Tasavvufun Dili By: Date: 28 Mayýs 2011, 14:28:50
Tasavvufun Dili
Ayný þeyin farklý kelimelerle anlatýlmasý yüzünden insanlarýn anlaþamadýðýna zaman zaman hepimiz þahit oluyoruz. Bazen de ayný kelimelere farklý manalarýn yüklenmesi anlaþmazlýða yol açýyor. Yani anlaþabilmenin birinci þartý, manasýnda fikir birliði ettiðimiz kelimelerle ayný dili konuþmak. Öncelikle meramýmýzýn doðru anlatýlmasý, doðru anlaþýlmasý gerekiyor. Kabul edilip edilmemesi ayrý bir konu.
Bir þeyi anlamadan kabul etmek taklit, red ise taassuptur. Doðru anlatýlýp, anlaþýldýktan sonra kabul veya reddetmek, kiþinin kendi iradesiyle vereceði karar olur. Buna kimsenin bir diyeceði olamaz. Ama anlamadan reddetmek insafsýzlýktýr.
Tarih boyunca ýslâm alemi içinde “tasavvuf” kelimesi ve tasavvufun kullandýðý tabirler için de ayný sorun yaþandý. Tasavvuf ve ona baðlý kelimelerin taþýdýklarý mananýn anlaþýlamamasý, tasavvufun Kur’an ve Sünnet’teki yerinin tartýþýlmasýna yol açtý. Eðer onlarý anlamayan ve “bunlar nedir?” diye soru soran bir kimse, cevabý kendisi vermeden, o sahanýn üstad ve imamlarýna gidip; “sizin bu kelimeyle anlatmak istediðiniz nedir, bunu niçin bu þekilde ifade ediyorsunuz?” diye sorsaydý ve sonuna kadar insafla dinleme lütfunda bulunsaydý, gerçeðin ne olduðunu öðrenirdi.
Tasavvuf için sorulan bu sorular, diðer bütün ilim dallarý için de sorulabilir. Her þeyi Kur’an ve Sünnet’te açýkça görmek isteyen kimse, bununla kendisini zora soktuðunu ve bir çýkmaza girdiðini bilmelidir. Çünkü Kur’an ve Sünnet, içinde her aradýðýmýzý isim isim bulacaðýmýz bir ansiklopedi deðildir. Onlarda asýl ölçüler, temel usüller, her zaman geçerli prensipler ve insandan beklenen hedefler mevcuttur.
Kur’an-ý Hakim’in indiði ve Sünnet’le tefsir edildiði Asr-ý Saadet’te, fýkýh, tefsir, hadis, akaid, kelam, sarf, nahiv gibi Ýslâmi ilimlerin adý yoktu, kendileri vardý. Daha sonra ortaya konan ýstýlah, terim ve tabirler mevcut deðildi. O devirde fýkýh bütün detayý ile yaþanýyor, dine yeni girenlere fýkhi meseleler Kur’an ve Sünnet’teki ifadelerle öðretiliyordu. Kur’an ve hadisle ilgili ilimler de böyleydi. Hepsi beraberce öðreniliyor ve yaþanýyordu. Hicretin ikinci asrýndan itibaren ilim dallarýnda bir ayrýlma oldu. Fakihler fýkýh sahasýnda, hadisçiler hadis alanýnda, diðer alimler de kendi branþlarýnda Kuran ve Sünnet’te açýkça geçmeyen, fakat onlara ters de düþmeyen bir çok tabir, terim ve ýstýlah ortaya koydular. Bu arada Hz. Peygamber’in (A.S.) en birinci vazifesi olan kalpleri tezkiye ve nefisleri terbiye iþini üstlenen tasavvuf büyüðü alimler de, bu terbiye ilgili yeni bazý tabir ve terimleri kullanmaya baþladýlar. Böylece zamanla tasavvuf ve tarikat disiplini içinde kendine has bir ilim meydana geldi ve bu ilmin okutulduðu okullar yayýldý. Bu alimlerin hedefi, Kur’an ve Sünnet’e yeni bir þey eklemek deðil, onlara ulaþma yollarýný tespit etmek, anlaþýlmalarýný kolaylaþtýrmak ve sahalarý ile ilgili ilimleri bir disiplin altýna almaktýr.
Burada þunu unutmamak gerekir: Akaid, tefsir, fýkýh ve hadis ilimleri temel Ýslâmi ilimler olduðu gibi, dinin takva ve ihsan boyutunu öðretmeye çalýþan tasavvuf da Ýslâmýn temel ilimlerinden birisidir. Takva, Allahu Tealâ’nýn razý olmadýðý hallerden ve iþlerden korunmaktýr. Ýhsan ise, Rasulullah (A.S.) Efendimizin tarif buyurduðu gibi; Allahu Tealâ’yý görüyormuþ gibi edeble yaþamak ve ihlasla kulluk yapmaktýr. Bütün ilimlerin ve ibadetlerin hedefi bu ikisidir. Bir müslümanýn kamil insan olmasý bu iki hali elde etmeye baðlýdýr. Akaid, tefsir, hadis ve fýkýh, temelde iman ve ibadetleri ilgilendiren konularý iþlerken; tasavvuf, kalbi, ruhu, nefsi ve insanýn iç alemini ilgilendiren konularý ele almaktadýr. Hiçbir müslüman bunlarýn birisi bana yeter, diðeri gerekmez diyemez. Mesela, ihlas üzere kýlýnmayan bir namaz Allah katýnda kabul görmediði gibi, farzýna vacibine dikkat etmeden alelusul geçiþtirilen bir namaz da sahibinin yüzüne çarpýlacaktýr. Ýbadetlerin zahiri ve batýný, içi ve dýþý güzel olmazsa, o ibadet ya noksan olur, yahut hiç kabul edilmez.
