Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Ebu Tahir Mahalli By: armi Date: 14 Haziran 2009, 11:54:17
Tasavvuf, hadîs, Þâfiî mezhebi fýkýh âlimi, vâiz ve hatîb. Künyesi Ebû Tâhir'dir. Ýsmi, Muhammed olup babasýnýnki Hüseyin'dir. 1159 (H.554) yýlýnda Mýsýr'da Dimyat taraflarýnda bir yer olan Cevcer'de doðdu. Mahallî ve Ensârî nisbet edildi. Câmi-i Mýsr-ý Atîk'de ve Câmi-i Amr ibni Âs'da hatîblik yaptýðý için Hatîb Ebû Tâhir diye tanýndý.

Önceleri kötü kimselerle arkadaþlýk edip, Allahü teâlânýn rýzâsýna uygun olmayan iþlerle meþgûl idi. Genç yaþta hâlinin kötülüðünü anlayýp tövbe ederek, kendini ilim ve ibâdete verdi. Zamanýnda Mýsýr'ýn üç büyük fýkýh âliminden ders aldý. Bu âlimlerden Tâcüddîn Muhammed bin Hibetullah Hamevî'nin sohbetinde kemâle geldi. Ebû Ýshâk Irâkî ve Ali bin Zeyn et-Tüccâr da, onun diðer fýkýh hocalarýydý. Hadîs ilmini ise, Hâfýz Ýbrâhim bin Ömer Si'ridî'den öðrendi. Eþ-Þeyh-ül-Celî, es-Seyyid-ül-Kebîr Ebû Abdullah Kuraþî'nin sohbetlerinde bulundu.

Ebû Tâhir Abdullah fýkýh ve usûl ilimlerinde çok ilerledi. Ýnsanlarýn sorularýna cevap verir, sýkýntýlarýný giderirdi. Kendisine yapýlan kadýlýk tekliflerini reddederdi. Câmi-i Atîk ve Câmi-i Amr ibni Âs'ta hatîblik yapar, tâliblerine usûl ve fýkýh dersleri verirdi. Þâfiî mezhebine göre fetvâ verirdi. Kimseden hiçbir þey istemez, hiçbir þekilde hediye kabûl etmezdi. Mýsýr Eyyûbî Sultaný Melik Nâsýrüddîn Kâmil tarafýndan, kardeþi Þam Sultaný Melik-ül-Eþref Muzafferüddîn Mûsâ'ya, aralarýnda sulh yapmak için elçi olarak gönderildi. Ýki kardeþin aralarýndaki kýrgýnlýklarý atarak barýþmalarýný saðlayýp, iki müslüman devletin birlik ve beraberlik hâlinde yaþamalarýna vesîle oldu. Allahü teâlânýn rýzâsýný kazanabilmek gâyesiyle kendisini ilim ve ibâdete verdi. Gece ibâdet eder, gündüzleri oruç tutardý. Vakitlerini ilim öðrenmek ve öðretmekle geçirirdi. "Din nasîhattir." emrine uymak için, insanlara devamlý nasihatlerde bulunurdu.

Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýný çok iyi bilir ve bildiklerini tatbik ederdi. Allahü teâlânýn rýzâsýna muhâlif bir iþ yapmamak ve bir söz söylememek için çalýþýrdý. Selef-i sâlihîn gibi yaþamaya gayret eder, Resûlullah efendimize bütün hâl ve hareketlerinde uymaða çalýþýrdý. Dünyâ ve dünyâ malýna hiç kýymet vermezdi. Eline geçeni Allahü teâlânýn dîninin yayýlmasý ve kullarýnýn ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasý için harcardý. Kimseye ihtiyâcýndan bahsetmez, ihtiyâcýný cenâb-ý Hakk'a arz ederdi. Pekçok kerâmetleri görüldü. Kýymetli eserler yazdý.

