Haberi vahidin bilgi ifade etmesi By: sidretül münteha Date: 14 Haziran 2011, 16:26:07
Haber-Ý Vahidin Bilgi Ýfade Etmesi Ve Delil Olarak Kullanýlmasý
Ýslâm âlimleri haber-i vahidin bilgi ifade etmesi ve delil olarak kullanýlmasý hususunda farklý görüþler ileri sürmüþlerdir. Þöyle ki:
a. Ahmed b. Hanbel'in de aralarýnda bulunduðu hadis ulemasý, muhaddislerin sahih olduðuna hükmettikleri hadislerin zorunlu olarak kesin bilgi ifade ettiðini söylemiþlerdir. Bunlara göre her birimiz, þahinlik þartlarýný taþýyan bir haber-i vahidin mütevatir haberle elde edilen bilgi gibi bir bilgi ifade ettiðini, hiçbir delile baþvurmaksýzýn zorunlu olarak kendi içimizde hissederiz [763].
b. Ýslâm âlimlerinin ekserisi ve fakihlerin tümüne göre haber-i vahid kendisiyle amel etmeyi gerektirirse de kesin bilgi ifade etmez [764].
Abdülaziz el-Buhârî bu konuda þöyle demektedir:
Haber-i vahid bizim için bir delil teþkil eder. Ayrýca her haber kabul edilmez. Ancak burada kabul etmekten maksat onu doðrulamak olmadýðý gibi, kabul etmemekten maksat da yalanlamak deðildir. Aksine, bizim güvenilir herhangi bir kimsenin sözünü kabul etmemiz gerekir. Ne var ki böyle bir kimse yalan veya yanlýþ söylemiþ de olabilir. Halbuki, doðru söylemiþ olma ihtimali bulunmakla birlikte, fasýk bir kimsenin sözünü kabul edemeyiz. O halde kabul olunan haber, kendisiyle amel edilmesi gereken haber demek olduðu gibi, reddolunan haber de kendisiyle amel etmekle yükümlü olmadýðýmýz haber anlamýna gelmektedir [765].
c. Dâvûd ez-Zahirî haber-i vahidin istidlalý bir bilgi ifade ettiðini ileri sürerek þöyle demektedir:
Çünkü þayet haber-i vahid bir bilgi ifade etmeyecek olsaydý ona tabi olmak caiz olmazdý. Zira Allah Teâlâ "Hakkýnda bilgi bulunmayan þeyin ardýna düþme..." [766] buyurarak zan ile hareket edilmesini yasaklamýþ
"... Onlar zandan baþka bir þeye tabi olmaz, yalandan baþka söz de söylemezler" [767] buyurmak suretiyle zanna tabi olmayý yermiþtir. Aynca haber-i vahid ile amel edilmesi hususunda bir icma hasýl olmuþtur. Bu da onun bilgi ifade ettiðini kesin olarak ortaya koymaktadýr [768].
d. Ýbn Hazm ise þöyle demektedir:
Adalet sahibi bir kimsenin dinî hükümlerle ilgili olarak Resûlullah'a kesintisiz bir þekilde isnad etmek suretiyle rivayet ettiði bir hadis (haber-i vahid) bilgi ifade eder. Onu rivayet eden kimsede yalan ve vehmin kesinlikle bulunmamasý gerekir [769].
Ebu Süleyman Hüseyin b. Ali el-Kerabisî, Haris b. Esed el-Muhasibî gibi bazý âlimler de daha önce ayný görüþü müdafaa etmiþlerdir [770].
e. Diðer bazý âlimler ise haber-i vahid ile amel etmenin caiz olmadýðýný söylemiþlerdir. Bunlardan Cübbâî ve kelâma bir grup bunun aklen; Kâþânî, Ebu Bekir b. Davûd ve Rafizîlerin içinde bulunduðu bir baþka grup ise naklen caiz olmadýðýný ileri sürmüþlerdir [771].
