Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Ebu Said-i Faruki By: armi Date: 14 Haziran 2009, 11:46:55
Hindistan'da yetiþen meþhûr velîlerden. Ýmâm-ý Rabbânî hazretlerinin torunlarýndandýr. Babasýnýn ismi Sâfî'dir. 1782 (H.1196) senesinde Râmpûr'da doðdu. Ebû Saîd Fârûkî, daha çocuk iken, sâlih ve kýymetli bir zât olacaðýnýn alâmetleri yüzünden okunuyordu. Çocukluðunda, çocuklarýn düþkün olduklarý oyun ve eðlenceler ile hiç meþgûl olmadý. On yaþýnda Kur'ân-ý kerîmi ezberledi. Kur'ân-ý kerîmi tertîl üzere o kadar güzel okurdu ki, dinleyenler kendilerinden geçerdi. Tecvîd ilmini, kýrâat âlimlerinden olan Kârî Nesîn'den öðrendi. Kur'ân-ý kerîmi ezberledikten sonra, aklî ve naklî ilimleri öðrenmeye baþladý. Önemli ders kitaplarýný Müftî Þerefüddîn'den okudu. Þâh Veliyyullah Dehlevî'nin oðlu Mevlânâ Refîüddîn'den hadîs ilminde ders aldý. Kâdý Beydâvî Tefsîri'ni, Sahîh-i Müslim þerhini de ondan okudu. Sahîh-i Buhârî'yi ise yine Mevlânâ Refîuddîn'den, hocasý Abdullah-ý Dehlevî hazretlerinden ve kendi dayýsý Sirâc Ahmed'den okuyup rivâyet ve nakletme icâzeti aldý.

Ebû Saîd Fârûkî hazretleri, aklî ve naklî ilimleri öðrendikten sonra, tasavvuf ilmini öðrenip bu yolda yetiþti. Tasavvufta, önce babasýndan feyz aldý. Babasý onu tasavvufda bir müddet yetiþtirdikten sonra; "Ey oðlum! Senin himmet kuþun çok yükseklere uçmaktadýr." dedi. Bundan sonra Kâdirî yolunun o zamanki meþhûr þeyhi Þâh Dergâhî'nin hizmetine gidip, on iki sene, derslerine ve sohbetlerine devâm etti. Nefsini ve kalbini ýslâh için çok gayret göstererek nefsin isteklerini yapmayýp, nefsin istemediklerini yaptý. Dünyâdan yüz çevirdi. Çok oruç tuttu. Yetiþmek için ne lâzýmsa yaptý. Nihâyet hocasý Þah Dergâhî ona Kâdirî yolundan icâzet ve hilâfet verdi.

Ebû Saîd Fârûkî, bundan sonraki hâlini þöyle anlatmýþtýr: "Ýmâm-ý Rabbânî hazretlerinin Mektûbât'ýný okurken anladým ki, tasavvufta bu derecelere ulaþmama raðmen, henüz kemâlât-ý nisbet-i Ahmedî'ye kavuþamamýþým. Bu sebeple Dehli'ye gidip oradan, Pâni-püt þehrinde bulunan Senâullah-ý Pâni-pütî'ye bir mektup gönderip, bu nisbete kavuþma arzumu bildirdim. Buna cevâben gönderdiði mektupta, Þâh Gulâm Ali'nin yâni Abdullah-ý Dehlevî hazretlerinin sohbetine gitmemi yazmýþtý."

1810 (H.1225) senesinde Muharrem ayýnýn yedinci günü Abdullah-ý Dehlevî hazretlerinin sohbetine kavuþtu. Fevkalâde izzet ve ikrâm gördü. Abdullah-ý Dehlevî hazretleri, ondan talebe yetiþtirmesini isteyince; "Efendim ben buraya istifâde etmek için geldim." cevâbýný verdi. Bunun üzerine daha ziyâde iltifât ve teveccühe kavuþup, Abdullah-ý Dehlevî'nin meþhûr talebelerinden oldu. Birkaç ay sohbetlerinde bulunduktan sonra, Müceddidiyye, Çeþtiyye, Kâdiriyye yollarýndan icâzet verip mezun eyledi. Talebelerinin çoðunu ona havâle etti. Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî ve Seyyid Ýsmâil Medenî gibi âlim zâtlar, ondan istifâde ettiler. Hocasý Abdullah-ý Dehlevî hazretleri talebelerine hitâben; "Talebenin irâdesi (kendi arzu ve isteði), Ebû Saîd'in irâdesi gibi olmalý. Zîrâ hocalýðý býrakýp talebeliði tercih etti." buyurdu.

