El-Akl ve Fehmül Kuran
Pages: 1
Delil By: seymanur K Date: 19 Haziran 2011, 15:56:44
Delil

 

Görünür varlýk alemi ve üstün haber (Kur'ân) olmak üzere iki türlüdür.

Akýl ile delil, birbirlerini karþýlýklý olarak içerirler.

Akýl, delil isteyendir (müstedill).

Görünür varlýk alemi (ayan) ve üstün haber, akýl yürütmenin sebebi ve aslýdýrlar.

Asýl unsurun olmamasý durumunda fer'i unsurun varlýðý ve de­lilin olmamasý durumunda akýl yürütme imkansýzdýr.

Görünür varlýk alemi (ayan), gayb alemine kýlavuzluk eden bir tanýktýr.

Haber, bir þeyin doðru olduðunu gösterir. Asýl unsuru güçlendirmeden fer'i unsuru ele alan sefihtir.

Kýsas isteyen de affeden de haklýdýr veya vadesi gelince alaca­ðýný isteyen de alacaðýn tahsili konusunda en uygun yol olan borç­luya bir iyilik kabilinden alacaðýný biraz erteleyen de haklýdýr; an­cak bu örneklerde olduðu gibi nice gerçekler diðerlerine göre daha gerçektir (nice haklar diðerlerine göre daha haktýr).

Nice iyi, baþkasýna ait olan iyiden daha iyi; nice kötü, baþka bir kötüden daha kötü; nice farz, diðerinden daha gerekli ve nice er­dem, baþka erdemlerden daha erdemdir.

Sevgi ve nefret eðer aþýrýya kaçarsa, adaleti sarsar, aklý fesada uðratýr ve bâtýlý gerçek gibi gösterir.

Kötülük ehli, halifeleri arasýnda ayýrým yapmadýklarý gibi, imamlarý arasýnda da ayrým yapmazlar.

Her ne kadar gerçek, her durumda apaçýk ve batýl, her duruda batýl ise de insanlarýn çoðu ne istediðini bilemez, bir kýsmý, kýsmen bilir kýsmen bilemez. Bir kýsmý önce bilir sonra unutur; bir kýsmý ise çoðu gerçeði bilir, ama en kolay yolu ve en yakýn gerçeði bil­mez.

Öðrenip gerçeðe uygun hareket etme arzusu ile çaba göstermeyen de, gerçeði anlayabildiði halde derlenip toparlanýp iyice öðre­nildiðinde bütünü ile gerçek, itaat sanatýnda ve batýl mezheplere karþý uyandadýr.

Gerçeði bilen, gerçeðin arkaplanýna nüfuz etmek ve her mezhe­bi bilmek ister, ancak haber-i vahîd gerçeði kýsmen bilenler için bir anlam ifade eder.

Ýnsanlara, öðrenip unuttuklarýný hatýrlatýr, lakayd olanlarý ve hakký teslime yeterince özen göstermeyenleri uyarýr, doðru yolu yitirmiþ olana, doðru yolu terketmiþ olduðunu gösterir. Belki, ifadesinin güzelliði, delilleri izahý ve ifadedeki nuru karþýsýndaki farkeder de onu dikkate alýr, görüþ ve düþüncelerini beðenir, kendi inançlarýný deðiþtirir, içine düþtüðü gaflet ve sarhoþluktan uyanýr ve ayýlabilir diye düþünür. Çünkü nerede olursa olsun gerçek apa­çýk ve hangi dönemde olursa olsun batýl ayaklar altýndadýr.

Þüphe karþýsýnda, sahip olduðu nur sebebi ile delil apaçýk orta­dadýr.

Kendisini meþgul edip dikkatini daðýtabilecek bir þeyden etkilenmeksizin tek baþýna bir esere yoðunlaþan ve okuyan biri, baþka­sý ile bir konuyu tartýþan biri gibi deðildir; çünkü tartýþmada -örne­ðin kendi görüþünü beðenme vb.- çok sayýda afet vardýr.

