Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Emir Ahmed-i Buhari By: armi Date: 21 Haziran 2009, 12:55:35
Ýstanbul'un büyük velîlerinden. Buhârâlý olup Peygamber efendimizin torunlarýndandýr. Tasavvuf yolunda yükseldi. Ýstanbul Fâtih'de yýllarca talebe yetiþtirdi. 1516 (H.922) senesinde vefât etti.

Küçük yaþta Hâce Ubeydullah-ý Ahrâr hazretlerine talebe oldu. Onun hasta kalplere þifâ veren sözleriyle yetiþti. Hizmetiyle þereflenip, teveccühlerine kavuþtu. Ubeydullah-ý Ahrâr hazretleri onu çok severdi. Nerede görse ayaða kalkar, tâzim ve ikramda bulunurdu. Seyyid Ahmed, hocasýnýn bu iltifâtlarýna çok mahcub olurdu. Bir gün hocasýna; "Muhterem efendim! Bu fakir için gösterdiðiniz hürmet bizi çok üzmektedir." deyince, Ubeydullah-ý Ahrâr ona; "Size nasýl tâzim, hürmet etmeyelim ki? Sizi gördüðümüz zaman iki büyüðün azametini müþâhede etmekteyiz. Biri; sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmýn neslindensiniz. Diðeri de; Hâce Mahmûd Ýncirfagnevî ceddinizdir." buyurdu. Seyyid Ahmed-i Buhârî, daha sonra hocasýnýn iþâretleri üzerine yine hocasýnýn halîfelerinden Simavlý Abdullah-ý Ýlâhî ile berâber Anadolu'ya geldi. Yolda Molla Câmî ile görüþüp sohbet ettiler.

Kütahya'nýn Simav kazâsýna gelen Abdullah-ý Ýlâhî hazretleri burada insanlara doðru yolu göstermeye baþladý. Emîr Ahmed-i Buhârî hazretleri de Abdullah-ý Ýlâhî'ye tâbi olup, onun hizmetine girdi. Abdullah-ý Ýlâhî onu çok severdi. Dâimâ sað tarafýna oturturdu. Böylece Abdullah-ý Ýlâhî hazretleri, insanlarýn olgunlaþmasýný, îmânýnýn vicdânîleþmesini saðlayan tasavvufta bir yol olan Nakþibendî tarîkatýný Anadolu'ya yaymaya baþladý. Etraftan pekçok talebe akýn akýn ona koþmaya, feyzlerine kavuþup hasta kalplerine þifâ aramaya baþladý. Ýþte böyle bir evliyânýn terbiyesinde olan Seyyid Ahmed-i Buhârî, beþ vakit namazda imâm olur, arkasýnda hocasý ve diðer talebeler namaz kýlarlardý. Abdullah-ý Ýlâhî buyurdu ki: "Simav'da altý sene, Emîr Ahmed bize yatsýnýn abdestiyle sabah namazýný kýldýrdý." Buradan da anlaþýldýðý gibi, Ahmed Buhârî geceleri hiç uyumazdý. Sâdece kuþluk vaktinde, daða oduna gittiðinde bir saat kadar uyurdu. Ahmed Buhârî bu günlerdeki hâlini þöyle anlattý: "Hocamla Simav'da bulunduðumuz zaman, beþ vakit namazda bizi imâmete geçirirdi. Kuþluk namazýndan sonra, hocamýn merkebini ve katýrýný alýp daða çýkardým. Yüklediðim odunlarý, öðle namazýna yetiþecek þekilde eve getirirdim. Öðle namazýný kýldýrdýktan sonra, çift sürmeðe giderdim. Yaz geldiðinde ise ekinleri biçer, kaldýrýrdým. Diðer zamanlarda sýrtýmda çalý taþýr, bað ve bahçe duvarýný tâmir ederdim. Ýkindi namazýndan sonra da hocamýn huzûrunda otururdum." Ahmed Buhârî hazretleri, geceleri hep ibâdet eder, gündüzleri oruç tutardý. Bid'atlerden þiddetle kaçýnýr, sünnet-i seniyyeye uymaya çok dikkat ederdi. Dâimâ Allahü teâlâyý hatýrlar, kalbi devamlý zikrederdi. Dünyâya hiç meyletmez, haramlardan kaçar, þüpheli korkusuyla mübahlarý dahî terkederdi. Devamlý Allahü teâlânýn huzûrunda olduðunu düþünür, ona göre hareketlerini düzeltirdi.

