Hizmet ve Himmet By: SevD@_GüLü Date: 16 Mayýs 2011, 11:34:41
Hizmet ve Himmet
Hizmet insanlarýn ihtiyaçlarýný karþýlamak üzere yapýlan çalýþmalardýr. Ancak hizmet, Hakk’ýn kullarýna yine O’nun rýzâsýný gözeterek yapýlýr. Hizmetin temelinde önce Rabbýn rýzâsý, sonra insanlara duyulan þefkat, merhamet ve sevgi vardýr. Bu yüzden hadis-i þeriflerde: “Ýnsanlarýn hayýrlýsý insanlara faydalý olandýr. Kavmin efendisi onlara hizmet edendir” buyurulmuþtur. tasavvuf kitaplarýmýzda Allah Teâlâ hazretlerinin Davud –aleyhisselâm- a: “Beni taleb eden birini görünce ona hizmet et!” diye vahyedildiði anlatýlmaktadýr. (bk. Avârif Terc. s. 118-121)
Hizmette insanlarýn gönüllerini tatyib etme; onlarý hoþ tutma ve deðer verme söz konusu olduðu için, hizmet nâfile ibâdetten üstün görülmüþtür. Nitekim Asr-ý saâdette nâfile oruç tutan bir gruba hizmet eden ama oruçlu olmayan kimseler hakkýnda Allah Rasûlü: “Bugün oruçsuzlar, oruçlularý geçti; onlardan daha çok ecir ve sevap kazandý.” (Buhârî, Cihâd, 71) buyurmuþtu. Allah Rasûlü, bu ifâdesiyle nâfile oruç tutanlarýn hizmetten düþtüklerine ve kendilerine hizmet edecek kimselere muhtâc olduklarýna iþâret etmek istemiþtir.
Hizmet ile himmet arasýnda her zaman ilgi kurulmuþtur. Himmet ve yardýma mazhar olabilmenin temel þartý olarak hizmet öngörülmüþtür. Nitekim “Baba himmet” diye þeyhinden himmet taleb eden müridine þeyh: “Evlâd hizmet” diye mukabele etmiþtir.
Kur’an’da ki: “Siz Allah’a; yâni O’nun dinine yardým ederseniz, O da size yardým eder.” (Muhammed , 47/7) âyeti de bu gerçeðe iþâret etmektedir.
Hizmet, tasavvufî eðitimin bir parçasý sayýlmýþtýr. Nitekim dergâha yeni gelen ve henüz mübtedî sayýlan derviþ, hizmete yönlendirilir. Öncelikle ihvâna, ardýndan þeyhine hizmetle insanlarý sevmeyi; nefsinin direncini yenmeyi öðrenir. Ýnsan nefsi, genellikle baþkalarýna hizmette zorlanýr. Bu yüzden ona önce hizmetin sevdirilmesi gerekmektedir. Murâda nâiliyetin en büyük vesilesi hizmettir. Hizmet, derviþin yolunu yaklaþtýrýr, iþini kolaylaþtýrýr. Ancak hizmet o kadar kolay bir iþ deðildir. Hizmet ehlinin son derece akýllý davranmasý gerekmektedir.
Hizmet kime yapýlýrsa yapýlsýn mutlaka Allah rýzâsý için olmalýdýr. Hizmette firaset ve edeb bunu gerektirir. Nitekim tasavvufî telâkkide hizmette edeb, hizmetten daha önemli görülmüþtür. Sûfilerin kimisi: “tasavvufu tümüyle edebden ibâret” gördüklerinden hizmetteki edeb, hizmetten daha ziyade önem arzetmektedir.
Edeb, toplumda kabûl gören kurallara uymak ve insaný utanýlacak davranýþlardan uzak tutacak prensipler olarak tanýmlanmaktadýr. Ya da bir baþka ifâdeyle edeb, insanlarla iliþkide söz ve fiillerinde güzel davranmak, hatânýn her türünden sakýnmaktýr. Edeb, insânî iliþkilerde olduðu gibi Hak ile münâsebetlerde ve hizmette de ayrý bir önem arzetmektedir.
Hizmette edeb, hizmetini görmemek, hizmetini minnet bilmek yerine, hizmet edilene minnet duymaktýr. Çünkü çoðu zaman hizmetini görenlere hizmetleri perde olur, Allah rýzâsýna kavuþmasýna ve insanlarý memnûn etmeye engel teþkil eder. Minnetsiz bir hizmet ise hem doðruca adresine ulaþýr; Hakk’ýn ulu dergâhýna varýr, hem de insanlar tarafýndan þükrânla karþýlanýr. Allah Teâlâ hazretlerinin yapýlan iyilikleri baþa kakarak ve eziyet vererek boþa çýkarmamayý emretmesi. (bk. el-Bakara 2/264) aslýnda bu mesajý vermektedir.
“Hizmet edene hizmet edileceði” þeklinde Ýmam Þâfi’den gelen bir söz bizim kültür tarihimizin genel prensibidir. Nitekim Bayezýd Bistâmî’den þöyle bir kýssa nakledilir. Bayezid hazretleri bir gün kollarýný sývamýþ, ellerini yýkayýp abdest almaya çalýþan bir ihtiyar görmüþ, hemen yanýna koþarak ibriði kapmýþ ve suyunu dökmeye baþlamýþ. Bir yandan da sormuþ: “Baba, sen gençliðinde hiç kimseye hizmet etmedin mi ki, yanýnda sana hizmet edecek kimse yok.” Yaþlý zat gülerek þu cevâbý vermiþ: “Etmez olur muyum, eðer etmemiþ olsam sizin gibi kutb-i zaman benim elime su döker miydi?”
