Yemin By: ehlidunya Date: 23 Haziran 2011, 19:16:30
Yemin
Bir meselede aciz ve maðlûp olan, yemin eder, þahitleri gösterir.
Bu, acizler için bir usûldür.
Þuhedâeküm” [Bütün yardýmcýlarýnýz (þahitleriniz) - Bakara Sûresi: 23]
Ýhtisasý ifade eden þu izafe, “Þuhedâe” [þahitler] kelimesinin her üç manasýna da bakar. Þöyle ki:
1- Madem ki büyük edip ve hocalarýnýz vardýr, tabiî aranýzda irtibat, hürmet ve muhabbet vardýr. Ve yanýnýzda hazýr olup, gaip de deðillerdir. Eðer onlarýn bu dehþetli muarazaya kudretleri olsaydý, her halde yardým edeceklerdi. Demek, onlar da sizler gibi acizdirler, kusurlarýna bakmayýnýz!
2- Muarazada sizleri destekleyecek, þehadet edecek her kim olursa olsun kabul ederiz, çaðýrýnýz. Amma onlar, böyle bedihü’l-butlan bir dâvâda yalan þehadete cesaret edemezler.
3- Mabud ittihaz ettiðiniz âliheleriniz nasýl size yardým etmiyorlar? Onlarý da çaðýrýnýz, bakalým. Fakat onlarda can yok, þuurlarý da olmadýðý gibi, hiçbir þeye de kadir deðillerdir. Onlarý da mazur görünüz!
“Min dûnillah” [Bakara Sûresi: 23] Yani, “Allah’tan maada [baþka].” Bu kayýt, þuhedanýn birinci manasýna göre tamimi ifade eder. Yani, “Allah’tan maada, dünyada ne kadar erbab-ý fesahat varsa çaðýrýnýz.” Þuhedanýn ikinci manasýna nazaran, aczlerine iþarettir. Çünkü bir meselede aciz ve maðlûp olan, yemin eder, þahitleri gösterir. Bu, acizler için bir usûldür. Þuhedanýn üçüncü manasýna göre, onlarýn Resul-i Ekrem ile muarazalarý, adeta, þirk ile tevhid veya cemadat ile Halýk-ý Arz ve Semavat arasýnda bir muaraza olduðuna iþarettir.
Ýþârâtü’l-Ý’câz, Nübüvvet Hakkýnda, s. 311
***
On Birinci Sual: Herkes meþrûtiyete yemin ediyor. Halbuki, ya müsemma-i meþrutiyete kendi muhalif veya muhalefet edenlere karþý sükût etse, acaba kefaret-i yemin vermek lâzým gelmez mi? Ve millet yalancý olmaz mý? Ve masum olan efkâr-ý umûmiye; yalancý, bunak ve gayr-i mümeyyiz addolunmaz mý?
Tarihçe-i Hayat, s. 66
***
Dinî Ceride: 70; 26 Þubat 1324; Mart 1909
Hakikat
Biz “kalû bela”dan cemiyet-i Muhammedîde dahiliz; cihetü’l-vahdet-i ittihadýmýz Tevhiddir, peyman ve yemînimiz îmandýr. Madem ki muvahhidiz; müttehidiz. Her bir mü’min, Îla-i Kelimetullah ile mükelleftir; bu zamanda en büyük sebebi, maddeten terakkî etmektir. Zîra, ecnebîler, fünun ve sanayi silâhýyla bizi istibdad-ý manevileri altýnda eziyorlar. Biz de fen ve sanat silâhýyla, Îla-i Kelimetullahýn en müthiþ düþmaný olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ý efkara cihad edeceðiz. Amma cihad-ý haricîyi Þeriat-ý Garranýn berahin-i katýasýnýn elmas kýlýnçlarýna havale edeceðiz. Zîra, medenilere galebe çalmak ikna iledir; söz anlamayan vahþîler gibi, icbar ile deðildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.
Meþrûtiyet ki, adalet ve meþveret ve kanunda inhisar-ý kuvvetten ibarettir. On üç asýr evvel Þeriat-ý Garra teessüs ettiðinden, ahkamda Avrupa’ya dilencilik etmek, dîn-i Ýslâma büyük bir cinayettir ve þimale müteveccihen namaz kýlmak gibidir.
Kuvvet, kanunda olmalý; yoksa istibdat tevzî olunmuþ olur. “Ýnnellahe lekaviyyun azîz”* hakim ve amir-i vicdanî olmalý. 0 da, marifet-i tam ve medeniyet-i amm veyahut dîn-i Ýslâm namýyla olmalý; yoksa istibdat daima hükümferma olacaktýr.
Ýttifak hüdadadýr, hevada ve heveste deðil. Ýnsanlar hür oldular, amma yine abdullahtýrlar. Herþey hür oldu. Baþkasýnýn kusuru, insanýn kusuruna senet ve özür olamaz. Yeis manî-i her-kemaldir. “Neme lâzým, baþkasý düþünsün”, istibdadýn yadigârýdýr.
* Þüphesiz ki Allah, pek kuvvetli ve pek izzetlidir. (Hac Sûresi: 40, 74.)
Tarihçe-i Hayat, s. 94
radyobeyan