Efendimiz
Pages: 1
Varaka ibn Nevfel By: hafiza aise Date: 11 Mayýs 2011, 17:55:07
Varaka Ýbn Nevfel

Ufukta, ýþýk bekleyenlerden birisi de Varaka Ýbn Nevfel'­di. Ayný zamanda Hz. Hatice validemizin amcaoðlu olan Va­raka Ýbn Nevfel, Cahiliye Mekke'sinde hakký arama azminde olan ender insanlardan biriydi. Ona göre, Cahiliye'nin selolup arkasýndan aktýðý taþ ve aðaçlardan yontularak farklý þekiller

Hey'etin arka saflanndan bir hareketlenme oldu ve bir Arabi öne atýlarak:

- Ben hepsini hatýrlýyorum ya Resülallah, dedi. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu duruma çok sevinmiþti. Fahr-i Kainat'ýn sevincinden de cesaret alan adam, o gün Kuss Ýbn Saide'den duyduklarýný anlattý bir bir ... Hutbe anlatýlmýþtý; ama belli ki Efendiler Efendisi, onunla ilgili daha fazla þey pay­laþmak istiyordu:

- Kuss Ýbn Saide'nin o günkü þiirini hatýrlayanýnýz var mý, diye sordu. Hz. Ebu Bekir öne atýldý ve:

- Anam babam sana feda olsun! O günde olanlarýn hepsine ben de þahit­tim. Þöyle diyordu, diye devam etti ve huzur-u risalette Kuss Ýbn Saide'nin, Ukaz'daki þiirini teker teker okuyuverdi...

32 Halebi, Sire, 1/318-321 Demek önemli olan, yýllar ve yüzyýllar geçse de hatýrla­nacak bir hamlede bulunmaktýr. Bir yönüyle adres býrakmaktýr geleceðe! Cev­herse þayet bunu yapan, cevherfürüþan birileri gelecek ve O'nun kadrini bilip takdir edecektir. Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) þöyle buyuracaktý: - Ümit ederim ki, Cenab-ý Hak, kýyamet gününde Kuss Ýbn Saide'yi ayrý bir ümmet olarak haþreder. Ýbn Kesir, el-Bidaye, 1/141

verilen putlar ilah olamazdý ve bunu o, her fýrsatta dile getir­mekten çekinmiyordu.

Kureyþ'in yýlda bir bayram olarak kutladýklan günleri vardý. Bu günde bir araya gelir ve putlara kurbanlar adayarak samimiyetlerini göstermeye çalýþýrlardý. Böylelikle ilahlarýna karþý yapmalan gereken vazifeleri yerine getirdiklerini düþü­nür ve kendilerince mutlu olurlardý. Bir yönüyle hesaptan ka­çýþýn ayrý bir formülüydü bu.

Yine böyle bir günde, bir araya gelmiþ ve bir putun önün­de temenna durarak sadakatlerini izhar ediyorlardý. Bu arada aralarýnda fýsýldaþanlar vardý. Bir araya gelmiþlerdi ve arala­rýnda yine o dört insanýn olmadýðý dedikodusunu yapýyorlar­dý. Þüphesiz bunlar, Varaka Ýbn Nevfel, Zeyd Ýbn Amr, Os­man Ýbnü'l-Huveyris ve Ubeydullah Ýbn Cahþ idi.

Onlarýn dünyasýna göre, bütün bu yapýlanlarýn hiçbir an­lamý yoktu. Kendi aralannda konuþuyorlardý:

- Nasýlolur, diyorlardý. Baksanýza kavminizel Nasýlolur da böyle bir þey yapabiliyorlar! Ýbrahim'in dinini býrakmýþ, hiçbir faydasý olmayan bir taþýn etrafýnda tavaf edip, iþitip görmeyen, fayda veya zararý söz konusu olmayan puta temen­na duruyorlar! ..

Baþ baþa veren bu dört gönüllü, artýk uslanmayacaklanna kanaat getirdikleri Mekkelileri kendi hallerine býrakarak, baþ­ka beldelerde Hz. Ýbrahim'e ait Haniflikten eser bulabilmek için yollara koyulacaktý.

