Efendimiz
Pages: 1
Fil hadisesi By: hafiza aise Date: 11 Mayýs 2011, 14:18:14
FÝL HADÝSESÝ


Beri tarafta Abdulmutlalib'in baþýnda bir gaile daha var­dý; Habeþ meliki Necaþi'nin Yemen valisi Ebrehe, ordusunu toplamýþ Kabe'yi yýkmak için geliyordu. Bu þahýs, insanlarýn ibadet maksadýyla Kabe'ye yönelmelerini kýskanarak, alterna­tif olsun diye kendi topraklarýnda bulunan San'a'da büyük bir mabed yaptýrmýþtý. Heybet ve ihtiþamýný tamamlayabilmek için elindeki bütün imkanlan seferber etmiþ ve onu, devrinin zirvesindeki her türlü tezyinatla da süslemiþti. Bunu yapar­ken, Bizans imparatorundan da destek alýyordu. Maksadý, hac ibadeti için Kabe'ye giden insanlann, yön deðiþtirip bu kilise­ye gelmelerini temin etmekti. Bunu, Habeþ meliki Necaþi'ye yazdýðý mektupta açýkça ifade ediyordu:

- Ey melik! Senin için öyle bir kilise yaptýrdým ki, onun bir benzeri senden önceki hiçbir melik için inþa edilmemiþtir. Hac vazifelerini yerine getirmek için Araplan buraya çekme­dikçe de asla durmayacaðýrn.ss

Ancak, temeli takva ve samirniyet üzere kurulan bir me­kana, alternatif bir yer oluþturup oradan insanlarýn ayaðýný

44 Ýbn Sa'd, Tabakat. 1/91; Taberi, Tarih, 2/109

kesmenin imkaný yoktu. Ýþin özü, bu davete kimse icabet et­memiþti.

Bir de Ebrehe'nin, hacýlarýn yönünü deðiþtirmek için bu kiliseyi yaptýrdýðýný duyan Kindneoðullanndan bir adam giz­lice gidip bu kilisenin iç ve dýþýný, hakaret maksadýyla, tabii ihtiyacýný gidererek kirletmiþ; üstüne üstlük bulabildiði kadar pisliði getirip kilisenin içine dökmüþtü.

Bu hadise, Ebrehe'yi çileden çýkarmýþtý ve bardaðý taþýran son damla oldu; hemen emir vererek büyük bir ordu hazýrlan­masýný istedi.

- Þüphesiz bu Araplar bunu, evlerine alternatif olacaðý için yaptýlar; yemin olsun ki ben de onlann Kabe'sindeki taþ­lan teker teker sökerek yerle bir edeceðim.se tehditlerini sa­vuruyordu. Habeþ meliki Necaþi'ye de mektup göndermiþ, bu savaþta kullanmak üzere Mahmud ismindeki meþhur büyük filini kendisine göndermesini istemiþti.

Derken, altmýþ bin kiþilik büyük bir ordu hazýrlayýp Mek­ke'ye doðru yürümeye baþladý. Ordusu arasýnda filler de vardý. Melikin gönderdiði Mahmüd'u kendi kontrolünde tutuyordu.

Mekke yakýnlanndaki Muðammýs denilen yere geldikle­rinde ordusuna konaklama emri veren Ebrehe, öncü kuvvet olarak Esved Ýbn Maksud ismindeki bir kumandanýyla birlik­te bir müfrezeyi Mekke'ye gônderdi. Mekke civanna kadar so­kulan bu müfreze, Kureyþ Hüzeyl ve Tihôrnelilere ait kýymetli mal ve sürülerin yanýnda bir de, o gün Mekke'nin reisi olan Abdulmuttalib'e ait iki yüz deveyi gasp ederek geri döndü. Ko­nudan haberdar olan Kureyþ, Hüzeyl ve Tihameliler, böylelik­le kapýlanna kadar gelen bir tehlikenin varlýðýndan haberdar olmuþlardý. Ancak, gelen ordunun gücünü duyduklannda, ya­pabilecekleri pek bir þeyolmadýðýný da anlamýþlar, çaresizlik içinde bekleþmeye durmuþlardý.

