Hicret By: hafiza aise Date: 17 Mayýs 2011, 18:53:05
1- Hicret
Hicret kelimesi sözlükte terketmek, ayrýlmak, bir yeri terkederek baþka bir yere göç etmek anlamýna gelir. Istýlahta ise, özel olarak Hz. Peygamber'in ve Mekkeli Müslümanlarýn Medine'ye göçünü, genelde ise, gayr-i müslim bir ülkeden Ýslâm ülkesine göç etmeyi ifade eder.
Hz. Peygamber, Ýslâm’ý yaymak için merkez olabilecek bir yurt arayýþý içindeydi. Akabe Bîatlarýnýn gerçekleþtiði süreç içinde planlý bir þekilde Medine'ye hicret için gerekli zemin hazýrlanmýþtý. Çünkü Medine stratejik öneme sahipti. Hz. Muhammed (s.a.s.)’in ve ailesinin, büyük dedesi Hâþim'den itibaren, Medine ile sýký baðlarý vardý. Abdülmuttalib’in annesi Hazrecli idi. Bir arazi meselesi yüzünden Abdülmuttalib ile amcasý Nevfel arasýnda meydana gelen çekiþmede Medineliler Abdülmuttalib’e yardýma gelmiþlerdi. Hz. Peygamber’in annesi Âmine ve babasý Abdullah'ýn kabirleri Medine’de idi. Abbas’ýn Medinelilerle yakýn dostluðu vardý. Bunlara ek olarak Akabe Bîatlarý ve baþka vesilelerle Medine’de Ýslâm’ýn kökleþmesi ve yayýlmasý için zeminin uygun olduðu anlaþýlmýþtý. Ýkinci Akabe Bîatý'ndan sonra Rebîülevvel ayýna doðru Mekke’de Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir, bunlarýn aileleri, Hz. Ali ve hapse atýlma, hastalýk ve güçsüzlük gibi nedenlerle hicret etmeye imkan bulamayan birkaç kiþiden baþka Müslüman kalmamýþtý. Bir kýsmý Habeþistan’da bulunmakla birlikte, çoðu Medine'ye hicret etmiþlerdi. Hz. Ebû Bekir çok kere Hz. Peygamber'den hicret için izin istemiþ; ancak "Acele etme; belki Allah sana bir arkadaþ verir" karþýlýðýný almýþtý. Hz. Ebû Bekir, o arkadaþýn kendisi olmasýný arzu ediyordu.[215]
Hz. Peygamber'in diðer müslümanlarla son ana kadar hicret etmemiþ olmasý, Mekke müþriklerinin onun hicretine engel olma ihtimali ile açýklanabilir. Çünkü Mekke müþrikleri, onun bir baþka kabile ile birleþmesinin kendilerinin aleyhine geliþmelere yol açacaðýný tahmin edebiliyorlardý. Mekke müþrikleri Ýslâm’ýn Medine’de yayýlmasýndan ve Müslümanlarýn oraya hicret etmesinden rahatsýz oluyorlardý. Müþrikler için Müslümanlarýn Mekke’yi terketmeleri yeterli deðildi. Bilakis bu geliþme, endiþelerini daha da artýrmýþtý. Hz. Muhammed (s.a.s.)’in de hicret edeceðini tahmin ediyorlardý ve bunun gerçekleþmesinden korkuyorlardý.[216] Esasýnda onlar Medine'ye hicrete temelden karþýydýlar. Nitekim bu yüzden Akabe Bîatlarý gizli yapýlmýþ, Hz. Ömer hariç diðer Müslümanlar gizlice hicret etmiþlerdi. Çünkü müþrikler, Ýslâmiyet'in Medine'de güçlenmesinden korkuyorlardý. Hz. Muhammed (s.a.s.) de hicret eder ve Ýslâm orada güçlenirse, böyle bir geliþme Mekkeliler için siyâsî ve ekonomik açýdan tehlike arzederdi. Medine, Mekke’yi Suriye’ye baðlayan kervan yolu üzerinde yer aldýðýndan, Kureyþ'in ticârî hayatý ve her þeyden önce Mekke’nin dýþ güvenliði tehlikeye girmiþ olurdu.
