Hadis te Metin Tenkidi Metodlarý
Pages: 1
Tashif ve tahrif By: sidretül münteha Date: 15 Haziran 2011, 20:14:15
4. Tashif ve Tahrif



Ýlk dönem âlimleri tashif ile tahrif arasýnda herhangi bir fark gör­müyor, ayýrým yapmýyorlardý. Kelimenin yazýlýþýnda gerek noktalamasýnda gerekse kelimenin þeklinde (harflerinde) yapýlan hataya tashif ve tahrif demekteydiler. Nitekim konuyla ilgili eserinin mukaddimesinde Askerî Þöyle demektedir:

"Yazýlýþýnda birbirine benzemesinden dolayý problemli olan ve bu sebeple de tashif ve tahrif bulunan lafýz ve isimleri açýkladým" [383]. Daha sonra Ýbn Hacer tashif ve tahrifin farklý anlamlarda oldu­ðunu, þekli itibariyle ayný kalmakla birlikte noktalamadaki yanlýþlýk se­bebiyle kelimedeki harf veya harflerin deðiþmesine tashif; kelimenin þek­linde meydana gelen deðiþmeye de tahrif denilmesi gerektiðini ileri süre­rek þöyle demiþtir:

"Kelimedeki deðiþiklik, noktalamadan kaynaklaný­yorsa hadis musahhaf (tashif); kelimenin þekli deðiþtirilmiþse, muharreftir (tahrif)." [384] Ýbn Hacer'in tarifindeki þekilden kasdý muhtemelen ha­rekelerdir. Bu duruma göre onun bu ayýrýmý, tahrif ve tashifin bütün þe­killerini kapsamamaktadýr. Söz gelimi Zeyd b. Sabit'in Hz. Peygamber'den rivayet ettiði "Resûlullah mescidde kan aldýrdý" hadisinde geçen kelimesi deðiþtirerek Namaz kýlmak için Resûlullah hasýr veya kamýþtan mescidde kendisine bir hücre yaptý, þeklinde rivayet edilmiþtir. Söz konusu rivayeti se­ma yoluyla deðil, doðrudan kitaptan nakletmesi sebebiyle deðiþikliði (tashif) yapan Ýbn Lehîa'dýr [385].

Bu misaldeki kelimede meydana gelen deðiþikliði Ýbn Hacer'in bahsettiði tashif ve tahriften herhangi birine dahil etmek mümkün deðil­dir. Zira bu örnekte kelimedeki deðiþiklik, bir harfin yerine ötekini koy­mak þeklinde olup, bu da yapýlan taksimin dýþýnda kalmaktadýr. Ýbn Hacer bu taksimi ile ilk dönem âlimlerinin tashif ve tahrif anlayýþýndan belli noktalarda geride kalmaktadýr. Nitekim Dârekutnî tashifin iþitme ile ilgili olanýnýn ve görmeye yönelik kýsmýnýn bulunduðunu söylemiþ [386]; Ýbnü's-Salâh ise tashifi, harf ve kelime, lafýz ve anlam, görme ve iþitme þekilleri ile Ýbn Hacer'in musahhaf ve muharref tabirlerini kapsayacak tarzda ele almýþtýr [387]. Tashifi bu geniþ anlamýyla ele almak daha doðrudur. Çünkü bu, Ýbn Hacer'in taksimi içine girmeyen, ancak onun þekilden muradýnýn kelimenin görünüþü olduðunu kabul ettiðimiz zaman -ki bu da uzak bir ihtimaldir- girebilecek olan çeþitli tashif þekillerini içermektedir.