Daha sonra Ebrehe, gönderdiði Htmata adýndaki bir elçi ile Abdulmuttalib'e þu mesajý ulaþtýrmýþtý:

- Ben, sizinle harp etmek için gelmedim; benim geliþ maksadým, þu Kabe'yi yýkmaktýr. Þayet bu konuda problem çýkarýp bana karþý gelmezseniz, benim sizinle bir iþim yok.

Mesajý yerine ulaþtýran elçinin Abdulmuttalib'den aldýðý cevap, beklenilenden çok farklýydý:

- Vallahi, biz de onunla savaþma niyetinde deðiliz; zaten buna gücümüz de yetmez. Bu ev ise, Allah'ýn haram evi ve O'nun Halil'i Ýbrahim'in yadigarýdýr. Þayet onu koruyacaksa mutlaka O koruyacaktýr; eðer yýkmasýna müsaade edecekse de bizim, onu koruma adýna bugün yapabileceðimiz bir þey yok.

Hunata, kendisiyle birlikte Abdulmuttalib'in de gelmesi­ni istemiþ ve o da yola koyularak Muðammýs'a kadar gelmiþti. Ebrehe'nin niyeti belliydi ve bu niyetini gerçekleþtirmek için yola koyulduðunda, sebepler açýsýndan önünde duracak bir güç de yoktu. Ancak çýkmayan candan da ümit kesilmezdi. Bu durumda bile, çözüm arayýþý içindeydi. Önce, tanýdýk dost bir sima aradý ve Zi Nefr adýnda eski bir dostunun da burada ol­duðunu öðrendi. Sevinmiþti; ancak, Zi Nefr denilen bu adam da, Ebrehe'nin esirleri arasýndaydý. Yine de Abdulmuttalib, Ebrehe ile görüþüp bu iþten onu vazgeçirme konusundaki is­teðini iletti ona.

- Ey Zi Nefr! Baþýmýza gelen þu iþi engelleyecek bir çözüm bulamaz mýsýn, diyordu.

- Sabah-akþam ne zaman öldürüleceði belli olmayan bir esir ne yapabilir ki? Þu halde, sizin için yapabileceðim hiçbir þey yok, diye cevapladý Zi Nefr. Arkasýndan da:

- Ancak, :filleri sevkeden seyis benim arkadaþýmdý. Ýster­sen ona haber ulaþtýnp sizin isteklerinizi melike ulaþtýrma, hakkýnýzý koruma ve melikle konuþma ortamý hazýrlama hu­suslarýnda yardým isteyebilirim, dedi.

Böyle bir ortamda, her bir emare büyük bir umuttu ve adama haber gönderilip maksat anlatýldý. Çok geçmeden se­yis, Ebrehe'nin karþýsýndaydý:

- Ey melik! Bu adam, Kureyþ'in efendisidir; huzuruna gelmek için senden izin talep etmektedir. Ayný zamanda o, Mekke kervanlarýnýn sahibi, insanlara bollukla ikramda bu­lunan, hatta dað baþlanndaki yýrtýcý hayvanlara bile yiyecek daðýtan þerefli bir zattýr. Onunla bir konuþsan da sana halini arz etse, diye de tamamladý.

Talep, kabul görmüþtü. Ýri yapýlý, heybet ve cemal sahi­bi Abdulmuttalib'i karþýsýnda görünce Ebrehe, önce izzet ve ikramda bulundu; oturduðu yüksek yerden aþaðýya indi ve kendisi de Abdulmuttalib'le birlikte yere oturdu ve tercümaný vasýtasýyla sordu:

- Ne ihtiyacýn var, benden ne istiyorsun? Alýþýlmýþýn dýþýnda bir cevap geliyordu:

- Benden alýnan ve mülküm olan iki yüz devemi geri ver­meni istiyorum.

Ebrehe, büyük bir þok geçirmiþti. Bu, nasýl bir reislikti!

