Nesih By: sidretül münteha Date: 14 Haziran 2011, 15:49:14
Nesih
Alimler mütevatir ve meþhur sünnetin kendisi gibi bir sünnetle neshinin caiz olduðunda ittifak; bunlarýn âhâd haberle neshinde ise ihtilaf etmiþlerdir. Hanefîlerin de içinde bulunduðu âlimlerin çoðu bunun caiz olmadýðý görüþündedirler. Çünkü mütevatir ve meþhur sünnet Kur'an gibi kat'îdir; âhâd haber ise zannî olup onlarý neshetmesi mümkün deðildir.
Abdulaziz el-Buhârî bu konuda þöyle demektedir;
"Meþhur sünnete aykýrý âhâd haber reddedilmesi açýsýndan kitaba muhalif olan haber gibidir. Zira meþhur haber, âhâd haberden daha güçlüdür. Nitekim meþhur haberin Kur'an'a ziyadesi caiz iken âhâd haber için bu söz konusu deðildir. Dolayýsýyla kendisinden daha zayýf olan âhâd haberle kuvvetli olan meþhur haberin nesholmasý mümkün deðildir [1039].
Bazý âlimler mütevatir sünnetin âhâd haberle neshedilebileceðini söylemiþlerdir. Bu görüþ Ahmed b. Hanbel'den rivayet edilmiþtir. Küba olayýný [1040] âhâd habere delil göstermesi Þafiî'nin de bu görüþe meylettiðine delalet etmektedir. Naslarýn zahirini esas almayý prensip edinmiþ âlimler (ehl-i zahir) de bu görüþtedirler [1041].
Bir kýsým âlimler ise Hz. Peygamber zamanýnda âhâd haberle neshin söz konusu olduðunu, ancak daha sonraki dönemde bunun icma ile caiz olmadýðýný söylemiþlerdir [1042].
Aþaðýda bu ölçüyü kullanma sebebiyle meydana gelen ihtilaflara dair bazý örnekler zikredeceðiz.
Araya [1043] hadisi:
Ebu Saîd el-Hudrî'den rivayet edildiðine göre Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur;
"Altýn altýnla hurma hurma ile eþit miktarda ve peþin olarak satýlmalýdýr. Kim böyle bir alýþveriþte fazla verir ve fazlasýný isterse faiz vermiþ veya almýþ olur" [1044].
Ýbn Ömer'den rivayet edildiðine göre o, "Resûlullah (s.a.) bize müzâbeneyi yasakladý. Müzâbene, taze hurmayý kuru hurma karþýlýðýnda ölçekle satmaktýr" [1045] demiþtir.
Zeyd b. Sabit'ten rivayet edildiðine göre Resûlullah (s.a.) hurmayý tahmin ederek yapýlan satýþa (ariyyeye) izin verdi. Baþka bir rivayette ise "Resûlullah ölçüsünü tahmin etmek suretiyle ariyye satýþýna müsaade etti" [1046] þeklindedir.
Ebu Hureyre'den ise Hz. Peygamber'in beþ veskten aþaðýsýnda tahmin ederek araya satýþýna izin verdiði rivayet edilmiþtir [1047].
Taze hurmanýn kuru hurma mukabilinde satýþýný umumî olarak haram kýlan bu ve benzeri sahih birçok hadis yanýnda; beþ veskten aþaðýsýnda bunun caiz olduðunu ifade eden sahih hadisler de vardýr. Ýki grup hadis arasýnda görünen bu ihtilaf, bazý âlimlerin meþhur diye vasýflandýrdýklarý birinci grup hadislerin umumî ifadesini esas alarak ariyyenin haram olduðu hükmünü vermelerine sebep olmutur. Hanefi'lerin de içinde bulunduðu bu görüþteki âlimler ariyye satýmýnda izin (ruhsat) bildiren hadislerin âhâd haber olduklarýný, dolayýsýyla kendilerince meþhur olan birinci grup hadislerin umumunu tahsis edemeyeceðini ileri sürerler.
Ebu Hanife'nin ariyyeye bir alýþ-veriþ olarak deðil baðýþ (hibe) kabul ederek müsade ettiði rivayet edilmiþtir. Ona göre bir kimse diðeri taze hurma verse fakat teslim etmese, sonra da yaptýðý bu baðýþtan (hibe) vazgeçse; bu durumda bunu yanýnda tutup taze hurmadan hibe ettiði kadar tahmini olarak kuru hurma vermesine müsaade edilmiþtir [1048].
