Zadul Mead
Pages: 1
Mantar By: hafiza aise Date: 07 Haziran 2011, 18:54:43
75— Keme  T. Brumale, Mantar:

 

Hz. Peygamber (s.a.) þöyle buyurmuþtur: "Keme (mantar), mennden-dir. Suyu göz için þifadýr." Hadis, Sahihayn'da tahric edilmiþtir.[215]

Ýbnü'I-Arabî þöyle der: çoðuldur. Tekili dir. Bu Arap-ça'daki genel kurala aykýrýdýr. Çünkü çoðul ile tekil arasýnda "kapalý te" harfi vardýr; tekil "te'Midir, "te" düþürüldüðünde çoðul olur. Sonra o çoðul mudur, çoðul için konulan isim midir? Meþhur iki görüþ vardýr: 1) Bu iki kelime genel kuraldan hariçtir. Birisi diðeri de dir. 2) Ýbnü'l-Arâbî'den baþkasý ise: "Hayýr! Bu kelime de genel kurala uygundur. tekil içindir, de çoðul içindir" demiþtir.

Bir Baþkasý da: hem tekil, hem de çoðul içindir demiþtir.

Birinci görüþ sahipleri, Araplar'ýn kelimesini þeklinde çoðul yaptýklarým þâirin þu beytini þahit getirerek görüþlerini deiiUendirmek istemiþlerdir:

Bu beyit nin teki!, nin de çoðul olduðunu gösterir[216] Mantar, yerde, ekilmeden kendiliðinden biter. "Keme** denmesi top­raða gizlendiði içindir. Þahitliði gizleyip, örttüðü zaman da Araplar: ( iiUjJi ur ) derler ve bu kelimeyi kullanýrlar. Mantar yer altýnda gizlidir, yapraðý ve bacaðý olmaz. Maddesi topraksal, buharlý bir cevherdir, topraðýn hemen yüzüne yakýn yerde yumrulamr. Kýþ soðuðu ile toparlanýr, bahar yað­murlarý geliþtirir, büyütür ve yeryüzüne yumru yumru atýlýr ve çýkar. Bu yüz­den de ona ( ^>jNý JjjJr ) "yer çiçeði" derler. Çünkü hem þekil hem de mad­desi itibarýyla çiçek hastalýðýna benzer. Zira çiçeðin maddesi kanlý bir rutu­bettir ve çoðu kez büyüme yaþlan sýrasýnda, hararet istilasýnýn ve kuvvetin artmasýnýn baþlangýcýnda ortaya çýkar.

Mantar, ilkbaharda bulunan þeylerdendir; hem çið hem de piþirilerek ye­nir. Araplar onu "gökgürültüsü bitkisi" diye adlandýrýrlar. Çünkü ne kadar çok gök gürlerse o kadar çok olur ve yer yarýlarak yüzeye çýkar. Bâdiyelerde yaþayanlarýn yiyeceklerindendir. Arap ülkelerinde çok olur. En kalitelisi, az sulu ve kumlu toprakta olanýdýr.

Çeþitli türleri vardýr: Bir kýsmý öldürücüdür ki, rengi kýrmýzýya çalar ve boðulmaya neden olur.

Mantar, üçüncü derecede soðuk ve rutubetli özellik arzeder. Mide için kötüdür, hazmý yavaþlatýr. Devamlý yenildiði zaman kulunç (baðýrsak aðrý­sý), sekte, felç, mide aðrýlarý ve idrar yaparken zorluða sebep olur. Bunu yi­yecek olan kimse, önce onu yaþ topraða gömmeli, sonra su, tuz ve satir otuyla haþlamah ve zeytinyaðý ve sýcak özellikli baharatla yemelidir. Çünkü man­tarýn cevheri, kaba ve topraksaldýr. Gýdasý kötüdür. Ancak içerisinde hafifli­ðine delâlet eden ince sulu bir cevher de vardýr. Onunla sürme çekmek göz kararmasýna, sýcak özellikli göz aðrýsýna faydalýdýr. Büyük tabipler onun su­yunun gözü parlattýðýný belirtmiþlerdir. Mesihî ve Kanun sahibi Ibn Sina bun­lardandýr.                                                                                   

Hz. Peygamber'in (s.a.): desi hakkýnda iki görüþ vardýr:

Birincisi: Allah Teâlâ'mn Israiloðullarý üzerine indirdiði menn, sadece tatlýdan (kudret helvasý) ibaret deðildi. Bilakis hiçbir emek harcamak -sýzýn Allah'ýn kendiliðinden bitirip onlara ihsan ettiði her türlü bitkiler "menn" kapsamýna girer. Çünkü kelimesi mânâsýnda masdardýr. Yüce Allah'ýn, kuluna hiçbir çaba göstermeden lütfettiði her rýzýk, halis menn (kudret helvasý)dýr. Her ne kadar diðer nimetleri de Allah'ýn, kulu üzerine in'âmý (menn'i) ise de, ismi, kulun herhangi bir çabasý (kesbi) olmak­sýzýn kendisine ulaþan nimetlere tahsis edilmiþtir. Çünkü bu tür nimetler, ku­lun çabasý, sebeplere sarýlmasý gibi, bir vasýta olmaksýzýn kendisine ulaþ­maktadýr.

Allah Teâlâ, çölde îsrailoðullannýn temel gýdasýný mantar kýlmýþtýr. Bu ekmek yerine geçmektedir. Katýklarýný da býldýrcýn kýlmýþtýr. Bu da et yerini tutmaktadýr. Tatlýlarýný da aðaçlarýn üzerine yapan kudret helva­sý (reçine) kýlmýþ, böylece onlarýn yaþantýlarý için gerekli olan besin maddele­ri tamamlanmýþtýr.

îyice düþündüðümüzde Hz. Peygamber'in (s.a.) "Mantarý, Yüce Allah'ýn, îsrailoðullarýna indirmiþ olduðu "mennden biri" saydýðýný görüyoruz. Bu Al­lah'ýn onlara ihsan buyurduklarýndan sadece bir tanesidir. "Terencebîn"[217] —ki aðaçlarýn üzerine düþer— "menn"den bir nevidir. Sonra örf-i hadis ol­mak üzere "menn" kelimesinin "terencebîn (kudret helvasý)" hakkýnda kul­lanýlmasý galebe çalmýþtýr.

îkinci görüþ: Hz. Peygamber (s.a.), mantarý gökten indirilen "menn"e (kudret helvasý) benzetmiþtir. Çünkü herhangi bir emek ve külfet harcanmak-sýzýn, tohum ekilmeksizin, sulanmaksýzýn devþirilir.

Peki, mantar kudret helvasýndan ise, içerdiði zararlar nereden kaynak­lanýyor? diye bir soru akla gelebilir.

Cevap: Allah Teâlâ, her þeyi sapasaðlam ve yerli yerinde en güzel biçim­de yaratmýþtýr. O Allah'ýn ilk yarattýðý sýrada her türlü âfet ve illetlerden uzaktýr, ne için hazýrlanýp yaratýldý ise o þey için yararý tamdýr. Ýçerdiði zarar, zehir gibi unsurlar daha sonra ona mücavir olan þeylerden, ihtilat vb. sebeplerden olmakta ve onun asliyetini bozmaktadýr. Eðer onu bozacak sebeplerden uzak olarak asli yaratýlýþý üzere býrakýlacak olsa bozulmayacaktýr.

Dünyanýn baþlangýcý ve daha sonra olup bitenler hakkýnda bilgi sahibi olanlar bilirler ki, dünyanýn havasýnda, bitkilerinde, hayvanlarýnda, insanla­rýn hallerinde meydana gelen bozukluklar hep daha sonradan ve onlarnýn bo­zulmasýný gerektiren sebepler yüzündendir. Âdemoðullarýnýn kötü iþleri, pey­gamberlere olan muhalefetleri öteden beri genel ve özel bozulmalara sebep olagelmiþ ve üzerlerine elemler, hastalýklar, dertler, taunlar, kýtlýklar, ku­raklýklar, topraktan, meyve ve bitkilerden bereketin kaldýrýlmasý, menfaatle­rinin alýnmasý veya noksanlaþtýrýlmasý gibi birbirini takip eden pek çok þeyle­rin gelmesini intaç etmiþtir. Eðer bunu kavrayacak bir ilminiz yoksa, þu âyet sizin için yeterli olabilir: "Ýnsanlarýn elleriyle kazandýklarý sebebiyle karada ve denizde fesâd (bozulma) ortaya çýktý."[218] Bu âyeti dünyanýn hallerine vur, vakýa ile bu âyeti karþýlaþtýr, söylediklerimizin doðruluðunu göreceksin. Her vakit meyvelerde, ekinlerde, hayvanlarda âfet ve hastalýklar nasýl ortaya çý­kýyor, bu âfetler zorunlu olarak baþka âfetlere nasýl sebep oluyor, çorap sö­küðü gibi nasýl uzayýp gidiyor, insanlarýn zulüm fýsk ve fücura daldýklarý her bir vakitte, Rab Teâlâ'nýn onlarýn gýdalarýna, meyvelernine, havalarýna, su­larýna, bedenlerine, yaratýlýþlarýna, suret ve þekillerine, ahlâklarýna ne nok­sanlýklar, ne âfetler vermek suretiyle onlara kötü amellerinin, zulüm, fýsk ve fücurlarýnýn gereði olan musibetleri nasýl veriyor, nasýl belâlar yaðdýnyor, bun­larý gayet iyi anlayacaksýn.

