Zübdetül Buhari
Pages: 1
Veda hacci bahsi By: sumeyye Date: 16 Haziran 2011, 15:32:42
VEDA HACCÝ BAHSÝ

 

1105- Ebû Bekr (Radýyallahu Anh) der kis

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Veda Haccý'ýnda kurban bayramýnýn birinci günü Mina'da þöyle buyurdu-

«Zaman, Allah Tealâ Hazretlerinin gökleri ve yeri yarattýðý gün­kü þeklinde devretmektedir. Sene, oniki aydýr. Bunlardan dördü ha­ram (hürmet edilen) aylardýr. Bu haram aylarýn üçü arka arkaya gelir ki, Zilkade, zilhicce ve Muharrem aylarýdýr. Bu haram aylar­dan dördüncüsü de, yalnýz jlarak gelir ki, o da Mudar kabilesinin son derece hürmet ettikleri Receb ayýdýr. Bu ay da Cumadalahire ayý ile Þaban ayý arasýnda gelir.  (Aylarýn yerlerini böylece belleyin ve cahiliyet devrinde yapýldýðý gibi yerlerini deðiþtimeyin).»

Sonra Hazreti Peygamber sordu:

«Bu ay hangi aydýr. Zilhicce deðil midir?»» Biz: — Evet,- dedik. Yine sordular: «Bu belde hangi beldedir, Mekke deðil midir?» Biz: —Evet dedik. Yine sordular: «Bugün hangi gündür, kurban bayramýnýn birinci    günü deðil midir?» Biz:

— Evet, dedik. Sonra Hazreti Peygamber þöyle buyurdu: «Bu beldenizde ve bu ayýnýzda þu günümüzün hürmeti (kud-siyeti) gibi canlarýnýz, mallarýnýz ve ýrzlarýnýz da sizin için mukad­destir. Sonra da Rabbiniz olan Allah'a kavuþacaksýnýz. Size amelle rinizden soracaktýr. Dikkat ediniz! Sakin benden sonra doðru yoldan sapan kiþilere dönüp birbirinizin boynunu vurmayýnýz.

Dikkat ediniz! Bu öðütlerimi burada bulunanlar, bulunmayanla­ra iletsin, kendilerine bu sözlerim Ýletilmiþ olan bazý kimseler, bizzat benden iþiten baza kimselerden daha kavrayýþlý olabilir. Dikkat edi­niz! Size teblið ettim mi? (Bu sözü iki defa tekrarladýlar) >

 

1106- Ebû Musa El-Eþ'arî (Radýyallahu Anh) der ki: Arka­daþlarým, Tebük seferine giderlerken kendilerine binek hayvaný ve­rilmesi için beni Hazreti Peygambere gönderdiler. Ben de Hazreti Peygamberin huzuruna vardým ve dedim ki:

— Ya Resûlallah! arkadaþlarým bu seferde binmeleri için sizden binek hayvaný istemek üzere beni gönderdiler, Hazreti Peygamber bana þöyle buyurdular:

«Vallahi, size hiç bir binek hayvaný veremiyeceðim.» Hazreti pey­gamber bunu buyurduðu zaman öfkeli idi. Ben de Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemin vermemesinden ve ayný zamanda bana gü­cenmiþ olabilmesi korkusundan kederli olarak geri döndüm. Arka­daþlarýmýn yanýna biderek aldýðým red cevabýný onlara bildirdim. Kýsa bir zaman sonra benim adýmý çaðýran Bilâl Habeþi'nin sesini iþittim.. Onun: Ya Abdullah bin Kays! çaðrýsýna koþtum. Bilâl bana de­di ki, Hazreti Peygamber seni istiyor; hemen çabuk gidiniz. Ben de Hazreti Peygamberin huzuruna çýktým. O sýrada Hazreti Peygamber Sa'd bin Ubade Hazretlerinden satýn almýþ olduðu altý deveyi kana göstererek:

«Yan yana duran þu iki deve ile yan yana duran þu iki deveyi al ve onlarý arkadaþlarýna götür. Hem de onlara söylet Allah Tealâ Hazretleri (yahud Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretle­ri), sizi bu develere bindiriyor] bunlara bininiz,» buyurdu.

