Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajý
Pages: 1
Muhalefet sebepleri By: hafiza aise Date: 18 Mayýs 2011, 16:36:49
5- Muhalefet Sebepleri

Kur’ân-ý Kerîm, insanlarý Allah’ýn birliðine inanmaya ve sadece ona ibadet etmeye çaðýrýyor, putlarý ve putperestliði kötülüyor, onlarýn ne fayda ve ne de zarar verdiðini açýklýyordu. Bu âyetlerden bazýlarý þunlardýr: “Siz, Allah’ý býrakýp birtakým putlara tapýyorsunuz, asýlsýz sözler uyduruyorsunuz”.[143] “Onlar Allah’ý býrakýp kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilecek þeylere tapýyorlar”.[144] Yine Kur’ân-ý Kerim, putlarýn ve putperestlerin cehenneme yakýt olacaklarýný bildiriyordu: “Siz ve Allah’ýn dýþýnda taptýðýnýz þeyler cehennem yakýtýsýnýz...”.[145] Ayný zamanda meleklere ve cinlere tapanlarý eleþtiriyor, insanlarýn ve cinlerin Allah’a ibadet etmek için yaratýldýklarýný açýklýyordu. Kýsacasý, müþriklerin tüm bâtýl inanç ve ibadetlerine karþý çýkýyor, kendilerini tevhide davet ediyordu. Onlar ise, atalarýndan miras olarak devraldýklarý inanç, tapýnma ve gelenekleri terketmek istemiyorlardý.

Kâbe, tüm Araplar tarafýndan kutsal mekan olarak kabul ve ziyaret edildiði için, Mekke müþrikleri, burada bütün Araplarýn hakký olduðunu düþünüyorlardý. Onlar, Kur'ân'ýn ifadesiyle, Hz. Peygamber'e "Biz seninle beraber doðru yola uyarsak, yurdumuzdan atýlýrýz"[146] diyerek, Ýslâm'ý kabul ettikleri takdirde Mekke'den sürülme tehlikesiyle karþý karþýya kalabileceklerini, bahane olarak, dile getiriyorlardý. Fakat Allah Teâlâ, onlarýn bu iddiasýný, "Biz onlarý, kendi katýmýzdan bir rýzýk olarak her þeyin ürünlerinin toplanýp getirildiði, güvenli, dokunulmaz bir yere yerleþtirmedik mi? Fakat onlarýn çoðu bilmezler"[147] buyurarak eleþtirmektedir.

Kureyþ müþrikleri putperestliðin yýkýlmasýyla bütün Arap kabileleri nezdinde elde etmiþ olduklarý dinî üstünlüðün ve ticârî menfaatlerin ellerinden gitmesinden endiþe duyuyorlardý. Ayrýca put imal edip Kâbe’ye gelenlere satanlar vardý. Ýslâm’ýn bunu haram kýlmasýna put ticareti yapanlar fena halde kýzýyorlardý.

Araplar, kültürel geleneðin taþýyýcýsý olarak kabul ettikleri 'atalar'dan intikal eden örf, adet ve geleneklere büyük önem veriyorlardý. Kureyþliler için de putperestlik, korunmasý gereken bir deðerdi. Babalarýný belli bir dine inanmýþ olarak bulduklarýný ve kendileri için de en akýllýca yolun babalarýnýn geleneðini sürdürmek olduðunu sýk sýk söylüyorlar, kendi tutucu davranýþlarýný haklý çýkarmak için babalarýnýn geleneklerini ileri sürüyorlardý. Dolayýsýyla atalarý taklit, gerek inanç ve gerekse ibadet ve yaþama tarzlarýnda müþrikler için vazgeçilmez bir esastý. Muhalifler, Ýslâm'ý atalarýnýn yoluna, yani geleneksel davranýþ ve inançlara saldýrý olarak görüyorlardý. Kur’an-ý Kerim’de onlarýn bu tutumlarý eleþtirilmektedir: “Onlara ‘Allah’ýn indirdiðine ve Resûl’e gelin’ denildiði vakit, “Babalarýmýzý üzerinde bulduðumuz yol bize yeter” derler. Atalarý hiçbir þey bilmiyor ve doðru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi”?[148]

Kur’an-ý Kerim, Araplarýn ahlaksýzlýðýný, zulüm ve haksýzlýklarýný, kötü ve çirkin yaþayýþlarýný açýkça eleþtiriyor, fenalýklarýný sayýyor ve yaptýklarýný yüzlerine vuruyordu. Kur'an-ý Kerim'in getirdiði ahlakýn Arap toplumunun geleneksel ahlak anlayýþýndan köklü bir þekilde koptuðu ortadadýr.[149] Onlarýn ahlaký, Kur’an-ý Kerim’in öngördüðü ahlak ile çeliþki teþkil ediyordu. Kur’an-ý Kerim insanlarý güzel ahlaka ve fazilete davet ediyordu.

Mekke müþrikleri ölümden sonraki ebedî hayata, yaptýklarýndan hesaba çekileceklerine inanmýyorlar veya inanmak istemiyorlardý. Kur’an-ý Kerim’in kötülük iþleyenlerin cezaya çarptýrýlacaðýndan bahsetmesinden memnun olmuyorlardý. Kötü alýþkanlýklarýndan, haksýz kazançlarla insanlarý ezmelerinden, içki, fuhuþ... gibi Ýslâm’ýn yasakladýðý günahlardan dolayý hesap vermeyi düþünmek bile istemiyorlardý. “Hayat ancak bu dünyada yaþadýðýmýzdýr, ölürüz ve yaþarýz. Bizi ancak zaman helâk eder”[150] diyorlar ve ahireti inkar ediyorlardý.

