Kuranda Ýnsan Psikolojisi
Pages: 1
Hz Muhammede Mecnun Denilmesi By: meryem Date: 09 Mayýs 2011, 22:25:22
Hz. Muhammed'e Mecnun Denilmesi

Kur'an-ý Kerim, yüce Allah'ýn kendisine yakýn olduðunu bil­dirdiði ve seçkin kýldýðý bir kula verdiði nimetiyle baðdaþmayan mesnetsiz yakýþtýrmanýn, önceki dönemlerde olduðu gibi Hz. Muharnmed (s) döneminde de inanmayanlarca sürdürüldüðünü ifade eder:

“Sen Rabbinin nimeti sayesinde mecnun deðilsin.” [453] Ayet, ona mecnun diyen Kureyþli müþriklerin yalan söylediklerini göster­mektedir. [454] Onlar, bühtanda bulunarak Hz. Peygamber'in þeytanla birlikte faaliyette bulunduðunu söylüyorlardý. [455]

“Rabbinin nimetiyle Hz. Peygamber'in deli olmadýðý” þeklin­deki ifadeden kastedilen, ona verilen tam bir fasih konuþma, olgun bir akýl, razý olunan bir yaþam, tüm ayýplardan uzak olma, güzel þeylerle vasýflanmýþ olma gibi apaçýk görünür nimetlerdir. Bu ni­metler açýk bir þekilde algýlanabilir nimetler olduðundan onun deli olmasýyla zýtlýk arz eder. Allah ona deli demelerindeki yalanlayýcý tavýrlara kesin bir gösterge olsun diye bu inceliðe dikkati çekmek­tedir. [456] Allah katýndan bir hayýr olarak o, cinlerin etkisinden uzak­laþtýrýlmýþtý. [457]

Kur'an-ý Kerim yukarýdaki ayetle, Mekkeli müþriklerin Hz. Muhammed (s)'e karþý tavýrlarý ile Hz. Nuh döneminden bu yana rasulleri karþýlaþtýklarý tavýrlar arasýndaki benzerliðe dikkat çek­miþ olur. Böylece tarihi süreç içinde bu tür tavrýn deðiþmeden devam ettiði gösterilmiþ olur. Verilen bu bilgi ile, Hz. Muham­med (s)'in gönderildiði Mekke ve diðer bölgelerdeki müþriklere yönelik bir tehditte bulunulmuþtur. Yalanlamayý býrakmazlarsa helak ve azapla iliþkili olarak kýssalarý anlatýlan önceki toplumla­rýn baþýna gelen azap farklý þekilde de olsa onlarýn da baþýna gelecek, eðer deli diyerek peygamberlerini yalanlamayý sürdürür­lerse yok etmeye dair yasa onlarý da kuþatacaktý. Önceki ümmet­lere yönelik ilahi öfkeden nasýl önceki rasuller ve onlara tâbi olanlar kurtuldularsa, Allah, Hz. Muhammed (s) ve ona inananlarý da öylece kurtaracaktý.

Risalet döneminin ilk yýllarýnda Hz. Muhammed (s)'in Mekkeli bazý muhalifleri Kur'an'ýn belagat ve fesahatini Hz. Peygamber'in karanlýk güçlerle ve birtakým kötü ruhlarla (þeyatin) iliþkisi olan bir kâhin olduðu iddiasýný dile getirmiþlerdi. [458] Oysa

“O'nu þey­tanlar indirmedi. Bu onlara düþmez ve zaten yapamazlar da. Çünkü onlar melekleri iþitmekten uzaklaþtýrýlmýþlardýr.” [459] Þeytanlarla iþbirliði iftira­sý, Hz. Muhammed'in çaðdaþlarýndan büyük kýsmýnýn onun tebliðe baþlamasýna tepki olarak kullandýklarý ve yýllarca onu aþaðýlamak için kullanmaya devam ettikleri bir ithamdý. Kur'an'da sýkça rast­landýðý gibi mecnun ithamý yalnýzca Hz. Peygamber'e deðil onu izleyen ve izleyecek olanlarýn tümüne iliþkindir. Bu örnek ise ma­nevi/ahlakî deðerlerini Allah'a ve ölümden sonraki hayatýn varlý­ðýna inanma temeline oturtan herkesi kapsamaktadýr. [460]