 

1107- Sa'd bin Ebi Vakkas (Radýyallahu Anh) der ki

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Tebük gazasýna çýktýðý zaman, Hazreti Ali'yi Medine'de halef býrakmýþtý. Hazreti Ali ise:

— Ya Resûlallah! Beni birtakým çocuklarla kadýnlar arasýnda mý býrakýyorsunuz? diyerek üzüntüsünü belirtti. Bunun üzerine Haz­reti Peygamber ona þöyle buyurdu:

«Sen bana karþý, Hazreti Harun'un Hazreti Mûsa'a karþý olan mertebesinde olmak istemez misin? Þu farkla ki, benden sonra pey­gamber yoktur.»

Mütercim:

Musa Aleyhisselâm Allah'dan vahy almak için Sina daðýna gi­derken kardeþi Harun Aleyhisselâm'ý îsraîl oðullan kavmine halef býraktýðý gibi, ben de seni (ey Ali) Medine'de halef býrakýyorum, de­mektir. Rafizî ve Þiî'ler, bu hadis-i þerife dayanarak, Hazreti Peygamberden sonra Hazreti Ali'nin halife olmasý gerekir, Hilâfet onun hak-Kýdýr. Çünkü bu hadîs, bir vasiyyet hükmündedir, demektedirler. Hatta Hazreti Ali'ye baþkalarýný tercih etmeyi de küfür saymýþlar­dýr. Bu sapýk fýrkalardan bir kýsmý da, Hazreti Ali kendi hakký olan hilâfeti arayýp dava etmediðinden Hazreti Ali'yi de islâm dýþý gö­recek kadar sapýtmýþlardir.

Hazreti Ali'nin Medine'de halef býrakýlmasý, sadece Tebük sefe­rine çýkýlacaðý zaman olmuþtur. Ayrýca Hazreti Harun (Aleyhisse­lâm) Hazreti Musa'dan (Aleyhisselâm) kýrk yýl önce Tîh sahrasýnda vefat etmiþtir. Bu itibarla Harun Aleyhisselâm, Musa Aleyhisselâm'-dan sonra halife olmadýðý hususu da herkes tarafýndan bilinmekte­dir. Bunun için ehli sünnet alimleri, bu hadîsi- þerifin hilafet ve nü­büvvetin Hazreti Ali'ye ait olacaðýna herhangi bir delâleti yoktur, diyorlar.

 

1108- Kâb bin Malik Radýyallahu Anh der ki

Tebük gazasýndan baþka, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve   Sel-lem'in yapmýþ olduðu savaþlarýn,hiç birinden geri kalmamýþtým. Gerçi Bedir gazasýnda bulunamamýþtým. Bunun sebebi ise Hazreti Pey­gamber Bedir gazasýna savaþ niyeti ile çýkmamýþtý, Þam'dan gelecek olan Kureyþ kavmine ait ticaret kervanýný ele geçirmek niyeti ile çýkmýþtý. Cenabý Hak, böyle habersiz olarak düþmanlarla müsluman-larý Bedir'de karþýlaþtýrdý. Bunun için Bedir savaþýndan geri kalmam ayýplanmaz.

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem hicret etmeden önce, Me­dine'den Mekke'ye hac mevsiminde gidip Mina'da Akabe denilen yerde geceleyin Hazreti peygambere biat eden Ensar içinde bile var­dým. Akabe'de Ýslam'ýn ve Hazreti Peygamberin zafere ulaþmasý için ve Medine'ye gelecek muhacirleri yerleþtirip korumak için her türlü yardýmý yapacaðýmýza söz vermiþtik. îþte bu Akabe gecesinde yapý­lan sözleþme ve saðlam baðlantý, bana göre, Bedir savaþý ile deðiþti­rilemez. Halk arasýnda Bedir gazasý her ne kadar daha þöhretli ve büyük bir olay ise de, bence Akabe biatinde bulunmak daha önemli­dir. Çünkü islâmýn ortaya çýkmasýna baþlýca sebeb bu Akabe sözleþ-mesidir.