Bütün bunlar Kureyþ müþriklerini derin derin düþündürüyordu. Oysa henüz fýrsat ellerinden kaçmýþ da deðildi. Hz. Muhammed (s.a.s.) hâlâ aralarýnda idi. Onu ortadan kaldýrýrlarsa tehlikeyi (!) önleyebilirlerdi. Bunu düþünüyorlardý; fakat Benî Hâþim’den çekiniyorlardý. Çünkü onu öldürürlerse, Benî Hâþim kan davasýna kalkýþýr, Kureyþ kabileleri arasýnda, belki bu kabilenin tarihinde ilk defa geniþ katýlýmlý, uzun yýllar sürebilecek ve çok kan dökülebilecek bir iç savaþ çýkabilirdi.
Sürekli çözüm (!) arayýþý içinde bulunan müþriklerin ileri gelenleri gerekli önlemleri almak üzere Dârünnedve’de toplandýlar ve konuyu tartýþtýlar. Gündem kendileri için çok önemli olduðundan, Hâþimoðullarýndan Ebû Leheb dýþýnda hiç kimseyi ve güvenmedikleri kiþileri içeriye almadýlar. Toplantýda baþlýca üç görüþ üzerinde duruldu: Birincisi, Hz. Muhammed (s.a.s.)’i hapse atýp zincire vurmak ve ölünceye kadar burada tutmak. Fakat Müslümanlarýn gelip onu kurtarabileceði ihtimali göz önüne alýnarak bu fikir beðenilmedi. Ýkincisi, onu Mekke’den sürmek ve bir daha buraya sokmamak. Sürgün edildiði yerde bir çevre oluþturarak Mekke’yi ele geçireceði düþüncesiyle bunun üzerinde de durulmayýp bir baþka görüþe geçilmesi istendi. Üçüncü olarak Ebû Cehil bir teklif ortaya attý. Buna göre her kabileden birer tane güçlü kuvvetli genç seçilip ellerine keskin birer kýlýç alarak, tek kiþinin vuruþu gibi hep birlikte Hz. Muhammed (s.a.s.)’in üzerine saldýracaklar ve onu öldüreceklerdi. O zaman Hâþimoðullarý tüm kabilelere karþý kan davasýna kalkýþamayacaklar ve diyete razý olmak zorunda kalacaklardý. Diyeti bütün kabileler ortaklaþa ödeyecekti. Bu teklif oybirliði ile kabul edilerek uygulanmasýna karar verildi. Bu hususa Kur’an-ý Kerim’de iþaret edilmektedir: “Hatýrla ki, kâfirler seni tutup baðlamalarý veya öldürmeleri yahut seni yurdundan çýkarmalarý için sana tuzak kuruyorlardý. Onlar sana tuzak kurarken Allah da onlara tuzak kuruyordu. Çünkü Allah, tuzak kuranlarýn en iyisidir".[217]
Müþriklerin almýþ olduðu karardan sonra Cebrâil, Hz. Peygamber’e gelerek Allah Teâlâ’nýn hicret için kendisine izin verdiðini bildirdi. Kureyþ'in suikast teþebbüsüne dair karar aldýklarýný komþularýndan duyup Hz. Peygamber’e haber veren kiþinin, Abdülmuttalib’in kardeþinin kýzý Rukayka bint Sayfiy olduðu da kaydedilir.[218]
Peygamberimiz durumdan haberdar olur olmaz derhal Medine'ye hicret etmeye karar verdi. Bir öðle vakti Hz. Ebû Bekir’in evine gitti. Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir’in evine sabah ve akþam saatlerinde uðrardý. Bu defa alýþýk olmadýðý bir saatte ziyaret ediþinden önemli bir konuda görüþmek için geldiði anlaþýlýyordu. Hz. Peygamber, Allah'ýn kendisine hicret için izin verdiðini bildirdi. Hz. Ebû Bekir beraber yolculuk yapýp yapmayacaklarýný sordu. "Evet" cevabýný alýnca sevincinden aðladý. Uzun süreden beri beslediði develerden birisini Hz. Peygamber’in emrine tahsis ettiðini bildirdi. Hz. Peygamber ise deveyi ancak parasýný ödemek suretiyle kabul edebileceðini söyledi ve bu develerden birisini aldý. "Kasvâ" adlý deve budur. Hz. Ebû Bekir’in kýzlarý Esmâ ve Âiþe yolculuk için azýk hazýrladýlar. Hz. Peygamber ve Hz. Ebû Bekir, yol kýlavuzluðu ile ünlü Abdullah b. Üreykýt adlý kiþiyi kýlavuz olarak kiraladýlar. Hz. Ebû Bekir kýlavuza develeri teslim etti. Üç gün sonra Sevr Daðý'nýn eteðinde buluþmak üzere sözleþtiler. Abdullah b. Üreykýt henüz Ýslâm’ý kabul etmemiþti, ama maharetli bir kýlavuz olmasýnýn yanýnda güvenilir bir kimseydi. Aslen Dîl kabilesindendi; Kureyþ'in de Sehm kolunun antlaþmalýsý idi.