Ne var ki Ýbnü'l-Münzir ariyye satýþý hususundaki bu yorumu reddederek þöyle demiþtir:
"Sahabeden bir grubun rivayetine göre ariyye satýþýna müsaade eden Resûlullah ayný hadisinde bunu yasaklamaktadýr. Þayet ariyye satýþýna müsade eden hadislerde kastedilen baðýþ (hibe) olsaydý; ariye satýþý alýþ-veriþten istisna edilmezdi. Zira söz konusu hadiste alýþ-veriþ açýkça ifade edilmiþ ve ariyyenin ondan istisna edildiði açýklanmýþtýr. Aslýnda ruhsat da ancak yasaklanan hususta olur. Þu halde yasaklama baðýþta (hibe) deðil alýþ-veriþtedir. Ayrýca hadiste ariyye satýþý beþ vesk ile sýnýrlandýrýlmýþtýr. Baðýþta ise herhangi bir sýnýrlama söz konusu olamaz [1049]. Ýbnü'l-Münzir, bu reddiyesi ile Ebu Hanife'nin ariyyeyi hibe tarzýndaki yorumuna cevap vermiþ olmaktadýr.
Âlimler ariyyenin müsade edilen kýsmý ile ilgili olarak beþ farklý anlam vermiþlerdir [1050].
Serahsî þöyle demektedir:
Bu esastan hareketle Ebu Hanife kuru hurma karþýlýðýnda taze hurmanýn satýþýyla ilgili Sa'd b. Ebû Vakkas'ýn "Hz. Peygamber'in:
"(Hurma) kuruduðu zaman eksilir mi? diye sorduðu, "Evet" diye cevap verilince "Öyleyse hayýr" buyurduðu" tarzýndaki rivayetiyle amel etmemiþtir. Çünkü bu, Hz. Peygamber'in "hurma hurma karþýlýðýnda misli misline" tarzýndaki meþhur hadisine iki açýdan aykýrýdýr. Birincisi satýþ akdinin geçerli olmasý için ölçüde mutlak denkliðin bulunmasýdýr. Kuruduktan sonra denkliðin þart koþulmasý yaþ ile kuru arasýnda fazlalýk meydana gelmiþ olmasýndandýr. Ýkincisi ise ölçü ile ortaya çýkan fazlalýðýn Hz. Peygamber'in meþhur sünneti ile haram sayýlmasýdýr. Arzu edilenin kaybedilmesi ile ortaya çýkan fazlalýðý, haram faiz saymak bu hükme aykýrý düþer[1051].
Biz konuyla ilgili Ýbnü'l-Münzir'in þu sözünü benimsemekteyiz:
Ariyye satýþýna müsaade eden Hz. Peygamber, ayný zamanda taze hurmanýn kuru hurma mukabilinde satýþýný yasaklamýþtýr. Ariyye satýþýna müsaade eden hadis (ruhsat hadisi) olmasaydý; yasaklayan hadis umumî ifadesiyle olduðu gibi kalacak ve onunla amel edilecekti. Ancak beþ veskten aþaðýsý için Hz. Peygamber'in ariyye satýþýna müsaade ettiðini ifade eden hadis sahih olunca; bu hadis taze hurmanýn kuru hurma mukabilinde satýþýný yasaklayan hadisteki umumî ifadeyi tahsis etmiþ olmaktadýr.
Ýbn Kayyim, Hanefîlerin ariyye satýþý konusundaki açýk ve muhkem sünneti, müteþabih olan "hurma hurma mukabili misli misline eþit olarak..." hadisinden hareket ederek reddetmelerini eleþtirerek þöyle demektedir:
"Biz her üç hadisle de amel eder ve her birini uygun olduðu þekilde ele alýrýz. Birini diðeriyle karþýlaþtýrýp birbirine aykýrý olduðunu söylemeyiz. Þöyle ki; nehiy ifade eden hadisi hurmanýn hurma ile satýmýnýn aralarýnda fazlalýk bulunmasý durumuna; yaþ hurmanýn kuru hurma mukabili satýmým mutlak olarak ve ariyye satýþý hadisini yaþ hurmanýn kuru hurma mukabili satýþýný yasaklayan hadisin umumunu tahsis etmesine hamlederiz. Resûlullah'ýn (s.a.) sünnetine tabi olmadan delillerin her biriyle amel etmiþ oluruz. Zira onlarýn hepsi haktýr. Bu sebeple de birbiriyle karþý karþýya getirip bir kýsmý ile diðerini iptal etmek caiz olmaz [1052].
Söz konusu üç hadisin arasýný bu þekildeki cem'etmek bazýlarýnýn iddia ettiði bu hadisler arasýndaki aykýrýlýðý ortadan kaldýrmaktadýr. Böylece hadislerin her biriyle uygun olduðu þekilde amel edildiði sürece, onlardan herhangi birini reddetmeye veya amel etmemeye ya da farklý bir þekilde yorumlamaya ihtiyaç kalmamaktadýr.