Tebük seferinden geri kalmama gelince:

Gerçekten Tebük gazasýndan'geri kalmam için hiç bir sebep ve özrüm yoktu. Çünkü o zamanda sahib 'olduðum malî ve bedenî kuv­vet ve imkâna hiç bir zaman sahib olmamýþtým. Vallahi, savaþa ta­kaddüm eden günlerden hiç birinde hiç bir vakit iki deveyi bir araya getirememiþtim. Halbuki bu Tebük savaþý günlerinde iki yük devesi ile iki binek devem vardý.

Sonra Hazreti Peygamber öteden beri savaþa çýkacaklarý zaman, baþka bir hedef söyleyerek gerçek hedefi gizli tutardý. Fakat bu Te­bük seferi yaz mevsiminin þiddetli sýcaðýna tesadüf ettiði gibi, susuz çöllerden uzak bir yere gidileceðinden Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sehem Hazretleri bütün müslümanlara, seferin uzun ve yorucu olmasý sebebiyle hazýrlýk yapsýnlar diye, Tebük seferine çýkýlacaðýný açýklamýþ ve ilân etmiþti. Hem de Hazreti Peygamberin ordusu o ka­dar kalabalýktý ki, bir divan defteri bunlarýn isimlerini toplamaya yetmezdi. Otuz bin kiþi olduklarý söylenir.

îþte böyle kalabalýk bir ordu içinde benim gibi birkaç kiþinin bulunmayýþýný, Hazreti Peygamber ancak vahy yolu ile bilebilir sa­nýyordum. Hazreti Peygamberin Tebük seferine çýkýþ zamaný, meyvelerjn taný olgunlaþtýðý ve gölgelerin arandýðý bir mevsime rastla­mýþtý.

Bu þartlar altýnda savaþa çýkacak olan bütün müslümanlar ha­zýrlýklara koyuldular, gerekli ihtiyaçlarýný temin ettiler. Ben de her sabah hazýrlanmak niyetiyle evimden çýkardým, akþamleyin, hiçbir hazýrlýk yapmaksýzýn evime dönerdim. Her istediðim zaman yolculuk hazýrlýðýný yapabileceðimi kendi kendime söyler dururdum. Bende bu ihmallik sürüp gitti. Öyle ki, herkes hazýrlanýp Hazreti Peygamber ile yola çýktýlar. Ben ise halâ yolculuk hazýrlýðýna baþlayamadým. Bu­nunla beraber bir gün sonra dahi olsa hazýrlanýr ve arkadan peygam­berin ordusuna kavuþurum, diyordum. Bir gün adetim üzere sabah­leyin çarþýya çýktým. Akþam üstü yine bir yolculuk hazýrlýðý yapmak­sýzýn evime döndüm. Bu hal bende devam etti. Bu arada Hazreti Pey­gamberin ordusu uzun .mesafeler alarak Medine'den uzaklaþmýþ ol­duðundan onlara yetiþmek imkâný kalmadý. Böylece Tebük gazasýn­dan mahrum oldum. Arada yine gideyim de orduya katýlayým diye düþündüm ise de, bir türlü gidemedim. Keski gitmiþ olsaydým.

Bir de Medine'de beni en çok üzen þey, Medine sokaklarýnda do­laþtýðým zaman ya münafýk diye söylenen kimselerle, kör, topal ve biçarelerle karþýlaþmýþ olmamdýr. Bütün eli-kolu tutan müslümanlar savaþa çýkmýþ olduklarýndan bu özürlü kimselerden baþkasý sokak­larda dolaþmýyordu.

Hazreti Peygamber ordusu ile Tebük'e vardýðý zaman beni hatýr­ladý. Tebük'de istirahat halindeyken, kalabalýk ashab topluluðu için­de Hazreti Peygamber sordu:

«Kâ'b ne yaptý?» Beni Seleme kabilesinden Abdullah bin Enis de­di ki: Ya Resûlallah! Kâb'ýn ya iki kaftaný yahud da kibir ve gururu onu Medine'de alýkoymuþ olmalýdýr. Sonra Muaz bin Cebel Hazret­leri, Abdullah'a cevab olarak:

—  Kâ'b gibi bir adam hakkýnda ne fena söz. söyledin,   dedi ve Hazreti Peygambere dönerek þöyle konuþtu:

—  Ya Resûlallah!, Kâ'b hakkýnda hayýr ve iyilikten baþka bir þey bilmiyoruz. Bunun üzerine Hazreti Peygamber bir þey söylememiþ­ler.