Kabile yapýsýnda sosyal tabakalara önem veriliyordu. Mekkeliler, kölelerin, efendisinin dininden baþka bir dine girmesine tahammül edemiyorlar, onlarýn Müslüman olmalarýný kendilerine karþý isyan kabul ediyorlardý. Halbuki Hz. Peygamber eþitliði emrediyor, insanlar arasýnda sýnýf farký gözetmiyor, mensuplarýný ister köle, ister efendi, ister zengin, isterse fakir olsun, ayný seviyede kabul edip üstünlük ölçüsünün takvâ olduðunu belirtiyor, mü’minleri kardeþ ilan ediyordu. Efendiler, kendilerini kölelerle eþit tutan bir dine girmek istemedikleri gibi ona cephe de alýyorlardý.

Mekkelilerin Ýslâm'a muhalefetinde kabile rekabetleri de önemli yer tutmaktaydý. Ebû Cehil’in aþaðýdaki sözleri onun Abdümenâfoðullarýna rekabeti yüzünden Hz. Muhammed (s.a.s.)’e inanmadýðýný göstermektedir. O, þöyle diyordu: “Biz Abdümenâfoðullarýyla þeref hususunda anlaþmazlýða düþtük. Onlar halka yemek yedirdiler, biz de yedirdik. Onlar yaya kalmýþ kimselere binek verdiler, biz de verdik. Onlar halka baðýþta bulundular, biz de bulunduk. Sonunda ayný dereceye ulaþýp burun buruna giden iki yarýþ atý durumuna geldiðimizde onlar “Ýþte bizden, semâdan kendisine vahiy gelen bir Peygamber çýktý” dediler. Biz buna ne zaman ulaþacaðýz? Allah’a andolsun ki ona asla inanmayýz".[151] Ebû Cehil, peygamberliði Mekke þehrinin idaresi ve hac ibadeti ile ilgili görevlerden birisi gibi telakki ediyor ve bu görevin Abdümenâfoðullarý içinden birisine verilmesine tahammül edemiyordu. Onun bu husustaki düþüncesini dile getirdiði bir sözü þöyledir: "Sikâye, rifâde ve meþvere görevleri Abdümenâfoðullarýnýn elinde bulunmaktadýr. Þimdi de Peygamber onlardan çýktý. Peki bize ne kaldý"?[152]

Kimi muhalifler Kur'an'ýn Hz. Muhammed (s.a.s.)'den daha asil birisine verilmesi gerektiðini düþünüyorlardý. Velid b. Muðîre, Hz. Muhammed (s.a.s.)’in peygamber olmasýný bir türlü kabul edememiþtir. O, þöyle derdi: “Nasýl olur? Ben Kureyþ kabilesinin büyüðü ve baþkaný olayým da bir kenara býrakýlayým. Muhammed’e vahiy gelsin? Nasýl olur Ebû Mes’ud Amr b. Umeyr es-Sakafî, Sakîf kabilesinin baþkaný olsun da o da bir kenara býrakýlsýn? Ýkimiz bu iki þehrin (Mekke ve Tâif) baþkanlarýyýz”. Onun görüþ ve iddialarýna cevaben Yüce Allah þöyle buyurur: “Onlar dediler ki: Bu Kur’an iki þehirden bir büyük adama indirilse olmaz mýydý? Rabb’inin nimetini onlar mý paylaþýyorlar”?[153]


143. Ankebût Sûresi 17.

144. Yûnus Sûresi 18; Furkân Sûresi 55.

145. Enbiyâ Sûresi 98.

146. Kasas Sûresi 57.

147. Kasas Sûresi, 57.

148. Mâide Sûresi 104.

149. Maxime Rodinson, Hazreti Muhammed, çev. Attila Tokatlý, Ýstanbul 1994, s. 90. Fransýz þakiyatçý Maxime Rodinson'un, yetiþtiði kültürden ve sahip olduðu düþünce sisteminden kaynaklanan önyargýlarý nedeniyle olaylarý tersine yorumladýðý, Ýslam muhaliflerinin sözlerine daha çok yer ve deðer verdiði, onlara itibar ettiði, muhalifleri haklý çýkarma ve masum gösterme gayreti içinde bulunduðu ve yer yer Hz. Peygamber'in faaliyetleri üzerine alaylý ifadeler kullandýðý görülmektedir. Bütün bunlarla birlikte, Hz. Peygamber'in zekâsýný, sâkin, güvenli ve dengeli tutumunu, meslektaþlarýnýn saygýsýný kazanmýþ bir kiþi olduðunu, hayatý boyunca bir karara varmadan önce enine boyuna düþündüðünü, kamusal ve özel iþlerini ustaca yürüttüðünü, gerektiðinde beklemesini ve gerektiðinde de geri çekilmesini bildiðini, eþsiz bir diplomat olduðunu, iþleri mantýklý bir þekilde açýk ve uzak görüþlülükle yargýladýðýný dile getirmesi gibi þahsýyla ve hatta mesajýyla ilgili pek çok hususu itiraf ettiði, takdirini dile getirdiði müþahede edilmektedir. Kitabýnýn son kýsmýnda Hz. Muhammed'in uygulamalarýnýn on dört asýrlýk etkisini özet bir þekilde gözler önüne sermektedir.

150. Câsiye Sûresi 24.

151. Ýbn Hiþâm, I, 316.

152. Makrîzî, s. 72.

153. Zuhruf Sûresi 31-32.


radyobeyan