Hz. Peygamber hemen evine döndü. Üzerinde bulunan emanetleri Hz. Ali’ye býrakarak sahiplerine vermesini ve peþlerinden gelmesini söyledi. Müþrikleri yanýltmak için gece kendi yataðýnda onun yatmasýný istedi. Gece yarýsý Hz. Ebû Bekir’in evine gitti. Her ikisi de gece vakti evin arka kapýsýndan çýkýp, yaya olarak Mekke’nin beþ kilometre güneybatýsýnda bulunan Sevr Daðý'ndaki gizlenmeye elveriþli maðaraya gittiler. Medine kuzeyde olduðu halde, güneye doðru gitmeleri hedef saþýrtmak içindi. Maðarada üç gün üç gece kaldýlar. Bu süre zarfýnda Hz. Ebû Bekir'in azatlýsý Âmir b. Füheyre koyunlarý bu bölgede otlatarak maðaranýn yakýnýna getiriyor, onlar da saðýp taze süt içiyorlardý. Hz. Ebû Bekir’in kýzý Esmâ maðaraya yiyecek getiriyor, gündüzleri Mekke'de geçiren oðlu Abdullah da geceleri maðaraya gelerek þehirde olup bitenleri haber veriyordu. Abdullah sabaha yakýn þehre giderken Âmir b. Füheyre de koyunlarý onun peþisýra sürerek ayak izlerini ortadan kaldýrýyordu. Müþriklerin sýký takibi dolayýsýyla maðarada sýkýntýlý anlar yaþandý.
Öte yandan Kureyþliler sabah olup Hz. Peygamber’in yataðýnda Hz. Ali’nin yattýðýný görünce hayal kýrýklýðýna uðradýlar; sûikastin baþarýsýzlýkla sonuçlanmasý üzerine hiddetlendiler. Hz. Ali’yi önce Harem-i Þerîf’e götürüp hapsettiler; fakat daha sonra serbest býraktýlar. Bu arada Resûl-i Ekrem'i öldüren veya esir eden kimseye yüz deve ödül vereceklerini Mekke'nin her tarafýnda ilan ettiler. Ayrýca kendileri de derhal onu aramaya koyuldular. Aralarýnda Ebû Cehil'in de bulunduðu bir grup, Hz. Ebû Bekir’in evine gelerek Esmâ'yý sorguya çekti. Esmâ'nýn babasýnýn nerede olduðunu bilmediðini söylemesi üzerine Ebû Cehil ona bir tokat vurdu ve küpelerini yere düþürdü. Müþrikler Hz. Ebû Bekir'i de evinde bulamayýnca, Resûl-i Ekrem'in onunla birlikte gittiði kanaatýna vardýlar. Derhal Medine yolunu tuttular. Mekke’yi karýþ karýþ aradýlar. Bir grup, izlerini takip ederek Sevr Daðý'na geldi ve Hz. Peygamber'in saklandýðý maðaranýn aðzýna kadar vardý. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir endiþelendi. Hz. Peygamber ona endiþelenmemesini söyledi ve müþriklerin kendilerine zarar veremeyeceðini bildirdi. Hz. Ebû Bekir olayý þöyle anlatýr: “Bir ara baþýmý kaldýrdýðýmda Kureyþ casuslarýnýn ayaklarýný gördüm ve “Yâ Resûlallah! Bunlar eðilip baksalar bizi görürler” dedim. Resûlüllah “Sus yâ Ebâ Bekir! Ýki yoldaþ ki, Allah onlarýn üçüncüsüdür, hiç endiþe edilir mi"? buyurdu. Kur’an-ý Kerim’de bu hususa iþaret edilmektedir: “Muhammed’e yardým etmezseniz, bilin ki, inkar edenler onu Mekke’den çýkardýklarýnda maðarada bulunan iki kiþiden biri olarak Allah ona yardým etmiþtir. Arkadaþýna “üzülme, Allah bizimle beraberdir” diyordu. Allah da ona güven vermiþ, görmediðiniz askerlerle onu desteklemiþ, inkar edenlerin sözünü alçaltmýþtý”.[219]
