman olduktan sonra yine hayýrlý ve makbul kiþilerden olabilmek için, islâm hukukunu (yani fýkýh ve þeriat ilmini} öð-renib bilmeleri lazýmdýr. Din ve þeriat hükmünü bilmekle en hayýrlý Kimselerden olabilecekleri beyan edilmiþ oluyor.
Dikkat edilirse, müslüman olan kimselerin en hayýrlýlarý, ilmi fýkhý en iyi bilenler olduklarý ve böyle olmalarý gerekiyor. Resulü ekrem efendimiz, müslümanlarm îmandan sonra fazilet ve þerflerinin en kýymetlisi, fýkýh ve þeriat ilmine vâkýf olmalarý ile olabileceðini beyan buyurmuþtur.
Mal, mülk, saltanat, neseb ve haseb, soy sop, kuvvet ve güzellik, ev, bað ve bahçe, at, araba ve emsali maddî ve fâni varlýklarla, bir hayýrlýlýk ve üstünlük beyan etmemiþtir. Sâde ve sâde þeriat ilmine vâkýf olubf fakih ve âlim olmayý þart koþmuþtur. Çünkü ilmi fýkhý bilen kimseler, nefislerinin leyh ve aleyhlerinde olan her hükmü bilmekle kurtuluþ ve seâdeti kazanmýþ olurlar.
Þu halde ilmi fýkha âlim þeriat bilginleri, müslümanlarm en hayýrlý kiþileridirler. Böyle nîmet sahihleri, bu nimet ve devletin kýymetini bilip þükretmelidirler ve diðer müslümanlarda, hürmet ve takdirde kusur etmemelidirler.
Tercümesi:
202- (5) ÝbnlMes'ud (R.A) den mervîdir, dedi;
Rasûlüllah (S.A.V) buyurdu:
«Hased etmek caiz deðildir. Ancak iki þeyde hased (kýbda) etmek caizdir. (Onlarda þunlardýr:)
a ) Bir adama, Allâhü teala pek tok mal vermiþtir, o kimse de o malý hak yolda sarf etmek üzere Allâhü teâlanýn lutfu ile hol bol har-cayor.
b ) Bir adama da, Alâhti teâla ilim ve hikmet vermiþtir. O kimse de o ilimle amel edib ve gerçekleri hükmedib baþkalarýna tâlim etmekle meþguldür. (îþte bu iki kimse, gýbda ediliri onlardaki olanlarý heyacanla temenni etmektir).»
(Hadîsi, Buhârî ve Müslim ittifakla rivayet etmiþlerdir.) [47]
Ýzahat
Râvî Ýbni Mes'ud (R.A) hakkýnda gerekli malumat, birinci cildin 162. sahifesinde zikredilmiþtir.
Hadîsi þerifdeki «Hased» kelimesinin anlam ve îzâhýný beyan edelim ve buradaki hükmünüde açýklayalým.
Hased : Luðatda çekememek, gýbda etmek ve baþkasýnýn nimetinin yok olmasýný istemek manasýnadýr.
Ýstilanda Hased : Bir kimsenin nimetinin ondan gidib kendisine intikal etmesini temenni etmektir. Hasedin zýddý ise, baþkasýna hayýr ve nimet istemek manasýna olan nasihattir.
Târiîindende anlaþýldýðý üzere Hâsed, hem Þer'an ve nemde aklen çok kötü ve iðrenç verici bir huydur. Fakat bu kötü iç ve ruh hastalýðý olan hased, bir kimseye girerse, çýkmasý çok ve çok güçdür. Beden de görülen kanser hastalýðýnýn tedavisi ne kadar güç ve imkâný bulunamaz derecede ise, insanýn ruh ve ahlakýný tahrib eden bu hasütlük hastaîýðýda, o nisbetde müzmin ve kötüdür. Büyük günahlardan ve haramdýr. Sahibini, dünyada huzursuz eder, âhiretde cehenneme atar.
Ýblisin Rahmeti ilâhiden kovulub cehennemde ebedî kalmasýna sebebolan bu hased-in kötülüðünü beyan eden þer'i delilerden bazýlarýný nakledelim.
Kur'aný kerimce þöyle beyan edilmiþtir ;
sYoksa, Allâhýn fazlu Kereminden insanlara verdiði nimetlere hâ-sedmi ediyorlar?» (Nisa Sûresi, 54)
Diðer bir âyet meali:
«Ve hasedini meydana çýkanb gereðini yapmaða koyulduða zaman, kýskancýn þerrinden Allâha sýðýnýrým de.» (Felak sûresi, 5)
Bu son âyeti kerimede de belirtildiði üzere, hased ve hastalýðý insanýn içinde gizli durur, bir söz ve fiil ile iþlemedikçe günah yazýlmaz.
Hasan-ý Basrî rahimahullaha hased-den sorulduðunda dediki: «Hased, insanýn Ýçinde bir ðam ve kederdir. Binâenaleyh bunu açýk-a vurmadýkca sana zarar vermez.» [48]
Yani, insanýn içinde taþýdýðý fikir ve düþünce mahsûlü olan hased, söz, yazý ve fiil ile iþleyib dýþa çýkarmadýðý müddet, günâh ve vebal yoktur. Amel defterine yazýlmaz. Fakat sahibini rûhan iç hastalýðýna uðratan pek fena bir huydur. Mânevi mikroblarýn en eþedlerindendir.
Ýnsanýn içinde saklý olan fena düþüncelerin açýklanmadýkça günah yazýlmayacaðýný beyan eden bir hadîsi þerif meali þöyledir :
«Muhakkakki ; Allâhü teâla, ümmetimden göðüslerinin (nefislerinin) verdiði ves'veseyi onu iþlemedikçe veya konuþmadýkça afveder.»[49]
Ýnsanlarýn iç âlemlerinde saklý olan düþünce ve fikirlerinin ne dereceye kadar hüküm taþýdýðýnýn geniþ izahý, birinci cildin baþ tarafýnda «nîyyetin hükümleri» baþlýðýný taþýyan 34-53. sahifelerle «Ves'vese babý» altmda*189. sahifede zikredilmiþtir.
Þu hususu iyi bilmek gerekir, her ne kadar içde saklý olubda dýþa vurulmayan hased hasatlýðý, günah yazýlmaz isede, insanýn içini kemiren ve adetâ yakan bîr kanser miktrobu ve ateþ gibi felâket saçar. Þayet ortaya konur hased icra edilirse, derhal sahibinin bütün iyiliklerini yakib yok eder.
Nitekim bir hadisi þerifde þöyle buyurulmuþtur:
«Hased; ateþin odunu yakýb yediði gibi, bütün iyilikleri yer.»[50]
Hasedin, insanýn içini kemirdiðini beyan eden bir âyet meali : « (Habibim!) deki: Öfke ve kininizle ölün. Muhakkak Allah (c.c.) kainlerin kin ve hasedlerini tamâmiyle bilicidir.» (Ali imran, 119)
Hased sahibi kiþiler, hased ettikleri kimselerin baþlanna musibet ve felâkete sevinirler. Ýyiliklerinede üzülürler.
Bu hususu belirten âyeti kerime meali þöyledir :
«Size, bir iyilik dokunursa, onlarý (hasudleri) üzer ve kederlendirir. Þayet hasýnýza bir felâket gelirse, onunla ferahlanýr ve sevinç duyarlar. Eðer siz, sabreder korunursanýz, onlarýn hileleri hiç hir zarar veremez. Þüphesizki, Allah (teâla), onlarýn yaptýklarýný ilmi Ýle kuþatmýþtýr.»
Hz. Muaviye (R.A) þöyle demiþtir :
«Ýnsanlarýn, hemen hepsini razý etmey kadir olunur, ancak nimete hased eden hâsidi râz! yapmaya kadir olunamaz. Çünkü nimete hased eden adam, ancak nimetin zevâlýna (yok olmasýna) rýza gösterir.»[51]
Ehli sünnet büyükleride þöyle demiþlerdir :
«Düþmanlýðýn hepsini öldürüb yok etmek elbet umulur. Ancak sa- na hir kimsenin düþmanlýðý hasedinden ise, onun düþmanlýðýný öldürmek umulmaz.» [52]
Büyüklerden FUDAYÝL BÝN ÎYAZ (R.A) da þöyle demiþtir : «Mümin, kýbta eder, münâfýkda hased eder»[53]
Hased'in zarar ve kötülükleri hakkýnda, daha pek çok hükümler vardýr. Fakat biz o hükümleri özel bahsinde maddeler halinde sýralayýb yazacaðýz, inþaâllah. Ancak burada birde hâsed hastalýðýndan kurtulmanýn ilâcý hakkýnda bir kaç cümleyi nakledeceðiz.