Ýþte, bu yolculuk esnasýnda Varaka Ýbn Nevfel, Þam ta­raflanna yönelmiþti. Bu yolculukta Varaka, sýðýndýðý bir koy­da Hristiyanlýðý kabul etmiþ ve bundan sonraki ömrünü, onu tedris maksadýyla geçirmeye baþlamýþtý. Artýk Varaka, iþin ehlinden yeni dinini öðreniyor ve böylelikle kendini gelece­ðe hazýrlýyordu. Her yeni bilgi, daha yenilerini öðrenme adýna sa'yini kamçýlýyor ve o güne kadar geçirdiði boþ günlerine ya­nýyordu.

Elbette, bu esnada çok þey öðrenmiþti. Artýk Tevrat ve Ýncil'i daha iyi biliyor, Ýbrôni dilini rahatlýkla okuyup yazabi­liyordu.

Okuduklan arasýnda bir konu vardý ki, ayrýca dikkatini çekiyor ve aklýndan çýkaramadýðý bu hususla birlikte, geleceði günün hayallerini kuruyordu. Zira artýk biliyordu ki, çok geç­meden "Alemin Reisi" gelecek ve insanlýk yeniden O'nun ar­kasýnda ilahi anlamda saf tutacaktý.

Ancak zaman, dur durak bilmeden iþliyor ve Varaka'yý da mezanna doðru yaklaþtýnyordu. Manaya açýk gözleri, dünya ve dünyalýlan zorlukla seçebiliyor, eski günlerdeki gibi etrafý­ný net göremiyordu.

Zaman o kadar hýzlý akýyordu ki, aradýðýný bulamadan göz­lerinin kapanacaðýný düþürýür olmuþtu. Her ne kadar, bulduðu her fýrsatta bildiklerini etrafýna fýsýldasa da; Varaka'yý dünya gözüyle O'nu görerneden gideceðinin endiþesi sarmýþtý.

Beklemekten baþka da bir çaresi yoktu. En azýndan bu süreyi, etrafýna O'nu anlatarak geçirebilirdi ve o da bunu ya­pýyordu. Huveylid'in kýzý Hatice de, onun bu nasihatlerine kulak verenler arasýndaydý ve bu, risalef sürecinde onun için büyük bir ufuk olacaktý.

O gün yeryüzü, Bizans ve Fars olmak üzere iki kutuplu bir dünyadan ibaretti. Bunlardan Bizans, aðýrlýklý olarak Hris­tiyan, Fars ise ateþperest bir inanýþa sahipti. Zaman zaman bu iki ülke arasýnda savaþlar, ardý arkasý kesilmeyen mücadeleler sürüp giderdi.

Bu iki devletin arkasýndan kendini hissettiren diðer iki devlet ise, Yunan ve Hind olarak biliniyordu.

Fars imparatorluðu, içten içe çalkantýlarla mefluçtu. Ým­paratorluk içindeki gruplar arasýnda derin ayrýlýklar yaþanýyor ve her bir grubun içinde de, ayrý bir ahlaki çöküntü kendini his

settiriyordu. Zerdiiþt ve Mezdeldyye olarak þekillenen iç yapýda devlet idaresi, aðýrlýklý olarak Zerdüþtlerin etkisi altýndaydý. Bu iki devletin idari manada, konumlannda farklýlýk göze çarpsa da ahlaki çöküntü açýsýndan aralannda pek fark görünmüyor­du; kadýný hor ve hakir görüyorlar; hatta bazýlan onu, hava, su veya güneþ gibi herkesin istifade etmesi gereken ortak bir emtia olarak telakki ediyordu. Bilhassa Mezdekiyye inanýþýnda hakim olan bu yaklaþým, özel mülkiyet açýsýndan da farklý deðildi; on­lara göre özel hayat ve mahremiyetin hiçbir önemi yoktU.33

O gün, Rümôn olarak adlandýnlan Bizans'a gelince onlar, tamamen güç ve kuvvetin yönlendirmesiyle hareket ediyor ve önlerine gelen beldeyi, istedikleri zaman istila ederek belde­ye el koyuyorlardý. Hakim inanýþ Hristiyanlýk olsa da, bu din mensuplan arasýnda da belli baþlý kavgalar görülüyor, bilhas­sa mezhep kavgalannýn yaþandýðý bünye, derin fikir aynlýkla­nna sahne oluyordu.