Müþrikler maðaranýn aðzýna kadar geldikleri halde içeriye bakmamýþlar, onlarý baþka yerlerde aramaya koyulmuþlardýr. Hz. Peygamber ve Hz. Ebû Bekir maðaraya girdikten sonra ve müþriklerin gelmesinden önce bir örümceðin maðaranýn giriþine að gerdiði ve bir güvercinin de yumurtlayýp kuluçkaya yattýðý; bunu gören müþriklerin içeriye bakma ihtiyacý hissetmeden çekip gittikleri kaynaklarda kaydedilmektedir[220] ki bunlarýn meydana gelmesi imkan dýþý deðildir. Þu kadar var ki, Peygamberimiz yolculuða çýkarken ne örümceði ve ne de güvercini hesaba katmýþtý. O, tüm gerekli tedbirleri alarak yola çýkmýþtý.
Maðarada geçirilen üçüncü günün sonunda müþriklerin araþtýrmalarý tavsamýþtý. Kýlavuz, sözleþilen saatte develerle birlikte Sevr'e geldi. Resûl-i Ekrem, Hz. Ebû Bekir ve Âmir b. Füheyre, Abdullah b. Üreykýt’ýn kýlavuzluðunda Medine'ye doðru yola çýktýlar. Kafile, tuzaða düþmemek için kervanlarýn izlediði iþlek yolu veya bilinen baþka bir güzergâhý takip etmedi. Þayet iþlek yollardan birini izleselerdi, Mekke'ye giden yolcular onlarý ihbar edebilirlerdi. Mekke'den ayrýldýktan sonra, Medinelilerin himayesine girinceye kadar öldürülebilirdi. Bu sebepten, kýlavuzun tercih ettiði yolu izlediler. Bu yol, Mekke’nin güneyindeki Sevr'den baþlar, Cidde’ye doðru kuzeybatý istikametinde bir müddet gidildikten sonra tekrar iç kýsma döner, Mekke’nin kuzeyindeki Usfân’dan itibaren asýl yolla dört defa kesiþir, yolun tam yarýsýnda, Cuhfe mevkiinde esas yolun Kýzýldeniz tarafýna geçer ve bu istikamette Medine'ye ulaþýr. Cuhfe’den sonra da artýk Kureyþ'in nüfuz bölgesinden çýkýlmýþ olur.
Kafile Medine'ye doðru ilerlerken birkaç defa takibe uðrayýp sorguya çekilmek istendi. Fakat bu teþebbüsler baþarýsýzlýkla sonuçlandý. Bunlardan birisi þu þekilde gerçekleþti: Kinâne kabilesinin bir kolu olan Müdlicoðullarýndan Sürâka b. Mâlik, Kureyþ'in va’detmiþ olduðu ödülden haberdar olmuþtu. Hz. Peygamber ve arkadaþlarýnýn kabilelerinin yakýnýndan geçtiðini öðrenir öðrenmez silahlanarak atýna bindi ve harekete geçti. Resûl-i Ekrem ve arkadaþlarýna yaklaþýnca atýnýn ayaklarý sürçtü. Tekrar toparlanarak atýný mahmuzladý; bu defa atýn ayaklarý kuma saplandý ve kendisi de yere düþtü. Atýný kendi çabasýyla kurtaramayýp olayda da fevkalade bir durum sezince eman diledi. Çünkü durum kritik idi; Sürâka dengesini kaybetmiþ ve yaya kalmýþtý. Hz. Peygamber ve arkadaþlarý dört kiþi idiler. Ýsteselerdi onu öldürebilirlerdi. Ama bunu yapmayýp onu affettiler. Onun eman istemesi üzerine Hz. Peygamber ve arkadaþlarý durdular. Sürâka ilerledi. O, atýnýn Hz. Peygamber’in dua ettiði bir esnada düþtüðünü söylemiþtir. Hz. Peygamber Sürâka’nýn yaklaþtýðýný görünce “Allah’ým onu düþür”! diye dua etmiþ, atý kapaklanan Sürâka “Ey Allah’ýn nebîsi! Ne dilersen emreyle” demiþ, Resûlullah da “Sen geride dur, arkamýzdan gelenleri býrakma”[221] demiþtir. Sürâka verdiði bu sözü tuttu. Ayrýca kendisine bir emannâme verilmesini istedi. Hz. Peygamber de Âmir b. Füheyre’ye bir emannâme yazdýrarak kendisine verdi. Daha sonralarý Sürâka’nýn hilesini öðrenen Ebû Cehil ona çok kýzmýþ ve hakkýnda bir hicviye söylemiþtir.