Bir þahit ve yeminle hüküm verme: Hanerîlerin meþhur sünnete aykýrý âhâd habere verdikleri ikinci örnek de bir þahit ve yeminle hüküm verildiðini ifade eden hadistir. Hanefîler bu hadisin kendilerine göre meþhur olan Hz. Peygamber'in "Delil davacýya, yemin ise davalýya" baþka bir rivayete göre ise "inkar edene" gerekir [1053] hadisine aykýrý olduðunu iddia etmiþlerdir.
Onlar burada iki açýdan muhalefetin olduðunu söylemektedirler:
a. Din bütün yeminleri davacýya deðil, inkâr edene gerekli görmüþtür. Çünkü "el-yemin" kelimesindeki elif lam, bütün cinslerini kapsamaktadýr. Bu durumda davacýnýn yeminini delil kabul eden, nassa aykýrý davranmýþ ve onun gereði olan kapsayýcýlýkla (istiðrak) amel etmemistir,
b. Din hasýmlarý, davacý ve davalý; delili de beyyine ve yemin olarak kýsýmlara ayýrmýþ; yemini inkâr edene delili ise davacýya ait kýlmýþtýr. Bu da yemin ile delilin ayný kiþiden istenmemesini gerektirmektedir. Bu durumda bir þahid ve yeminle hükmetmeyi bildiren haber ile amel etmek meþhur olan bu hadisle amelin terkini gerektirir ve böylece birincisi merdud olur [1054].
Bu konu yargýlama hususunda eski yeni âlimler arasýndaki en meþhur ihtilaflý meþelerden biridir. Sahabe, tabiîn ve daha sonraki âlimlerden bir topluluðun malî konularda Resûlullah'ýn (s.a.) þahid ve davacýnýn yemini ile hüküm vermesiyle istidlal ettikleri rivayet edilmiþtir. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Übey, Ýbn Abbas, Ömer b. Abdilaziz, Þüreyh, eþ-Þa'bi, Rabiatü'r-rey, Medine fukahasý, en-Nasýr, el-Hadeviyye, Ýmam Mâlik ve Þafiî bu görüþte olanlardan bazýlarýdýr.
Zeyd b. Ali, Zührî, Ýbrahim en-Nehâî, Ýbn Þübrüme, Ýmam Yahya, Ebu Hanife ve taraftarlarýnýn ise aksini savunduklarý rivayet edilmiþtir [1055].
Buhari bu konuda Ebü'z-Zinad ile Ýbn Þübrüme arasýnda geçen bir tartýþmayý, "Ebü'z-Zinad'ýn söz konusu hadisi delil göstererek bir þahid ve yeminle hüküm verilebileceðini ileri sürdüðü; Ýbn Þübrüme'nin ise "Sizden iki erkek þahid getirin" [1056] âyeti ile ona cevap verdiði" þeklinde nakletmiþtir [1057].
Dr. Abdülmecid Mahmud, Buhârî'nin bir þahid ve yemin hadisi ile hükmedilemeyeceði görüþüne meylettiði kanaatindedir. Zira o, söz konusu hadisi Sahîh'ine almamýþ; aksine onun sahih olmadýðýna delalet edecek nakillerde bulunmuþtur. Nitekim o, az önce zikredilen Ýbn Þübrüme'nin görüþünü, Ýbn Abbas'ýn Hz. Peygamber'in yemin ile davalý aleyhine hükmettiði hadisini ve Ýbn Þübrüme ile Ebu'z-Zinad arasýndaki tartýþmayý nakletmiþtir. Buhârî'nin Ýbn Þübrüme'nin görüþünü onaylamasý ve yeminin sadece davalýya ait olduðunu ifade eden hadisleri rivayet etmesi, onun bir þahit ve yeminle hüküm verileceðini bildiren hadisle amel etmediðini ve bu hadisin kendisine göre sahih olmadýðý görüþünü desteklemektedir [1058].
Her iki tarafýn görüþlerini tartýþmadan önce bir þahid ve yeminle hüküm verildiðini ifade eden hadisin bazý rivayetlerini arzetmemiz yerinde olacaktýr.
Ýbn Abbas Resûlullah'ýn (s.a.) yemin ve bir þahidle hüküm verdiðini rivayet etmiþtir. Ýbn Abbas'ýn bu rivayetini Müslim, Ebu Dâvûd, Ýbn Mâce tahric etmiþler; Ahmed b. Hanbel ise bunu "malî konulardadýr" ilavesiyle nakletmiþtir.