AIIâme-i Teftâzâni Merhum îmânu Nevevî (R.A) in «Hadîsi erbe-in» isimli eserinin þerhinde þu satýrlarý yazmýþtýr :
«Hased-in ilâcý; her þeyin Allanýn takdiri ile olduðunu bilmek, ha-sed-in zararýnýn Allanýn gazabýna uðradýðýný düþünmek, en mühim ve lâzým olan düþüncede, o hased'in; hased edilen mahsûde zarar verme-yib belki ona menfaat verib sana (hased edene) zarar verir ve hased edenin hasedinin iktizâsý, zýd ahvallardan olan hased ediliü çekilemi-yen adamý bâzý zaman medhedib, diðer bazý zamanda tavazû edib iltifat etme gibi þeyleride yapar ve bunlarý idrak eden kimse, düþmanlýk sebeblerini yok eder, tâkî hased edilen kimseyi kendisine sevimli ve onunda kendisini seven kimse olmasýný saðlar.»[54]
Düþmanlýk hastalýklarýnýn yerini seviþmenin almasý halindeki durumu beyan eden bir âyeti kerime meali þöyledir : «Sen (kötülüðü) en güzel (haslet ne ise) onunla önle. O zaman (görürsünki) seninle arasýnda düþmanlýk bulunan kimse bile, sanki yakýn dost (un olmuþ) dur.»(Fussilet sûrasi, 54)
Büyüklerin sözünde þöyle denilmiþtir :
«Hasud adam, efendiliðe yükselemez.» Yani, çok hasedlikde bulunan kimse, kat'iyyen arzu ve emellerine nail olub efendi olamaz, belki o adamcaðýz daima düþer ve bütün iþinde noksanlýk hasýl olur. Hatta ömrünün kýsalmasýnada tesir eder.
Risâle-i Kuþeyriden naklen Hadimi Merhum berîkasinda þunlarý yazýyor:
Esmaî Rahimahullah dediki;
«Bir ârâbîyi (bedevi bir arabý) gördüm, yüz yirmi (120) sene yaþamýþ, hemen dedim : Ömrünü ne uzaldý? — O ârâbî dedi: «Hased-î terk ettim, bu sebeble bn kadar yaþadým.»[55]
Haram olan hased hakkýnda kýsa malumatdan sonra Hadîsi þerif-deki manasýnýn açýklamasýný yapalým. Hadisi þerifdeki mâna, kýbda etmek, hayran olmak ve o nimetlerin aynýsýný temenni etmektir.
GIBDA : Luðatta-, imrenmek, iyi hal ve arzulamak manasýnadýr.
istilanda Gýbda : Baþka kimsedeki olan iyiliðin aynasýnýn kendisin-dede olmasýný temenni etmektir ve kendisine arzuladýðýný o kiþide devamýmda dilemektir.
Hadîsi þerifde, «Hased» kelimesi mecaz olarak kullanýlmýþtýr. Zira mecaz olmasa, hasede cevaz verilmiþ olurdu. Hased ile Gýbdanm tariflerini gördükki, bunlar bir birleri ile münâsebeti tamamen deðiþiktir. Birinde nimet ve fazilet sahibi çekilemiyor ve mevcut iyiliðin zevalim isteyib kiþinin harab olmasýný temenni etmek vardýr. Diðer birisinde ise, iyilik ve nimet sahibinin ilmine, hayra sarf ettiði mala ibretle seyrediyor ve o nimetlere kendisininde nail olmasýný dileyor ve iyilik sâ-hibindeki hayatýn mes'ud bir þekilde devamýný arzu ediyor.
Ýþte bu duygusu ve düþünce sahihlerinden birincisine, «hasud adam, hased eden, çekemeyen, horlayan ve içi parçalanan hasud», denirki, kýsa yoldan yukarda belirtilmiþtir.
Ýkincisi ise, hadîsi þerifin devammdada belirtildiði üzere, iki adet nefis ve hassas nimet ve fazilete sâhib olanlara gýbda ve iþtiyakla ba-kýb, ayný hal ve amelin kendisinde de olmasýný temenni etmektirki, þöyledir :
a ) Bir adama Alâhü teâla pek çok mal vermiþtir, o kimsede o malý hak yolda sarf etmek üzere Allâhii teâlanýn imfu ile bol bol lmrcayor..»
Hadisi serilin bu cümlesini hak yolcusu her mümin, ezberiemeli ve bu þekilde hareket etmeli veya sarf edecek mala sâhib deðilse, «Keþke benimde helâlýndan malým olsaydýda, bu adam gibi hayýr yerlerine sarf etseydim, gibi...» temennilerde bulunmalýdýr. Bu niyyete sâhib olanlar, malýný hak yola sarf eden kiþilerin nail olduklarý ecrü mükâfatý, eksiksiz bunlarada verilir.
b ) «Bir adamada, Allâhü teâla ilim ve hikmet vermiþtir. O kimsede o ilimle amel edib ve gerçekleri hükmedlb baþkalarýna tâlim, ile meþguldür.»
Ýþte gýbda edilen ve edilecek olan kiþiden biriside faydalý ilme sâhib olub mucibi ile amel ederek baþkalarýna, dili, elî ve fili ile tâlim edib örnek bir halde yaþayan âlimede, bakýb hayran olmak ve aynýsýnýn kendisinde bulunmasýný dilemekte, en iyi dilek ve arzulardandýr.
ilmi nâfie = Faydalý ilme ve helal mala sahib olubda, hak ve hayýr yolda harcayanlara bakýl) gýbda etmenin ve kötü yolda çalýþanlara hayran olanlarýn felâketleri, bu eserin birinci cildinin 41-43. sahifelerinde zikredilmiþtir. Orayý tekrar okumak fâideli olur.
Tercümesi:
203 - (6) EMHuyreyre (R.A) den mervîdir. Dedi: Rasûltillah (S.A.V) buyurdu:
«Ýnsan Öldüðü zaman, ameli kendisinden kesilir. Ancak üç þeyden
(hayýr yazýlmasý) kesilmez. (O üç þeyde þunlardýr :)
a ) Menfeat ve ecri devam eden sadaka,
b ) Veya kendisinden faydalanýlan ilim,
c ) Veya mevtaya hayýr duada bulunan sâlih evlad dýr.»
{Hadîsi, Müslim rivayet etmiþtir. [56]
Ýzahat
Râvî Ebî Hureyre (R.A) in kýsa yoldan tercüme-i hâîi, birinci cildin 79. sahifesinde zikredilmiþtir.
Hadîsi þerifde belirtildiði üzere, insan öldüðü gün amel defteri kapanýr. Hayatta iken kýlmýþ olduðu namaz, tutmuþ olduðu oruç, vermiþ olduðu zekât, yapmýþ olduðu hac ve diðer hayru hasanat gibi iyi ve hayýrlý ameller, amel defterine yazýlmasý kesilir. O iyilikden mahrum olur. Üç kiþinin amel defterleri kapanmaz.
a) Kendisi öldükten sonra arkasýnda iþleyen ve iyiliði, hayrý ve menfaati devam eden bir sadaka verilir ise, bu adamýn amel defteri o sadaka olarak verdiði veya býraktýðý iyilik devam ettikçe, kapanmaz. Her an için hayýr yazýlýr.
Devam eden sadaka, vakýf yapmak, cami, çeþme, yol ve su hayrý yapmak, camiye seccade sermek, bir fakire elektrik, su, bina ve emsali hayýrda bulunmak, okuyan bir talebeye kuram kerim ve dîn! kitaplar alývermek, her çeþid ve cins aðaç dikmek, han, hamam, dînî, millî bilgileri öðretcek bir okul, kurs ve pansiyon gibi binalarý yapýb çalýþ-dýrmak ve bunu devamlý yaþayacak þekilde vakfetmek, hastane yapýp fakir fukaranýn hizmetine vakfetmek ve daha bunlara benzer dîne, müslümanlara ve cemiyete faydalý olan her sadaka ve hayrý yapýb býrakanlar, öldükten sonra amel defterleri kapanmaz, o hayýrlar ve hayýr müesseseleri yaþadýkça, kendileri sað ve hayatda gibi defterlerine hayýr ve iyilik yazýlýr.
Hatta o býrakýlan sadaka ve hayrýn içinde iþlenen bütün iyilik ve güzel amellerin mükâfatlarýný, amel sahibinin aldýðý mükâfat kadar, o sadaka ve hayýr sâhibide alacaktýr. Bu hükümlerin daha geniþ delilli îzâhý birinci cildin muhtelif yerlerinde zikredilmiþtir.
Burada bir hususa dikkat çekmek isteriz, daha evvel ecdadýmýzýn vakýflarýný alýb satan ve gayesinin dýþýnda tasarruf edenler, maalesef görülmüþtür. Bu hususlarý nazarý dikkata alarak vakfedeceklerin çok dikkatli ve tedbirli olmalarý gerekir. Zira günümüzde vakfýn islamdaki þartlarýna bakmadan kendi tüzük ve indi kararlarý ile hareket edenleri maalesef görüyor, duyuyor ve bâzý suallere muhâtab oluyoruz.
Bu þekildeki vakýf teþekküleri ve hayýr cemiyetlerinin halleri, islâm hukukuna uymadýðý halde müslümanlarýn hayýr ve iyi duygularým kötüye kullanmýþ oluyorlar. Kendilerine müctehid süsü vererek, kitab, sünnet, icma-ý ümmet ve kýyasý fukahâya muhalif hükümlerine þâhid oluyoruz.
Meselâ : Zekat, sadaka-ý fýtýr ve kurban derileri fakirlerin hakký iken bunlarý binaya, camiye, okula, kursa ve emsali yerlere sarf edenleri veya edeceklerini kendi söz, yazý ve harektlerinden öðreniyoruz. Bu þekildeki hareket çok kötü ve milli bir belâdýr.
Birde vakfedecek kiþiye, evvelâ bir dilekçe ile vakiedcegi malýn bütün haklarýný o kuruma verib her türlü tasarruf ve muameleyi kullanacak, vakfeden kiþinin hiç bir itiraz, þart ve söz hakký olmamak kaydý ile verecekmiþ. Sorulan ve danýþýlan bu hususda, çok acâibdir. Çünkü îslâm hukukunda beyan edilen vakýf'þartlarýna tamamen aykýrîdir. «Alýnamaz, satýlamaz» kaydý ile vakfeden kiþinin hiç bir þartý muteber olmayor. O kurum mülk satýn alýr gibi kendi keyf ve arzusuna göre hareket edecektir.