Bu tehlike atlatýldýktan sonra bu defa bir baþka ödül heveslisi harekete geçti. Eslem kabilesinin Sehm koluna mensup Büreyde b. Husayb, arazisinden geçen Hz. Peygamber ve yanýndakileri durdurup kimliklerini öðrenmek istedi. Fakat sonunda Hz. Peygamber’in konuþmasýndan etkilenerek Müslüman oldu. Ayrýca Hz. Peygamber’in Medine'ye bayraksýz girmesini uygun görmediði için kendi sarýðýný çözüp mýzraðýna baðladý. Arazilerinden çýkýncaya kadar onlara muhafýzlýk yaptý.
Bununla birlikte hicret yolculuðu esnasýnda kafileye misafirperverlik gösterenler de oldu ve hoþ olaylar yaþandý. Yine Eslem kabilesinden Evs b. Hucr, kervana bir deve temin etti ve Medine'ye ulaþýncaya kadar kendisine refakat etmek üzere Mes'ud b. Hüneyde adlý hizmetçisini Hz. Peygamber'in emrine verdi. Kafile Kudeyd'e gelince yiyecek bir þeyler almak üzere Huzâa kabilesine mensup Ümmü Ma'bed (Âtike bint Hâlid)'in çadýrýna uðradý. Burada istirahat edip yemek yediler. Ümmü Ma'bed'den hurma veya et satýn almak istediler. Fakat o, yanýnda yiyecek bulunmadýðýný söyledi. O sýrada Hz. Peygamber çadýrýn yanýnda sürüye katýlamayacak kadar zayýf ve sütten kesilmiþ bir keçi gördü. Onu saðmak için müsade istedi. Keçiyi besmele ile saðýnca oradakilere yetip artacak kadar süt verdi. Fesâhat ve belâðatýyla ünlü olan Ümmü Ma'bed'in sürüyü otlattýktan sonra çadýra dönen kocasý Ebû Ma'bed el-Huzâî'nin isteði üzerine Hz. Peygamber'i tarif ederken kullandýðý ifadeler çok meþhurdur.[222] Bunlar hilye edebiyatýna kaynak olmuþtur. Onun oðlu Ma'bed el-Huzâî, ileride, Uhud savaþýndan sonra Mekke'ye doðru yola çýkan müþrik ordusuna karþý soðuk savaþ taktiði uygulamak suretiyle, Müslümanlara yardým edecektir. Dolayýsýyla, Ma'bed ailesi Hz. Peygamber'e ve Müslümanlara sýkýntýlý durumlarda yardýmý ile tanýnmýþtýr.