Ahmed Buhârî, Simav'da bir müddet kaldýktan sonra, hocasýndan izin alarak hacca gitmeye karar verdi. Hocasý ona on akçe yol harçlýðý, binek olarak da eþeðini verdi. Yolda okumak üzere bir Kur'ân-ý kerîm ve Mesnevî aldý. Akþam namazýný kýldýrdýktan sonra, hocasý ve arkadaþlarýyla vedâlaþarak yola koyuldu. Yolda, bir kimsenin çok ýsrârý üzerine Mesnevî'yi ona verdi. O kimse de hediye olarak iki yüz akçe vermek istedi. Almamak için çok uðraþtý ise de, sonunda kabûl etmek mecbûriyetinde kaldý. Bir müddet daha gittikten sonra, bir konakta Kur'ân-ý kerîmini çaldýlar. Kudüs'e kadar parasý kendisine yetiþti. Ahmed Buhârî hazretleri bundan sonrasýný þöyle nakletmektedir:

"Kudüs-i þerîfte idim. Mescid-i Aksâ imâmý bize muhabbet edip, Kudüs Medreselerinin birinde bir oda ayýrdý ve orada günlerimi geçirmeðe baþladým. Medresenin kayyýmý, hizmetlisi bize iki ekmek getirirdi. Bir gün dedi ki: "Bu ekmek, odanýn hissesidir." O zaman içime bir sýkýntý düþtü. Vakýf ekmeðini yemeyi kabûl etmeyip; "Ýhtiyâcým yoktur, istemiyorum." dedim. Kayyým da; "Öyle söylüyorsun ama, görenler seni zengin zannederler ve odadan çýkarýrlar. Ekmeði al, yemezsen bir baþkasýna verirsin." dedi. Ben de; "Senin olsun." dedim. Ondan sonra hatýrýma; "Bir kazanç yolu olsa da ondan günde bir akçe gelir olsa ve onunla nafakamý temin etsem." düþüncesi geldi. O anda içeri bir köylü girdi. Bana; "Efendim! Yazý yazmayý bilir misin?" dedi. "Biraz okumuþluðumuz var." dedim. Bir kitap göstererek; "Bunu yazarsan, her yapraðýna bir akçe vereceðim. Ýstediðin kadar yazabilirsin. Hepsi de kabûlümdür." dedi. Kalem, kaðýt ve mürekkep de getirdi. O kitaptan hergün bir yaprak yazardým ve bir akçe alýr, onu nafakamda kullanýrdým. Hiç kimseden sadaka almazdým. Bey gibi geçinip giderdim. Sonra artan paralarla hac yolculuðuna devâm ettim. Mekke-i mükerremeye gittiðimde, hergün yedi defâ tavâf yedi defâ da sa'y yapacaðýma nezr etmiþtim. Sayý olarak kýrk dokuz sa'y ediyordu. Gece yarýlarýna kadar devâm ederdim. Gece yarýsý harem-i þerîfe karþý ayakta durarak duâ ederdim. Bâzan da oturarak duâda bulunurdum. Sonra tavâfa devâm ederdim. Hiçbir gün yatýp uyuduðumu hatýrlamýyorum." Seyyid Emîr Ahmed-i Buhârî, bir sene kadar Kudüs-i þerîfte, bir sene de Mekke-i mükerremede kaldý. Hocasý Abdullah-i Ýlâhî, Simav'dan hacca gidenlere tenbih ederek, Ahmed'in artýk gelmesini buyurdu. Haberi alan Ahmed; "Baþüstüne!" diyerek, o sene hacýlarla berâber Simav'a geldi.