Ebû Saîd-i Fârûkî hazretleri, tam on beþ sene Abdullah-ý Dehlevî hazretlerinin sohbetine devâm etti. Onun vefâtýndan sonra, yerine geçerek talebe yetiþtirmeye baþladý. Hak âþýklarýnýn, susamýþlarýn kalblerini Allahü teâlânýn mârifeti ile doldurdu. Bütün ecdâdý gibi Ýslâm dînini yaymaða çalýþtý. Bâzý talebelerinin ricâsý üzerine yazdýðý, Hidâyet-üt-Tâlibîn kitabý Fârisî olup, pek kýymetlidir. Ebû Saîd-i Fârûkî hazretleri, daha önce yaþamýþ insanlarýn din ve dünyâ seâdetleri için her þeylerini fedâ etmiþ olan büyüklerin yaþayýþ ve ahlâký ile ahlâklanmýþtý.

Ebû Saîd Fârûkî hazretlerinin talebelerinden birinin karþýsýna bir gün bir arslan çýktý, hemen hocasýný hatýrlayýp imdâdýna yetiþmesini istedi. Ebû Saîd Fârûkî hazretleri birdenbire gözüküp elinde tuttuðu bir sopa ile arslana vurup oradan uzaklaþtýrdý.

Nevvâb Ahmed Yâr Hân'ýn hanýmýnýn hiç çocuðu olmazdý. Çocuðu olmasý için Ebû Saîd Fârûkî hazretlerinden duâ istedi. Duâsý bereketiyle birçok çocuðu oldu.

Ebû Saîd Fârûkî hazretleri, bir kimseye evinin yanacaðýný iþâret etmiþti. Gerçekten evi yandý.

Ebû Saîd Fârûkî hazretleri bir defâsýnda Râmpûr'dan Sünbül'e gidiyordu. Yolu gece vakti sâhile ulaþtý. Karþýya geçmek için gemi kalmamýþtý. Kendisini oraya kadar bir arabacý götürmüþtü. Kirâladýðý arabanýn sâhibi gayr-i müslim idi. Sâhile gelip durduklarýnda arabacýya; "Arabayý suya sür!" buyurdu. O da heybeti karþýsýnda korkup arabayý suya sürdü. Ebû Saîd Fârûkî hazretlerinin kerâmetiyle araba suya batmadý. Normal bir yolda gibi sürüp karþýya geçtiler. Gayr-i müslim arabacý onun bu kerâmeti karþýsýnda hayret edip, müslüman oldu.

Meyân Ahmed Asgar anlatýr: "Bâzan uyuyup kalýr, teheccüd namazý kýlamazdým. Bu hâlimi Ebû Saîd Fârûkî hazretlerine arz ettim. Buyurdu ki: "Bizim hizmetçiye söyleyin, teheccüd zamânýnda bize hatýrlatsýn, sizi kaldýralým. Bu kadarý bize, diðeri size âid olsun." Bundan sonra teheccüd saati gelince, sanki birisi gelip beni kaldýrýrdý. Böylece bir daha teheccüd namazýmý kaçýrmadým."

: Ebu Said-i Faruki By: armi Date: 14 Haziran 2009, 11:47:51
1833 (H. 1249) senesinde hacca gitti. Oðlu Þâh Ahmed Saîd'i kendi yerine býraktý. Her uðradýðý þehir halký, geliþini þeref, nîmet ve bereket bilip, huzur ve sohbetine koþtu. Ramazân-ý þerîfte Bander Münebbî'de idiler. Burada terâvih namazýnda bir hatim okudu. Þevval'in baþýnda gemiye binip Zilhicce'nin baþýnda Cidde'ye ulaþtýlar. Mevlânâ Muhammed Cân (r.aleyh) o zaman sanki Harem'in en büyük âlimi idi. Karþýlamaya geldi. Zilhicce'nin ikisi veyâ üçünde Mekke'ye gitti.

Haremeyn halký, kâdýlarý, müftîleri, ümerâ ve ulemâsý ile birlikte son derece tâzim ve hürmetle huzûruna geldiler. Þeyh Abdullah Sirâc, Þâfiî müftîsi Þeyh Ömer, Müftî Seyyid Abdullah Mirgânî Hanefî, amcasý Þeyh Yâsîn Hanefî, Þeyh Muhammed Âbid Sindî ve diðer meþhûr zâtlar onunla görüþmeye geldiler.

Haremeyn-i þerîfeyni ziyâretten sonra, vatanýna dönmek üzere yola çýktý. Yolda hastalýðý gitgide þiddetlendi. Ramazân-ý þerîfin ilk günü oruç tutup, zarar vermezse hepsini tutarým buyurdu. Ramazanýn yirmi ikisinde Tunk beldesine geldi. Nevvab Vezîrüddevle çok hürmet ve ikram gösterdi. Bayram günü sekarât ve ölüm hâli görüldü. Öðle namazýndan sonra, hâfýzýn Yâsîn-i þerîf okumasýný emretti. Üç defâ dinledi. Sonra "Yeter." buyurdu. Az kaldý dedi ve; "Bugün Nevvâb eve gelmesin. Ümerânýn gelmesinden zulmet hâsýl oluyor" buyurdu. 1834 (H.1250) senesinde elli üç yaþýnda iken Ramazan bayramý günü öðle ile ikindi arasý vefât eyledi. Günlerden Cumartesi idi. Nevvâb ve þehir halký gelip toplandýlar.