Buðday ve diðer tahýllarýn taneleri eskiden, þimdikinden çok daha bü­yüktü. Nitekim dünün bereketi de bugünkünden kat kat fazlaydý. Ýmam Ah-med senediyle birlikte rivayet etmiþtir: "Ümeyyeoðullarýndan birinin hazine­leri içerisinde bir kese bulunmuþ. Bu kesenin içerisinde hurma çekirdeði bü­yüklüðünde ve üzerinde 'Bu buðday adalet günlerinde biterdi.' yazýlý bir buðday tanesi varmýþ." Bu olayý Ýmam Ahmed, Müsned'inÐe zikretmiþtir[219]

Bu hastalýk ve umumî âfetlerin büyük bir kýsmý, daha önceki ümmetlere indirilen azabýn bir kalýntýsý olmaktadýr. Sonra ondan, onlarýn amellerini iþ­leyenlerini yakalamak üzere bir artýk kalmýþ, böylece Allah'ýn adaleti ve hak hükmü tecelli etmiþtir. Hz. Peygamber (s.a.) bu mânaya, taun hakkýndaki, "O Ýsrailoðullarý üzerine gönderilen azab ve cezanýn bir kalýntýsýdýr." sözleri ile iþaret buyurmuþlardýr.

Yine Allah Teâlâ ayný þekilde, "Yedi gece ve sekiz gündüz kavmine"[220] rüzgârý musallat kýlmýþ ve sonra ondan yeryüzünde o günler ile ona benzer günler için bir öðüt, bir ibret olsun diye bir bakiyye býrakmýþtýr.

Yüce Allah bu dünyada, hem salih hem de fâcir kimselerin amellerini, neticelerini zorunlu olarak gerektirici kýlmýþtýr. Dolayýsýyla iyilik yapmama­yý, zekât ve sadaka vermemeyi, gökten yaðmurun yaðmayýþýna,-kýtlýk ve ku­raklýða [221] sebep kýlmýþtýr. Yoksullara zulmü, ölçü ve tartýda hileyi, güçlü­nün zayýfa tecavüzünü idarecilerin zulmüne sebep kýlmýþtýr. Bunlar öyle ida­recilerdir ki kendilerinden merhamet dilense merhamet etmezler, acýmazlar; . aslýnda onlar idareci suretine girmiþ, halkýn (tebaanýn) amelleridirler. Çünkü Allah Teâlâ, hikmet ve adaletiyle insanlara, amellerini münasip kalýp ve þe­killere dökmek suretiyle göstermektedir. Bu bazan kýtlýk ve kuraklýk þeklin­de, bazan düþman suretinde; bazan zalim idareciler þeklinde, bazan salgýn has^ talik suretinde, bazan bütün insanlarý saran korku, endiþe, gam, keder þek­linde, bazan göðün ve yerin bereket kapýlarýný üzerlerine kapatmak þeklinde, bazan azap sebeplerine onlarý kýþkýrtmalarý ve böylece azabý iyice hak etme­leri için onlar üzerlerine þeytanlarýn musallat kýlýnmasý suretinde tezahür eder. Akýllý kimse yeryüzünde basiretle dolaþýr. Allah'ýn adalet ve hikmetinin yer tuttuðu yerlere bakar, temaþa eder ve sonunda görür ki, peygamberler ve on­lara uyanlar hassaten kurtuluþ yolu üzeredirler; diðerleri ise helak yolunda yol almaktadýrlar ve helak ve azab yurduna doðru yüz tutmuþlardýr. Allah iþini bilir, O'nun hükmüne itiraz edecek, emrini geri çevirecek hiçbir kimse yoktur. Tevfik ancak Allah'tandýr.