: Emir Ahmed-i Buhari By: armi Date: 21 Haziran 2009, 12:56:52
Hac dönüþü bir müddet daha Simav'da hocasýnýn hizmetinde bulunan Ahmed-i Buhârî, bir gün hocasýna; "Efendim! Ýstanbul evliyâsýný merâk eder dururum. Müsâade ederseniz, gitmek istiyorum." dedi. Hocasý da; "Bizi de sýk sýk Ýstanbul'a dâvet ediyorlar. Vezîr, kâdýasker Manisalý Çelebi, hediyeler ve haberciler göndermiþ, gelmemi istemiþler. Sen önce git, bize oradan haberler gönder. Durum nedir öðrenelim." buyurdu. Ahmed-i Buhârî hemen yola çýktý ve Ýstanbul'a geldi.

Emîr Ahmed-i Buhârî hazretleri bu yolculuktan sonra hâlini þöyle anlatýr: "Ýstanbul'a geldim. Fakat ne bir kimse beni tanýrdý, ne de ben bir kimseyi. Vefâ'ya gittim. Þeyh Vefâ hazretlerinin câmiine vardým. Ýkindi namazýný bir köþede kýldýktan sonra, beklemeye baþladým. Þeyh Vefâ, mihrâb içindeki kapýyý açýp girdi. Talebelerine imâm oldu. Namazdan sonra, talebeleriyle Allahü teâlâyý zikre baþladýlar. Sessizce, herkes kendi hâlinde cenâb-ý Hakk'ýn ismini anýyordu. Onlarý uzaktan seyre daldým. Hocalarý Vefâ hazretlerine bakmak isteyince, o da baþýný kaldýrýp bana doðru bakýyordu. Zikrleri bitince, yerimden kalkýp, hocalarý ile müsâfeha etmek istedim. Þeyh de yerinden kalkýp, bana doðru geldi ve beni kucaklayýp baðrýna bastý. Epey zaman konuþmadan oturdum. Sonra talebelerine dönerek; "Seyyid Ahmed, bizim misâfirimizdir. Hak ve hukûkuna riâyet ediniz." diyerek ayrýldý. O gece rüyâmda Vefâ hazretlerinin câmiinin direklerinden birinde bir kandil yanýyor gördüm. Fakat alevi parlak deðildi. Benim de elimde bir mum vardý. Mumu o kandilden yakmak istedim ve uzattým. O anda kandil ortadan kayboldu. Yerime geldim. Oturdum. Direðe baktýðýmda, kandil yine orada duruyor, sönük bir vaziyette yanýyordu. Tekrâr mumu yakmak için gittim, yine kayboldu. Bu þekilde üç defâ tekrar ettim. Mumu yakmaya muvaffak olamadým. Ertesi gün Vefâ hazretlerinin sohbetlerine katýldým. Bir gün daha orada kalýp, izin alarak ayrýldým. Ýstanbul'un durumunu bildirir bir mektup yazarak, hocam Abdullah-i Ýlâhî'ye gönderdim. Ýstanbul'un durumunu bildiren mektupta;

Burada kiþi gönül rahatlýðýnda ama, gerçekte
Dostun eteklerine yapýþmýþ sohbeti özlemekte

diyerek hocasýna hasretini bildirmekte ve dâvet etmekteydi.

Abdullah-i Ýlâhî hazretleri, bu mektuptan bir müddet sonra Ýstanbul'a geldi. O sýrada pâdiþâh Ýkinci Bâyezîd idi. Vezîr Manisavîzâde Muhyiddîn Mehmed Efendi, Abdullah-i Ýlâhî ve talebeleri için yer tahsîs etti. Fakat bunu kabûl etmeyip, Zeyrek Câmiinin boþ ve virân hâle gelmiþ medresesine yerleþti. Âlimler ve diðer insanlar, onun câna cân katan sohbetlerine koþtular. Ondan feyz aldýlar. Abdullah-i Ýlâhî, Seyyid Ahmed'i Buhârî'ye burada icâzet, diploma verdi. Evranos Beyin oðlu Ahmed Bey, Rumeli'de Vardar Yenicesi'ne Abdullah-i Ýlâhî'yi dâvet etti. Abdullah-i Ýlâhî, yerine Seyyid Ahmed-i Buhârî hazretlerini vekil býrakarak Vardar Yenicesi'ne gitti ve orada vefât etti.