Tartýþmada var olan ve gerçeðin kabulünü engelleyen kibir, in­saný tartýþmaya iten üstün gelme arzusu ve doðruyu kabule eðilimli olan saðduyuyu ortadan kaldýran hataya düþme telaþý, taraflarýn birbirlerini anlamasýna engeldir.

Bir konu üzerinde yoðunlaþýp o konuda daha önce derlenmiþ, yahut telif edilmiþ bir eserin etüdü, hakikat ölçülerini ortaya çýkar­mayý amaçlayan biri için bünyesinde çok sayýda afet bulunan tar­týþma yöntemine nazaran daha elveriþli bir yöntemdir. Ýþte bu ne­denle açýk ve anlaþýlýr bir eser telif edip bu eserde ele aldýðým so-ftinlan ya kitap, sünnet, icma-ý ümmet ile; yahut istinbat yöntemi ile açýklamak, nasslarla çözüme kavuþturma imkaný olmadýðý zaman da kýyas caiz ise kýyasla, caiz deðilse teslimiyetle hareket et­enin daha uygun olduðunu düþündüm.

Ýnsanýn bilgisiz olduðu veya yeterince bilgi sahibi olmadýðý bir konuda izleyeceði en güvenli yol, nehyedilen bir þey ile mükellef tutmaktan (haramý helal kýlmak) hatta böyle bir konuyu araþtýr­maktan bile kaçýnmaktýr. Bu ayný zamanda Allah'a yakýn olma ve O'nun rýzasýný kazanma vesilesidir.

Kul deneyim kazanmak, bilgisini artýrmak ve deðerini yükselt­mek için düþünmeli, sonuçlarý deðerlendirmeli ve ibret almalýdýr; kendisi için bundan daha büyük bir zenginlik yoktur.

Düþüncesi kýt olanýn deneyimi de kýt, deneyimi kýt olanýn bilgi­si de kýttýr; bilgisi kýt olanýn kusurlarý açýða çýkar, iyilik ve taatten bir nasib alamaz ve yakînî inanç, hikmet ruhu ve güven duygusun­dan yoksundur.

Öðrendikleri konularda anlamlarý iyi düþünüp deðerlendirme ve tanýmlama amacý gütmeyen biri sadece dil ile ve zihnen ilim tahsil edip ezberleyerek bilgisini ne oranda artýrabilir ki?

Uzuvlardan sadýr olan bilinç dýþý davranýþlar dýþýnda hiç bir þey bilmeyenler ile hayvanlar birbirine ne kadar yakýndýrlar. Ama du­yup iþittiklerini düþünüp deðerlendirmek sureti ile öðrendiklerin­den sonuç çýkarmaya, kendisine emrolunanlan anlamaya çalýþan, ilmin sýnýrlarýný sonuna kadar zorlayan ve gerçeðin bütün boyutla­rýna nüfuz etmek isteyen biri, temel prensipleri belirleyerek fer'i konulan bunlara irca eder. Bu þekilde lehine ve aleyhine olan hü­kümleri ayýrdedip kendi doðasýna uygun olan ile ifsad eden þeyler arasýnda ayrým yapabilir ve böylece tartýþmacý yapýsýnýn kendisini helak etmesine ve þehevî arzularýn kendisini küçük düþürmesine engel olabilir.

Olmuþ olaylardan hareketle olan ve olacak olan olaylarý ve olaylarýn varýp dayanacaðý sonuçlan bilir (113), Rabbinden korkar, nefsî hazlar yerine aklî hazlan tercih eder... Ýlim ve hikmet sahip­lerinin hazlarý akýllarýnda, cahil ve hayvanlarýn hazlan ise þehevî arzularýndadýr.

Hangi mutluluk, ilim ve kesin inanç mutluluðuna, marifet ve doðru yargýnýn büyüklüðüne, (sevabýn) çokluðuna, ancak saðduyu, uzun ve derin düþünce, tekrar ve her þeyden önce Allah'a saygý so­nucu elde edilebilecek olan zafere denktir.