Tashif, hadisin farklý rivayetlerini birbirine arzetmek suretiyle bili­nebilir. Bu metot, özellikle senedde meydana gelen tashiflerde söz ko­nusu olup, metindeki tashif için az kullanýlmaktadýr. Zira metinlerdeki tasnifleri hadis metinlerine aþina olan kimse sadece okumakla tespit ede­bilir. Burada herkesin deðil, özellikle hadis metinlerine muttali olanlarýn söz konusu tasnifleri tespit edebileceðini zikretmek istiyorum. Zira Resûlullah'ýn hadisleri hususunda yeterli bilgisi olmayanlarýn, doðru ile yanlýþý tespit etmesi mümkün deðildir. Çünkü bu kimseler, bazan yanlýþ duyarlar fakat onun ilk anda doðru olduðunu zannederler. Bu ise, söz konusu kimselerin Hz. Peygamberin hadislerini yeterince mütalaa etmemeleri ve bu husustaki bilgilerinin azlýðýndan kaynaklanmaktadýr. Hadislere muttali olan kimse ise, onlarý sýkça mütalaa ettiði için metinlerdeki tasnifleri az bir düþünme ve zihnî faaliyetle bilebilir.

Metindeki tashif ve tahrifi tespit için, sadece hadisin farklý rivayetle­rini karþýlaþtýrmak yeterli deðildir. Ayrýca Arap dilini ve farklý kullanýmla­rýný bilmek de gerekmektedir. "Ebu Musa el-Anzî hadisi" bu görüþü­müzü teyit etmektedir. O, Hz. Peygamber'in þöyle buyurduðunu nakletmiþtir:

"Sizden biri kýyamet günü böðüren inek veya meleyen koyun ge­tirmesin". Bu hadisteki (baðýran koyun) kelimesinde ravilerden biri tashif yapmýþtýr. Doðrusu ise ayný anlamdaki "(meleyen ko­yun) kelimesidir. Böyle bir hadisi, iyi bir lügat ve garibu'l-hadis bilgisine sahip olan kimseden baþkasý düzeltemez. Zira iþin baþýnda olan bir tarafa, veya kelimelerinin anlamýný ihtisas sahiplerinin çoðu dahi bilme­mektedir.

Enes'in rivayet ettiði "...sonra lâ ilahe illallah deyip de kalbinde zerre miktarý hayýr olan kimse cehennemden çýkacaktýr..." hadisinin met­ninde geçen " (zerre)" kelimesi yerine Þu'be "(züre)" kelimesini zikretmiþtir [388]. Bu ve benzeri tashifi bilmek ve düzeltmek hadis ilminde ileri seviyede olmayan kimse için de mümkündür.

Hadisleri bizzat hocalarýndan deðil, doðrudan sahife ve kitaplardan almak, muhaddislerin tashif ve tahrif yapmalarýna sebep olmuþtur. Bu ba­kýmdan az kullanýlmasý sebebiyle bilinmeyen (garib) lafzýn, zihne iyice yerleþmesi ve tashif olmamasý için muhaddisler, hadislerin bizzat hocadan alýnmasýný tavsiye etmekteydiler. Nitekim muhaddisler, hadisleri hocadan sema yoluyla almadan, doðrudan sahifelerden alanlarý da kýnamýþlardýr. Zira bunlar, en çok tashif ve hata yapan kimselerdi. Hadisleri doðrudan sahifelerden almalarý ve rivayetlerinde tashif ve tahrif yapmalarý sebebiyle bu kimseler "sahafîler" diye isimlendirilmiþlerdir.

Hakîm en-Nisaburi’nin verdiði bilgiye göre, Muhammed b. Ali el-Müzekkir, "(arasýra ziyaret et ki daha çok sevilesin) hadi­sinde "(ziraatýmýz kýna otu olarak arttý) þeklinde tashif yapmýþ sonra da bunu açýklamak üzere þu uzun hikayeyi anlatmýþtýr:

"Bir kavim ekinlerinin öþrünü vermiyorlar, ondan tasaddukta da bulunmuyor­lardý. Bunun neticesinde ektikleri ekinin hepsi kýna otu oldu [389]. Böylece o, sadece hadiste tashif etmekle yetinmemiþ, ikna etmek amacýyla söz konusu lafzýn söyleniþ sebebini de anlatmýþtýr. Bu ve benzeri kimseler ha­dis uydurup, Resûlullah'a yalan isnad etmiþlerdir. Zira tashif yapýlan kelime ne lafzý ne de anlamýyla kesinlikle Resûlullah'ýn sözü deðildir. Ancak tasnifte bulunan ravi, bunu yalan söyleme kasdýyla rivayet etmediði için yalan isnad etmenin vebalinden kurtulabilir. Hâkim'in zikrettiði rivayete gelince bundan söz konusu kiþinin kurtulacaðýný zannetmiyorum.