Mevlevî Habîbullah Sâhib ve kâfilede olan diðerleri gasl iþi ile meþgûl oldular. Þehrin kâdýsý Mevlevî Halîlurrahmân imâm oldu. Cenâze namazýný kýldýrdý. Cenâzesini Dehli'ye naklettiler. Hocasý Abdullah-ý Dehlevî hazretlerinin batý tarafýna defnedildi.

Vefâtýnda, "Mâte kutb-ul-vera'" (Ýnsanlarýn kutbu, Allahü teâlânýn emri ile vefât etti) mânâsýnda bir cümle, ebced hesabýna göre vefât târihi olarak düþürüldü.

Ebû Saîd hazretlerinin üç oðlu vardý. Birincisi Ahmed Saîd'dir. Ýkincisi Abdülganî Müceddidî, üçüncüsü de Abdülmugnî'dir.

Þâh Ebû Saîd Fârûkî hazretleri buyurdu ki: "Allahü teâlânýn sonsuz ihsâný, kullarýndan birine eriþtiði zaman, o kulunu kendi dostlarýndan birinin hizmetine ulaþtýrýr. O da nefsinin isteklerine uymamaðý ve ona aðýr gelen þeyleri yapmayý, yâni Ýslâmiyete uymaðý emir buyurur. Böylece onun bâtýnýný yâni kalbini ve nefsini temizler. Bu zamanda talebenin hizmetleri kusurlu ve daðýnýk olduðu için, bu yolun büyükleri önce talebeye zikretmeyi, yâni Allahü teâlâyý kalbi ile anmayý emrederler. Amel ve ibâdetlerde ve her iþte orta yolda olmayý emredip nice kýrk günlük çilelere bedel olan teveccühlerini dâimâ talebeleri üzerinde bulundururlar. Talebelerine, Ehl-i sünnet îtikâdýna göre inanmayý, sünnet-i seniyyeye uymayý, bütün bid'atlerden sakýnmayý emrederler. Mümkün oldukça azîmetle amel edip ruhsatlara kapýlmamalarýný tenbih ederler."

AÐIR HASTAYIM

Abdullah-ý Dehlevî hazretleri vefâtý hastalýðýnda, Luknov'da bulunan Ebû Saîd Müceddidî'yi Dehli'ye çaðýrmak için birkaç mektup yazdý. Maksatlarý onu kendi makam ve yerlerine oturtmak idi. Bu mektuplardan biri þöyledir:

"Sâhibzâde, nesebi ve hasebi yüksek, Þâh Ebû Saîd Sâhib hazretleri: Allahü teâlâ size selâmet versin. Esselâmü aleyküm ve rahmetullah! Bugünlerde kaþýntým, zaîfliðim ve nefes darlýðým arttý. Oturmak ve kalkmak çok güçleþti. Ayrýca bel aðrýlarý da bunlara eklendi. Namazlarý ayakta kýlamýyorum. Þu anda aðýr hastayým. Oturmaya bile tâkatim yoktur. Sizin gelmeniz çok uygun olur. Mevlevî Beþâretullah Sâhib, evindekiler hasta olduðu için, evine gitti. Gelip gelmeyeceði belli olmaz. Bundan önce, yine sizi buraya çaðýran birkaç mektup yazýp göndermiþtim. Buraya gelmeyi düþünmediðinize hayret ettim. Fakîrin görünüþe göre düzelmesi, sýhhat bulmasý imkânsýz gibidir. Çok yazýk ki, siz bu kadar gecikebiliyorsunuz.

Mýsra':

"Bu iþte güzeller naza çekerler."

Görüyorum ki, bu yüksek hânedânýn makâmýna oturmak bizden sonra size verildi. Önceki hastalýðým esnâsýnda sizin, bizim makâmýmýzda oturduðunuzu ve kayyumluðun size verildiðini gördüm. Bu garib teveccühlere kâbiliyetli sizden baþka biri yoktur. Bu mektubumu alýr almaz bu tarafa hareket ediniz ve olgun oðlumuz Ahmed Sâîd'i, orada kendi yerinize býrakýnýz."

Ebû Saîd Fârûkî hazretleri, hocasýnýn bu emri üzerine kendi yerine oðlu Ahmed Saîd Fârûkî'yi býrakýp Delhi'ye gitti. Hocasý Abdullah-ý Dehlevî'nin vefâtýndan sonra yerine geçip irþâd, insanlara hak ve hakikatlarý bildirme makâmýna oturdu. Dokuz yýl kadar tâliblerin irþâd ve hidâyeti ile meþgûl oldu. Güzel yollarýnýn îcâbý olan acýlarý, þiddetleri, yoksulluk ve darlýklarý hep çekti.

1) Tam Ýlmihâl Seâdet-i Ebediyye (49. baský), s.1072
2) Makâmât-ý Mazhariyye; s.167
3) Makâmât-ý Ahyâr; s.64
4) Hadîkat-ül-Evliyâ; s.134
5) Rehber Ansiklopedisi; c.4, s.314
6) Ýslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c.18, s.8


radyobeyan