îþte mal ve mülkünü vakfedecek, bir hayra baðýþlayacak veya bir îmârat yapýb daimî bir hayrýn iþlemesini saðlayacak kimselerin, vereceði veya yapacaðý ve yapdýracaðý yerleri, kiþi ve kuruluþlarý çok incelemeleri lazýmdýr. Ýyi isimr ölü veya diriden faziletli bir kiþinin ismi veya þahsiyeti istismar edilerek, perde önü ve perde arkasý davranýþ ve amellere sahib olanlar olabiliyor. Bu sebebîe hayýr kurumlarýnýn faaliyetleri ve o kuruluþu idare edenlerin durumlarý, her hanþi bir zümre ve fýrkacýlýk hastalýðýna mübtelâ olub olmadýklarý gibi hususlar araþtýrýlmalýdýr.
Bütün bu hususlarý incelemekdeki gaye, yapýlacak sadaka ve hayrýn dâimi yaþayýb amel defterinin kapanmamasýdýr. En mükemmel ve doðrusu ise, kendi eliyle icra etmektir. Ýl, ilin iþini tam görmeyebilir.
b) «Veya kendisinden faydalanýlan ilim,» Cümlesindeki hükümde çok fevkal'âde bir hayýr yoludur.
' Bir kimse, ilim tahsil eder ve o tahsil edib öðrendiði ilmini baþkalarýna tâlim edib öðretirse, onun öðrettiðide diðer birine veya bir çok kiþiye öðretmek suretiyle devam edilirse, ilk öðreten kimsenin amel defterine hiç durmadan hayýr ve iyilik yazýlýr. Sahabe, tabiin, muctehid ve ilim tâlim eden her âlim, bu tükenmez ecre nail olanlardandýr.
Keza îman, itikat, fýkýh, tefsir, hadis, usûlü fýkýh, usûlü hadis, mantýk, maâni, beyan, bedî, sarf ve nahv gibi Ýslama hizmet eden kitaplarý yazan, telif ve tercümede bulunüb müslümanlarýn dinî mübîni islâmý daha çabuk ve daha iyi öðrenmelerini saðlayan her eser, sahibinin amel defterinin daîma iþlemesine sebebdir.
Bilhassa akîde ve amel ile ilgili uydurulmuþ hurafe ve batýllarý çürüten ve islam ciminin parlak ve kesin hükümlerini tebdil ve taðyir etmeye çalýþan müfsitlerin, telkin ve fitnelerini def eden mühim eserleri tercüme ve telif etmek, elbette ölmez eserlerdir. Böyle eserleri yaadamýn amel deUeri kapanma/. Daima hayýr yazýlýr.
Evet bir kimse, baþkasýna ilminden; sözü, fîli, takriri, yazýsý, delâleti ve býraktýðý faydalý eserleri ile faydalý olabilir. Böyle ilim sahibi her mümin, çok ve çok mutlu insandýr. Ýmâmý Bûhari, Ýmamý Müslim, Ýmâmý Mâlik, îmamý Azam, Ýmamý Þafiî ve Ýmâmý Ahmed bin hanbel (R.A.) gibi alâ merâtibihim silsile ile ilim öðrenen ve öðreten ilmi nâfi sâhibleri, iþte böyle ölmez eser sahibi kimselerdir. Meselâ : Ýlmi tefsir ve ilmi fýkhýn ilk ekicisi ashabdan ibni Mes'ud (R.A), o ilimle meþgul olanlarýn ecrinden nasiblenir.
c ) Hadisi þerifin üçüncü cümlesi þudur : «Veya mevlaya hayýr duada bulunan sâlih evladdýr.»
Þârih Aliyyülkâri merhum þunu zikrediyor :
«Ýbni melek dedi; Hadîsi þerifde «veled» kelimesi «sâlih» kelimesi ile kayýtlanmýþtýr. Zira ecir ve iyi dua veledi þalinden (iyi evladdan) baþkasýnda hasýl olmaz ve Peygamber (S.A.V) in iyi evladýn babasýna dua etmesini zikretmesi ise, evladýn babasýna hayýrlý duada bulunmasýný teþvik ve terðib içindir.
— Hatta denilmiþtirki : Ýyi evlâd, babasý için hayýrlý duada ister bulunsun ister bulunmasýn, iyi evladýn âmelinden babasý için sevab vardýr. Dikilen bir aðaçdan meyvasýný yiyen kimse, aðacý dikene dua etmesede o aðacý diken kimse'mutlaka sevab ve ecre nail olduðu gibi.»[57]
Hadîsi þerifdeki kayýt ve baðlantýlara, iyi dikkat etmek gerekir. Ýnsan öldükten sonra kalan evladýn, «sâlih» olmasý demek, imanlý, ihlaslý, iyi ahlak sahibi, Allâha kul, Peygambere ümmet bir kiþi olursa, baba ve annesini rahmetle anar, hayýrlý dua eder.
Hayatda bu þekilde pek çok evlatlarý gördük, meselâ : Adam ölmüþ baba ve annesinden bahsedeceði zaman, «Rahmetli babam veya annem, Allah gani gani rahmet eylesin babam, Alâh yattýðý yeri nur eylesin veya nur içinde yatasý babam veya annem þöyle demiþti gibi..» Cümlelerde baba ve annesine hayýrlý dua edenleri devamlý görüyor, duyuyor ve þâhid oluyoruz.
Böyle rahmetle anan bir evlâda sahib olanlar, yüee mevlâya çok teþekkür edib hamdü senada bulunmalýdýrlar. Bu ilâhi lutfa mazhar olan evlatlarda, ayný þükrü yaparlarsa, pek çok iyiliklere nail olurlar. Cenabu hak bütün müslüman kardeþlerimizle neslimizi, âsî, zâlim, ana ve babasýna lanet eden ve edecek olan evladu ahfadan korusun, Amin.
Baba ve annesini ve bütün müslümanlarla kendi ehlinin maðfiretini dileyen evlatlardan bir kaç misâli kur'aný kerimden nakledelim.
Hz. Nuh Aleyhisselâmm duasý þöyledir :
«Ey Rabbim! beni, ana babamý, mümin olarak evime gireni ve bütün mümin erkek ve mümin kadýnlarý baðýþla. Zâlimlerin ise, ancak helakini artýr.» (Nuh Sûresi, 28)
Hz. Ýbrahim Aleyhisselâmm babasý hakkýnda duasý ise þöyledir :
«Ýbrâhimin, babasý hakkýnda maðfiret dilemesi ise, ancak ona daha evvel vermiþ olduðu bir sözden dolayý idi. Fakat babasýnýn Allâha bir düþman olduðu, kendisine belli olunca, ondan (istiðfar dilemekten) uzaklaþdý..» (Tevbe Sûresi, 114)
Beþ vakit namazýný kýlan her iyi evlad, baba ve anneleri ve diðer seçmiþleri hakkýnda hayýrlý duayý dâima yapmakdadýr.
Görüldüðü üzere ilâhî lütuf olan iyi evlad, baba zâlimde olsa, hayýr dua etmekden baþka bir þeyde bulunamýyor. Ýmanlý ve ameli sâlih sahibi iyi evlad, ana babasýna hayýr duada bulunur.
Buraya kadar açýklamay çalýþdýðmuz, üç hâle veya ikisine veya birisine sâhib olan müslümanlar, bu nimetlere þükredib, nesillerinde devamýna duada bulunmalýdýrlar. Çünkü ölmez ve bitmez bir manevî servete sâhibdirler. Çok mutlu kiþilerdirler.
Tercümesi:
204 - (7) Yine ondan {Ebî Hureyre R.A dan) mervîdlr, dedi;
Rasûlüllah (S.A.V) buyurdu:
1- «Bir kimse, her hanki bir müminden dünya sýkýntýlarýndan bir sýkýntýyý izâle eder giderirse, Allâhü teâlâ o kimsenin kýyamet günündeki sýkýntýlarýndan bir sýkýntýyý giderir.
2- Ve bir kimse, güç (fakir) durumda olanýn bir güçlük ve zorluðunu kolaylaþtýrýrsa, Allâhü Teâla o kimseye dünya ve âhirettekÝ güçlüklerini kolaylaþtýrýr.
3- BÝr kimse de, Müslümanm aybýný setredib örterse, Allâhü teâlâ da o kimsenin dünya ve âhýrette aybým setredib örter.
4- Kul, Kardeþine yardýmda bulundukça, Allâhü teâla da kula yardým edr.
5- Bir kimse. Bir yola gider ayný zamanda o yolda ilim taleb etmek istek ve arzusu da olursa, Allâhü teâla o kimsenin yolunu kolaylaþtýrarak cennete götürür.
6- Her hanki bir kavm (Cemâat), Allanýn evlerinden (Cami ve mescidlerinden) bir evde (bir mescidde) toplanýb Allanýn kitabýný okurlar ve aralarýnda o kitabý ilâhînin ilmini tâlim ve tedris edrlerse, O kimselerin üzerlerine ancak sekînet iner, onlarý rahmeti ilâhî kablar. Onlarýn etrafýnda rahmet melekleri tavaf edib döner ve Allâhü teâla onlarý kendi yanýnda (melei âla denilen mübarek varlýklarýn yanýnda) imtiyazla zikredib öðer.