Daha sonra Medine'ye doðru yollarýna devam ettiler. Cuhfe mevkiine vardýklarýnda, hicret yolunun ana kervan yoluyla kesiþtiði noktada Hz. Peygamber, Mekke yolunu tanýdý ve oraya özlem duydu. Bunun üzerine, zulme uðratýlarak hicrete mecbur býrakýldýðý yurdu Mekke'ye, düþmanlarýna üstünlük saðlayarak döndürüleceðine iþaret buyrulan aþaðýdaki âyet-i kerîme nâzil oldu:" (Resûlüm!) Kur'an'ý (okumayý, teblið etmeyi ve ona uymayý) sana farz kýlan Allah, elbette seni yine dönülecek yere döndürecektir...".[223]
Hz. Peygamber 12 Rebîülevvel 1/24 Eylül 622’de Medine'ye 3 km. kadar uzaklýkta bulunan Kubâ’ya ulaþtý. Burada Evs kabilesinin bir kolu olan Avf b. Mâlikoðullarý oturuyordu. Hz. Peygamber bunlardan Amr b. Avfoðullarýna misafir oldu. Bu kabilenin reislerinden Külsûm b. Hidm, kendisini dört (veya on dört) gün aðýrladý. Bu süre zarfýnda Kubâ mescidi inþa edildi. Bu mescidin kýble tarafýna gelen duvarýna ilk taþý Hz. Peygamber, onun yanýna ikinci taþý da Hz. Ebû Bekir koydu. Mekke'de üç gün üç gece kaldýktan ve kendisine býrakýlan emanetleri sahiplerine iade ettikten sonra yola çýkan Hz. Ali Kuba’da Hz. Peygamber'le buluþtu.
Hz. Peygamber bir Cuma günü Kubâ’dan Medine'ye doðru hareket etti. Sâlim b. Avfoðullarýnýn oturduðu Rânûnâ vadisinin ortasýnda arka arkaya iki hutbe okuyarak yüz kadar Müslümanýn iþtirakiyle Medine'de ilk Cuma namazýný kýldýrdý. Buradaki mescid bugün “Cuma Mescidi” olarak bilinir. Namazdan sonra kafile Medine'ye doðru yol alýrken halk yolun iki tarafýna dizilmiþ sevinç gösterileri yapýyordu. Önünden geçilen kabilelerin temsilcileri Hz. Peygamber’i evlerine davet ediyorlardý. Hz. Peygamber devesinin kendi haline býrakýlmasýný istedi. Böylece Benî Sâlim b. Avf, Benî Beyâza, Benî Sâide, Benî Zürayk ve Beni’l-Hâris yurtlarýndan geçilerek Hazrec’in bir kolu olan Neccâroðullarýnýn yurduna (dâr) varýldý. Deve burada Benî Mâlik b. Neccar’dan Râfi' b. Amr'ýn oðullarý olan ve Muâz b. Afrâ'nýn himayesinde bulunan Sehl ve Süheyl adlarýndaki iki yetim çocuða ait bir arsanýn üzerinde çöktü. Devenin çöktüðü yere evi en yakýn olan Ebû Eyyûb el-Ensârî (Hâlid b. Zeyd), Hz. Peygamber’in eþyalarýný alarak evine götürdü ve kendisini Mescid’in ve yanýndaki odalarýn inþaatý tamamlanýncaya kadar yedi ay boyunca misafir etti. Esa'd b. Zürâre de Hz. Peygamber'e üzerinde yatmasý için bir serîr (karyola) hediye etti.[224] Hicretten sonra Yesrib þehri "Medinetü'r-Resûl" veya "el-Medinetü'l- Münevvere" adýný aldý.
Hicret, hem Ýslâm tarihinin, hem de dünya tarihinin en önemli olaylarýndan biridir. Kaynaklarda hicretin birinci yýlý hakkýnda önceki yýllara oranla çok fazla bilgi bulunmaktadýr. Bu olayda Hz. Peygamber'in ve Müslümanlarýn fedakârlýðýna dair çok güzel örnek davranýþlar bulmak mümkündür. Muhacirler, Mekke’den sadece yanlarýna alabildikleri bir kýsým menkul eþya ile hareket ediyorlar, doðal olarak yurt, ev-bark ve hayvan sürülerini Mekke’de býrakýyorlardý. Dönülüp dönülmeyeceði veya dönme imkaný olursa ne zaman dönüleceði bilinmiyordu. Dolayýsýyla muhacirlerin mâlî kayýplarý büyüktü. Fakat fedakarlýkta bulunmaktan hiç de çekinmiyorlardý. Medine'ye hicrette kalýcýlýk vardý. Yani orada kalmak maksadýyla gidiliyordu.