Bundan sonra Emîr Ahmed-i Buhârî, Ýstanbullularý irþâda, yetiþtirmeðe baþladý. Her taraftan talebeler huzûruna koþuyordu. Bereketli sohbetleriyle, talebelerin dünyâya meyilleri azalýyor, hidâyete kavuþarak, âhirete yöneliyorlardý. Talebeleri çoðalýnca, Fâtih Câmiinin batýsýnda bir yere mescid ve talebelerin kalacaðý bir ev yaptýrdý. Orada ders vermeye baþladý. Talebesi daha da çoðalýnca, Balat'a yakýn bir yerde, Galata'ya karþý birçok odalar yaptýrdý. Talebeler, orada ikâmet ederek derslerine devâm ettiler.

Talebeleri, huzûrunda çok edepli otururlardý. Dâimâ gösteriþten uzak durur, kalben Allahü teâlâyý zikrederlerdi. Seyyid hazretleri, sohbetlerinde hiç dünyâ kelâmý konuþmazdý. Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýndan, Resûlullah efendimizin mübârek sözlerinden, âlimlerin hallerinden baþka þey anlatmazdý. Ýnsanlarýn kalbinden geçenleri, evliyâlýk nûru ile keþfederdi. Çok kimse arzusunu söylemeden cevaplarýný alýr, tatmin olur giderlerdi.

Seyyid Emîr Buhârî hazretleri, talebelerine, yollarýnýn esaslarýný þöyle bildirdi: "1) Ruhsatlardan sakýnarak, nefse zor gelenleri yapmak, 2) Dinde Peygamber efendimiz ve dört büyük halîfe devrinde olmadýðý halde sonradan çýkarýlmýþ âdet ve uygulamalarý, bid'atleri terketmek, 3) Sünnet-i seniyyeye sýký sarýlmak, 4) Gösteriþten uzak olmak, 5) Ýnsanlarla ihtiyacý kadar görüþmek, 6) Az konuþmak, az yemek, az uyumak, 7) Geceleri ibâdet etmek, 8-Gündüzleri oruç tutmak."

Seyyid Emîr Ahmed-i Buhârî, 1516 senesi Cemâzil-âhir ayýnýn bir Pazartesi günü, kuþluk vaktinde talebelerine vasiyetini yaptý. Vasiyetlerinden biri de; "Mezarýmý, mescidimin güneyindeki duvarýn dibine kazýnýz. Yanýndaki defne aðacýný kesmeyiniz." þeklindeydi. Talebeleriyle vedâlaþtý ve onlara son nasîhatlarýný yaptýktan sonra, Kelime-i þehâdet getirerek vefât etti.

: Emir Ahmed-i Buhari By: armi Date: 21 Haziran 2009, 12:57:25
Mahmûd Çelebi anlattý: Hocamýz Seyyid Buhârî hazretleri vefât edince, mübârek bedenini bu fakîr yýkadým. Bir talebe arkadaþým da su döküyordu. Yýkama esnâsýnda, üç defâ mübârek gözlerini açýp, hayattaki gibi baktýlar. Mezara indirip toprak üstüne koyunca, kýbleye doðru sað yaný üzerine döndü. Orada olanlar hayret ederek salevât getirmeye baþladýlar. Mezarý kapandýktan sonra, talebe arkadaþlarým üzerini örtmek istediler. Bunun için de aðacý kesmeyi onunla mezarýn üzerini örtmeyi uygun gördüler. Ben müsâade etmedim. Onlar çok ýsrâr ettiler. Ben de; "Ben gideyim, siz bildiðiniz gibi yaparsýnýz." dedim ve oradan ayrýldým. Gittikten sonra aðacý kesmiþler. Kabrin etrâfýný duvar yapýp üzerini örtmüþler. Fakat bir müddet sonra, o taþlarýn arasýndan ayný aðaç çýkýp, büyümeye baþladý."

