Azimet yolu By: sidretül münteha Date: 26 Mayýs 2011, 15:54:49
Azimet Yolu
Yukarýda zararýn varlýðý ve yokluðu durumunda yapýlacak muamelenin tüm yönlerini arzettik. Yine ma'rufu emredip münkeri nehyetmenin farziyeti, bu görevi yapanýn, þeriatýn meþru' saydýðý bir zararýn gelmesinden korkmasý halinde kalacaðýný da ifade ettik. Fakat bu, bir kimse bu farziyeti yaparsa uðrayacaðý eziyet ve iþkenceden korkmaz, hoþlanýlmayan bir þeyin kalkmasýna önem vermez, bir kusur iþleyip de günaha dönüþecek bir tehlikeden üzülmez ve buna aldýrmaz demek deðildir. Þüphesiz ki bu farziyeti yerine getirmek bu yönüyle caiz deðildir. Bu þartlar içerisinde böyle davranmak ayný þekilde dince ruhsat tanýnmýþtýr. Vazifenin ýskatýna bir engel gibi görmek doðru deðildir.
Canýn veya malýn tehlikeye girme korkusu ile ma'rufu emr münkeri nehiy görevini terketmek, ancak þer'iatýn zayýf imanlýlar için tanýdýðý bir ruhsattýr. Fakat azimet yolu ve bunun da üstünü; Allah'ýn dinini gerçek anlamda îlân edip onu yerleþtirme azminden dönmeksizin, sahib olduðu tüm varlýðýný kiþinin feda etmesidir. Hz. Ömer'in (r.a.) rivayet buyurduðu hadis-i Nebevî bu hakikate þöyle iþaret eder: "Ümmetim, Ýslâm'ýn yaþayacaðý asrýnda, kendisini idare eden yöneticilerinden birtakým baský yöntemleriyle þiddetli saldýrýlara (fikrî ve amelî olarak) maruz kalacaktýr. Allah'ýn dinini tanýyýp, diliyle, eliyle ve kalbiyle cihad eden, bu saldýrýlardan kurtulmuþtur. Bu kiþi yarýþmayý önde götürendir, Allah'ýn dinini tanýyýp, susan da kurtulmuþtur. Ancak susup kurtulan kiþi, iyilik yapaný görünce sevinir, bâtýla hizmet edene ise buðz eder. Bu kiþi de bu meziyetlerini kalbinde gizlemek üzere (son sýrada yer alarak) kurtulmuþtur. 336
Hakikatte, hakký açýkça îlân etme yolunda caný ve malý feda etmek, sanýldýðý kadar basit ve kolay bir iþ deðildir. Bu, kuvvetli bir sevgi, derin bir ihlâs, sâdýk bir azim, eþsiz bir gayret isteyen bir cihaddýr. Fakat þu da bir gerçektir ki azim sahipleri ve ihlâs erlere derece ve makam bakýmýndan Allah katýnda en yüce kiþilerdir. Nebî (s.a.v.) þöyle buyurur:
"Bildiði hak sözü söylemekten insan korkusunun men'edemediði kiþiyi ve cihadýn en üstününü size haber vereyim mi? Ashab, buyur ya Rasûlallah! deyince, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurdular ki:
"Zulüm ve haksýzlýk yapan devlet baþkanýnýn yanýnda hakký söylemektir. "337
Bundan önce geçen Nebî'nin (s.a.v):
"Þüphesiz ki cihadýn en üstünü zâlim devlet baþkanýnýn yanýnda hakký söylemektir." diye buyurduðu sözü þu anlamdadýr: "Hak sözü söyleyen kiþi, Allah katýnda hakkettiði ecir ve sevap, çarpýþýp da uðradýðý tehlike ve karþýlaþtýðý musibet mikdârma göredir. Ama "zalim devlet baþkanýna karþý hak sözü söylemek" ifadesine gelince, Ýmam Hattâbî bunu þöyle bir ilmî açýklama ve yoruma tâbi tutar:
"Bu sözün, cihadýn en üstünü olmasý ancak þu sebepledir; "Bir kere düþmanla çarpýþan kiþi, korku ve ümid arasýnda tereddüt içinde olur. Düþmana karþý galib mi mâðlub mu olacaðýný bilemez. Halbuki devlet baþkanýnýn elinde "istediðini zorla yapma güç ve otoritesi" vardýr. Ma'rufu yapan, hakký konuþup kendisine iyiliði emredince, onun varlýðýný yok etmeye kalkýþýr ve öldürebilir. Ýþte bu, ölüm korkusunu yenerek ve göz göre göre öleceðini bilerek hakký söylediðinden, cihad çeþitlerinin en üstünü olmuþ olur. 338
Allah'ýn, ma'rufu emr ve münkeri nehiy gibi mühim bir görevi omuzlarýna yüklediði ve bizzat kendi kendisini ýslah etmesini emrettiði bu ümmetin, sadakat, þecaat, þehâmet ve harp meydanlarýnda hakký ilan gibi vasýflarýný bize aktaran asil, þerefli ve parlak bir tarihi vardýr. Bu ümmetin içinde, münker karþýsýnda susan, Ýmanýnýn sönüklüðünden ma'rufu açýklamaya gücü yetmeyen korkaklar görsek de, azim sahiplerini bâtýla meydan okuyup kýlýçlarýn gölgesinde hak uðrunda þehid olanlarýn varlýklarýný da görmemezlikten gelemeyiz. Bu da gösteriyor ki bu ümmet, özünde canlýlýðýný ve bekasýný sürdüren hayatiyet cevherini hâlâ taþýmaktadýr. Bir gün bu ümmet topyekün varlýðýnýn özü demek olan bu ruhu kaybederse: Evet fedâkârlýk, cihad uðrunda ölüm ve ölümsüzlüðe susama ruhu....Ýþte bu ruhun kaybediliþi, bu ümmetin tarihinde en meþ'um gün olacak. Allah'ýn rahmet kanallarý kesilmiþ olacak. Kendisiyle ölümü arasýnda bir engel kalmayacak. Bir düþüþ ki kalkýþý olmayan en aþaðýlara düþüþ.....