Ulemanýn haber-i vahidin delil olarak kabul edilmesi ve bilgi ifade etmesi konusunda ileri sürdükleri görüþler bunlardýr. Bu görüþleri ifade ettikten sonra þöyle diyebiliriz:
Cübbaî ve onun gibi düþünen bazýlarý dýþýnda kalan fakihler, haber-i vahidin bilgi ifade edip etmediði hususunda ihtilaf etmekle birlikte, delil olacaðýný ve kendisi ile amel etmeyi gerekli görmektedirler. Ancak bazýlarý onun sahih olmasý için bizim de temas etmekte olduðumuz birtakým þartlar ileri sürmektedirler. Bunlar az önce de zikrettiðimiz üzere hadisçiler, Dâvûd ez-Zahirî ve Ýbn Hazm gibi âlimlerden oluþmaktadýr. Ne var ki, Ýbn Hazm bunun için, ravinin yalan söylemesi ve yanlýþ anlamasý kesinlikle mümkün olmayan bir kimse olmasýný þart koþmuþtur. Fakat biz bu hususta onun görüþüne katýlmamaktayýz. Zira, isnadý sahih ve muttasýl olan nice hadis vardýr ki, ravilerden biri onda yanlýþ anlamaya maruz kalmýþtýr. Buna en açýk delil, daha önce tam metnini verdiðimiz ve Müslim'in Ebu Hureyre'den rivayet ettiði "Allah'ýn yeryüzünü cumartesi günü yarattýðýný" bildiren hadistir. Hadisçilerin imamý olan Buhârî, ravilerden birinin bu hadisi yanlýþ anladýðým, Ebu Hureyre'nin onu Resûlullah'tan deðil, Ka'bu'l-ahbar'dan duymuþ olduðunu söylemektedir [772]. Bu gibi hadisler pek çoktur. Bunlarýn en basiti Müslim'de güneþ tutulmasý (küsuf) namazýnýn þekli ile ilgili olarak rivayet edilen hadistir. Bu namazýn þekli ve rek'at sayýlarý hakkýnda ihtilaflarla dolu olan hadisler [773], sonuçta bunlar âhâd haberdirler. Þüphe yok ki, bunlardan sadece biri sahih olup diðerlerinde ravilerin yanlýþ anlamalarý söz konusudur. Biz onlarýn yalan rivayet etmiþ olduklarýný iddia etmiyoruz. Aksine, onlarýn doðru kimseler olduklarýna inanýyoruz. Ancak doðru kimselerin de yanlýþ anlayýp gaflet gösterebildikleri kimsenin inkar etmeyeceði bir gerçektir.
Akla en uygun gelen ise:
Ýsnadý Resûlullah'a kadar ulaþmýþ olan haber-i vahidin sahih olduðuna kesin olarak hükmetmemekle ve ravisinin hiçbir surette rivayetinde yanýlmadýðý veya yanlýþ anlamadýðýna kesin olarak karar vermemekle birlikte, böyle bir hadisten haberdar olan kimsenin, ona tabi olup amel etmesi ve aykýrý davranmamasý gerektiði hususudur. Haber-i vahidin ona tabi olmaya yetecek bir ilim veya fakihlerin deyimiyle bir zann-ý galip ifade ediyor olmasý asýldýr. Çünkü dinî hükümlerin konulmasýnýn asýl hedefi onlara tabi olmaktýr. Bu sonuç elde edildiði zaman, hedefe varýlmýþ olur. Nitekim fakihler, her ne kadar haber-i vahidin kesin bilgi ifade etmediðini söylüyorlarsa da onunla amel etmenin gerekliliði hususunda ittifak etmiþ durumdadýrlar.
Öte yandan Yüce Allah’ýn zannýn her çeþidi ile amel etmeyi yasaklamýþ olduðunu söylemek de doðru deðildir. Zira uyulmasý yasaklanmýþ olan zan, herhangi bir delile dayanmayan zandýr. Haber-i vahid konusunda ise kesin olmamakla birlikte bir delil vardýr. Misal olarak huzurunda dört kiþinin bir kimsenin zina ettiðine dair tanýklýk ettiði bir hakim, onlarýn yalan söylemeyip doðru tanýklýk ettiklerini kesin olarak bilebilir mi? Elbette kesin olarak bilemez. Çünkü bu ancak Yüce Allah'ýn bileceði gayba ait bir bilgidir. Ne var ki bu durum hakimin, aleyhinde þahitlik yapýlan kiþiye ceza vermesine engel olmaz.
