Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Ebu Muhammed El-Basri By: armi Date: 13 Haziran 2009, 21:11:12
Basra velîlerinin büyüklerinden. Ýsmi, Kâsým bin Abdullah el-Basrî, künyesi Ebû Muhammed'dir. Doðum târihi bilinmemektedir. 1184 (H.580) senesinde Basra'da vefât etti.

Küçük yaþtan îtibâren din ve fen ilimlerini öðrendi. Nefsinin isteklerine hep sýrt çevirdi.Tasavvuf büyüklerinin sohbetinde ileri derecelere kavuþtu. Zamanýnda Irak'ta bulunan evliyânýn gözbebeði, âriflerin, Allahü teâlâya yakýn olanlarýn en üstünlerinden oldu. Mâlikî mezhebi âlimlerinden idi. Bu mezheb hükümlerine göre fetvâ verirdi. Sohbetlerinde fýkýh ilmini ve tasavvufî hakîkatleri anlatýrdý. Ýnsanlar, onun yüksek mânâlý, kalplere tesir eden kýymetli sözlerini dinleyip istifâde edebilmek için, sohbetlerine koþarlardý. Her biri pekçok mânâlarý ifâde eden vecîz sözleri, insanlar arasýnda dilden dile dolaþýrdý.

Haram ve þüpheli þeylere hiç yanaþmaz, dünyâya meyil ve îtibâr etmezdi. Devamlý ibâdet ve tâatle, Allahü teâlânýn râzý olduðu, beðendiði iþleri yapmakla meþgûl idi. Kendi hâlinde yaþardý. Kimseye karýþmaz, ne yiyip ne içtiðini, nafakasýnýn nereden geldiðini kimse bilmezdi. Çok defâ Hýzýr aleyhisselâm ile görüþüp sohbet ederlerdi. Kerâmetleri pek çoktur.

Ebû Abdullah-i Belhî hazretleri þöyle anlatýyor: "Bir gün Mekke-i mükerremede, Mescid-i Haram içinde bulunan Makâm-ý Ýbrâhim denilen yerde oturuyordum. Duhâ, kuþluk vakti idi. Birden Ebû Muhammed el-Basrî hazretlerini gördüm. Yanýnda dört kiþi daha vardý. Kâbe-i muazzamayý yedi defâ tavaf edip namaz kýldýlar. Sonra Benî-Þeybe kapýsýndan çýktýlar. Ben de onlara tâbi olup, arkalarýndan gittim. Ýçlerinden birisi beni geri çevirmek istedi. Fakat Ebû Muhammed hazretleri mâni olup; "Onu býrak, mâni olma!" buyurdu. Sonra herbirini, diðerinin önüne gelecek þekilde bir hizâya getirdi. En sonlarýnda da ben vardým. Sonra onlardan herbirinin, adým atarken bir öndekinin ayak izine basmasýný, baþka yere basmamasýný emretti. Önümüzden yürümeye baþladý. Biz arkasýndan emrettiði þekilde yürüyorduk. Altýmýzdaki yer katlanýp dürülüyor ve çok mesâfe alýyorduk. Medîne-i münevvereye ulaþtýk. Duhâ vakti ile öðle namazý arasýndaki az bir zamanda, Mekke'den Medîne'ye gelmiþtik. Hâlbuki, bu mesafe takrîben on iki günlük yol idi. Öðle namazýný Mescid-i Nebî'de kýldýk. Namazdan sonra aynen evvelki gibi yola çýktýk. Kýsa zamanda kendimizi Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'da bulduk. Ýkindi namazýný orada kýldýk. Sonra yine ayný þekilde yola çýktýk. Akþam namazýný bir sed üzerinde kýlýp, ayný þekilde yola devâm ettik. Yine az bir zaman içinde büyük bir daðýn baþýna vardýk. Namaz vakti gelince yatsý namazýný kýldýk. Ebû Muhammed hazretleri daðýn en yüksek yerinde oturdu. Biz de etrafýndaydýk. Daðýn her tarafýndan, ona bâzý kimseler gelmeye baþladý. Her birisi heybetli kimselerdi. Ebû Muhammed hazretlerinden, güneþ misâli nûr yayýlýyordu. Ve gelenlerin her biri, ay gibi parlýyordu. Her biri gelip selâm veriyor ve Ebû Muhammed hazretlerinin huzûrunda oturuyordu.Sonra diðer bâzý kimseler, havadan inip yanýna geldiler. Bunlar da havada yürüyorlar, þimþek çakmasý gibi parlýyorlardý. Bâzýlarý Ebû Muhammed hazretlerine bir þeyler soruyorlar, o da cevap veriyor, onlarla konuþuyordu. Öyle tatlý sohbet ediyor ve öyle güzel konuþuyordu ki, bu hal karþýsýnda o heybetli kimselerden bâzýlarý düþüp bayýlýyor, bâzýlarý ayakta titreyerek zor duruyorlardý. Bâzýlarý göz yaþlarýný sel gibi akýtýyorlardý. Bâzýlarý feryâd ediyorlar, bâzýlarý da havada döne döne gidip, gözden kayboluyorlardý. Öyle bir hâl idi ki, sabah namazý vaktinde orada bulunanlar ile berâber sabah namazýný kýlýncaya kadar, sanki daðýn altýmýzda sallandýðýný hissediyorduk. Sonra daðýn arka tarafýna indi. Peþinden biz de geldik. Bir de ne görelim, önümüzde sonu görülmeyen, bembeyaz, çok nûrlu ve tatlý bir yer vardý. Miskden daha tatlý olan kokusu her tarafa yayýlýyordu. Biz orada bâzý kimseler gördük. Çeþitli tesbîhler söyliyerek, Allahü teâlâyý zikrediyorlardý. Onlarýn nûrlarý gözleri kamaþtýrýyordu. Ebû Muhammed hazretleri de, Allahü teâlânýn zikri ile kendinden geçmiþ bir hâlde, saða sola sallanýyordu. Ayakta zor duruyordu. Allahü teâlâya þöyle niyazda bulunuyordu:

"Yâ Rabbî! Sana olan þevk beni sarsýyor. Senden ayrý olmak beni periþân ediyor. Azâbýndan çok korkuyor isem de, rahmetinden ümitsiz deðilim. Bana gazab etmenden korkuyorum ve bu hâl beni mahvediyor. Senin muhabbetin ile þaþkýn hâldeyim. Senin yakýnlýðýn, beni derleyip toparlýyor ve sevindiriyor. Seninle beraber olmak, benim en büyük sürûr ve sevincimdir." Bu hal duhâ vaktine kadar devâm etti. Sonra geldiðimiz yere döndük. Orasý, dünkü gördüðümüz gibi deðildi. Kimseler yoktu. Sonra yürüdü. Biz hep kendisini tâkib ediyorduk. Altýn ve gümüþlerle süslü bir þehre geldik. Orada, dallarý birbirine girmiþ çok güzel aðaçlar, tatlý sularýn aktýðý nehirler, dallarda dizilmiþ ve olgunlaþmýþ çok meyveler vardý. Biz, o þehre girdik. Olgun meyvelerden yiyip, tatlý sulardan içtik. Ebû Muhammed hazretleri, bizlere birer tâne elma almamýzý emretti. Emir icâbý hepimiz birer elma aldýk, yalnýz Mekke-i mükerremede benim onlarla birlikte gitmemi istemeyip, beni reddeden kimse elma alamadý. Ebû Muhammed hazretleri ona;

"Bu, senin edebte kusûr etmen ve bu kimsenin hatýrýný kýrman sebebiyledir." buyurup, beni iþâret etti. Sonra bana; "Bunun için Allahü teâlâdan magfiret iste! Bu yol, edebi muhâfaza ve edebin hükümlerine riâyet etmek üzerine kurulmuþtur." buyurdu.

: Ebu Muhammed El-Basri By: armi Date: 13 Haziran 2009, 21:11:55
Ben, o þahýs için cenâb-ý Hak'tan magfiret diledim. O kimse de, mahcûb bir þekilde çok tövbe ve istigfâr etti. Bundan sonra Ebû Muhammed hazretleri; "Þimdi sen de arkadaþlarýn gibi bir elma al!" buyurdu. O talebe de elini uzattý ve elmayý aldý. Ebû Muhammed sonra buyurdu ki: "Burasý evliyâ þehridir. Buraya velî olmayan giremez. Sen velî olduðun için buraya girdin. Fakat bir defâ edebe riâyetsizlik etmen sebebiyle, o nîmetten mahrûm olmuþ idin. Tövbe ve istigfârdan sonra tekrar o elmadan alabildin."

Sonra yürüdük, bâzý yerlerden geçtik. Arâziye isâbet eden bir felâket sebebiyle kurumuþ bir aðaç gördük. Onun için duâ ettiler, hemen aðaç yeþerip, yaprak açtý. Bir de baktým Mekke-i mükerremeye gelmiþiz. Öðle namazý vakti idi. Namazý kýldýk. Sonra, kendisi hayatta olduðu müddetçe bu durumdan hiç kimseye bir þey anlatmamam için benden söz aldý. Sonra kayboldular. Bir müddet onlarý hiç göremedim.