Mezarý, Fâtih Câmiinin batýsýndaki Emir Buhârî Câmiinin kenarýndadýr. Yol tarafýna pencere açýldý. Ziyâret edenler, onun feyz ve bereketlerinden istifâde etmektedirler.

Anadolu kâdýaskeri Ahmed Paþanýn oðlu Hýzýr Bey Çelebi, kaplýca müderrisi iken vazîfeden ayrýlýp, Emîr Ahmed-i Buhârî hazretlerinin talebesi olmuþtu. Hýzýr Bey Çelebi, hocasýnýn vefât târihini þöyle düþürdü:

Zorlu imiþ ayrýlýðýn, pek zor, âh Þeyh. Nere gitti bilmem ki, Hakka eren Þeyh. Bu ayrýlýk, hasret, keder ve hâlete.

Gönlüme dedim de târih. Dedi: "Vâh Þeyh."

Lâmiî Çelebi de þöyle söyledi:

Hani o hakîkat güneþi, Hakkýn lütfu, ihsâný.
Tarîkat yolunun kutbu, pâdiþâhlarýn mürþidi.
Iþýk salmýþtý Buhârâ'dan doðarak Rûm üstüne,
Ýftihârýydý ecdâdýmýn, þâh idi din mülküne.
Ahbâbýn yýldýz gibi koydu, ay misâli batýnca,
Gam bulutlarýyla dolu, yeryüzü olur kapkara.
Çünkü bu sevdâ buharý can dimaðýný kapladý.
Dil dedi târih: "Ey Seyyid Ahmed-i Buhârî âh-vâh."

Emîr Ahmed Buhârî hazretlerinin en büyük halîfeleri Bursalý Mahmûd Lâmii Çelebi, týb sâhasýndaki mahâreti ve Hakîm Çelebi adýyla meþhur olan Þeyh Mahmud bin Seyyid Ahmed ile dâmâdý Þeyh Mahmûd Çelebi idi. Emir Ahmed hazretleri, Halîfe-i Hâmidî'yi Eðridir ve havâlisinde, Lâmiî Çelebi'yi Bursa ve çevresinde, dâmâdý Mahmûd Çelebiyi de Edirnekapýsý dýþýndaki zâviyede þeyhliðe tâyin etmek sûretiyle pekçok talebe yetiþtirmelerine sebeb olmuþtur.

ÝYÝLEÞEN HASTA

Seyyid Ahmed-i Buhârî'nin dâmâdý Mahmûd Çelebi anlattý: "Oðlum Necmi Çelebi, þiddetli hastalýða yakalandý. Öyle ki, þehrin doktorlarý ilaç bulmaktan âciz kaldýlar. Artýk iyi olacaðýndan ümidi kesmiþtik. Yakýnlarýmýzdan biri, Ahmed-i Buhârî hazretlerine duâ etmeleri için haber vermiþ. Hemen gelip, hastanýn yanýna oturdular. Hastanýn nabzý çok hafif atýyor, ölü gibi yatýyordu. Gözleri de kapalýydý. Seyyid Ahmed-i Buhârî, hastaya teveccüh etmeye, Kur'ân-ý kerîm okumaya baþladý. Sonra duâ etti. O anda hasta, gözlerini açtý. Emîr Buhârî'yi görünce, hemen doðrulup ellerini öptü. O da hastaya bir tesbîh verip, istigfâr ve tövbe etmesi için emir buyurdu. Hasta bir-iki günden sonra tam olarak sýhhatine kavuþtu."

1) Nefehât-ül-Üns; s.465
2) Sicilli Osmânî; c.1, s.195
3) Þakâyýk-ý Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.362
4) Tam Ýlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baský) s.1156
5) Tâc-üt-Tevârih; c.2, s.587
6) Mir'ât-ý Kâinât; c.3, s.101
7) Hadîkat-ül-Cevâmî; c.1, s.42
8-Sefînet-ül-Evliyâ; c.2, s.31
9) Menâkýb-ý Emîr Ahmed Buhârî (Esad Efendi, No: 3622)
10) Hadâikü'l-Verdiyye; s.707
11) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi;c.14, s.33


radyobeyan