Tasavvufun kelimesine deðil, öðrettiðine bakmak gerekir. Bir iþ Kur’an ve Sünnet’in ölçülerine uyuyor, bir ilim insanýn marifetini artýrýyor ve Allah’a yaklaþtýrýyorsa o iþ hayýrlý, o ilim haktýr. Ýkisi de baþ üstüne konmaya layýktýr.
Tasavvuf mektebini kuran mürþidler, buralarda verdikleri terbiyenin usül ve adabýný, ona giriþin þekil ve sonuçlarýný, içinde yaþanan halleri bazý özel tabirlerle ifade etmiþlerdir. Bunlarýn herbirisi, bir ilme ve tecrübeye dayanmaktadýr. Onlarýn bir kýsmý Kur’an ve Sünnet’te aynen ifade edilmektedir. Bir kýsmý ise, ariflerin tecrübe ve tercihleri ile tespit edilmiþtir.
Tasavvufta çokça kullanýlan inabe, tevbe, ilme’l-yakin, ayne’l-ya-kin, hakka’l-yakin, mücahede, müþahede, murakabe, zikir, zühd, tefekkür, tezekkür, tevekkül, fakr, kanaat, sabýr, þükür, cömertlik, teslimiyet, muhabbet, aþk, cezbe gibi tabir ve terimler Kur’an ve sünnet kaynaklýdýr. Yine manevi terbiye esnasýnda yaþanan fena, beka, kabz, bast, üns, heybet, sahv, sekr gibi iç hallere iþaret eden tabirler de ayet ve hadislerin açýk veya kapalý iþaretlerine dayanmaktadýr. Bunlarýn manasý ve sufilerin onlarla muradý iyice incelendiðinde böyle olduðu görülecektir.
Yine tasavvuf dilinde çokça kullanýlan hatme, rabýta, intisab, himmet, feyz, tasarruf, gavs, kutub gibi bazý tabirler vardýr ki, bunlarla anlatýlmak istenen mana tetkik edildiðinde, hepsinin ayrý bir gerçeði ifade ettiði ortaya çýkacaktýr. Biz bunlarýn bir kýsmýný -inþaAllah- tek tek izah edeceðiz. Bu arada þunu da hatýrlatalým ki, ehli olmayanlar tarafýndan tasavvufun ismi kullanýlarak ortaya konan bazý tehlikeli tabirler, sadece sahibini ilgilendirmekte ve ancak söyleneni baðlamaktadýr. Bizim, her söyleneni savunma gibi bir derdimiz ve vazifemiz yoktur.
Burada þu gerçeðe dikkat çekelim: Tasavvufun ortaya koyduðu tabir ve ýstýlahlar, insan eðitimine yeni ve derin boyutlar kazandýrmýþtýr. Tarihte hiçbir ekol ve felsefe insan eðitiminde Kur’an ve Sünnet çizgisinde terbiye veren tasavvuf kadar baþarýlý olamamýþtýr. Ýslâm tarihinde insan eðitimi, en güzel þekliyle tasavvuf tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir; bundan sonra da bu hizmeti yine o görecektir.
Ancak burada iki noktaya dikkat çekeceðiz. Bazýlarý tasavvufun ince ilimlerini ve sýrlý dilini fitneye sebep yapmýþtýr. Bu kimseler, “tasavvuf içte oluþan gizli bir ilimdir, batýnî hallerle ilgilidir, onu herkes anlamaz” diyerek Kur’an ve Sünnet’in hiçbir þekilde tasdik etmediði dillerden, hallerden ve hayallerden bahsetmeye baþlamýþlar; ayet ve hadisleri kendi keyiflerince yorumlamýþlar, ibadetleri terketmiþler ve hatta dinden çýkmýþlardýr. Halbuki gerçek sufilerin ortak görüþü þudur: Kur’an ve Sünnet’e ters düþen bütün batýnî haller, sözler ve cezbeler batýldýr.
Diðer üzücü bir durum da, sýrf zahiri ilimlerle yetinen alimlerin halidir. Onlar, tasavvufun kullandýðý bazý özel tabir ve ýstýlahlarý Kur’an ve Sünnet’te bulamýyoruz diye önce o ilimleri ihmale, sonra inkara gittiler, tasavvuf terbiyesini gereksiz gördüler. Fýkýh, tefsir, hadis, akaid kitaplarýný ezberleyecek kadar uðraþtýlar, talebelerini bu uðurda teþvik ettiler fakat bütün ilimlerin özü olan marifetullahýn tahsilini ve güzel ahlaký hedefe alan tasavvufu ve onu güzelce anlatan kitaplarý hiç incelemediler; ona meyledenlerin de yolunu kestiler. Bu ilim sahipleri gerçek sufilerle ayný hedefe, yani Allah rýzasý ve takvaya ulaþmak istedikleri halde, bir dil ve üslup kargaþasý yüzünden onlarla çekiþmeye girdiler, kendilerini nice güzelliklerden mahrum ettiler, biraz acele ve nefsanî davrandýlar, yanýldýlar ve yanýlttýlar.
[/color]
Ynt: Tasavvufun Dili By: ceren Date: 19 Haziran 2017, 22:09:58
Esselamu aleykum. Rabbim razi olsun bilgilerden kardesim.,..
radyobeyan