Sahih bir isnad ile naklolunan haber-i vahid konusunda aslolan, onun uyulmasý zorunlu bir hakikat olmasýdýr. Her ne kadar sahih olduðuna kesin olarak hükmetmiyorsak da, aksine delil bulununcaya kadar haber-i vahid konusundaki kanaatimiz bundan ibarettir. Zira biz bu konuda iþin ötesini bilemediðimiz gibi Yüce Allah da bizi onunla yükümlü kýlmamýþtýr.
Ýlim ve amel ifade etmesi açýsýnda haber-i vahid konusunda söylenecek olan budur. Öte yandan haber-i vahid ile herhangi bir þekilde amel edilemeyeceðini kabul edenlerden bazýlarý bu konuda þöyle bir istidlalde bulunmaktadýrlar:
Cenab-ý Allah "Hakkýnda bilgi bulunmayan þeyin ardýna düþme..." [774] yani bilmediðin þeye tabi olma buyurmaktadýr. Haber-i vahid de kesin bir bilgi ifade etmediðine göre, onunla amel etmek caiz olmaz. Haber-i vahidin zannî bir bilgi ifade ettiðini kabul ettiðimiz takdirde ise, "... Onlar sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç þüphesiz hakikat bakýmýndan bir þey ifade etmez" [775] mealindeki âyette ifade edildiði üzere ona uyulmasý dince yasaklanmýþ bulunmaktadýr [776].
Bu görüþte olanlara þöyle cevap verilebilir:
Cenab-ý Allah, insanýn bilmediði þeye uymasýný yasaklamýþtýr. Oysa sahih ve Resûlullah'a kadar varan haber-i vahidin -her ne kadar ravinin doðruluðuna kesin olarak hükmedemesek de- en azýndan görünen tarafýyla bilgi ifade ettiði hususunda þüphe yoktur. Gizli yanlarý ise ancak Allah bilir. Nitekim Allah Teâlâ, hicret eden mümin hanýmlarý imtihan etmemizi, neticede onlarýn mümin olduklarýný kesin olarak anladýðýmýz takdirde kendilerini kafirlere iade etmememiz gerektiðini bildirerek:
"Ey iman edenler, mümin hanýmlar hicret ederek size geldiði zaman, onlarý imtihan edin. Allah onlarýn imanlarýný daha iyi bilir. Eðer siz de onlarýn inanmýþ hanýmlar olduklarýný öðrenirseniz onlarý kafirlere geri döndürmeyin. Bunlar onlara helal deðildir. Onlar da bunlara helal olmazlar..." [777] Buyurmaktadýr.
Burada bizim onlarýn iman etmiþ olduklarýna dair bilgimiz, kendilerinin dýþ hallerine iliþkin bir bilgidir. Ancak onlarýn herhangi biri gerçekte kafir de olabilir. Bu ancak Allah'a ait olan gayb ilmine girer. Fakat biz onlarýn iman etmiþ olduklarýna dair bizde oluþan bu bilgiyi kabul etmek ve ona göre onlara muamelede bulunmakla mükellefiz. Binaenaleyh hiçkimse çýkýp da, yalan olma ihtimali bulunduðu için onlarýn iman etliklerine dair iddialarýný kabul edemeyiz diyemez.
Bizim burada, yalan veya yanlýþ anlama ihtimalinden dolayý haber-i vahidi reddetmemiz veya onunla amel etmeyeceðimizi söylememiz doðru olmaz. Çünkü delile dayanmayan herhangi bir ihtimalin hiçbir deðeri yoktur. Ve haber-i vahid, sahih bîr senedle bize kadar geldiði müddetçe aksine delil bulununcaya kadar onun doðru olduðuna hükmedilir. Ayrýca ravinin yalan söylediði veya yanlýþ anladýðýna dair bir delil olmadýkça, onu doðru kabul etmemiz ve rivayeti ile amel etmemiz gerekir.
Haber-i vahidin zan ifade ettiði ve bizim de zan ile amel etmekten men'edildiðimiz tarzýndaki iddiaya gelince daha önce cevap vermiþ olduðumuz için burada onu tekrarlamamýza gerek yoktur.