Hz. Peygamber'in (s.a.): "Suyu göz için þifadýr." sözü hakkýnda da üç görüþ vardýr:

Birincisi: Suyu göz ilaçlan içerisine katýlýr; yalnýz baþýna kullanýlmaz. Bunu Ebu Ubeyd zikretmiþtir.

Ýkincisi: Kýzartýldýktan ve suyu süzüldükten sonra yalnýz baþýna kullaný­lýr. Çünkü ateþ onu latifleþtirir ve olgunlaþtýrýr; fazlalýklarýný ve eza verici ru­tubetini eritir, faydalarýný alýkoyar.

Üçüncüsü: Onun suyundan maksat, oluþmasýný saðlayan yaðmur suyu­dur. Bu su yere inen ve mantara isabet eden ilk damladýr. Dolayýsýyla "onun suyu" þeklindeki izafet, cüziyeti bildirmek için deðil, ona hayat veren su ile birlikte olan su demektir. Bunu da Ýbnü'l-Cevzî zikretmiþtir. Üç görüþ içeri­sinde en uzak ve zayýf olaný budur.

Þöyle de denilmiþtir: Eðer mantar suyu, gözde olan þeyi soðutmak için kullanýlacaksa, o takdirde yalnýz baþýna þifadýr; þayet baþka bir hastalýk için kullanýlacaksa, o zaman diðer ilaçlar içerisine katýlarak kullanýlýr.

el-Gâfikî þöyle der: "Mantar suyu, ismid ile yoðurulur ve göze sürme çekilirse, en uygun göz ilacý olur. Göz kapaklanný güçlendirir, görme gücü­nü her yönden arttýnr, göze inecek illetleri defeder." [222]


[215] Buharý, 76/20; Müslim, 2049.

[216] Beyit için bk. Mecâlisû Sa'leb, s. 624; el-Hasâis, 3/58; el-Kâmil, 1264; Mecmau'l-Emsâl, 1/169; el-Muktadab, 4/48; el-Munstf, 3/134; ei-Muhýesib, 2/124. Her lügat ve nahiv ki­tabýnda bulunmasýna raðmen beytin kime ait olduðu bilinmemektedir. Beytin mânasý: "Senin için en iyisinden mantarlar topladým. Sana onun kötüsünü yemeyi yasakladým."

[217] Terencebîn: el-Mu'temed'dc (s.50) þöyle denilir: Daha çok Horasan taraflarýnda' görü­len, aðaç yapraklan üzerine yaðan, bala benzer çiy tanesidir, katý ve kabarcýk halinde olur.

[218] Rûm, 30/41.

[219] Ahmed, Müsned, 2/292.

[220] Âd kavmi.

[221] Merfû olan Ýbn Ömer hadisinde þöyle buyuruimuþtur: "Bir kavim içerisinde kötülükler (fuhuþ) ortaya çýkar ve yayýlýrsa, mutlaka aralarýnda daha önce seleflerinde görülmeyen taun ve aðrýlar onaya çýkar, ölçü ve tartýda eksiklik yaptýklarýnda mutlaka kuraklýk, ge­çim darlýðý ve idarecilerin onlara zulmü ile cezalandýrýlýrlar. Mallarýn zekatlarýný vermez­lerse yaðmurdan mahrum býrakýlýrlar; eðer hayvanlar olmasaydý yaðmur yaðdýnlmazdý. Allah

ve Peygamber'ine verilen ahdi bozduklarýnda, mutlaka Allah onlara baþkalarýn­dan olan bir düþman musallat eder de onlar ellerinde olan varlýklarýnýn bazýlarýný alýrlar. Ýdarecilerinin Allah'ýn Kitab'ý ile hükmetmemeleri ve Allah'ýn indirdikleri karþýsýnda mu­hayyer davranmalarý durumunda, mutlaka Allah onlarý birbirlerine düþürür." Hadisi Ibn Mâce, (4019) tahric etmiþtir. Senedinde Hâüd b. Yezid vardýr, zayýftýr. Ancak hadisi, Hâkim (4/540) hasen olan baþka bir tarikle de rivayet etmiþtir. Böylece hadis bu rivayet le güç kazanmýþtýr. Konu ile ilgili Beyhakî tarafýndan sahih senedle rivayet edilen Ýbn Abbas hadisi için bk. Beyhakî, 3/346.

[222] Ýbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, Ýklim Yayýnlarý: 5/79-84.


radyobeyan