7- Bir kimseyi, kötü ameli ihmal ettirib, iyi amel iþlemezse, o kimsenin (nesebi sülâlesi) onu hak ve hakîkata kavuþturamaz.»(Hadîsi þerifi, Müslim rivayet etmiþtir.) [58]
Ýzahat
Hadîsi þerifdeki birinci hükmün anlamý gayet açýktýr. Dünyada müminin bir sýkýntýsýný deva olub gideren kimse, dünyada yaptýðý iyiliðin mükâfatýný âhirette görecektir ve nemde dünyadaki sýkýntýnýn daha eþed ve büyüðünü Allâhü teâla yok edib kaldýracaktýr. Zira iyiliðin karþýlýðý, daha mükemmel ve daha katmerli bir iyilikle mükâfatlandý-nlmaktadýr.
Bîr âyeti kerimede þöyle buyurulmuþtur :
«Kim, bir hayýrlý ve güzel amelle gelirse, ona, (yaptýðý iyiliðin) on misli sevab verilir.» (En'am Sûresi, 160)
Diðer bir âyeti kerime meali:
«Ýyiliðin karþýlýðý, ancak iyiliktir.» (Rahman sûresi, 60)
Hadisi þerifdeki ikinci maddede beyan edilen güçlük ve fakru zâra-retde olanýn sýkýntýsýný gidermek hâli, Mümin veya kâfirden olan her hangi bir kimsenin sýkýntýsýna Þâmildir. Binâenaleyh böyle sýkýntýlý insanlarý darlýkdan kurtararak kolaylýðý saðlayana, Allâhü teâla o kimsenin bütün iþlerinde hem dünyada ve hem âhirette kolaylýk ihsan eder.
Hadîsi þerifde; «Her hanki bir kavm (cemâat) Allahýn evlerinden (cami ve mescidlerinden) bir evde (bir mescidde) toplanýb Allahýn kitabýný okurlar... ilâ âhirini...» devam eden cümlelerin mânâ ve hükümleri üzerinde de bir nebze duralým.
Allâhü teâlanm kitabýný okuyanlar, sâde lafýzlarýný söyleyib gitmek deðil, o ilâhî kitabý cenâbu hakkýn huzurunda dururcasma kemâli tevazu ile durub Kur'aný kerime bakarak Cenâbu hakký kalbi ile müþahede ediyor, haliký zülcelâl onun karþýsýnda muhâtab gibi okumak lazýmdýr. Hatta bir söz konuþanýn karþýsýnda dinleyen muhatabýn, o sözü konuþandan baþkasýna Ýltifat etmeyib ciddi þekilde dinleyenin karþýsýnda konuþanýn hâlî gibi hallenmekde gerekir. Bu izahlar ciddiyeti açýklamak için yapýlmýþtýr. Yoksa haliký zülcelâlýn zat ve sýfatý ilâhîsi her türlü teþbih ve teþebbühden münezzehdir.
Böyle olmakla beraber kitabý ilâhîyi okuyan kimse, cenâbu hakkýn zâtý ilâhî, sýfatlan ve fiilleri ile ilgili hükümlere taalluk eden âyetler hakkýnda düþünmek lazýmdýr.
Hulâsa-i kelam, kur'an âyetlerinde cenâbu hakkýn celal ve azameti ve düþmanlarýný helak etmeye tealluk eden âyetleri, cenâbu hakkýn izzet ve intikamýný, bütün varlýklardan müsteðnî, her þeyi kahhar sýfatý ile fena edib yok edeceði hususlarý ve Peygamberlerin hallerini ve ilâhi âyetlerin lütuf, fazilet, nimetler, teklîfî ilâhî, irþad ve hükümlerin müktezasý ile amel etmek gibi, dünyevi ve uhrevî hükümleri beyan eden kur'an ayetlerinin mâna ve hükümlerini bilib düþünerek okumak, elbette nuru ilâhinin iktibas ve tecellîsine sebeb olur.
Nitekim Resûlüllah (S.A.S) efendimiz hadîsi þerifin devamýnda þöyle: •
«Ve arlarýnda kitabý ilâhînin ilmini tâlim ve ledris ederlerse, o kimselerin üzerlerine ancak sekînet iner, onlarý rahmeti kablar, onlarýn etrafýnda rahmet melekleri tavaf eder ve Allâhü teâla onlarý kendi yanýnda (mele-î âlâ denilen varlýklarýn yanýnda) imtiyazla zikredib öðer.» buyurmuþtur.
Kur'aný kerim okuyub tâlim edenlerin üzerlerine sekînet, Rahmeti ilâhi ve meleklerin tavaf edib etraflarýnda dönmelerini kýsa yoldan açýklayalým.
SEKÎNET : Vekar ve korku demektir. Yanî, sekînet öyle bir þey-dirki, onunla kalbin sükûnu, mutmainliði, vekârý ve nurlarýn nüzûlu hasýl olur.
Denildiki, burada sekînetden murad; o sekînet sebebi ile kalbin sâfîliði, nefsânî zulmetin gitmesi, zevk ve þevkin hasýl olmasýdýr.
Yine denildiki, Sekînet, müminin kalbini sâkinleþtiren, ona emin-lik veren ve ona hayrý emreden bir kudret ve kuvvet melekesidir.
Tîbî (R.A), ibni mes'ud (R.A) den naklen zikretmiþtir : Sekînet, bir ganimettir ve sekînetin terki (yokluðu) bir cinayettir.[59]
Meleklerin tavafý ise, Aliyyül kârî merhumun beyanýna göre, rahmet melekleri kur'am kerimi okuyan kimselerin etrafýný ihata edib dolaþýrlar ve semâya kadar onlarýn etrafýný deveran ederler. (Kuran okuyanlarý}, afatlardan muhafaza ederler, ziyaret ederler, onlarla mu-sâiaha yaparlar ve onlarýn dualarýna âmin derler.
Denildiki: Dil ile iþaret edilmiþtir, büyûtullah - Allanýn evleri; içinde nefis, kalb, ruh, sýr ve hafî=gizli yoldan hak teâla zikredilen yerden ibarettir.
Þu halde beytünnefs = nefis evinin zikri, itââtlardýr.
Kalb evinin zikri; tevhid ve marifettir.
Ruh evinin zikri; sevk ve mahabbettir.
Sýr evinin zikri; Murakabe ve müþahede etmektir.
Hafî evinin zikri ; Hak teâlanm kulluðunda nihâî mertebeye ulaþmaya gayret edib mevcudiyeti terk etmeKtir.
Hadisi þerifdeki, «Ancak onlarýn üzerine sekînet iner...» cümlesinde, Kur'aný kerimi okumanýn meyvalanna iþaret vardýr. O meyvalar-da þunlardýr :
a ) Kur'aný kerimi okuyanlar; Allâhü teâla ile ünsiyet etmek ve huzurunda bulunmak halindedirler.
b ) Peygamberler, melekler, mukaddes ve mubareK ruhlar, latif bir surette temessül ederler.
c ) Beþeri alçaklýkdan yüksek melekûtiyet zirvesine çýkarýr.
d ) Belkide hay ve bakî olan mevlâ ile meþgul olarak fena f 11-lah (Allah ile meþgul olmada yok olma) derecesine girme refahýna ulaþýr.
e ) Allâha yaklaþtýrýr,
f ) Allahdan baþka varlýklardan beri kýlar. Ýþte, bu makam açýklamasý, çok dar ve nutkun tutulduðu bir mer tebedir ve bunu açýklýða vermek vus'atýda bulunamaz.»[60]
Evet cenâbu hakkýn kelâmý ilâhîsi olan kur'aný kerimi her türlü gafletten uzak olarak ihlasla okuyub ve okudan ve onun hükümlerini teblið ile meþkul olan kimseler, Nuru ilâhiye rnazhar olarak kalbleri; aþk, þevk, rikkat ve tevazu ile sekînete kavuþarak mut'main ve rahata
eriþir, rahmeti ilâhî onlarý kablar ve bereket ve rahmet melekleri dünya semasýna kadar dolub, o kimselerin etrafýnda deveran ederler ve onlarýn etrafýný ihata ederler. Onlarýn okuduklarý kni'aný dinlerler, onlarý her çeþit âfetten muhafaza ederler, onlarý ziyaret edib musafanada bulunurlar ve onlarýn dualarýna âmin derler.
Binâenaleyh bir kimsenin duasýna melekler âmin derse, o kimsenin duasý mutlaka müstecabdýr ve o kimsenin günahlarý maðfiret olunur.
Resûlülah Sallallahü aleyhi vesellem bir hadisinde þöyle buyurmuþtur :
«Kur'an okuyan kimse (kýraatin hitâmýnda) âmin dediði vakit, sizde âmin deyiniz. Zira meleklerde âmin der (ler). Binâenaleyh bir kimsenin âmini meleklerin âminine muvafakat ederse, geçmiþ günâhý afv olunur.» [61]
Þu halde ey mümin kardeþler! Allah kelâmý kur'aný kerimi çok okuyalým, o mübarek kitabýmýzý okurken yüce mevlâ ile konuþur gibi huzur ve divânda olalým ve kur'aný kerimi okudukdan sonra hak teâlâ ya el açýb dua edelim. Böyle dua edelimki, dualarýmýz indi ilâhide makbul olsun.
Hadîsi þerifin son cümlesi olan þu hükmüde kýsa açýklayalým : «Bir kimseyi, kötü ameli ihmal ettirib, iyi amel iþlemezse, o kimsenin nesebi (sülâlesi), onu hak ve hakîkata kavuþturamaz.»
Sarih Aliyyüllcâri Merhum þu satýrlarý yazmýþtýr:
«Ýnsanýn nesebi kendisini Allâhü teâlaya yaklaþtýrmayý saðlamaz, belki iyi ameli cenâbu hakka yaklaþtýrýr.