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Tebük'den Medine'ye dönmek üzere hareket etmiþ olduðunu öðrenince, düþünmeye baþla­dým. Yarýn Hazreti Peygamberin huzuruna nasýl çýkacaðým ve onun oana karþý olan öfkesinden nasýl kurtulacaðým?. Ne yapsam, bir ya­lan uydurupta özür mü dilesem, dosdoðru mu konuþsam, diye hesab ettim durdum. Hatta yakýnlarýmdan fikir sahibi kimselerin ve bilgin­lerin görüþlerine baþvurdum, ne yapmam gerektiðini onlara danýþ­tým.

Nihayet Hazreti Peygamberin Medine'ye yaklaþtýðý haberi gelin­ce, evelce tasarlamýþ olduðum yalan vs kuruntularýn hejssi kafamdan silindi. Böyle bir yalanýn, beni Hazreti Peygamberin öf­kesinden hiç bir zaman kurtaramayacaðýný anladým. Onun için iþin doðrusunu olduðu gibi Hazreti Peygambere anlatmayý uygun bul­dum ve buna karar verdim.

Spnra Hazreti Peygamber Medine'yi teþrif ettiler. Ötedenberi Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem her seferlerinden Medine'ye dönüþlerinde ilk önce Mescid'e girerler ve orada iki rekât namaz ký­larlardý. Yine bu adetleri üzere Mescid'e girdiler ve iki rekât namaz kýldýlar. Hoþ geldin, demeye gelen insanlarý karþýlamak için Mescid-de oturdular. Böyle otururlarken, sýrf tenbellikten veya bir nifaktan dolayý Tebük seferine katýlamayanlar takým takým gelerek Hazreti Peygamberden özürlerinin kabullerini istediler ve çeþitli mazeretler göstererek yemin ettiler. Hazreti Peygamber onlarýn görünüþ halleri­ne bakarak özürlerini kabul etti. Onlar için Allah'dan maðfiret dile­di. Onlarýn iç hallerini Allah Tealâ Hazretlerine býrakmýþtý. Böyle uydurma özürlerle ve nifakla yalnýz Medine'de kalanlarýn sayýsý sek­sen küsur kiþi idi. Diðer bölgelerden olan münafýklarýn sayýsý çok­tu.

Herkes gelip gittikten sonra ben de Hazreti Peygamberin huzu­runa vardým ve selâm verdim. Hazreti Peygamber kýzan bir kimsenin tebessümü ile bana: «Yanýma gel!» buyurdu. Ben de hemen yürüdüm ve önünde oturdum. Hazreti Peygamber bana sordu:

«Seni bu savaþtan geri býrakan neydi? Binek hayvaným satýn al­mamýþ miydin?» Ben cevab verdim:

— Evet, ya Resûlallah! binek hayvanýmý hazýrlamýþtým. Sizden baþka dünya ehlinden birinin huzurunda oturmuþ olaydým, onun öf­kesinden, mazeretle çýkmayý baþarýrdým. Çünkü bana tartýþmada ik­na kabiliyeti verilmiþtir. Fakat vallahi, bugünkü günde kendimden sizi razý etmek için yalan söyleyecek olsam, Allah'ýn gazabma uðra­yacaðýmý kesin olarak biliyorum. Beri size karþý doðru söyleyip ger­çek halimi bildirmiþ olsam, sizin bana kýzacaðýnýzý da biliyorum: fakat bu hususta Allah'ýn beni baðýþlamasýný diliyorum ,

Vallahi, ya Resûlallah! Evimde kalmam için hiç bir özrüm yoktu. Vallahi, sizden geri kaldýðým zamandaki kadar güçlü ve varlýklý hiç bir zaman olamamýþtým. Fakat her nasýlsa geri kaldým, savaþa ka­týlamadým. Bunun üzerine Hazreti Peygamber:

«Bu adam doðruyu söyledi.» buyurdu ve bana þu emri verdi: «Þimdi kalk ve Allah'ýn senin hakkýnda vereceði hükme kadar bekle.»