Hizmette hem nefsi eðitici, hem de kiþiliði olgunlaþtýrýcý bir hassa var. Bu özellik insaný hem nefsin esâretinden kurtarýyor, hem de Hakk’a kulluða yaklaþtýrýyor. Derviþlikte murâda nâiliyetin yolu hizmetten geçer, hizmet þerefine nail olan dünyada ve âhirette izzete erer.
Hizmetin ilk merhalesi âilededir. Çocuk önce burada ebeveyninden gördüðü karþýlýksýz ve þefkate dayalý ilgi ile hizmeti tanýr. Karþýlýksýz vermeyi burada görür. Sonra toplumda bunu geliþtirir. Kiþinin öz benliðinde, yaþadýðý aile ve toplumda gördüðü hizmetin ayný ölçüler içinde ve kendi edebi içinde olmasý toplumda sevgi ve güven ortamýný dokur.
Ýnsanlarýn hizmet anlayýþý kaygý ve niyyetleriyle çok yakýndan ilgilidir. Bu bakýmdan önce niyyetlerin tashih edilmesi gerekmektedir. Niyeti dünya ve dünyalýklar olan insanýn hizmeti de dünyadýr ve dünyalýklardýr. Bu yüzden niyyetin arýndýrýlmasý gerekmektedir. Nitekim niyyetini arýndýrmamýþ kimse hizmetinde Allah rýzâsýný düþünse bile çoðu zaman insanlar tarafýndan övülmeyi ve görülmeyi de ister. Böyle bir zaaf, karþýlaþtýðý zorluklar karþýsýnda insaný kolayca hizmetten alýkoyabilir. Ya da böyle biri hizmetin gerektirdiði edebi göremeyebilir. Hatta zamanla böyleleri nefsânî arzularýnýn esiri oluverir. Nefsânî arzular frenlenmeyip salýverildikçe de, bunlar içinde en güçlüsü olan “hubb-i riyâset” yâni “baþ olma sevdâsý” öne çýkar ve kiþiyi yönlendirmeye baþlar. Hatta bu duygu kiþinin hizmet adýna yaptýklarýný da kendi tarafýna yontarak damgasýný vurur. Ardýndan hizmeti, nefsinin izzetine basamak yapmaya baþlar.
Oysa gerçek hizmet ehli cennete giden yolun hizmet, infâk ve hiçbir karþýlýk beklemeden ihsanda bulunmak olduðunu bilir. Bu anlayýþla yerine göre hizmetini nâfile ibâdetlere bile takdim eder, nâfilelerden önde tutar. Çünkü hizmet, sýrf sevap kazanmak için yapýlan nâfilelerden üstündür. Ancak kulun Allah ile olma hâlini koruma ve sürdürme maksadýyla yaptýðý nâfileler bunun dýþýndadýr. Bu da Allah’ý sürekli anma anlamýna zikir ve ihsân kývamýna eriþme mânâsýna murâkabe duygusudur. Aslýnda hizmetin murakabe ve ihsan þuûruyla yapýlmasý, onun deðer ve kalitesini artýrýr.
Hizmet ehli, her türlü fazileti elde etme gayret ve çabasý içindedir. Hizmet ehli bu fazileti bazan bizzat çalýþarak, bazan etrafýndakileri çalýþtýrarak, bazan kendisine verilen mal ve imkâný yerine ulaþtýrarak sürdürür. Ýnsanlardan bir þey beklemez. Nitekim Seriy Sakatî, Cüneyd Baðdâdî’ye cennete gidecek en kýsa yolu þöyle tarif etmiþtir: “Kimseden bir þey istememek, hiç kimseden bir þey almamak, yanýnda kimseye verecek bir dünyalýk bulundurmamak.” Çünkü insanlar kendilerinden bir þey umulup istenilmesinden hoþlanmadýklarý gibi, kendileri istediklerinde verilmemesinden de hoþlanmazlar. Bu itibarla hizmet insanýnýn sürekli verici olmasý lâzýmdýr. Bu da çok sýký bir eðitim gerektirmektedir. Hem de küçük yaþlardan itibaren baþlayan ve sürekli kendi kendini denetleyip yenileyen bir eðitim.
Hizmet ehli baþkasýna vermeyi, karþýlýk beklemeden ihsan etmeyi sevdiði gibi baþkasýndan gelen þeyle yine baþkasýna yardýmcý olmayý sever. Çünkü o, vazifesinin Allah’ýn kullarýnýn hizmetine gayret olduðunu bilir; fazileti hizmette görür.
Hizmetlerin en güzeli, Allah yolunda yürüyenlere hizmet etmektir. Çünkü böyle bir hizmet, Allah’ýn yine kullarý için hazýrladýðý nimetlere eriþmek için yapýlýr. Allah’a yönelenleri rahata kavuþturmak, gönüllerini geçim derdinden kurtarmak için gerçekleþtirilir. Bu ise hizmetlerin en yücesidir.
Hizmette bize emanet olarak verilen canlarýn ve mallarýn korunmasý, imtihân vesilesi olan mal ve evlâdýn Hakk rýzâsýna uygun kullanýlmasý konusu vardýr. Ýnsan önce âile çevresine karþý -ki insanýn sorumluluðuna verilen bir alandýr (bk. et-Tahrim, 66/6)- sonra toplum ve topyekün devlet ve millet ile insanlýk için hizmet sorumluluðu taþýmaktadýr. Ýþte bu üç alanda yâni âilede, toplumda ve devlette hizmet sorumluluðu vicdanlarda baþlamakta; oradan dalga dalga âile ve topluma doðru yayýlmaktadýr.
Prof. Dr. Hasan Kâmil Yýlmaz
radyobeyan