Ancak ilim sayesinde insan Allah'ý bilir, O'nun dostluðuna yö­nelir ve ancak ilim sayesinde O'nun katýnda bir mevki elde etmek, O'na teslim olmak, O'nun verdiði az bir dünyalýk ile yetinerek çok sevap elde etmek ister. Çünkü Allah (c) çok cömerttir.

Ýsteyen isteðine kavuþur, sahip olduðu ile yetinmek için duacý olana sahip olduðu yeterlidir, sakýnaný Allah (c) korur ve Allah'a yaklaþana Allah (c) hemen karþýlýk verir.

Yüz çevirirsen seni davet eder, vazgeçersen seni kabul eder, payýna düþenden fazlasýný vermekle yetinmeyip senden razý olur, lütuf ve ihsaný ile seni yüceltir ve Allah'ý düþünmeye teþvik eder.

-Ýyi düþünürsen- seni iyileþtirmek için sana hastalýk verir, zen­gin etmek için fakirlik verir, ihsanda bulunmak için mahrum eder, seni hoþnud etmek, bol ve kalýcý nimetler ihsan etmek için az ve fani olandan seni mahrum eder, yaþatmak için öldürür, ebedî kýl­mak için hayatýný sona erdirir, günahtan kurtarmak için seni hasta­lýklarla tedavi eder, hata ve günahlarýndan arta kalan kir ve paslar­dan arýndýrmak için acý ve sancýlarla seni üzer ve sonunda kazan­dýrmak için seni dert ve belalara duçar eder.

Karþýlýðýný istemeden önce nimet verir, sen þükrünü ihmal etti­ðin halde tekrar nimet verir, sen O'ndan devamlý yüz çevirdiðin halde O, sana, devamlý ihsanda bulunur. Allah'ýn ayetlerini iyice düþünmedikçe O'nun ihsanýný, senin için kötü olan þeyleri açýkla­yýp kurtuluþ yolunu gösterdiðini ve hayatýný nasýl idame ettirmen gerektiðini bildirdiðini nasýl anlayacaksýn? Allah'ý zikir ve nefis ile cihad, ancak Allah'ý hoþnud edecek ve etmeyecek þeyleri bilmek ve O'nun hoþnud olmayacaðý söz ve davranýþlardan kaçýnmakla mümkün olur. Çünkü Allah (c), sana seciye halinde düþünme yeti­si ve bilgi vermiþ; öfke, hoþlanma ve cimrilik gibi karekteristik özelliklerden dolayý sükut ile seni imtihan etmiþtir. Çünkü sükut insanýn yapýsýna aykýrýdýr; susan kimsenin, hiç konuþamayan (dil­siz) biri gibi neyi gizlediðini kendisinden baþkasý anlayamaz.

Halbuki söz apaçýk ve anlaþýlýrdýr, kýyamete kadar dinleyen ve söz kendisine ulaþan iþittiðini anlayabilir; sükut ile ifadeye bürünmeksizin insan ne gerçeði savunan iddiayý ne de amelleri anlayabilir. Hatta kitaptan öðrendiði için, batýldan kaynaklandýðýný bildiði susmayý bile ifade edilmedikçe anlayamaz.

Ne var ki Hz. Peygamber (s.a) hayýr söylemeyenin susmasýný emrederek "Allah'a ve ahiret gününe inanan ya hayýr söylesin veya sussun" buyurmuþtur.

Ýyilik, yapýldýðý [583] ve açýklandýðý ifade edilirse bilinebilir.

Haris b. Esedi'l-Muhâsibî'nin, Maiyetu'l-Akl ve Hakikatü Ma'nahu isimli eserinin sonu. Gerçek anlamda övgüye layýk olan Allah'a hamd ve efendimiz Muhammed (s) ve ailesine salat ve se­lam olsun. [584]


[583] Yazma nüshada eda kelimesi adab þeklindedir.

[584] Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, Ýþaret Yayýnlarý, Ýstanbul, 2003: 226-230.



radyobeyan