— AUâhü teâla kitabýnda þöyle buyurmuþtur :
«Þüphesiz sizin Allah katmda en iyiniz, AUahdan en çok korkani-Mzdýr.»
Peygamber (S.A.V) de hadisinde þöyle buyurmuþtur : (Hucûrat, sûresi, 13)
«Muhakkak kif Allâhü teâla, bu dîni bâzý kimselerle yükseltir ve diðer bâzý klmselerlede indirir.»
Diðer bir hadisindede þöyle buyurmuþtur :
«Ey Muhammedin halasý Safiyye ve ey Muhammedin kýzý Fatýma! kýyamet gününe amellerinizle geliniz, neseblerinizle deðil. Zira elbette ben sizden hiç bir þeyi Allâhdan kurtaramam.»[62]
Bir beyitte þöyle denilmiþtir :
«Ey kiþi! senin nefsiyin (mânevi) kirliliðine ve cismiyin elbîsesinkr kirden yîkanýb temizlenmesine râzi olma hâli ne acâibdir.
— Kurtuluþ umuyorsun ve fakat o kurtuluþun yollarýna gitmiyorsun,
— Elbette gemi, kara üzerinde yürümez (ancak kendi yolu olan denizde yürür).»[63]
Evet insanlar, soy sop ve sülâlesine güvenib iyi ameli terk etmemelidirler. Zira insanlarýn her biri kendi amelleri ile haþrolunacaktýr-lar. Eðer amelleri iyi olursa, kurtuluþa nail olurlar. Ve eðer amelleri kötü olursa, helak olurlar. Belkide baba ve dedeleri gibi iyi amelli ve soylu kiþiler, onlardan kaçarlar.
Nitekim bir âyeti kerimede þöyle buyurulmuþtur:
«O gün (kýyamet günü) kiþi kaçacakdýr; kardeþinden, anasýndan ve babasýndan, karýsýndan ve oðullarýndan, o gün onlardan herkesin kendine yeter bir Ýþi vardýr, (herkes ancak kendi derdi ile meþgul olur, baþkasýný düþünemez).» {Abese Sûresi, 34-37)
Þu halde ey mümin kardeþler! «Benim babam falan âlimdir, dedem falan müderrisdir, annem falan hacý hanýmdýr, kardeþim falan hayrm sahibidir, ben falan zadelerdenim, benim sülâlem çok temizdir, gibi...» Cümlelerle kendimizi aldatmayalým. Ýmanýmýzý kemallandýralým, iyi amel ve güzel ahlaka sahib olalým. Fýrsatý ganimet bilelim, dünyamýzý iyiliklerde geçirelimki, âhiretimiz mâmur olsun. Mevlâmýz, cümlemizi iyilerden kýlsýn. Amin.
Tercümesi:
205- (8) Yine ondan {EM Hureyre R.A. dan) menidir, dedi; Resûlüllah (S.A.V) buyurdu:
«Muhakkak ki, kýyamet gününde aleyhinde evvelâ hükm olunacak insanlar þunlardýr:
— Bir adam, þehid edilmiþtir, o ameli ile getirilecek ve bu adama, cenâbu hak nimetlerini bildirib zikredecek, o adamda kendine verilen nimetleri bilecektir.
— Sonra cenâbu hak o adama, bu durum karþýsýnda sen ne yap-dýn? diyecektir.
— O adamda, dediki (diyecektir); Senin yolunda cihad ederek çarpýþtým, hatta o yolda þehid oldum.
— Bunun üzerine Cenâbu hak dedi (diyecektir); yalan söyledin. Belki sen cesaretli ve kahraman, desinler diye çarpýþtýn. Senin hakkýnda ayný þekilde de, denilmiþdi.
— Bu konuþmadan sonra o kimsenin cehenneme atýlmasý için emir verilir ve yüzünün üzerine sürünerek cehenneme atýlýr.
— Bir adam da, ilim tâlim etmiþ ve baþkalarýna da öðretmiþtir ve Kuraný kerim kýraati ile meþkul olmuþtur. HÝsap gününe bu ameli ile getirilir, o adama cenâbu hak verdiði nimetlerini bildirir, ayný zamanda kendiside o nimetleri idrak edib anlar. Kendisine Allâhü teala buyurur. Bu nimetler Ýle benim rýzamý kazanmak için ne yapdýn?
— O adam da derki, Ýlim tâlim ettim ve baþkasýna öðrettim ve senin için Kur'an kýraat edib okudum.
— Allâhü teâla Dedi (diyecektir); îddiâ ve dâvanda yalan söyledin, timi tâlim ederken sana âlim demleri için öðrendin ve Kuraný da sana iyi okuyor demeleri için okudun ve senin hakkýnda öylece de, denilmiþdi.
— Sonra o kimsenin o ameli ile Cehenneme atýlmasý emrolunur ve yüzü üzerine çekilerek cehenneme atýlýr.
— Yine bir adam-a, Alâhü teâla malýn bütün sýnýflarýndan lutfe-dib vermiþtir. O mallarla insanlarýn yanýna getirilmiþtir. Kendisine o mallarýn Ýlâhi nimet olduðu da tarif edilîb bildirilmiþtir. Ayný zamanda kendiside öylece bilmiþtir.
— Bu mallarýn sahibine, Allâhü teâla dedi (diyecektir); Bu nimetlerle Allah yolunda ne iþledin?
— O adam da dedi (diyecektir); Senin infakým sevdiðin [cami, çeþme, medrese, mekteb, hastahane, zekât ve sadaka gibi) hayýr yollarýndan hiç bir yolu býrakmadým, mutlaka o iyi yola senin Ýçin infak ettim.
— Allâhü teâla dedi (diyecektir) : Sözünde yalan söyledin. Belki sen, çok cömert ve sehî kiþi desinler, diyerek infak ettin. Nitekim senin hakkýnda öylece de denilmiþtir.
— Bundan sonra o adam, o iþi ile beraber cehenneme atýlmasý emrolunur ve cehenneme atýlýncaya kadar yüzün kuyu sürüklenir.»
(Hadîsi, Müslim rivayet etmiþtir.)
(Not : Hadîsi þerifde beyan edilen Riya ve gösteriþ hakkýnda gerekli malumat, birinci cildin yüz on beþ (115) inci sahifesinde geçmiþtir.)
Tercümesi:
206- (9) Abdullah Bin Amr (R.A) den mervîdir, dedi :
Resûüllah (S.A.V) buyurdu :
«Muhakkak ki, Allâhü teâla kullarýndan ilmi soymak suretiyle kab-zedib yok etmez. Ancak ilim sahiplerini kabzetmekle (öldürmekle) Ýlmi kabzedip yok eder. O hâle gelirki, (yer yüzünde mes'eleyi bilecek) bir âlim dahi býrakmaz, insanlar câhilleri baþ (ve bilgin) tanýr (lar). O câhil baþlar, mes'eleler hakkýnda sual edilirler, hemen bilmedikleri halde fetva verirler. Ýþte o zaman, hem kendilerini ve hem fetvayý soranlarý dalâlete (helake) sevk ederler.»
(Hadisi, Buharý ve Müslim itifakla rivayet etmiþtir.)
(Ayrýca hadisi, Ahmet, Tlrrriizî ve ibni mâce de rivayet etmiþtir.) [64]
Ýzahat
Râvî Abdullah bin Amr (R.A) hakkýnda gerekli malumat, birinci cildin 87. sahifesinde beyan edilmiþtir.
Hadisi þerifin birinci cümlesinde cenâbu hakkýn ilmi yok etmesi, âlim ve bilgin kimseleri öldürmekle ilmi kabzedib yok ettiðini ve öyle yok edeceðini beyan buyurmaktadýr.
Binâenaleyh mümin ve müslümanlann, sahasýnýn ehli her hangi bir âlime eriþmeleri hâlinde, o âlimin kýymetini takdir edib, o kimsenin ölümünden evvel ondan ilim tâlim edib talebe olub, talebe okutturub, eser yazdýrýb veya yazýlmýþ eserleri dillerine tercüme ve izah ettirerek istifâde etme yollarýný ihmal etmemeleri gerekir.
Zira o ilmi il âmil ve kur'an, tefsir, hadis, fýkýh, ferâiz, akâid, ilmi kelam, maânî, beyan, bedî, mantýk, sarf ve nahiv gibi islâmm hükümlerini en iyi þekilde beyan eden veya anlamaya sebeb olan ilimleri tahsil etmek, açýklatmak lâzýmdýr. Her gün ve her saat yeni yeni mes'eleler zuhur ediyor. O mes'eleleri edille-i þerýiyyeden halledebilecek veya mes'elelerin daha evvel halledilmiþ þekillerini yerinden alýb açýklayabilecek kýymetleri, elbette takdir edib ilmi irfanlarýndan faydalanmak gerekir.
Serî ilimlerin ehillerinden ilim tahsil edilmez veya sahasýnýn ehli olan âlimler, ilmini yayýb baþkalarýna öðretmez veya öðretme imkanlarýný yapmazsa, bu takdirde ilmin ehli olmayan fakat âlim süsüne bürünmüþ câhiller, meydaný boþ bulur ve «Elcâhilü cesurun = câhil cesaretlidir.» Fahvasmda belirtilen cesaretli câhiller, kendilerini ilim sahibi olarak ortaya atarlar. Câhil insanlarda, onlarý âlim zannederek mes'ele ve suallanný onlara arzederler. Onlarda, sanki mes'eleye vâkýf, delil ve kaynaklarýný bilirmiþcesine, hemen fetva verirler. Soran câhiller ve sorulan âlim taslaðý câhiller, helak olurlar.