Hicretin yegâne amacý iþkence ve sýkýntýlardan kurtulmak deðildi. Bununla beraber gaye bu olsa dahi yadýrganacak bir durum yoktur. Çünkü Ýslâm’da dünya ve ahirette iyilik, güzellik ve mutluluk istemek esastýr. Fakat Hz. Peygamber’i ve sahâbeyi Medine'ye hicret için harekete geçiren esas unsur, Ýslâm’ýn oradaki parlak geleceðiydi. Yoksa Müslümanlar Medine’de de sýkýntýlara maruz kalmýþlar ve çeþitli güçlüklerle karþýlaþmýþlardýr. Þu kadar var ki, Mekke'de müþriklerin eziyetlerine karþý sabýr tavsiye edilirken, Medine döneminde misilleme hakký verilmiþtir. Bu hak, gerektiðinde canlarýný ve mallarýný ortaya koymalarýný gerektiriyordu. Müslümanlar Medine döneminde insanoðlu için en büyük felâketlerden biri olan savaþla defalarca karþý karþýya kalmýþlardýr. Bedir, Uhud, Hendek ve Huneyn savaþlarýnda ölüm-kalým mücadelesi vermiþlerdir. Ancak, onlar kendi içlerinde birlik ve dayanýþma içinde bulunmuþlar ve huzurlu bir toplum oluþturmuþlardýr.
Hicret, Resûl-i Ekrem’in sebeplere baðlýlýða son derece önem verdiðini göstermektedir. Evinden çýktýðý andan itibaren "yanýltýcý bir rota çizerek"[225] Mekke müþriklerinin hile ve tuzaklarýndan kurtulmuþ, dakik bir strateji sayesinde Medine'ye ulaþmýþtýr. Bu noktada Allah’ýn yardým ve desteðinin de unutulmamasý gerekir. Fakat sebeplere olabildiði ölçüde baðlý kalmýþ ve tedbiri elden býrakmamýþtýr.
Hicret’te Hz. Peygamber’in irade sahibi ve sabýrlý olma, Allah’a sonsuz güven duyma, ümitsizliðe kapýlmama, sükûneti muhafaza, hoþgörü, baðýþlama ve cesaret gibi vasýflarýndan herbiri için davranýþ örnekleri bulunmaktadýr. Bunlar her Müslüman için birer düsturdur. Sýkýntýlara göðüs germe, fedakârlýk, Ýslâm uðruna canýný ve malýný ortaya koyma, dünyevî iliþkileri ve menfaatleri bir tarafa býrakarak kardeþliði ve Allah’ýn rýzasýný düþünme, verilen sözde durma ve dostluk örneklerinden tablolarý hem sahâbîlerin ve hem de Resûl-i Ekrem’in hicretinde görmek mümkündür. Hicret, müslümanlarýn tarihe bakýþýný etkilemiþtir. Öneminden dolayý Hz. Ömer zamanýnda (17/638) takvim baþý olarak kabul edilmiþtir. Peygamberimiz hicret ettiðinde kamerî takvime göre elli üç yaþýndaydý.
215. Ýbn Sa'd, I, 226; Taberî, II, 369.
216. Ýbn Sa'd, I, 227; Taberî, II, 370.
217. Enfâl Sûresi 30.
218. Ýbn Sa'd, I, 223.
219. Tevbe Sûresi 40.
220. Ýbn Sa'd, I, 228-229; Ýbn Hanbel, I, 348; Belâzürî, I, 260-261.
221. Ýbn Sa'd, I, 235-236.
222. Ýbn Sa'd, I, 230-231.
223. Kasas Sûresi 85.
224. Hicret hakkýnda geniþ bilgi için bk. Ýbn Hiþâm, I, 480-500; Ýbn Sa'd, I-227-238; Belâzürî, I, 259-268; Taberî, II, 383; Ýbn Abdilber, Dürer, s. 75-87; Ýbn Seyyidinnâs, I, 286-314; Makrîzî, s. 38-48; Diyanet Dergisi Hicret Özel sayýsý, Ankara 1991; Ahmet Önkal, "Hicret", DÝA, XVII, 458-462.
225. W. Montgomery Watt, Hz. Muhammed'in Mekke'si, s. 183.
radyobeyan