Karþý konulmaz bir ordu ile gelmiþ, sorumluluðunu uhde­sinde taþýdýðý beldeyi yerle bir edeceðini haykýnyordu, ama o þahsýna ait bir malýn peþine düþmüþ; olacaklara aldýnþ bile etmiyordu.

- Ýþin doðrusu, seni ilk gördüðümde, duruþundan etkilen­miþtim, diye tepkisini dile getirdi önce ve arkasýndan ekledi:

- Fakat, konuþtukça anlýyorum ki sen, öyle bir insan deðil­miþsin. Senden aldýðým iki yüz devenin peþine düþüp onu ben­den istiyorsun da, senin ve atalannýn dini olan bir evi yýkmak için gelmiþ bir ordu hakkýnda hiçbir þey konuþmuyorsun!

Abdulmuttalib, vakar ve ciddiyetinden hiç taviz verme­den bütün samimiyetiyle:

- Ben, sadece develerin sahibiyim; þüphesiz, o evi de ko­ruyacak bir Sahibi var, deyiverdi. "Þu an için istediðin her þeyi yaparým zannediyorsun; ama iþ, öyle senin zannettiðin gibi kolay deðil." manasma geliyordu. Zira, güç ve kuvvetin ger­çek sahibine sýðýnýp dehalet eden hiçbir zayýfa, onun dýþýndaki hiçbir güç zarar veremezdi ve iþte, Abdulmuttalib de Ebrehe'­ye bu gücü hatýrlatýyordu.

Elbette Ebrehe kýzmýþtý:

- Onu bana karþý kimse koruyamaz, diye gürledi sinirle ...

Tavrýný hiç deðiþtirmeyen Abdulmuttalib, kendinden emin bir ses tonuyla ve bunu zaman gösterecek dercesine:

- Madem öyle, iþte o ve iþte sen, deyiverdi. Bunun anlamý, ''Madem öyle, sonucuna da katlanýrsýn." demekti.

Ortam iyice gerilmiþti. Aldýðý cevaplar karþýsýnda oldukça sinirlenen Ebrehe, buna raðmen Abdulmuttalib'in develerini geri teslim etti.

Yeniden Mekke'ye dönen Abdulmuttalib, ahaliyi toplayýp iþin vahametini haber verdi ve herkesten, gelecek tehlikeler­den canlanný kurtarmalan için, Mekke'yi terk ederek daðlara sýðýnmalanný istedi. Ardýndan da, Mekke'nin önde geleniyle birlikte Kabe'ye geldi. Kapýnýn halkasýna yapýþtý ve Ebrehe or­dusuna karþý kendilerine yardým etmesi ve Hz. Ýbrahim ema­netine sahip çýkabilmeleri için, beraberce ve saatler süren bir yakanþla Rabb-i Rahim'e yalvarmaya durdular. Daha sonra onlar da Kabe' den aynlýp dað baþlanna çýkarak beklerneye ko­yuldular.

Beri tarafta Ebrehe, ordusunu hazýrlamýþ ve Kabe'yi yýk­mak için hareket emri vermiþti. Ancak, ordusunun içinde onun emrini dinlemeyenler vardý. Filleri sevk etmekle görevli olan Nüfeyl ibn Habib isminde bir zat, kendisinden çok büyük iþler beklenen Necaþi hediyesi Mahmud'un kulaðýna eðilmiþ ve:

- Olduðun yere çök ve sakýn kalkma! Ardýndan da sað­salim olarak geldiðin yere geri dön! Çünkü sen, Allah'ýn ha­ram bir beldesindesin, demiþti. Firavun hanedaný arasýndaki mü'min özellikleri taþýyan bu zat da, kendisine düþen görevi yerine getirmenin huzuruyla oradan ayrýlmýþ ve o da daðlara sýðýnmýþtý.

