Ferdiyet ve tasarruf dairesi By: reyyan Date: 17 Mayýs 2011, 19:13:53
Ferdiyet ve tasarruf dairesi
Hayat, vahdet ve ittihadýn, neticesidir. Birlik ve beraberlik sayesinde hayat ve faaliyetleri devam eder. Þu koca kâinatta zerrelerden yýldýzlara kadar ne varsa tek noktadan baþlamýþ ve tek merkezden idare edilmektedir. Hepsi de esasta tek noktaya ve tek maksada doðru akýp gider.
Cenâb-ý Hakk’ýn “Ferd” ismi had ve hesaba gelmez maddî ve mânevî âlemlere misilsiz bir þekilde o derece nüfuz etmiþ ki, Ýsm-i Azam’dan kabul edilmiþtir. Ferd ismi eþsiz, benzersiz ve misilsiz mânâlarýna geliyor. Evet, o ismin tecellisiyledir ki, her þey O’nun kudret ve ilmiyle vardýr ve ayaktadýr. O’ndan gelen nur ile görünür ve aydýnlanýr. O’nun, Nur ismi bir nebzecik perdelense yüz binler âlemdeki maddî ve manevî nurlar ve ýþýklar bir anda sönecek, koca kâinat ve içindeki muazzam faaliyetlerin mânâsý kaybolacak, maddî ve manevî bütün yollar karanlýða gömülecekti.
Ferd ismi, azam mertebede Hatemü’l-Enbiya olan Peygamberimizde (asm) tecelli etmiþtir. Þu kâinat O’nun nurundan yine O’nun hürmetine yaratýlmýþtýr. Âlemlerin Rabbi, habibini benzersiz ve misilsiz þekilde bütün akýl sahiplerine bir rehber, bir numune-i imtisâl, bir mukteda-i küll yani her þeyiyle uyulacak ve örnek alýnacak þekilde halketmiþtir. O'na varmayan bütün yollar batýldýr, yanlýþtýr ve çýkmazdadýr. Hakikat nurlarý ondadýr ve ondandýr. O'ndan gelmeyen nurlarýn tamamý onun nuruna nisbeten yýldýz böceðinin ýþýðýnýn Güneþ’e nisbeti gibidir. Çünkü Peygamberimizin (asm) nurunun kaynaðý Âlemlerin Rabbi’dir, O’nun ezeli ve ebedî fermanýdýr, dersidir. O'nun dýþýndakiler ise fanidir, geçicidir; kendi varlýðýný ve mahiyetini bile idrak etmekten âciz zavallý insanoðlunun kýsa ve dar fikridir ve hatta zannýdýr.
Peygamberimizin (asm) tasarrufu ve ferdiyeti vefatýndan sonra da devam etmektedir. Ýmâmet ve hilâfet bu devamlýlýðýn cüzlerindendir. Bu sebeple ferdiyetteki veraset; ümmetin ittifak ve ittihadý, istikametin temini ve feyizlerin celbi için önemli bir husustur. Bir hadis-i þeriflerinde Peygamberimiz (asm) þöyle ferman eder: “Hakikî âlimler peygamberlerin vârisleridir.” Yine diðer bir hadis-i þerifte ferman eder: “Size iki þey býrakýyorum. Onlara sýmsýký sarýlýrsanýz, kurtulursunuz. Biri: Allah’ýn kitabý Kur’ân, diðeri: Âl-i Beytim.” Yani ehl-iman baþýboþ ve sahipsiz bir topluluk veya herkesin kendi baþýna hareket ettiði rastgele bir kalabalýk deðildir! Bir merkezden çýkan hakikat nurlarý, her asrýn ya da her çaðýn verâset-i enbiya aynasýnda ferdiyetin tecellîsi olarak merkezlenir ve oradan neþrolur. Þüphesiz bunlarýn dýþýnda da hakikat nurlarý vardýr. Ancak farklarý velâyetin nübüvvete nispeti gibidir.
Cenâb-ý Hak þu Yerküre’yi ýþýklandýrmak için binlerce Güneþ yaratmaya muktedirdir. Ancak Ferd isminin gereði olarak bir tek Güneþ o vazifeyi mükemmelen yapar. Cenâb-ý Hakk’ýn bu sünneti ve âdeti ayný þekilde manevî âlemlerde de cârîdir. Bu tecelliyle, tevhid-i kýble ve istikamet hâsýl olur, ümmetin ve cemaatin tesanüd ve birliði saðlanýr. Kargaþa, tereddüt, teþettüt ve parçalanmaktan muhafaza olunur. Cenâb-ý Hak bizden, sadece hak ve hakikat üzere olmayý istemiyor; hak üzere ittifak etmeyi, bir ve beraber olmayý da istiyor. Rahmet ve hidayet, bir ve beraber olanlara ve cemaat üzere olanlaradýr.