Bir zaman sonra, Ebû Muhammed hazretlerini görmek arzusu bende dayanýlmaz bir hâle gelince Basra'ya gittim. Yanýnda günlerce kaldým. Bir gün Basra'nýn dýþýna çýktý. Ben de yanýnda idim. Eshâb-ý kirâmdan Talhâ bin Ubeydullah'ýn türbesine geldik. Kabri görünce geriye döndü. Sonra dönüp kabri ziyâret etti.

Baþý öne eðik, çok saygýlý ve çok edebli olarak, mahzûn bir hâlde idi. Sonra ben ziyâret ederken, dönüp tekrar gitmesinin hikmetini suâl ettim. "Birinci defâ gittiðimde, Talhâ hazretleri oturuyordu. Üzerinde çok kýymetli yeþil bir elbise, baþýnda inci ve mücevherlerle süslü çok güzel bir tâc vardý. Yanýnda da, iki tâne hûrî vardý. O durumda gidip ziyâret etmekten hayâ ettim. O hûrîler gittikten sonra ziyâret ettim." buyurdu. O hayatta olduðu müddetçe ben bu hâli hiç kimseye anlatmadým."

Ebû Muhammed Basrî hazretleri halvethânesinden, yalnýz kaldýðý yerden çýkýp gezerken kuru bir aðacýn yanýna varsa, aðaç o anda yapraklanýrdý. Bir hastanýn yanýna gitse, hasta o an þifâ bulurdu. Sýkýntýsý varsa hafifler, âfiyet bulurdu. Derdi olan da derdinden kurtulurdu.

1184 (H.580) yýlýnda vefât eden Ebû Muhammed Basrî hazretleri Basra'da defnedildi. Kabri herkes tarafýndan bilinmekte ve ziyâret edilmektedir.

ÞU GÖRDÜÐÜN MALLARIN HEPSÝ EMÂNETTÝR

Menâvî hazretleri kendisini sevenlerden birinin þöyle naklettiðini haber vermektedir:

Ebû Muhammed-i Basrî hazretlerini ziyâret için Basra'ya gelmiþtim. Geçtiðim yerlerde hayvan sürüleri, arâziler, hurmalýklar gördüm. Bunlarýn kime âit olduðunu sordum. Ebû Muhammed hazretlerine âit olduðunu söylediler. Hatýrýma, bunlar hükümdarlarýn iþidir diye geldi. Acabâ Allah adamlarýndan birisi, kalbini böyle þeylerle niye meþgûl ediyor? Bu düþüncelerle yoluma devâm ettim. Kur'ân-ý kerîmden En'âm sûresini okuyordum. Kalbimden öyle niyet ettim ki, o zâtýn kapýsýna vardýðým zaman hangi âyet-i kerîmeyi okuyor olursam, o âyet benim hâlimi bildirsin. Bu niyetlerle ve En'âm sûresini okuyarak, o zâtýn dergâhýnýn eþiðine ayaðýmý koyduðumda, En'âm sûresinin; "Onlar ki, Allahü teâlânýn kendilerini hidâyetine eriþtirdiði kimselerdir. Sen de onlarýn gittiði yoldan yürü..." meâlindeki 90. âyetini okuyordum. Ben henüz içeri girmek için izin istemeden, hizmetçi acele ile çýkýp beni karþýladý ve Ebû Muhammed hazretlerinin yanýna götürdü. Bu hâle çok hayret ettim. Ebû Muhammed hazretleri, ismim ile hitâb ederek: "Yâ Ömer! Benim malým diye yeryüzünde gördüðün þeylerin hepsi emânettir. Onlara âid en ufak bir muhabbet, bu kulun kalbinde yoktur. Allah adamlarý bunlarý, Allahü teâlânýn dînine hizmet ve O'nun kullarýna yardým için ellerinde bulundurur. Ama zerre kadar bunlara muhabbet etmez ve bunlarla kalbini meþgûl etmez. Zâten, kalbinde zerre kadar dünyâ düþüncesi bulunan kimseye, Allahü teâlâyý tanýmak nasîb olmaz. Nerede kaldý ki, bunlara gönül vermiþ olsunlar." Bu hâli görünce, hayretim ve Ebû Muhammed hazretlerine olan muhabbet ve baðlýlýðým daha da arttý.

1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.235
2) Tabakâtü'l-Memâlik; c.1, s.150


radyobeyan