Müsebbibü'l-Esbab olan Allah'ýn, kimi ve ne þekilde hay­ra sebep kýlacaðý belli olmazdý. Gerçekten de Mahmud, oldu­ðu yere çökmüþtü ve bütün zorlamalara raðmen ayaða kalkýp bir türlü Mekke'ye doðru yol almýyordu. Bir aralýk, yönünü deðiþtirmeyi denediler; hiç beklemedikleri þekilde Mahmud yerinden fýrlamýþ ve koþarcasýna ilerliyordu. Sað ve sol istika­mete de çevirdiklerinde durum farklý deðildi; filin gitmediði tek istikamet, Kabe yönüydü, Zavallý hayvaný, akla hayale gel­medik þekilde dövüp tartakladýlar, ama sonuç deðiþmiyordu. Mahmud, kan revan içinde kalmýþtý.

Bu ara, hiç beklemedikleri bir geliþmeye daha þahit olu­yorlardý; sahil cihetinden büyük bir karartý kopmuþ kendile­rine doðru geliyordu. Biraz daha yaklaþýnca, gelenlerin bü­yük bir kuþ sürüsü olduðunu gördüler. Büyük bir gürültüyle üzerlerine doðru gelen bu kuþlar, Allah düþüncesine savaþ açan Ebrehe ordusunu hedef seçmiþlerdi ve taþýdýklarý nohut büyüklüðündeki taþlarla ordunun üzerine yürüyorlardý. Her biri, gagalarý ve ayaklarýnda üçer tane taþ taþýyordu. Attýklarý her bir taþ, mutlaka bir askerin üzerine isabet ediyor ve taþýn isabet ettiði asker de olduðu yere yýðýlýp çöküveriyordu. Ordu­yu, büyük bir korku ve telaþ kaplamýþtý. Þimdiye kadar böyle bir hadiseyi, ne görmüþ ne de duymuþlardý. Çýðlýklar arasýnda koþuþturan her bir asker, hedefi belli olmayan bir yöne doðru kaçmaya çalýþýyordu, ama hedefi belli olan bir taþýn gelip de kendisini bulmasýndan kurtulamýyordu. Ebrehe de bundan

nasibini almýþtý. Kaçarken isabet eden taþýn etkisiyle vücudu pul pul dökülmeye baþlamýþ ve o da, büyük bir inilti, ýstýrap ve korkuyla geri dönerken son nefesini vermiþti.

Çok geçmeden, kimsenin karþý koymaya cesaret edeme­yeceði ihtiþamdaki Ebrehe ordusu, elinde güç olmadýðý halde gücün gerçek sahibine yönelmekle kuvvet kazananlar karþý­sýnda yerle bir olmuþ ve yenilmiþ ekin taneleri gibi delik deþik hale gelivermiþti. Sanki gizli bir el, masanýn üstündeki kir ve pasý temizlercesine Ebrehe ordusuna yönelmiþ, üstlerine bir sünger çekerek Hicaz'ý, kir ve pasýanndan temizleyivermiþti.

Temizliði bir baþka temizlik takip edecekti; bardaktan bo­þanýrcasýna bir yaðmur yaðacak ve bundan hasýl olan seller, önlerine kattýklan cesetleri alýp denize dökecek ve böylelikle, Allah davasýna baþ kaldýran küfür ordusunun geride býraktýk­larý da dezenfekte edilerek Hicaz, yeniden yaþanýlýr bir meka­na inkýlab edecekti.

Zira, çok geçmeden bu mekaný, Alemlerin Sultaný þeref­lendirecekti.

Ynt: Fil hadisesi By: ceren Date: 19 Nisan 2019, 17:32:58
Esselamu aleyküm. Fil hadisesini bir kez daha ogrenmiþ olduk. Rabbým razý olsun bilgilerden kardeþim...
Ynt: Fil hadisesi By: Sevgi. Date: 20 Nisan 2019, 05:58:11
Aleyküm selâm. Bu faydalý bilgiler için Allah razý olsun. Rabbim ilmimizi artýrsýn inþaAllah
Ynt: Fil hadisesi By: Bilal2009 Date: 02 Mayýs 2019, 20:56:17
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri doðru yoldan ayýrmasýn Rabbim paylaþým için razý olsun

radyobeyan