Ben de .hemen Hazreti Peygamberin huzurundan kalkarak evi­me doðru yürüdüm. Seleme Oðullan kabilesinden birtakým adamlar arkama takýldýlar ve bana þöyle dediler:

— Vallahi, senin bundan önce bir günah iþlediðini bilmiyoruz. Böyle olduðun halde diðer evlerinde kalýp savaþa katýlmayanlar gibi bir özür uydurmayý beceremedin. Halbuki Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in senin için Allah'dan af dilemesi, günahýnýn baðýþ­lanmasýna yeterdi. Onlar bu þekilde beni kýnamaya devam ettiler. Onlarýn bu kýnamalarýndan dolayý, tekrar Hazreti Peygambere dönüp kendimi yalanlamýya büe niyetlendim. Sonra   arkadaþlarýma þöyle

dedim:

— Bu benim baþýma gelen hal, baþka bir kimsenin baþýna geldi mi? (Benim gibi Tebük savaþýndan geri kalýp özür beyan etmeyen ve doðruyu öyleyen bir kimse var mýdýr?) Onlar:

—  Evet, týpký senin gibi doðruyu söyleyen iki kiþi vardýr, Hazreti Peygamber sana ne buyurdu ise, aynen onlara da onu söyledi, dedi­ler. Sonra ben arkadaþlarýma sordum:

—  O iki zat kimlerdir? Dediler ki:

—  Onlardan biri Mürare bin Rebî diðeri de Hilâl bin Ümeyye'-dir. Bunlarý öðrenince bendeki tereddüd ve kararsýzlýk   hali kalktý. Önceki doðruluk fikrim üzerinde bulunmayý kesinlikle kararlaþtýr-dým. Çünkü isimlerini öðrendiðim bu iki zat ashabýn büyüklerinden ve Bedir savaþýnda bulunan salihlerdendiler. Artýk bunlar benim için uyulmasý gereken kimseler olabilir, demiþtim"; 2 sakinleþmiþtim.

Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, Te-bûk seferinden geri kalanlardan yalnýz üçümüzle konuþmayý bütün müslümanlara yasakladý. Bunun üzerine herkes bizden kaçýndý; bize karþý birden  deðiþi verdiler. Hatta Medine bana yabancý gelmeye baþladý. Sanki daha önce tanýdýðým þehir deðildi. îþte bu durumda tam elli gece (gün) kaldýk. Benim o iki arkadaþým   evlerinden hiç dýþarý çýkmayarak mütemadiyen aðlayýp durdular.   Ben arkadaþla­rýmdan daha genç ve dinç idim. Onun için müslümanlar   arasýnda namaza katýlýrdým, çarþýlarda da dolaþýrdým; fakat hiç kimse benim­le konuþmazdý.

Namazdan sonra bazan Hazreti Peygamberin oturduðu yere gi­dip huzurlarýnda selâm verirdim. Hem de benim    selâmýmý almak için Hazreti Peygamberin mübarek dudaklarýný kýmýldatýp kýmýldat­madýðýný kendime sorardým. Bazan da Mescid'de Hazreti Peygam­berin yakýnýnda namaza dururdum. Hem de gizlice gözümün ucu ile Hazreti Peygambere bakardým. Ben namaza baþlayýnca, Hazreti Pey­gamber bana dikkatlice bakardý. Fakat ben Hazreti Peygamberin ta­rafýna döndüðüm zaman, mübarek yüzünü benden çevirirdi, insan­larýn cefasýndan uðradýðým sýkýntýlý günler uzaymca insanlar içinde en iyi dostum olan amcamýn oðlu Ebû Katade'nin bostanýna duvar­dan aþarak girdim. Ebû Katade'ye selâm verdim; fakat vallahi, selâ­mýmý almadý. Ben ona þöyle dedim: — Ey Ebû Katade! Allah için söyle. Allah'ý ve onun Peygamberini sevdiðimi biliyor musun? Ebû Katade benim bu soruma evet veya hayýr hiç bir cevab vermedi. So­rumu tekrarladým yine bir cevab alamadým. Üçüncü defa sorunca: Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedi. O anda benim iki gözümden yaþ­lar boþanmaya baþladý. Aðlayarak yine bostan duvarýndan dýþarýya çýktým. Medine çarþýsýnda yürürken Þam halkýndan ve hýristiyan di­ninden olup ekinini satmak için Medine'ye gelen bir kipti fellah (çift­çi), Kâb bin Malik kimdir? diye insanlara soruyor ve beni araþtýrý­yordu. Adamlar da hýristiyana/beni gösterdiler. Sonra o hýristiyan yanýma geldi. Gassan sultaný (Cebele bin Eyhem) tarafýndan gönde­rilen mektubu bana verdi. Bir de baktým ki, mektupta þöyle denili­yor:

«imdi (inanýp kendisine baðlandýðýn adamýnýn sana eziyet ve cefa ettiði haberini aldým. Halbuki Allah seni böyle zillet ve hakaret yerinde kalmak için yaratmadý. Dünya sana dar deðildir. Böylece zillet yerinde durmak sana yakýþmaz. Mektubum sana ulaþýnca he­men bize katýl. Biz seni teselli ederiz.»

Mektubu okuyunca kendi kendime dedim ki, bu da, geçirmekte olduðum imtihanýn bir parçasý! Hemen o mektubu ateþe atýp yak­tým.

Sonra elli gecenin kýrk gecesi geçtiði zaman. Hazreti Peygambe­rin elçisi. (Hüzeyme bin Sabit) bana gelerek þu emri teblið etti:

«Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, karýndan ayrýlmaný sa­na emrediyor.» Ben de:

—  Zevcemi boþayayým mý? diye sordum. O da:

—  Hayýr, boþamaymýz; ancak muvakkat bir zaman için ona yak­laþmayýnýz, dedi.

Bana gönderilen bu haber aynen diðer iki arkadaþýma da gönde­rildi. Sonra zevceme dedim ki, hakkýmda Allah'ýn hükmü gelinceye kadar sen ailenin yanýna git. O da gitti.

Arkadaþlarýmdan Hilâl bin Ümeyye'nin zevcesi Havle binti Asým,

Peygamber Sallallahu-Aleyhi ve Sellem'e gitti ve þöyle dedi:

—Ya Resûlallah! Benim kocam Hilâl bin Ümeyye ihtiyar bir adamdýr. Yalnýz baþýna kendini idare edemez. Benden baþka onun hizmetini yapacak kimsesi yoktur. Onun hizmetinde bulunmama izin. verirmisiniz? Hazreti Peygamber o kadýna müsaade etmiþ; fakat ko­casýna yaklaþmamasýný da emretmiþ. Bunun üzerine kadýn demiþ ki: — Ya Resûlallah! Benim kocamýn hiç bir hareketi kalmamýþ ol­duðu gibi, bu iþ onun baþýna geleli beri devamlý olarak aðlamakta­dýr.

Kâ'b, söze devam ederek der ki;

Ailemden biri bana, sen de peygambere gidip Hilâl bin Ümey-ye'nin karýþma izin verdiði gibi, karýnýn, senin yanýnda kalmasý için izin istesen'olmaz mý? dedi. Bu þekilde bana ýsrarda bulundu ise de ona þu cevabý verdim:

— Vallahi, böyle þey için ben Hazreti Peygambere gidip onu rahatsýz edemem. Sonra ben, nasýl ona müracaat edeyim? Hilâl gibi ihtiyar deðilim, genç olduðum için kendi hizmetimi görebilirim. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de bana ne söyleye­ceðini bilemem. Ýþte kýrk günden sonra on gün daha böyle geçirdik. Böylece insanlardan ilgimizin kesiliþi üzerinden tam elli gün geçmiþ oldu.

Ellinci günün sabahýnda idi ki, evlerimden birinin damýnda sa­bah namazýný kýlmýþ oturuyordum. Öyle bir sýkýntýlý halde idim ki, Kur'an-ý Kerimde Cenabý Hak buyurduðu gibi, yeryüzü Bunca geniþ­liðine raðmen bana dar gelmiþti. Bir de ansýzýn Sel daðý tepesinden yüksek sesle birinin:

— Ey Kâ'b, sana müjde! baðýrdýðýný iþittim. Hemen þükür secde­sine kapandým. Artýk ferahlýk zamanýnýn geldiðini anladým. Bizim üçümüzün tevbelerinin kabul edildiðim   sabah   namazýndan sonra Hazreti Peygamber herkese açýklamýþtý. Bunun üzerine   müjdeciler her üçümüzün evlerine koþtular. Benim tarafýma gelen müjdeci atma binmiþ dört nala geliyordu. Fakat Sel daðýna çýkan Eþlem kabilesin­den çevik bir adamýn sesi bana daha önce gelmiþti. Bu müjdeci yaný­ma vardýðýnda sýrtýmdaki iki elbisemi, müjdesinin karþýlýðý olarak çý­karýp ona giydirdim. Vallahi o gün o iki elbiseden baþka elbisem yok­tu. Hemen iki giysi (ridâ ve izar) ödünç aldým ve giydim. Öylece Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna vardým. Yolda grup grup insanlar beni karþýlýyarak tevbenin kabulünü tebrik edi­yor ve Allah Telâ Hazretleri tarafýndan baðýþlanman kutlu olsun, diyorlardý. Nihayet Mescidi þerife girdim. Hazreti Peygamber mescid içerisinde etrafýnda insanlar olduðu halde oturuyorlardý Ýçlerinden beni gören Talhâ bin Abdullah hemen ayaða kalktý ve koþarak beni kucaklayýp tebrik etti. Vallahi, Talha'dan baþka muhacirlerden hiç­bir kimse bani tebrik etmeye kalkmadý. Vallahi, Hazreti Talha'nýn bana olan sadakatini hiç bir zaman unutamýyacaðým.

Sonra ben. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine selâm verdim. Hazreti Peygamberin mübarek yüzlerinde sevinç pa­rýltýsý olduðu halde bana þöyle buyurdulart

«Anandan doðalý beri rastladýðýn en mutlu günü sana müjdele­rim.» Ben sordum:

—  Ya Resûlallah! Bu müjde senin tarafýndan  mý yoksa Allah tarafýndan mý? Bana þu cevabý verdiler:

«Hayýr, benim tarafýmdan deðil, bu müjde Allah katindanl» Hazreti Peygamber sevinçli olduklarý zaman mübarek yüzlerin-deki nur bir kat daha çoðalýr ve parlardý. Biz de öteden beri onun bu halini bilirdik. Sonra huzurlarýnda oturdum ve þöyle dedim:

—  Ya Resûlallah! Mademki Allah Tealâ Hazretleri beni baðýþla­dý, bu baðýþlanmamýn karþýlýðý, Allah Tealâ Hazretleri peygamberi için bütün malýmdan sadaka olarak sýynlmamdýr. Hazreti Peygam­ber bana:

' «Malýnýn bir kýsmýný tut, bu senin için daha hayýrlýdýr» buyurdu. Ben de Hayber ganimetlerinden bana düþen hissemi alýkoyuyorum, dedim.

Sonra Hazreti Peygamber'e þu sözü verdim:

—  Ya Resûlallah! Allah Tealâ beni doðruluk sebebiyle kurtardý. Bundan böyle hayatým boyunca doðruluktan ayrýlmayacaðým,   söz veriyorum.

Kâ'b bin Malik diyor ki:

—  Vallahi, Resûîüllah Sallallahu   Aleyhi ve Sellem'e   doðruluk sözü verdiðimden itibaren Allah Tealâ, bana ihsan ettiði nimet ka­dar müslümanlardân hiç bir kimseye ihsan etmemiþtir. Hem de Haz­reti Peygamber'e verdiðim o doðruluk sözünden beri, bu güne kadar hiç bir þekilde bilerek yalan söylemedim. Bundan sonra da Allah Tea­lâ Hazretleri beni yalan söylemekten korur, diye ümidim tamdýr.

Allah Tealâ Hazretleri þu mealdeki ayeti Kerime'yi Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e indirdi:

«And olsun ki, Allah, peygambere ve o güçlük vaktinde (Tebük savaþýnda çekilen sýkýntý ve mahrumiyet günlerinde) ona uyan Mu­hacirlerle Ensar'a  lutufta bulundu. Öyle ki, içlerinden bir kýsmýnýn kalbleri kaymaða yüz tutmuþ iken yine de onlarýn tevbelerini kabul buyurdu. Çünkü O, onlara karþý çok þefkatli, çok   merhametlidir.»