Yunanlýlarda ise, felsefenin etkisiyle, kaba kuvvet yeri­ne daha ziyade fikri tartýþmalar kendini gösteriyor, toplumla bilginler arasýnda büyük bir uçurum yaþanýyordu. Genellik­le meclisler, pratikte bir fayda saðlamayan uzun tartýþmalara sahne olur ve her bir ekol, ateþin çýkýþlarla kendi görüþünü savunmaya çalýþýrdý,

Hind« gelince, tarihçilerin de ittifak ettiði gibi, onlarda da külli bir çöküþ yaþanýyordu; dini hayat adýna bir emare kalmamýþ, ahlak siiküt içinde ve sosyal hayat da bunalýmlarýn pençesinde can çekiþiyordu.>'

Kýsaca genel durum, karanlýðýn en koyu tonunun yaþandý­ðý bir dönemi gösteriyordu. Bazýlan itibariyle eldeki imkanlar, her ne kadar görünüþte iyi ve güzelolsa da, onu deðerlendire­cek beyin ve kalpten mahrum olan fertler için bu, bir þey ifade

33 Bkz. Þehristani, Milel, 2/86, 87; Mn, Fýkhu's-Sire, 44, 45

34 Ebü'l-Hasen en-Nedvi, M!z& Hasira'I-Alem Binhitati'l-Müslimin, 28

etmiyordu. Hatta denilebilir ki bu deðerler, onlarýn daha çok kötülük yapmasýný netice veriyor ve bir türlü iyilik düþüncesi­ni geliþtirmeyi akýl edemiyorlardý.

Hicaz bölgesi de bu çöküþten nasibini almýþtý; tamamen gücün egemen olduðu bir sosyal yapý kendini gösteriyordu. Ýnsanlar, ellerindeki imkan ve arkalanndaki destekçilerine göre deðerlendiriliyor; kimsesizlerin yüzüne bile bakýlmýyor­du. Hak ve hukuk, yerini tamamen kaba kuvvete býrakmýþ ve güçlü olanlar ne derse, uygulama o istikamette cereyan edi­yordu.

Toplum, kendi içinde sýnýflara ayrýýmýþtý ve bu sýnýflar arasýnda ancak, bir hizmet iliþkisi söz konusu olabiliyordu. Kölelere yapýlan muamele ise yürek yakan cinstendi.

Hz. Adem'den bu yana her peygamberin uðrak yeri olan Kabe, putlarla doldurulmuþ; Allah'a en yakýn olunmasý gere­ken bu beldede, insaný Allah'tan uzaklaþtýrýlmak için adeta her þey yapýlmýþtý. Hz. Ýbrahim' den bu yana, yerine getirilme­ye çalýþýlan hac ibadetinin þekli deðiþmiþ ve insanlar, çýplak bir þekilde ve ellerini çýrpýp alkýþ tutarak Kabe'yi tavaf eder hale gelmiþlerdi. Onlara göre, içinde günah iþledikleri elbise ile Kabe'ye gelinmezdi. Bunun için, günahsýz elbise ise kara­borsaya düþmüþ; onu alamayan insanlar için, çözüm olarak çýplak tavaf bir alternatif olmuþtu.w