Þimdi ferdiyetin bu zamandaki tecellîsi için Kastamonu Lâhikasý’ndan bir bölüm aktaralým: “Risâle-i Nur’un þahs-ý manevisi ve o þahs-ý maneviyi temsil eden has þakirtlerinin þahs-ý manevisi ‘Ferid’ makamýna mazhar olduklarý için, deðil hususî bir memleketin kutbu, belki ekseriyet-i mutlakayla Hicaz’da bulunan kutb-u âzamýn tasarrufundan hariç olduðunu ve onun hükmü altýna girmeye mecbur deðil… Her zamanda bulunan iki imam gibi, onu tanýmaya mecbur olmuyor. Ben, eskide, Risâle-i Nur’un þahs-ý manevisini, o imamlardan birisini zannediyordum. Þimdi anlýyorum ki, Gavs-ý Âzam’da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, ‘Ferdiyet’ dahi bulunduðundan, ahirzamanda, þakirtlerinin baðlandýðý Risâle-i Nur, o Ferdiyet makamýnýn mazharýdýr. Bu gizlenmeye lâyýk olan bu sýrr-ý azîme binâen Mekke-i Mükerreme’de dahi—farz-ý muhal olarak—Risâle-i Nur’un aleyhinde bir itiraz kutb-u âzamdan dahi gelse, Risâle-i Nur þakirtleri sarsýlmayýp, o mübarek kutb-u âzamýn itirazýný iltifat ve selâm suretinde telâkki edip, teveccühünü de kazanmak için, medâr-ý itiraz noktalarý o büyük üstadlarýna karþý izah etmek, ellerini öpmektir.”1
Ferdiyeti daha iyi anlamak için Ýmam-ý Rabbânî Hazretlerinin Mebde ve Mead isimli eserindeki Ýkinci Fýkrasýndan bir paragraf aktaralým: “Ferdiyet kemâlâtýný da kendisinde bulunduran bir irþad kutbu çok azizdir. Böyle bir cevher birçok asýrlardan sonra meydana gelir. Karanlýk âlem, onun geliþinin nuru ile aydýnlanýr. O'nun irþad ve hidayet nuru bütün âlemi kuþatýr. Arþ’tan dünyanýn ortasýna kadar her kime doðru yol, hidayet, iman ve marifet gelse, onun vasýtasýyla gelir, ondan istifade eder. O'nun tavassutu olmadan hiç kimse bu nimete ulaþamaz. O'nun hidayet nuru okyanus gibi bütün âlemi kuþatmýþtýr… O büyük zata ihlâs ile yönelen ya da o zatýn kendisine yönelip hâline teveccüh ettiði kiþinin gönlünde bu yöneliþ anýnda bir pencere açýlýr. O pencere yoluyla bu denizden teveccüh ve ihlâsý nisbetinde içip kanar, gönlüne feyz dolar.” 2
Ýmam-ý Rabbani Müceddid-i Elf-i Sâni bu mektubunda ferdiyet makamýný ve ehemmiyetini izah ettiði gibi bu makam sahibinin manevî þahsiyetini de kerametkârâne haber veriyor, müjdeliyor.
Þimdi tasarruf dairesi ve müsaadesi hakkýnda Barla Lâhikasý’ndan bir misal aktaralým: “Hazret-i Mevlânâ Hindistan’dan tarik-i Nakþî’yi getirdiði vakit, Baðdat dairesi Þâh-ý Geylânî’nin ba’del-memat hayatta olduðu gibi, taht-ý tasarrufunda idi. Hazret-i Mevlânâ’nýn mânen tasarrufu, bidâyeten câ-yý kabul göremedi. Þâh-ý Nakþibend ile Ýmam-ý Rabbânî’nin ruhaniyetleri Baðdat’a gelip Þâh-ý Geylânî’nin ziyaretine giderek rica etmiþler ki, ‘Mevlânâ Hâlid senin evlâdýndýr, kabul et.’ Þâh-ý Geylânî, onlarýn iltimaslarýný kabul ederek Mevlânâ Hâlid’i kabul etmiþ. Ondan sonra Mevlânâ Hâlid birden parlamýþ. Bu vakýa, ehl-i keþifçe vâki ve meþhud olmuþtur.”3
Þüphesiz hakikat mesleði ile tasavvuf mesleði arasýndaki farký unutmamak gerekiyor. Sünûhat’ta þöyle bir ifade geçer: “Sofiye meþrebinden kat’-ý nazar, Ýslâmiyet vasýtayý red, delili kabul ve vesileyi nefiy, imamý isbat eder.” 4 Sofiye meþrebindeki bazý hususlarýn istisnasý ve hususî þartlarý vardýr. Ancak imamet umuma þamildir ve sahabe mesleðidir. Gavsiyet ve kutbiyet de hakikat mesleðinde vesile deðil âyinedir ve imametin cüzlerindendir. Tasarruf dairesine, hakikat nurlarýna ve istifade yollarýna kendi mesleklerinin taassubu ile bakanlar için Risâle-i Nur’un makamýnýn tercümesi ”ferdiyet” þeklindedir.
Ferdiyet ve kutbiyet kesbî deðil, tamamen vehbîdir, Cenâb-ý Hakk’ýn ihsan-ý Ýlâhîsi olarak bir vazifelendirmedir. Bu makam için zaman ve mekân sýnýrlarý daha farklýdýr. Vazife ve tezahürleri ümmetin mukadderâtý için teþekkül eden manevî ve nuranî meclislerde de devam eder ve orada da zamanýn mümessili olmasý sebebiyle rey sahibidir. Bu manevî meclislerden bir misâl için Sünûhat Risâlesi’nden bir bölüm aktararak yazýmýzý bitirelim:
“Bir Cuma gecesinde nevm ile âlem-i misâle girdim. Biri geldi, dedi:
‘Mukadderat-ý Ýslâm için teþekkül eden bir meclis-i muhteþem seni istiyor!’
Gittim, gördüm ki, münevver, emsâlini dünyada görmediðim, Selef-i Salihînden ve a’sârýn meb’uslarýndan her asrýn meb’uslarý içinde bulunur bir meclis gördüm. Hicap edip kapýda durdum. Onlardan bir zat dedi ki:
‘Ey felâket, helâket asrýnýn adamý, senin de reyin var. Fikrini beyan et.’”5
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikasý, s. 151.
2- Ýmam-ý Rabbani, Mebde ve Mead: Ýkinci Fýkra.
3- Barla Lâhikasý, s. 118.
4- Sünûhat, s. 37.
5- Sünûhat, s. 55.
Hasan GÜNEÞ