Tashif, bulunduðu hadisin taþýdýðý dinî hüküm üzerinde çok etkili olabilir. Böylece bazan haram olmayan hususun haram, sünnet olmaya­nýn sünnet olduðuna delalet edebilir. Bu ise dine çok zarar verir. Nitekim Muaviye hadisinde "ResûIullah hutbeyi þiir gibi okuyanlarý lanetlemiþtir" denilmektedir. Ravilerden biri hadiste geçen hutbe anlamýndaki kelimesini odun anlamýna gelen, þiir anlamýndaki kelimesini ise saç anlamýndaki þeklinde tashif etmiþtir. Bunu duyan bazý denizciler ise (oduna) ihtiyacýmýz çok bu durumda biz ne yapacaðýz? Demekten kendilerini alamamýþlardýr [390].

Buradaki tashif, Allah'ýn helâl kýldýðý odunlarý parçalamanýn haramlýðýna inanmaya sebep olmuþtur. Böylece buna ihtiyaç duyanlar ya haram olduðuna inandýklarý bir hususu yapmak veya rýzýklarýný temin ettikleri iþ­lerini terketmek gibi iki acý durumdan birini yapmakla karþý karþýya kal­mýþlardýr. Bu sebeple muhaddisler hadis metinlerinde yapýlan tasnifleri düzeltmeye ve hadis talebelerini de farkýnda olmadan Resûlullah'a yalan isnad etmeme hususunda uyarmaya özen göstermiþlerdir. Bunun neticesinde hadis öðrencileri hadisleri sahife ve kitaplardan deðil, bizzat hoca­dan almaya gayret etmiþlerdir. Bütün bu gayretlere raðmen tashif yap­maktan tamamýyla kurtulanlar son derece azdýr. Nitekim Ahmed b. Hanbel "Hata ve tasniften tamamen uzak olan var mýdýr?" [391] Demiþtir.

Tashif veya tahrif bulunan hadis hakkýnda sýrf bu sebeple zayýf hükmü verilemez. Zira dil veya kalem hatasý Resulullah'tan sahih olarak gelen hadisi zayýf hâle getiremez. Aksine, böyle bir rivayetteki tashif ve hata düzeltilir. Ayrýca hadisteki tashif kalb veya ýztýrabda olduðu gibi ravinin zabtýnýn olmadýðýna da delil olmaz. Aksine bu, telafisi mümkün bir hata olup, metni gerçek þekline çevirmek imkan dahilindedir. Bu araþtýrýcýnýn doðruyu tespit edebilmesi için, hadisin rivayetlerini bir araya getirip birbirine arzetmek þeklinde olabileceði gibi, hatasý çok açýk olmasý halinde buna ihtiyaç olmadan kolay bir þekilde de olabilir.

Rastgele herkesin bu iþe el atmamasý amacýyla muhaddisler tashif hatasýnýn düzeltilmesinin bu konuda uzman olan kimse tarafýndan yapýl­masýný þart olarak ileri sürmüþlerdir. Zira herkes tarafýndan bilinmeyen birçok kelime vardýr ki; kiþi onda tashif yapýldýðýný zanneder, halbuki söz konusu kelime doðrusu olup onda herhangi bir tashif bulunmamaktadýr. Bu hususta misal olarak Sehavî Fethu'l-mugîs adlý eserinde þu açýklamayý yapmakladýr:

"Bir adam Hz. Ömer'e sabi kurban olarak kesilir mi?" diye sordu. Hz. Ömer:

Zaby (ceylan) desen ne lazým gelir?" dedi.