îþte bu hâlin en iyi þekilde îzahini mübarek Peygamberimiz, hadîsi þerifin devam eden cümlelerinde þöyle açýklamýþtýr :
«O hâle gelirki, (yer yüzünde mes'eleyi bilecek) bir âlim dahi býrakmaz, Ýnsanlar cahilleri baþ (bilgin) tanýrlar. O câhil baþlar, mes'eleler hakkýnda sual edilirler (fetva sorulur), (onlarda) hemen bilmedikleri halde fetva verirler.
— Ýþte o zaman (âlim taslaðý câhiller), hem kendilerini ve hem fetvayý soranlarý dalâlete (helake) sevk ederler.»
Bulunduðumuz asýrda böyle câhil baþlar ,pek çoðalmýþtýr. Adam îmanýn, islamm ve diðer bilinmesi farz olan þartlan ya sâde lafýz ve mânalarýný bilir veya onuda bilmez. Edilîe-i Þer'iyyeden olan delilleri ile asla bilemez-veya bazýlarýný bilir ve fakat amel etmez, sâde iblis vârî bir bilgi ile yetinib hakka olduðu gibi inanýb amel etme inancýna sa-hib deðildir. Günün müfsidliklerine kendini kapdýrmýþtýr, bir takým zâlim ve müfsidlere yaranmak için dinden tâviz verib, o müfsidlerin arzu ve amellerine göre fetva veren müfsid, mülhid ve münafýk câhil baþlar, sivrilmiþtir.
Zâten islâmm yaþanan abdest, gusul, namaz, zekat, oruç ve hac mes'eleleri, gibi hükümleri, bâzý miislümanlar arasýnda devam ederken bir çok zavallýlar, bu amellerden bir kýsmýný yapmamakdadýrlar. islâmm, muamalat, cezâ-î müeyyideler, ziraat, san'at, ticaret, vekâlat, veraset, helal ve haram mes'eleleri gibi insanlýk hayatýnýn îman, amel, ahlak ve fazilet hükümlerinden pek çoklarý, þeriatý mensuhaya döndü-rülürcesine, terk edilmiþ bir vaziyette iken, ilim ve irfandan yoksun bir takým îman ve amel fukarasý câhiller, kendilerindeki bâzý dünyevi yetki ve imkanlara sahib olmakla, bir müctehid süsüne bürünerek, Kur'an ve sünnette gayet açýk ve kesin hükümlerin hilafýna hüküm ve fetva verenler, maalesef çok ve çok görülmüþtür.
Evet böyle dalkavuk câhil baþlarýn, ilim zýrhýna bürünüb yanlýþ fetva verenlerin zuhur edeceðini, mübarek Peygamberimiz asýrlarca evvel beyan buyuruyor, bizde bugün denilenin aynýsýný görmekle, bir mûcize-i Resulün tezahürünü müþahede etmiþ oluyoruz.
Ýþte günümüzdeki câhil baþlardan bâzýlarýnýn hissi ve cahilane hüküm ve fetvalarýndan bir örnek þöyledir :
«Hacýlar! orada (hacda) keseceðiniz kurbanlarý kesmeyin, memleketinizde kesin. Zira orada kesilen kurbanlar boþa gidiyor, v.s...» Cümlelerle hacca giden müslümanlan þaþýrtýyorlar. Bunlarýn sözüne kulak veren bâzý câhillerde, haccý kýran veya haccý temettü ihramýna girdiði halde kurbanlarým kesmeden ihramdan çýkýb haccýn diðer vazifelerini yapanlar olmuþtur.
Halbuki, Haccý kýran ve haccý temettü ihramýna giren hacýlara, ih-1 ramdan çýkmadan kurban kesmeleri vacibdir. Kurban kesmeden ihramdan çýkanlar, cinayet iþlemiþlerdir, bir ceza kurbaný kesmeleri lazýmdýr. Ve hem ilk evvel kesilecek kurbanýn ve ceza kurbanýnýn mahalli, harem dâhilidirki, Mina ile mekke-i mükerreme ve civarlarýdýr.
Bu hükümler, delilli ve illetli bir þekilde, «ilmi fýkýh» denilen islam hukukunun hükümlerini beyan eden eserlerde, uzun uzun beyan edilmiþtir.
Sanki Allâhü teâla ve onun Peygamberi, kurbanlarýn telef olacaðý hususu bilmezlerimizde, bu câhil baþlar, pek iyi bilirlermiþ. Þeytan ký-yaslý adamlar, Haþa Hz. Allaha ve Peygambere cehalet ve anlayýþsýzlýk ithamýnda bulunduklarýnýn farkmdalarmý? aceba ;
Bu câhil baþlardan nasibleri olanlara îkaz için kur'andan þu âyet mealini hatýrlatmakla yetineceðiz:
«Þayet her türlü engelerden emin olarak bir kimse, umresini bitirib ondan faydalanarak haccý yaparsa, kolayýna gelen bir kurban Kesmek vacib olur. Fakat kesecek kurban bulmazsa veya buna gücü yetmezse, o kimseye hac günlerinde üç gün, vatanýna döndüðü zaman yedi günki, tam on gün oruç tutmak vacib olur. Bu hüküm, mescidi haremde oturmayanlar Ýçindir.» (Bakara sûresi, 196)
Ey ilim zýrhýna bürünmüþ mevkî, makam veya etiket sahibi câhiller! Bu ayeti kerimeyi ve baþka âyetleri inanarak okuyub iyi öðreniniz, dalkavukluðu terk edib hak ve hâkikata teslim olunuz.
Ve ey hak yolcusu ve islâmin þiarýný yaþayan îmanlý hacý efendi kardeþlerimiz! Sizde hac ile ilgili mes'eleleri, inandýðýnýz-saðlam eserlerden hac menâsikini iyi öðreniniz. îyi öðreninizki, her hangi bir mül-hidin sapýttýrcý beyanlarýna kapýlmayasmýz. Hatta öyle olmalýsjýnýzki, çeþitli neden ve. ihtiraslarla þeyhül islam makamýna, müftülük, vaizlik, doçentlik ve profesörlük gibi mevkilere yükselen kimselerden, Kur'an ve sünnetin hükümlerine açýkça muhalefet edib hüküm verenlere, al-' danmamalýsýnýz. îlim ve îmanýnýzda sebatlý ve kuvvetli olmalýsýnýz. îti-mâda lâyýk ve ilmi ile âmil âlimlere müracaat edib yolunuzu doðrultmaya çalýþmalýsýnýz.
Böyle olursanýz islâmýn her hükmünde olduðu gibi, hac farizasýný îfadada Allanýn inayeti ile haccý mabrur ve ameli makbul olarak anadan doðma tertemiz memleketinize dönersiniz.
Günümüzde mes'uliyet duygusundan yoksun, haddini ve vazifesini bilmeyen pek çok kimseler, îman, islam ve amel esaslarýný hakký ile bilmediði gibi, amel ye ahlak bakýmýndan da hemen nasibsiz kimseler, islâmý aðýzlarýna alýyorlar. Ýslam nâmýna hüküm kesmeye kalkýþýyorlar.
Abdest yok. namaz niyaz yok, helal ve haram tanýmaz, hak hukuk bilmez, her türlü iyiliklerden uzak ve fakat kötülüklerin bütün çeþitlerini iþlemekden utanmaz, çekinmez, yinede islam ve hükümleri hakkýnda beyanda bulunanlar, maalesef pek çoðalmýþtýr.
Ýþte.bu tablonun meydana geliþi, islami hakký ile bilen ve bildiði ile amel eden" gerçek âlimlerin azalmasý veya yok hâle gelmesinden mütevelliddir Meydaný boþ bulan okumuþ câhiller, ilim zýrhýna bürünüyor, bir takým menfaat ve þehvet hislerine tâbî.olub ahlaksýz kiþilere kötü örnek oluyorlar, «hoca bunu yaðdý, hoca falan yere gitdi... gibi...» Sözlerle kendilerini haklý görüyorlar.
Bu hususlar, ilerdeki hadisi þeriflerde zaman zaman gelecektir.
izahýna çalýþtýðýmýz hadîsi þerif, akâid manzumesinde þöyle özetlenmiþtir :
Sahlhayn (Buharî, müslim) denki yazmýþtýr meþârýk,
Mufassal eylemiþ (îzah etmiþ) þerhin menânk.
Sebebi Ref'i ulûma (ilimlerin kalkmasýna sebeb) mevti âlim (âlimin ölmesi).
Medâris (medreseler) münderis (yýkýlýr) kalmaz meâlim( iüm sahibi kalmaz).
Zuhur eyler zemin üzre (yer yüzünde) cehalet.
Zina ve hamr (þarab) envâu dalâlet (çok çeþit kötülük).
Verir fetvayý nâsa (insanlara) þahsý câhil (câhil kiþi),
Helak olur kamu (bütün) mesul (sorulan) vesâil (soran). Ne müsteftî (fetva soran) ne muftî hayra sâî, olur ehli dalâlet þerre dâî.
Bu manzumelerin açýklamasý, «Islama Sokulan Bld'at ve Hurafeler» adlý eserimizin birinci cildinin baþ tarafýnda,yazýlmýþtýr.
Ayrýca fetva hakkýnda bir nebze malumat, ileride 242. hadîsi þerifin izah bölümünde zikredilmiþtir.
Tercümesi:
207- (10) Þakîk (RA) den menidir.