Haber-i vahid ile amel edilmeyeceðini iddia edenler, þöyle bir aklî delil ileri sürmektedirler:
Eksiksiz bir kudrete sahip olan Allah koymuþ olduðu dinî hükümleri en açýk bir delil ile buyurmaya kadir olduðuna göre, kesin bir delil yerine zannî bir delil ile emirde bulunmasýna ne gerek vardýr? [778]
Ne var ki, böyle bir delil ileri sürmek doðru deðildir. Çünkü Cenab-ý Allah'ýn dinin fer'î meselelerindeki kulluk görevlerini zannî bir haber ile bildirmesine dair aklî herhangi bir engel bulunmamaktadýr. Nitekim Gazzâlî bu konuda þöyle demektedir:
"Cenab-ý Allah'ýn kullarýna, uçan bir kuþ görür de onu karga sanýrsanýz, falanca ameli yapmanýzý emrettim. Güneþin batmasýný namazýn farz olmasýna alamet kýldýðým gibi, o kuþu karga sanmanýzý da o amelin farz olmasýna alamet kýldým, demesinde aktýn muhal göreceði ne vardýr? Bu durumda söz konusu sanmanýn kendisi o amelin farz olduðuna alamet olmuþ olur. Sanma ise varlýðý duyularla idrak olunan bir þey olduðu için, ona baðlý olan farz olma da bilinmiþ olur. Dolayýsýyla kim öyle bir sanma halinde farz kýlýnan þeyi yaparsa, kesin olan bir emri yerine getirmiþ ve isabetli davranmýþ olur. Bu örneklerimizde olduðu gibi, güneþin batmasý veya kuþun karga sanýlmasýnýn bir ibadetin yapýlmasý için alamet kýlýnmasý aklen mümkün ise, bizzat sanmanýn bir alamet kýlýnarak "ravi, þahit ve yemin edenin doðru olduðunu zannedecek olursan onunla hükmet. Sen onun gerçekten doðru olduðunu bilmekte deðil, içinde hissettiðin doðruluðunu sanma halinde ona göre amel etmekle mükellefsin. Bu durumda sen doðru davranmýþ ve görevini yerine getirmiþ olursun" denilmiþ olmasý niçin mümkün olmasýn?" [779][763] Abdülaziz el-Buhârî, Keþfu'l-esrâr, II, 371; Ýbn Hazm, el-Ýhkâm, I, 107; ayrýca bk. Âmidî, el-Ýhkâm, I, 234; Al-i Teymiyye, el-Musevvede, s. 238; Gazzâlî, el-Mustasfâ, I, 145; Karafî, Þerhu Tenkihi'l-fusûl, s. 357.
[764] Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., II, 370 ve diðer kaynaklar.
[765] Abdülaziz el-Buhârî, a.g.e., II, 377.
[766] el-Ýsra: 17/36.
[767] el-En'am: 6/116.
[768] Ýbn Hazm, el-Ýhkâm, I, 113.
[769] Ýbn Hazm, a.e.. I, 109.
[770] Ýbn Hazm, a.e., I, 107.
[771] Abdülaziz el-Buhârî, Keþfü'l-esrâr, II, 370; Ýbn Hazm, a.g.e., I, 107; Gazzâlî, el-Mustasfâ, I, 148; Al-i Teymiyye, el-Müsevvedde, s. 238; Âmidî, el-Ýhkâm, I, 234.
[772] Müslim, Sýfatü'l-münâftkîn, 27.
[773] Müslim, Kusûf, 1-7.
[774] el-Ýsra: 17/36.
[775] en-Necm: 53/28.
[776] Abdülaziz el-Buhârî, Keþfü'l-esrât, II, 370.
[777] el-Mümtahine: 60/10.
[778] Abdülaziz el-Buhârî, Keþfü'l-esrâr, ll, 374; ayrýca bk. Gazzâlî, el-Mustasfâ, I, 146.
[779] Gazzâlî, el-Mustasfâ, I, 146; ayrýca Gazzâlî, Abdülaziz el-Buhârî ve daha önce de Amidî bu konuda ileri sürülen baþka birtakým deliller daha zikretmiþ ve onlara geniþ cevaplar vermiþlerdir. Bunun için bk. Âmidî, el-Ýhkâm, I, 234; Gazzâlî, el-Mustasfâ, I, 146-155; Abdülaziz el-Buhârî, Keþfü'l-esrâr, II, 370-377. Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodlarý, Kitabevi Yayýnlarý, Ýstanbul 1997: 236-241.