Vallahi, Hazreü Peygambere karþý yalan söyleyipte helak olurum korkusu ile itizam ettiðim sadakat sözü, beni Ýslam'a hidayet ettikten sonra Allah'ýn bana verdiði en büyük niymettir. Aksi halde diðer ya­lan söyleyenler gibi ben de helak olacaktým. Allah yalan konuþanlar (mazeret uyduranlar) hakkýnda, þimdiye kadar hiç kimse hakkýnda indirmediði en aðýr ayetini indirmiþ ve þöyle buyurmuþtur :

Kendilerinden razý olasýnýz diye (münafýklar)    size yemin, ede­cekler. Fakat siz onlarda razý olsanýzda, Allah, asla o fasýklardan razý olmaz.» (Tevbe: 98)

Diðer münafýklar Hazreti Peygamberin huzuruna giderek özür­lerini yeminle ifade ettiler. Hazreti Peygamber de onlarýn mazeretle­rini kabul etti ve onlar için Allah'dan maðfiret diledi. Biz ise onlar gibi mazeret uydurmaktan ve Peygamber'in bizim için mafiret dile­mesinden geri kaldýk. Biz üç kiþi idik. Hazreti Peygamber bizi, Al-lah'dan bir emir ve hüküm gelinceye kadar bekletti. îþte bundan dolayýdýr ki, Allah Tealâ Hazretleri:

«(Durumlarý) geri býrakýlan üç kiþiyi (Kâb bin Malik, Hilâl bin Ümayye ve Mûrâre bin Rebî'i) Allah baðýþladý. Çünkü o derece bu­nalmýþlardý ki, yeryüzü bütün geniþliðine raðmen onlara dar gelmiþ, vicdanlarý da kendilerini sýkmýþtý ve Allah'dan kurtuluþun ancak Al­lah'a sýðýnmakta olduðunu anlamýþlardý. Bundan sonra Allah onlarý tevbekâr olmaya muvaffak kýlýp tevbelerini kabul buyurdu. Þüphe­siz ki Allah tevbeleri çok çok kabul edendir, çok   merhametlidir.» (Tevbe: 118)

Bu ayette geçen «Geri býrakýlan üç kiþi» sözü Tebük savaþýndan geri kalanlar manasýnda olmayýp durumlarý hakkýnda hüküm veril­mesi ertelenmiþ olanlar manasmdadýr ki, bundan üçümüz kasdedü-mektedir.

sataþmak kararýnda idim. Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den iþittiðim bir hadisten Allah fayadalandýrdý. Peygamberin bu hadisi þudur:

«Bir kavim ki, idaresini kadýna býrakmýþtýr, o toplum asla iflah etmez.» Bu hadîs-i þerifi Hazreti Peygamber þu hadise üzerine buyur­muþtu:, tran imparatoru ölünce erkek çocuðu olmadýðýndan onun kýzýný tahta çýkardýlar. Ýþte bu haber Hazreti Peygambere ulaþýnca, yukardaki hadîs-i þerif varid olmuþtur. Ben de bu hadis-i þerife da­yanarak Hazreti Aiþe taraftarý olarak CEMEL vak'asinda bulunma­dým.[4]



[4] Ömer Ziyaeddin Daðistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayýnevi:746-758
Ynt: Veda hacci bahsi By: ceren Date: 29 Nisan 2018, 14:09:27
Esselamu aleyküm.Rabbim bizleri ömrünü peygamber efendimizin yolunda ,onun sünnetine tabi olarak ,öðütlerine uyarak yaþayan ve kurtuluþa eren rahmete eriþen kullardan eylesin inþallah.Rabbim razý olsun paylaþýmdan kardeþim...
Ynt: Veda hacci bahsi By: Sevgi. Date: 30 Nisan 2018, 14:05:56
Aleyküm Selam.  Rabbim bizleri Peygamber Efendimiz'in yolundan bian bile ayrý koymasýn inþaAllah. Amin ecmain
Ynt: Veda hacci bahsi By: Bilal2009 Date: 30 Nisan 2018, 15:23:02
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaþým için razý olsun Rabbim bizlere o mübarek yerlere gidebilmeyi nasip eylesin

radyobeyan