Cabir b. Abdullah'ýn Resûlullah'ýn bir þahid ve yeminle hüküm verdiðine dair hadisini Ahmed b. Hanbel, Ýbn Mâce ve Tirmizî rivayet etmiþlerdir. Ahmed b. Hanbel, Ammare b. Hazm ve Sa'd b. Ubade'den benzerini rivayet etmiþtir.
Ali (r.a.), Resûlullah'ýn (s.a.) bir þahidin þehadeti ve hak sahibinin yemini ile hükmettiðini nakledilmiþ ayrýca onun halife iken Irak'ta buna göre hüküm verdiðini Ahmed b. Hanbel, Dârekutnî ve Tirmizî rivayet etmiþlerdir.
Þevkanî sahabeden bu hadisi rivayet edenlerin yirmi bir kiþiye ulaþtýðýný, bunlar içinde sahih olanlarýn bulunduðunu söyledikten sonra "bundan daha meþhuru olabilir mi?" sorusunu sormaktadýr [1059].
Ebu Hanife'nin söz konusu hadisin senedleri hakkýnda söylediklerini tartýþtýktan sonra Þevkanî, Ýbn Abbas rivayetinin en sahihi olduðunu, diðerlerinin ise onun mânasýný tekid ve takviye edebileceðini söylemiþtir.
Ýbn Abbas hadisi hakkýnda Þâfiî þu açýklamayý yapmaktadýr:
Ayný lafýzla baþka sahabeden rivayet edilmemiþ dahi olsa bu ilim ehlinden hiçbir kimsenin reddetmeyeceði sahih bir hadistir. Kaldý ki, bunu takviye eden baþka rivayetler de vardýr" [1060].
Ýbn Hazin, Hz. Peygamberdin verdiði hükümlerle ilgili hadislerden bir kýsmýný zikrettikten sonra þu açýklamayý yapmýþtýr:
"Bütün bunlar terkedilmesi doðru olmayan, birbirini destekleyen hadislerdir. Bu sebeple hadler dýþýnda kan davalarý, kýsas, nikâh, talak, ric'at, malî hususlar gibi tüm konularda söz konusu hadisle hükmetmek vacip olur. Zira zikredilen haberlerin tümü bunu ifade etmekte olup, bunu yasaklayan hiçbir haber de nakledilmemiþtir. Hadler ise bunun dýþýndadýr. Zira haddin yerine getirilmesini isteyen sadece Allah'týr [1061]. [1038] Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodlarý, Kitabevi Yayýnlarý, Ýstanbul 1997: 300.
[1039] Abdulaziz el-Buhârî, Keþfu'l-esrâr, III, 13.
[1040] Küba olayý ile kýblenin deðiþmesini küba mescidine sadece bir kiþinin haber vermesi ve orada namazý kýlan ashabýn ise söz konusu kimsenin haberi ile kýblelerini deðiþtirmeleri kaydedilmektedir. M.
[1041] el-Müsevvedde, s. 206.
[1042] Âl-i Teymiyye, s. 207.
[1043] Araya, ariyye kelimesinin çoðuludur. Ariyye, hurma aðacý ve parasý olmayan ihtiyaç sahibi bir kimseni çoluðuna çocuðuna taze hurma tattýrmak maksadýyla elindeki kuru hurmayý verip göz kararý ile aðaçtaki taze hurmadan o miktar hurma satýn almasýdýr. M.
[1044] Müslim, Müsakât, 82.
[1045] Müslim, Büyu, 72.
[1046] Müslim, Büyu, 61.
[1047] Müslim, Büyu, 71.
[1048] Þevkanî, Neylü'l-evtâr, VI, 355.
[1049] Þevkânî, a.e., VI, 355; ayrýca bk. Abdülaziz Ali el-Gamidî, el-Buyu'u'l-muharreme fi’l-Ýslâm, s. 99-104.
[1050] Abdülaziz Ali el-Gamidî, a.e., 99-104.
[1051] Serahsî, Usul, I, 367; Abdülaziz el-Buhârî, Keþfu'l-esrâr, III, 13-14.
[1052] Ýbn Kayyim, Ý'lâmü'l-muvakkiîn, II, 330-331.
[1053] Hassâf, Þerha edebi'l-kâdî, s. 280.
[1054] Abdülaziz el-Buhârî, Keþfu'l-esrâr, III, 13; Serahsî, Usul, I, 367.
[1055] Þevkani Neylü'l-evtâr, X, 280.
[1056] el-Bakara: 2/282.
[1057] Þevkanî, Neylü'l-evtâr, X, 280.
[1058] Abdülmecid Mahmud, el-Ýtticâhâtü'l-fýkhiyye, s. 226-227.
[1059] Þevkanî, Neylü'l-evtâr, X, 279-284.
[1060] Þevkanî, a.e., X, 280.
[1061] Ýbn Hazm, el-Muhallâ, X, 586-587.