Allah Rasûlü (s.a.v.) þöyle buyurur:
"Ümmetimi, zâlime karþý korkarak: Ey Zâlim dediðini görürseniz düzelmesinden ümit kesilmiþtir." 339
Þüphesiz ki nefis ve mal sevgisi, genel olarak, ma'rufu emr münkeri nehiy yolunda en büyük engeldir. Kendisini esirgeyip tutmayan var mý? Mala doyan kimse var mý? Ýnsan kalbi kendisine gösterilen hayal karþýsýnda heyecanlanýr, korkar. Eðer bâtýla batýl derse -özellikle elinde iþ yapabilme, çevirebilme imkâný varken- ve zulme karþý inancýný haykýrsa -özellikle de bunu güçlü ve galib durumda iken söylerse- kendini tehlikeye ma'ruz býrakmýþ olur. Cismen ölümden kurtulsa da, çoðu kez iktisâdý çöküntü ve ölümden kurtulmaz. Zira iktisadi çöküþ ve ölüm, bazan cismen ölmekten daha þiddetli ve daha büyük bir maðlubiyet olur.
Fakat mü'min korku ve sabýrsýzlýk gibi ölümün kucaðýna atacak davranýþtan kendini korur ve gözetir. Þayet o, böyle bir duruma düþüyorsa bu, îmanýn zayýflýðýndan kaynaklanýyordur. Çünkü hayat ve hayatýn tüm sebepleri Allah Teâlâ'nýn kudret elindedir. Ýnsanýn, hakký ilân ederek elde etmesi ve yenilmiþ olarak dönmesi, hayatýnýn ve rýzkýnýn bir beþerin elinde olduðuna delâlet eder. Veya tam olarak Allah'a güvenmiyor, en azýndan O'na hakkýyla tevekkül etmiyor.. Bu nedenle Rasûlullah (s.a.v.) ma'rufu emredip münkeri nehyederken, canlarýmýz ve mallarýmýz karþýsýnda korkmaksýzýn emretmemizi istemistir. Zira bu, dinimizin farz kýldýðý ve imanýmýzýn hükmettiði bir emirdir.
Nebî (s.a.v.) þöyle buyurdular:
"Ey insanlar! Allah'a dua etmeden önce, iyiliði emredip kötülükten nehyediniz. Yoksa dualarýnýz kabul olmaz. Ondan maðfiret dilemeden önce (yine) iyiliði emir, kötülükten nehyediniz. Aksi halde Allah sizi baðýþlamaz. Þüphesiz ki ma'rufu emr münkeri nehiy ne rýzký geri çevirir, ne de eceli yaklaþtýrýr." 340 336 Ýhyâ-u Ulumu'd-Din 4/350
337 A.g.e: 4/281-282 (Umumî hükümlere göre vücûb asýldýr. Ancak ilim veya zann-ý galip ile kötülük beklenen yerlerde emr-i ma'ruf görevi kalkar, denebileceði gibi, asýl olan da budur. Ma'rufu emretmenin vacip oluþu, zararýn gelmeyeceðine dair ilim veya zann olduðu zamandýr. Aksi halde vacip deðil de denebilir., fakat ma'rufu emretmeyi gerekli kýlan umumî hükümlere nazaran birinci þýk daha doðrudur.) Ýhyâ Tere. 2/793)
338 A.g.e.
339 Beyhaki-Miþkâtu'l-Mesâbih (Kitabu'l-Edep-Ma'rufu emr münkeri nehiy babýnda) rivayet etmiþtir.
340 Ahmed b. Hanbel-Mûsned: 3/19 Tirmizî (Cihadýn en üstünü...) babýnda. Tinnizi (Nebî'nin ashabýnýn kýyamet gününde nasýl olacaklarý) babýnda rivayet etti. Celâlüddin el-Umerî, Kur’an ve Sünnet’te Emr-i Ma’ruf Nehy-i Münker, Ýnsan Yayýnlarý: 201-204.