Ebu Ubeyd El-Busri By: armi Date: 14 Haziran 2009, 11:55:47
Þam'da yetiþen âlimlerin ve evliyânýn meþhurlarýndan. Ýsmi, Muhammed bin Hasan, künyesi Ebû Ubeyd'dir. Havran civârýndaki Busr köyünden olup, oraya nisbetle Busrî denilmiþtir. 859 (H.245) senesinde vefât etti. Ebû Türâb Nahþebî, Ahmed bin Yahyâ Celâ, Ebû Saîd-i Harrâz ve daha birçok evliyâ ve âlimden ilim öðrendi ve sohbetlerinde yetiþti. Tasavvufta kemâl derecelerine kavuþup, evliyânýn büyüklerinden oldu.
Ebû Zür'a þöyle anlatmýþtýr: "Ebû Ubeyd hazretleri bir defâsýnda oðlu ile birlikte hacca gitmiþti. Arefe günü Arafat'ta iken oðluna; "Bir süvâri ile tebrik edildin!" dedi. "Babacýðým hangi süvâri?" deyince; "Þu anda bir oðlun dünyâya geldi." dedi. Memleketlerine döndükleri zaman oðlu Arefe günü bir erkek evlâdýnýn doðduðunu öðrendi.
Talebelerinden biri þöyle anlatýr: Ebû Ubeyd Busrî hazretlerinin yanýna hac zamânýna üç gün kala evliyâdan iki kiþi geldi. Hacca gidip gitmeyeceðini sordular. O da, gidemeyeceðini söyledi ve yüzünü bana dönerek; "Senin þeyhine onlara nisbetle daha kýsa zamanda oraya varma ve tayy-i mekân imkâný verilmiþtir." buyurdu.
Allah yolunda cihâd etmek niyetiyle bir savaþa katýldý. Bir ata binmiþti. Yolda atý öldü. Duâ edip, seferden dönünceye kadar Rabbinden atýn diriltilmesini istedi. Ölen at, Allahü teâlânýn izniyle dirilip ayaða kalktý. Gazâ bittikten sonra Busr'daki evine varýnca, oðlundan atýn eðerini almasýný istedi. Oðlu, hayvanýn çok terli olduðunu görünce eðeri almaktan vazgeçti. Bunun üzerine; "Eðerini al, bu bize ödünç verilmiþtir." buyurdu. Oðlu eðerini alýnca, at yere düþüp öldü.
Ebû Ubeyd Busrî hazretleri bir gün Þam'da dostlarýyla otururken yanlarýndan bir atlý geçiyordu. Peþinden atýn eðer örtüsünü taþýyan kölesi kýzgýn bir halde koþuyordu. Köle; "Yâ Rabbî! Sen beni bu güç durumdan kurtar." diye duâ edip; Ebû Ubeyd hazretlerine de; "Ey Allah'ýn sevgili kulu! Bana duâ et." dedi. Bunun üzerine; "Yâ Rabbî! Bu kulunu Cehennem ateþi ve kölelikten kurtar." diye köleye duâ etti. O anda attaki binici kuþaðýný yere atýp, kölesine; "Seni âzâd ettim." diye baðýrdý. Köle de taþýdýðý örtüyü býrakýp; "Beni sen deðil, bunlar âzâd etti." diyerek, Ebû Ubeyd Busrî ve dostlarýnýn yanýna gitti ve ölünceye kadar onlarla berâber kaldý.
Ebû Ubeyd Busrî hazretleri derslerinde, sohbetlerinde ve yaþayýþýnda, insanlarla olan muâmelelerinde dâimâ emr-i mâruf yapar, Allahü teâlânýn dînini insanlara öðretir ve dînin emirlerine uymalarýný saðlamak için uðraþýrdý. Ramazân-ý þerîf ayý girince, bir yere çekilir, oruç tutar ve dâimâ ibâdetle meþgûl olurdu. Âdetâ yemez, içmez, uyumaz bir halde geçirirdi. Yemesi için odasýna býraktýklarý ekmeklere hiç dokunmadýðý görülürdü. Duâsý çok makbuldü.
Ahmed bin Yahyâ Celâ; "Altý yüz kadar yetiþmiþ ve yetiþtirebilen evliyâ ile görüþtüm. Bunlarýn en mümtazlarý, en büyükleri Zünnûn-i Mýsrî, Ebû Türâb-ý Nahþebî, Ebû Abdullah Busrî ve Ebü'l-Abbâs bin Atâ idi." buyurdu.
Ebû Ubeyd hazretlerinin oðlu geçimini yað satarak saðlardý. Bir gün babasýna gelerek; "Babacýðým sermâyem olan birkaç testi yaðým vardý. Dýþarý çýkarken düþürüp kýrdým. Bütün sermâyem yok oldu." dedi. O da, rýzký verenin Allahü teâlâ olduðunu, baþka bir iþ yapabileceðini ve yeni imkânlarýn çýkabileceðini, bir de dünyâya ve dünyâ malýna düþkün olmamak gerektiðini iþâret ederek; "Evlâdým, sen de babanýn sermâyesinden sermâye edin. Yemin ederim ki, babanýn dünyâ ve âhirette Allahü teâlâdan baþka sermâyesi yoktur." buyurdu.
Buyurdu ki:
"Zikir kalple olmalýdýr. Yalnýz dille yapýlýr da kalbe iþlemezse, riyâ ve gösteriþ olur."
ÝKÝ REKAT NAMAZ KIL
Ebû Ubeyd Busrî hazretlerine hizmet etmekle þereflenen bir talebesi þöyle anlatmýþtýr: Bir hac mevsiminde hacca gitmek üzere hocam Ebû Ubeyd Busrî'den duâ alýp yola çýkmak üzereydim. Hocam; "Yanýnda bir þeyin var mý?" deyince; "Su kabýmdan baþka bir þeyim yok." dedim. Bunun üzerine bana; "Bir þeye ihtiyâcýn olduðu zaman veya acýkýnca yâhud da susayýnca, iki rekat namaz kýl.O su kabýný da sað tarafýna koy. Namazý bitirip selâm verdiðin zaman arzu ettiðin þey ne ise onu sað tarafýnda bulursun." buyurdu. Vedâlaþýp yola çýktým. Epey bir zaman gittim. Yolum öyle bir yere düþtü ki orada hiç su yoktu. Ýnsanlar susuzluktan çâresiz bir halde inliyorlardý. Bu hâli görünce hocam Ebû Ubeyd Busrî'nin vedâlaþýrken söylediði sözleri hatýrladým. Hocam elbette doðru söyler, onun tembihinde bir hikmet vardýr diyerek boþ su kabýmý sað tarafýmda çukur bir yere býrakýp iki rekat namaz kýldým. Selâm verdiðim zaman, bir rüzgâr esmeye baþladý. Rüzgâr, su kabýmý attýðým çukur yerden üzerime su serpiyordu. Baktýðýmda kabýmý býraktýðým çukur yer su ile dolmuþtu. Kabý alýp, susuzluktan kývranan insanlarý çaðýrdým. Suyun yanýna gelerek, içe içe kandýlar. Böylece Allahü teâlânýn izniyle ve hocamýn kerâmetiyle susuzluktan kurtulduk.
1) Nefehât-ül-Üns; s.146
2) Risâle-i Kuþeyrî; s.124
3) Tabakât-us-Sûfiyye; s.176
4) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.115
5) Tabakât-ül-Evliyâ; s.362
6) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.3, s.253
radyobeyan