Adam bu farklý bir lehçedir deyince Hz. Ömer ona:

Seni azarlamaktan vazgeçtim, sona erdi, dedi" [392].

Bu itibarla hadis metinlerinde yapýlan tasnifleri düzeltmeye kalký­þan kimsenin Arapça'yý, kelimenin türevlerini bildiði gibi, Arap kabilele­rinin lehçelerini ve kelimeleri kullanýmlarýný da bilmesi gereklidir. Zira Hz. Peygamber'e deðiþik kabilelerden insanlar geliyor ve Resûlullah on­lara kendi lehçelerine göre açýklamalarda bulunuyordu. Bu bakýmdan, herhangi bir kelimenin bilinen lehçeye muhalif olmasý sebebiyle tashif yapýldýðýna hükmedilemez. Zira söz konusu kelimenin baþka bir lehçede kullanýmý mevcut olabilir. Nitekim Yemenli biri Resûlullah'a (Seferde oruç tutmak ayrýca sevap mýdýr?) diye sorduðunda Hz. Peygamber onun lehçesi ile cevap vererek þöyle buyur­muþtur:

(Seferde oruç tutmakta ayrýca sevap yok­tur) [393]. Bu hadis hakkýnda herhangi biri, "bunda tashif vardýr, zira doðrusu diðer rivayetlerinde olduðu gibi þeklindedir" diyemez [394].

Burada tasnifi düzelten kimsede bulunmasý gereken özellikler ile ilgili Askerî'nin görüþlerini zikretmemiz yerinde olacaktýr:

Bu konuda o þöyle demektedir:

"...Tashifi ancak birtakým özellikleri taþýyan kimse doðru olarak düzeltebilir. Deðiþik ilimleri bilen, âlim ve mütekaddiminden, nakletmiþ olduðu rivayetleri ezberlemiþ olan ravilerle görüþen, hadisi sahife ve kitaplardan deðil, bizzat hocalardan sema yoluyla alan, yorucu olmasýna raðmen araþtýrmayý tercih edip taklitten hoþlanmayan, rivayet ve dirayete hakim, yeterince hadis talebinde bulunmuþ ve ona özen göstermiþ, hatadan en çirkin kusurdan kaçýnýr gibi sakýnmýþ, Allah kendisine zeka ve akýl vermiþ kimseler tasnifleri düzeltebilirler. Tasniften korunmak, çok bilgi, çok rivayet ve kelamýn siyak-sibakýný, kelimenin içinde ona bitiþik ve ondan sonra gelmesi caiz olmayaný bilmekle olur [395].

Bu açýklamalardan sonra rivayetleri birbirine arzetmenin üçüncü neticesinin de hadis metinlerinde bulunan tashif veya tahrifi bilmek ve bir kýsým ravilerin rivayetlerini doðrudan sahifelerden almalarýndan kay­naklanan tasnifleri düzeltmek için muhaddislerin gösterdikleri gayretleri tespit etmek olduðunu açýkladýk. Ancak biz bazý muhaddislerin tashifleri düzelttiklerini fakat bunlarýn son derece az olduðunu, bu konudaki faaliyetin Hz. Peygamber'in hadisine önem veren özellikle garibu'1-hadis konusunda ihtisaslaþmýþ lügat âlimleri tarafýndan gerçekleþtirildiðini görmekteyiz. Bu da çoðunlukla hadis metinlerinde bulunan tashif ve tahrif, ravilerin bilmemesi sebebiyle yazýlýþ, rivayet ve telaffuzunda hata ettikleri garib kelimelerde meydana gelmektedir. Garibu'l-hadis konu­sunda ilk eser telif eden Nadr b. Þümeyl veya Ebu Ubeyde Ma'mer b. el-Müsenna, sonra Ebu Ubeyd Kasým b. Sellam, daha sonra ise Ebu Sü­leyman el-Hattabî... Olmuþtur." [396]. Bu müelliflerden ilk üçü hadisçi olmamakla birlikte, Resûlullah'ýn hadislerinde bulunan garib kelimelerin açýklanmasýnda muhaddisi erden daha çok hizmet etmiþlerdir. Muhaddis­lerin çoðu ise bu konuda ehil olmadýklarý için, bilmedikleri hususta yazan kimselerden olmamak için bu konuya dalmamýþlardýr. Ancak onlar riva­yetleri birbirine arzetmeleri sonucunda gördükleri hatalarý düzeltmiþ, in­sanlara doðrusunu açýklamýþlardýr. Onlar bilmedikleri konularda ise mes'ul olamazlar, zira her ilimle onun ehli olan kiþiler ilgilenmelidir.