— Abdullah bin Mes'ud (Ri), insanlara her perþembe günü nasi-hatta bulunurdu.
—- Bir adam ona ddeiki; Ey Abdurrahmanýn babasý! Senin her gün nasihat etmeni arzu edib iþtiyaktandým.
— Abdullah Wn Mes'ud (RA) dedi:
— Dikkat ediniz! beni o þekilde vazu nasihat etmekten men eden vardýr, sizi yorup usandýrmaktan çekmiyorum. Resûlüllah (S.A.V) de, bizim usanmamýzdan korkarak bize aralýklý nasihat ederdi de, bende vâzu nasihatimi onun için aralýklý, (sizleri bekleterek) yapýyorum.» (Haberi, Buhâri ve Müslim ittifakla rivayet etmiþtir.) [65]
Ýzahat
Râvî þakîk (R.A), ibni Ebî seiemedir. Ebâ vâil-el Esedî künyesi ile künyelenmiþtir. Peygamber sallallâhü aleyhi vesellemin zamanýna ye-tiþdi ve fakat Rasûlüllah (S.A.V efendimizi görmedi ve ondan hadîsi nebeviyi iþitmedi. Yaiýî, sahabe mertebesine ulaþamamýþ, Peygamberimizin ashabýný gören tâbiîndendir.
Hz. Þakik (RA), büyük bir îtimâd edilen ve hüccet olan bir zattýr Kendisi pek çok sahabeden hadis rivayet etmiþdir. Bu rivayet ettiði sahabelerden, Ömer bin hattab (RA) ve ibni Mes'ud (R.A) gibi dev sahabelerde var idi. Bu zat sahabenin büyüklerinin yanýnda müstesna bir mevkie sâhib idi. Pek çok hadîsi nebeviyi bilirdi.
Vefatý, haccâcý zâlîm zamanýnd avukû bulmuþtur. (Mirkat C. If 225) Ýmamý Nevevî (RA) in, «Tehzîbül esma velluðât» isimli eserinin birinci kýsmýnda bu zat hakkýnda þu satýrlarda .yazýlmýþtýr:
«Ashabdan Ömer, Osman, Ali, ibni mes'ud, Ammar, Habbab, Ebû Musa, Üsâme, Ýbni Ömer, tbni-Abbas, Ýbni Zübeyr, Ebüdderdâ, Ebû Mes'ud el Bedrî, Berrâ, Muðire, Cerir-el Beclî, Kâb bin Acre, Ebû Hu-reyre, Aiþe, Ümmü seleme ve diðer sahabelerden Allah hebsinden razý olsun, hadis dinlemiþdir.»
«Ve tabiînden pek çok büyüklerde, bu zatdan hadis rivayet etmiþlerdir.
— Ulemâ dedilerki; Hicretin doksan dokuzuncu (99) senesinde vefat etmiþtir. Ve bütün ulemâ, bunun sikalýðý ve celâdeti üzerinde ittifak etmiþlerdir. Zamanýn küfe âlimlerinin en iyi bileni olduðuda söylenmiþtir. Allah ondan râzî olsun.»
Nakledilen haberde beyan edildiði üzere, Ýbni mes'ud (RA), haftanýn her perþembe günü vazu nasihatda bulunuyor. Müslümanlar, ondan bu nasihatim diðer günlerde de yaparak çoðaltmasýný isteyince, oda Resulü ekrem efendimizin nasihat ediþ þeklinden bahsederek, cemaatýn usanmamasýný saðlamak için aralýklý nâsîhatda bulunduðunu delil gösteriyor.
V ekendiside Peygamber (SA.V) efendimize, ittibâ ederek nasihat da bulunduðunu îzah ediyor.
îmanlý sahabenin her iþini, Peygamber efendimize adým adým, karýþ karýþ, milim milim tabî olub onun amel ve hareketine, söz ve buy-'ruklarýna sadakatla baðlanýþý, bizler için çok ve çok dikkati gerektirir. Zira her yerde ve her zaman, hu nurlu hayatý örnek edinmek, gibda edilecek ve ibret alýnacak pek muazzam bir manzarayý gözümüzün önüne getirmektedir.
Bu zat gibi sahabe, tabiîn ve devam eden büyüklerden, böyle deðerler, bizleri ve günümüzün lâkayd müslümanlaruýý, utandýrmalýdýr. Sebebi, günümüzde ilim erbabýndan sayýlan pek çok kiþilerimiz, na-sîhat, hitabet, imamet, ticâret, zirâat, muamâlat, münakahât ve müfa-rakat gibi yaþadýðýmýz hayatî amel ve meselelerimizde hiç olmazsa, bir az dikkat edib islâma uygunluk yönlerini inceleyenlerimiz pek azm-lýkdadýr.
Adam nasihat eder; saatlerce, el kol sallaya, sallaya, konuþulan cümle ve hükümlerin bir kýsmý hurafe, diðer bir kýsmý mugalata, diðer bir kýsmý cidal ve intikam hisleri tahrik eden cümlelerle nasihat edenlerin yanýnda, âyet ve hadîsin mânâ ve hükümlerim gönüllere serd edercesine îzahda bulunanlar, pek azmlýkdadýr. Þer'î hükümleri câmî olan fýk'hî mes'eleleri ise, beyan eden hemen hemen yok denecek kadar azmlýkdadýr.
îþte nasihat ve hitabet müessesine, hakký memnun edecek þekilde dikkat etmeyib bir takým güruhlarý memnun etmek ve öylelerin mdhine mazhar olmak gibi hissi telkinler, islam cemaatýný bölme veya camiden ve cemaatdan uzaklaþtýrmaya sebeb olur. En makbul,nasihat, Peygambere ittiba ederek cemaatýn iþtiyakým saðlamaktýr.
Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimiz, nasihatim böyle aralýklý yapdýðý gibi, nasihat ânýnda þahýs ve zümrelerin isimlerinden bahsetmezdi. Ancak anlatmak ve îkaz etmek için þahýs ve ya zümrelerin isimlerini söylemeden, «Bâzý kavm, bâzý cemaat, þöyle yapmakda veya söylemiþlerdir... gibi..» ifâdelerle, o þahýs ve zümrelerin söylediklerini veya iþlediklerini zikrederek nasîhatda bulunurdu.
Hakikat ve nasihat usûlü böyle iken, günümüzde bâzý nasîhatcý-lar ve hatibler, þahýs ve zümrelerin isimlerinden bahsederek fitne ve fesada sebeb olmaktadýrlar.
Önderimizi, Rehber edindiðimiz müddet, her akval ve efâlýmýzda iyi bir neticeye ulaþdýðýmýz gibi, irþad ve hitabetde de faydalý ve semereli neticeyi saðlamýþ oluruz. Çünkü Resûlüllah (S.A.V) efendimize tâbi olarak yapýlan nasihat, hitabet ve irþadlardan Allah râzî olur. Al-lâhýn hoþnut ve râzî olduðu amellerde, hedef ve gayesine Allâhm izni keremi ile vasýl olur.
Tercümesi:
208- (II) Enes (R.A) den mervîdir, dediki:
— Resûlüllah (S.A.V) bir kelimeyi söylediðinde, o kelime anlaþý-lýncaya kadar üç sefer tekrarladý. Ve bir kavm üzerine geldiklerinde, o cemaata selam verirdi ve selamý üç defa verirdi.» {Haberi, Buhârî rivayet etmiþtir.) [66]
Ýzahat
Râvî Enes (R.A) in kýsa tercüme-i hâli, birinci cildin 90. sahifesin-de zikredilmiþtir.
Haberde beyan edilen Resûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin, «Bir kelimeyi söylediðinde, o kelime anlaþýlýncaya kadar üç sefer tekrarlamasý» Hakkýnda þu açýklamalar yapýlmýþtýr.
Üç sefer tekrarlamadan maksad, o söylenen söz ancak üç sefer tekrar edilmekle anlaþýlabileceðindendir. Veya bu söz bir meclisde tekrarlandýðý gibi, muhtelif meclislerde söylemek mânâsýnada ihtimali vardýr.
— Konuþulan sözün üç sefer üzerine ihtisarý (kýsaltýlmasý) ise, Allâhü âlem insanlarýn anlayýþ bakýmýndan en aþaðý olaný, orta ve en yüksek anlayýþlarýn mertebelerinin iktizasýndandýr.
— Bu sebebden denildiki; bir kimse üç sefer tekrar edilen sözü anlamaz ise, artýk o adam ebediyyen anlamaz.»[67]
Haberin devamýnda, «ve bir kavm (cemaat) üzerine geldiklerinde, o cemaata selam verirdi ve selâmý üç defa verirdi.» Cümlelerimde Þârih AHyyulkâri merhum þöyle îzah etmiþtir:
«Ýbnül kayyým merhum dedi,: Resûlüllah (S.A.V) in selâmý üç sefer vermesi, beîkide, onun kalabalýk cemaata uðradýklarýnda selam verme âdeti, onlara bir selam vermemesidir.
— Bunun þekli þöyledir : Resûlüllah (S.A.V) selam verdiðinde, o cemaatýn saðdaki ve - soldaki tarafda bulunanlara ayrý ayrý selam vermesidir.
— Diðer bir kavilde denildiki : Resûlüllah (S.A.V) in bu þekilde üç sefer selamý tekrarlamasý, bir ev sahibinden izin istediði zamandadýr. Yâni ev sahibi bir seferde veya iki seferde izin vermediði (yani cevab vermediði) vakit, onlarýn (ev sahibi ve yanýnda bulunan melekler ve cinnilere) üzerlerine üçüncü sefer bir daha selam verirdi. Ondan sonra geri dönerdi. Ýzin isteme ile ilgili hadisdede böylece geldiði gibidir.