35     (A'raf, 7/31 ) Ey Adem'in evlatlan! Her namaz vaktinde mescide giderken, süsünüz olan elbisenizi giyinin. Yiyin, için fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri asla sevmez. Edep yerlerini örtrnek (setr-i avret) her zaman olduðu gibi, özellikle namaz, tavaf gibi ibadetlerde farzdýr. Fakat israf etme­mek þartý ile, her Müslüman'ýn ibadet esnasýnda en güzel ve temiz elbisesini giymesi sünnettir. Cemaat ile olsun, camide oturuþta olsun edep, vakar, aðýr­baþlýlýk da bu zinet ve güzel süret cümlesindendir. Nitekim önceki ayetlerde geçen "yüzleri kýbleye döndürme" emrinde de bu intizama iþaret vardýr. Ayný zamanda, ayetin iþaretinden þu da anlaþýlýr ki cami ve civarlan, bir Ýslam þeh­rinin teþkilatýnda, güzellik bakýmýndan, en güzel ve merkezi noktalarda yer almalýdýr. Bununla beraber mescidlerin asýl süsü, oralann ibadetle mamür edilip þenlendirilmesi ve ibadet eden müminlerin hal ve davranýþlandýr.

Kadýn, horlanan bir meta haline gelmiþti. Bunlardan biri­si için kýz çocuðunun olmasý, hayat boyu üzerinde taþýyacaðý bir ar olarak telakki edilir, bu ar ile yaþamayý kaldýramayan­lar, kýz çocuklarýnýn hayatýna son vermeyi tercih ederlerdl.> Hatta, öfke ve kinlerine hakim olamayan bazý insanlar iþi, kýz çocuklarýný topraða gömecek kadar ileri götürür ve bununla da iftihar ederlerdi.

Evlilik müessesesi, büyük oranda tahrip edilmiþ, sefahete kapýlar sonuna kadar açýlmýþtý. Fuhþun açýktan irtikap edil­diði yerlerde bayraklar asýlýr ve böylelikle, insanlar buralara açýktan davet edilirdi. Soylu insanlardan çocuk sahibi olmak önemli bir deðerdi ve bunun için bazý insanlar, hanýmlarýný soylu kabul ettikleri kiþilere gönderir ve onlardan çocuk sahi­bi olmak isterlerdi. Birçok erkekle birlikte olan kadýnlar hami­le kaldýklarýnda, çocuðun babasýný sadece kendileri belirlerdi. Doðurduklarý çocuðun kime ait olduðunu söylerlerse bu, bir esas olarak kabul edilir ve itirazsýz kabullenilmek zorunda ka­lýnýrdý.e?

Bilhassa, kadýn çok istismar edildiði için insanlar, çözüm olarak kendi çocuklarýný daha erken yaþlarda evlendirmeye gayret gösterirler ve böylelikle sorumluluðu, damatlara yük­leyerek iþin içinden çýkmaya çalýþýrlardý.

Kýsaca dünya, Efendiler Efendisi'ne susamýþ, Allah tara­fýndan yeniden hidayete aç hale gelmiþti. Ve, karanlýðýn iyice koyulaþtýðý bu demlerde, artýk zaman yaklaþmýþtý. Her yö-

36 ilgili bir ayette konu þu ifadelerle anlatýlmaktadýr: (Nahl, 16/ 58 -59) Onlar­dan birine bir kýzýnýn dünyaya geldiði müjdelenince, öfkesinden ve üzüntü­sünden, yüzü mosmor kesilir. Müjdelendiði bu kötü haberin etkisiyle utanýp eþinden dostundan saklanmaya çalýþýr. Þimdi ne yapsýn! Hor, hakir, itilip kakýlan bir bela olarak hayatta mý býraksýn, yoksa topraða mý gömsün, ne yapsýn, diye kara kara düþünür! Dikkat ediniz, ne fena hükümlerdi verdikleri bu hükümler!

37 Buhari, Sahih, 5: 1970 (4834)

nüyle dünya, O'nun geliþine hazýrlanýyor, gözler ufukta, þafak gözleniyordu.

Ynt: Varaka ibn Nevfel By: ceren Date: 18 Eylül 2015, 20:34:13
Esselamu aleykum.Rabbim razý olsun paylaþýmdan kardeþim.Hz.Haticenin amcasýnýn oðludur.Peygamber efendimizin peygamberliðini bildirmiþtir.

radyobeyan