Abdullah b. Mübarek:

"Benden hadis iþittiðinizde onu lügat âlim­lerine gösterin ve doðrusunu tespit edin" [397] diye söylemiþ, Süfyan da: "Saîd b. Þeyban lügat âlimiydi, bir gün (cennet meyvelerinden yersin) dediðini iþitti ve hatamý düzelterek okumalýsýn dedi, ben de ondan sonra bu tarzda naklettim" demiþtir [398].

Muhaddisler, rivayetlerinde dil hatasý (lahn) ve tashif yapmamalarý için hadis talebelerini nahiv ve lügat öðrenmeye teþvik ediyorlardý. Nite­kim Hammad b. Seleme:

"Nahiv bilmeden hadis öðrenmeye çalýþan kim­se, içinde arpa olmayan burun torbasý (yemlik) taþýyan merkep gibi­dir" [399] demiþtir.

Esmaî de þöyle bir hâdise anlatmaktadýr:

"Þu'be'nin meclisinde bulunuyordum, o tarzýnda bir rivayette bulundu. Ben, diye hatýrlattým; bana baktý ve 'onun dediðini alýn, zira o lugati bizden daha iyi bilmektedir' dedi. Bu kelimeyle ilgili Ebu Bekir b. Düreyd þu açýklamayý yapmýþtýr:

Kuþ gagasýyla bir þey yediðinde (kuþun gagalamasýný iþittim) denir. Bal arýsýna da aðaçlar­dan yerken výzýldadýðý için denmektedir. Ceres gizli ses de­mek olup, ses anlamýndaki savt kelimeleriyle ilgili­dir [400]. Görüldüðü gibi her ilmin bir mütehassýsý bulunmaktadýr. [401]


[383] Askerî, Þerhu mâ yekau fýhi't-tashif, s. 1.

[384] Ýbn Hacer, Þerhu Nuhbe, s. 22.

[385] Îbnü's-Salâh, Mukaddime, s. 411.

[386] Emir es-San'anî, Tavdih, II, 422.

[387] Ýbnü's-Salâh, Mukaddime, s. 412.

[388] Ýbnü's-Salâh, a.e., s. 411.

[389] Hâkim, Ma'rife. s. 148.

[390] Sehavî, Fethu'l-mugîs, III, 68; hadisi Ahmed, Taberanî, Hatîb ve baþkalarý rivayet etmiþtir.

[391] Îbnü's-Salâh, Mukaddime, s. 410.

[392] Sehavî, Fethu'l-mugîs, III, 70.

[393] Tahavî, Þerhu meâni'l-âsâr, II, 63.

[394] Müslim, Siyam, 92.

[395] Askerî, Þerhu mâ yekau, s. 1-2.

[396] Ýbnü's-Salâh, Mukaddime, s. 397-398.

[397] Hatîb, el-Kifaye, s. 374.

[398] Hatîb, a.e., s. 375;  kelimesi "yersin" anlamýndadýr. Bk. Zemahþerî, el-Fâik, III, 24.

[399] Suyutî, Tedrîb, ll, 106.

[400] Hatîb, el-Kifaye, s. 375; Feyyumî, el-Misbahu'l-münîr, s. 197.

[401] Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodlarý, Kitabevi Yayýnlarý, Ýstanbul 1997: 131-137.



radyobeyan