Birçok talebe yetiþtirdi. Ýbn-i Kalyûbî'nin babasý Ziyâüddîn Ebû Ravh Îsâ bin Rýdvan Askalânî, Ebü'l-Hüseyin Yahyâ bin Hüseyin bin Attâr Kuraþî, Ýbn-i Rif'a ve daha birçok âlim kendisinden ilim öðrendi. Ýbn-i Kalyûbî, onun kerâmet ve menkýbelerini Ez-Zâhir fî Menâkýb-ý Ebû Tâhir adlý eserinde yazdý. Bu eserden okunan, Ebû Tâhir Mahallî hazretlerinin hâl ve kerâmetleri, dilden dile, gönülden gönüle aktarýldý.

Yine Ýbn-i Kalyûbî babasýndan þöyle nakleder: "Bir gün Ebû Tâhir'in kitaplarýndan bir kitap aldým. Dýþýna bir þey bulaþtý. Öyle býrakýrsam eline bulaþýr, diye düþündüm. Su ile yýkadým, temizlendi. Kitabý teslim etmek için götürdüðümde: "Kimden izin alýp da kitabýn cildini yýkadýn?" diye suâl edince, hiçbir þey söyleyemedim. Bir defâsýnda da huzûrlarýna vardým. Arkasýnda namaz kýldýktan sonra müthiþ bir þekilde karným aðrýmaya baþladý ve þiddetinden yerimde duramaz oldum. Ebû Tâhir hazretleri ellerini uzattýlar. Onun eline yapýþtýðým anda hiçbir þeyim kalmadý."

Kâdý Þerefüddîn ibni Ayniddevle, minberde iken kendisi için duâ etmesini istedi. Uzun bir zaman sonra karþýlaþtýlar. Kâdý Þerefüddîn'e; "Sen söylediðinden bu yana, hiçbir Cumâ hutbesinde, senin için duâ etmeyi unutmadým." dedi.

Ebû Tâhir Mahallî 1235 (H.633) yýlýnda vefât etti. Cenâze namazýný çok kalabalýk bir cemâat kýldý. Ýmâm-ý Þâfiî hazretlerinin talebelerinden Ýmâm-ý Müzenî'nin cenâze namazýndan bu yana, Mýsýr'da böyle bir kalabalýk görülmedi. Âlim, âmir, fakîr, zengin, câhil, sultân herkes onun cenâzesine iþtirâk etti. Melik Kâmil Þam'da olduðu için, oðlu Sultan Âdil hazýr bulundu. Mukattam daðý eteklerine, sýcak bir günde defnedildi. Kabri herkes tarafýndan bilinmekte ve ziyârette bulunularak, istifâde edilmektedir.

HÝÇ SAVAÞA GÝRMEMÝÞ GÝBÝ

Ýbn-i Kalyûbî anlatýr: Zamânýn sultâný yolculuða çýkacaðý zaman Ebû Tâhir Mahallî'ye uðrar, onun duâsýný almadan yola çýkmazdý. O da her defâsýnda; "Allahü teâlâ, sultâný muvaffak etsin." diye duâ ederdi. Yine bir seferinde Sultan ve arkadaþlarý kendisini ziyâret edip duâsýný aldýlar. Onlar ayrýldýktan sonra; "Sanki düþmanlarýnýn üstüne gidiyormuþ gibi benden nusret için duâ istedi." dedi. Daha sonra sultânýn askerleri arasýna katýlýp, Avrupa'dan gelen zâlim Haçlý kuvvetlerine karþý çarpýþmak için gitti. Mensûre'deki savaþta atýndan inip düþmanla savaþtý. Yanýndakiler, hep þehid oldular. O da pekçok kâfiri öldürdü. Ebû Tâhir Mahallî'ye de birçok ok ve kýlýç darbesi isâbet etmesine raðmen, hiç savaþa girmemiþ gibi geri döndü."

1) Tabakât-üþ-Þâfiiyye (Sübkî); c.8, s.48
2) Hüsn-ül-Muhâdara; c.1, s.411
3) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.8, s.260


radyobeyan