— Ve yine denildiki: Resûlüllah (S.A.V), izin isteme ve eve girdiði zaman tahiyye için ve birde çýktýðý zaman veda selamý verirdi. îþte bu üç þekildeki selam, bir ferde veya bir cemaata gelen her kiþi için sünnettir.[68]
— Peygamber sallallâhü aleyhi vesellem, ifâde edildiði gibi bu þekildeki selama devam ederdi...»
Tercümesi:
209- (12)Ensan kiramdan Ebî Mesud (R.A) den mervtdir, dedi:
«Bir adam, Resûlüllah (S.A.V) e geldi dediki:
«Benim binitim (takatim) kesildi (çok fakirim) bana bir binit ver bineyim (hacetimialayým}.
— Bunun üzerine Resûlüllah buyurdu : «Benim yanýmda sana verecek hiç bir þeyim yoktur.»
— Hemen bir adam dedi : Ya Resûlüllah! Ben o adamýn, binitini ve ihtiyacým karþýlayacak kiþiye delâlet ederim.
— Bunun üzerine Resûlüllah (S.A.V) buyurdu :
«Bir kimse, bir hayra delâlet ederse, o hayrý iþleyenin ecri kadar ecrü mükâfat, o adamada vardýr.»
(Hadisi, Müslim Rivayet etmiþtir.) [69]
Ýzahat
Râvý Ebî Mes'ud (R.A)P Ensârý kiramdan Ebî Mes'ud ukbe bin Amr dir. Bedirlidir. ikinci akabeye þâhid olub katýlmýþtýr. Siyer ilminin cumhuruna göre, bu zat, Bedir muharebesinde hazýr bulunmamýþtýr. Denil-diki, Bedir muharebesine katýldý ve fakat asah olan Bedir de hazýr bulunmamýþtýr. Kendisine «Bedir suyu» nisbet edilmiþtir. Sebebide kendisi Bedirdeki kuyuya inmiþtir, bjunun için nisbet edilmiþtir.
Küfe þehrinde sakin olmuþ ve Hz. Ali (R.A) m hilâfeti zamanýnda vefat etmiþtir. Kendisinden oðlu Beþir ve pek çok halk hadis rivayet etmiþlerdir. Allah ondan razî olsun.
Hadîsi þerifde, ilim ve amelden olan iyiliklere sâhib olamayan kimselerin, o iyiliklere delâlet etmeleri hâlinde ayný ecrü mükâfata nail olacaklarý beyan edilmektedir.
Kendilerinde ecir ve sevaî) umulan þahýs ve yerlerden, ilme çalýþan talebelere, onlarýn çalýþtýklarý ilmi irfan yuvalarýna, fakirlere, camiye, çeþmeye, hastahane, han, hamam, yol, okul, Kur'an &ýrsu ve her çeþit hayýrlý iþlere yardýma delâlet eden adamlar, oralara yardýmda bulunanlarýn alacaklarý ecrü mükâfat kadar, ecre nail olacaklarý, mubâretoPeyðamber efendimiz tarafýndan beyan edilmiþ oluyor.
Öyle ise, ey mümin kardeþler! îlim sahihlerinin irþad ve dînî mübî-ne hizmetlerine ve mal sahihlerinin yaptýklarý hayru hasanâta mâlik olub yapamýyorsanýz, bunlarýn iyiliklerine delâlet ederseniz, onlarýn alacaklarý ayný ecre nail olursunuz.
Meselâ : Bir kiþiyi Kur'an okumaya teþvik edib götüren, okul, kurs-da okumalarýný saðlamak için maddi yardým yapacak kimselere gidib söyleyib yardým ettiren kimse, o kur'aný okutan ve okuyanlarýn ve o okuyan çocuk veya büyüklere yardým edenlerin, alacaklarý mânevi ecrin aynýsýný arada vasýta olan kimsede alacaktýr.
Keza ilmi irfan, fakir fukara, cami çeþme, yol, su, elektrik, has-tahâne, yetim yetamâ, kimsesiz, muhtaç ve pîri fâni olan her yardýma muhtaç olanlara bil fiil yardým etmeleri için teþvik ve terðib edib delâlet eden kimseler, yardým edenlerin alacaklarý ecrin aynisini, eksiksiz bir þekilde alacaklarý muhakkaktýr.
Evet hayatýmýzda görüb bildiðimiz ve hayýr olduðu umulan her þahýs, mesken, mâbed ve yol, su gibi hayýr yerlerine yardým etmek, niy-yetin halisliði nisbetinde birden ona ve yediyüz misline ve daha çok ecre nail olunacaðý kitap ve sünnette beyan edilmiþtir.
Ve üu iyiliklere delâlet edib söz ve fiil ile yardým ettirmeye çalýþan kiþilerde, ilimleri ve mallan ile hizmet edil) yardým edenlerin, aldýklarý mükâfatlarýn aynýsýný, onlarýnki eksilmeden alacaðýda yukardaki hadîsi nebevide beyan edilmiþtir.
Ayrýca muhtelif hadîsi nebevilerde îzah edilmiþtir. Hemen Önümüzdeki hadîsi nebevîdede gayet açýk bir þekilde mezkûrdur.
Tercümesi:
210- (13) Cerir (R.A) den menidir, dedi:
«Biz, gündüzün evvelinde (erken saatlarda) Resûlüllah (S.A.V) yanýnda Ýdik, alacalý elbiseleri veya abalarýný (meslekleri) giyinmiþ, kýunçlanný boyunlarýna takmýþ olduklarý halde bir cemaat geldi, onlarýn nmûmuda muzar kabilesinden idi, belkide hepsi muzar kabilesin-dendi.
— Bunlarýn periþan ve fakir hallerini gören Rasûlüllah sallâhü aleyhi vesellemin yüzü teðayyür edip deðiþti, hemen evine girdi ve sonra çýktý, Bllâle emir buyurdu, Bilâl (Bilâli Habeþi) de ezan okudu ve ikâmet etti, namazý kýldý, sonra hutbe okudu, hutbede Kuran âyetini okuyarak þöyle buyurduî
«Ey insanlar! Sizleri bir tek nefisden (Adem Aleyhisselâmdan) yaratan, o nefisden eþini (Hz. Havvayý) yaratan, ikisinden bir çok erkekler ve kadýnlar üreten Rabbimizden korkun ve günah iþlemekten sakýnýn, ve yine kendisine hürmet göstererek bir birinizden dileklerde bulunduðunuz (Allah adýna senden istiyorum, dediðiniz) Allâhdan korkun ve akrabalýk baðlarýný kesmekten sakýnýn. Þüphesizki, Allah (c.c), üzerinize gözcü bulunuyor.» (Nisa sûresi, I)
— Resûlüllah (S.A.V) devamla Haþir süresindeki þu âyeti okudu : «Ey îman ednler! Allâhdan korkun ve her ferd yarýn için (Kýyamet günü için) ne göndermiþ olduðuna baksýn. Yine Allâhdan korkun, Çünkü Allah bütün yaptýklarýnýzdan haberdardýr.» (Haþir Sûresi, ÝS)
— Resûlüllah (S.A.V| devamla þöyle buyurdu :
«Bir adam, dinarýndan, dirheminden, buðdayýnýn sâýndan, hurmasýnýn sâýndan, hatta dediki, Velevki bir hurmanýn parçasýndan olsun, sadakada bulunsun.»
— Râvî dediki; O andan ensardan bir adam elinin, götürmeye (tutmaya) aciz kalmaya yaklaþan belkide elinin, tutmaya aciz kaldýðý dinar ve dirhem dolu bir kâse ile geldi. Ondan sonra insanlar birbiri arkasýna tâbi oldular. Hatta yemekten ve elbiseden yýðýlmýþ halde iki tane yükseklik gördüm.
— Yine Resûlüllah Sallallâhü aleyhi vesellemin yüzü sanki altýnla süslenmiþcesine sevinçli ve sürürlü olduðunu da gördüm.
— Ýþte o anda Resûlüllah (S.A.V) buyurduk!:
«Bir kimse, islamda güzel bir sünnet (yol, amel, îcâd) iþlerse, o iþlediði sünnetin ecri ve ondan sonra o sünnetle amel eden kimselerin ecrinden hiç bir þey noksanlaþmadan onun (sünneti ihdas eden) için ecri mükâfat vardýr.
— Bir kimsede, islamda kötü sünnet (kötü âdet, amel ve kötü iþ) ihdas ederse, onun vizri ve ondan sonra gelenlerin iþlediði vlzir, hiç noksanlaþmadan onlarýn vizrindende ihdas edenin aleyhine olur.»
(Hadîsi, Müslim rivayet etmiþtir.) [70]
Ýzahat
Ravi Cerir bin Abdillah Ebû Amr (R.A), Ashabý kiramdandýr. Hicretin onuncu senesi Ramazan ayýnda müslüman olmuþtur. îbni Kuteybe böyle demiþtir.[71]
Cerir (R.A) dediki : «Resûlüllah (S.A.V) in vefatýndan kýrk gün evvel müslüman oldum.»
Hz. Ömer (R.A), çok güzel olduðu için bu zat hakkýnda þöyle der Ýdi:
«Cerir, bu Ümmetin yûsufudür.»
Ýbni kuteybe (R.A) dedi: «Cerir (R.A) uzun boylu idi ve boyu devenin hörkücüne ulaþýrdý.» [72]