Hz. Rasul, Safa tepesinde Kureyþ'i dine davet ederken kendi­sine deli denilmiþti. Oysa,

“Düþünmediler mi ki, arkadaþlarýnda hiçbir delilik yoktur. O apaçýk bir uyarýcýdýr.” [461] Onlar Hz. Peygamber'e deli diyerek tebliðin konusunu hedef alýyorlardý. Zaten Hz. Peygam­ber, nankörlükleri nedeniyle Allah'ýn cezalandýrmasý konusunda onlarý uyarmak için gönderilmiþti. [462] Fakat onlar öðüt almaktansa hakaret edip uzaklaþmayý tercih ettiler.

Allah, Kitabý'nda peygamberine, kendisine bu iðrenç iftirayý atan müþriklerin gelecekteki akýbetleri ile ilgili bilgi vermektedir. Ayrýca Kur'an, müþrikleri durumlarýný ortaya çýkarmakla, bâtýl üzere oluþlarýný gözler önüne sermekle, apaçýk sapýklýklarýný herkese duyurmakla tehdit etmektedir:

“Yakýnda (sen de) göreceksin, onlar da görecekler, hanginizin fitneye uðramýþ olduðunu.” [463] “Fitneye uðramýþ” demek aklý yok yani deli demektir. [464] Herkesin durumu­nun belli olacaðýna dair vaat, Peygamberimizin kiþiliðine dil uza­tan, ona mesnetsiz iftiralar atan müþriklere yönelik bir tehdit an­lamýna geldiði kadar Hz. Peygamber'e ve beraberindeki müminle­re de bir güvence anlamýndadýr.

Vahye muhalif olanlar Hz. Peygamber'in mecnun olduðunu söylerken, onun Ýblis olduðunu söylemek istiyorlardý. Zira meftun, þeytanýn musallat olduðu aklýný yitirmiþ kimsedir. Hatta meftun olan kimsenin bizzat þeytan olduðu da söylenmiþtir. [465] Zira Allah'a karþý gelip ebedî azaba uðramayý ve birçok insaný da bu yöne yönlendirmeyi amaçlamanýn akla uygun bir izahý mümkün deðildir. Þeytanýn dokuncasýndan kaynaklanan delilik ve kafa karýþýklýðýna kimin maruz kaldýðý bilgisi onlara uzak deðildi. [466]

Acaba müþrikler bu âyet baðlamýnda Peygamberimiz (s) için “O, mecnunun biridir.” derken neyi kastediyorlardý? Delirdiðini söylemiþ olduklarýný kabul ettiðimizde bu ancak hakaret amaçlý kullanýlmýþ olabilir. Ýkinci olarak kastettikleri onun cinlerle iletiþim halinde olduðu, onlarýn bu garip ve olaðanüstü sözleri ona ilham ettikleri þeklindedir diyebiliriz. Nitekim her þairin bir þeytanýnýn olduðu ve bu þeytanýn güzel söz söylemede o þaire yardým ettiði düþüncesine sahiptiler. [467] Oysa bu zanlarý, Peygamber Efendimizin gerçek durumundan uzaktýr. Kendisine vahyedilen Kur'an, kalýcý, doðru ve tutarlý bir muhtevaya sahiptir. Hz. Muhammed'in getir­diði vahiy kendisinden daha üstünü olmayan hikmet ve sahih fýt­rata sahip kimselere doðruluðu gizli kalmayacak hak bir kitaptýr. Bu durumda “Delinin sözüdür” demek mümkün deðildir. Aslýnda onun doðru söyleyen birisi olduðunu ve aklî melekelerinin yerinde olduðunu bilmektedirler. Fakat onlar, hakký ve peygambere itaati hoþ görmemekte ve bunu hasetçilik ve azgýnlýk yaparak ve kibirli davranýþlarda bulunarak göstermektedirler. [468]

Halbuki yakýn gelecekte Peygamber ile onu yalanlayanlarýn gerçek durumu ortaya çýkacaktý. Onun içinde bulunduðu durumla kimin sýnandýðý ve kimin davasýnda sapýk olduðu ise ahirette aþi­kar hale gelecektir:

“(Ey Muhammed!) Doðrusu Rabbin, kendi yolun­dan sapan kiþiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O'dur.” [469] Onlar peygamberi deli kendilerini de akýllý sanarak yalanlýyorlardý. Halbuki onlar sapkýnlýk içinde ve peygamber de dosdoðru yol üzereydi. [470]

Hz. Muhammed'e deli diyerek hakaret edenlerin, kýzgýn ba­kýþlarýnýn, beraberinde iðrenç küfürler, sövgüler ve iftiralar da vardý:

“O inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ý) iþittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. Hâlâ da 'Hiç þüphe yok o bir delidir.' der­ler.” [471] Allah'ýn Kitabý'ný okurken iþittiklerinde, Allah'ýn, özellikleri­ni anlattýðý müþrikler: “Muhammed delidir, bize getirdiði þeyler delilik hezeyanlarýdýr.” diyorlardý. [472] O þair ya da deli deðil [473] aksine Kur'an'ý ve tevhidi getirmiþ ve tevhid ile iliþkili önceki rasullerin getirdiklerini doðrulamýþ bir kiþiydi. Onlarýn bu tavrý, büyüklük ve kibirlerinin meydan okuyuþ ve karþý çýkýþtaki aþýrýlýklarýnýn açýk iþaretidir. [474] Peygambere deli diyerek tevhidi inkâr edenler acý bir azabý tadacaklardýr. [475]

Bu olgunun Kalem suresinin [476] âyetlerinde yer almasý, bu karþý tavrýn, davetin ilk adýmlarýndan beri var olduðunu gösterir. Bu âyetin ifade biçimi inanmayanlarýn, peygamberin delilik hastalýðý­na tutulduðunu deðil, onlara okuduðu þeye karþý düþtükleri dehþe­ti dile getirmek istediklerini, güçlü bir delaletle göstermektedir. [477] Onlar, gözlerini açmýþ ve panik içinde Rasul'e bakýyorlardý ve deh­þetten neredeyse onu gözleriyle yiyeceklerdi.

Onlar gerçek anlamda Hz. Muhammedi tanýyorlardý. Aklî ol­gunluðunu ve kararlýlýðýný bildikleri halde onun deli olduðunu söylüyorlardý. Allah onlara,

“Arkadaþýnýz (Muhammed) mecnun de­ðildir.” [478] diyerek onun, delilerin yaptýðý gibi hezeyanlar savurmadýðýný, [479] herhangi bir rahatsýzlýðýndan dolayý mantýklý olmayan sözler sarf etmediðini [480] belirtmektedir. Bazýlarý bu sözleri ona ve mesajýna karþý bir tuzak olarak ileri sürüyor, bazýlarý ise þimdiye kadar duymadýklarý, alýþmadýklarý, insanlarýn söylemleriyle kýyaslanma­yan bu sözler karþýsýnda hayrete ve dehþete kapýldýklarý için böyle diyorlardý. Bu konuda, “Her þairin bir þeytaný vardýr. Ona eþsiz güzellikte sözler getirir. Her kahinin bir þeytaný vardýr. Gaybtan ona haber getirir. Þeytan bazý insanlara dokunur, çarpar. Onlar vasýtasý ile ilginç sözler söyletir.” þeklindeki anlayýþlarýna ve dü­þüncelerine dayanýyorlardý. Halbuki o, onlarýn arkadaþý yani baþ­langýçtan bu yana aralarýndaydý. Onu iyi biliyorlardý. O, mükem­mel bir ahlak ve akla sahipti. O onlarýn en olgunu zihinsel olarak da en temizi ve erdemlisiydi. [481] Yumuþak baþlýlýkla, söz ve davranýþ­ta doðrulukla kendini belli etmiþ birisiydi. [482]

Aslýnda ahirete inanmayanlar sürekli bir sapýklýðýn pençesin­de olduklarý gibi sürekli bir bunalým içindedirler. Nedenine gelince kalbinde ahiret inancý taþýmaksýzýn yaþayan kimse bitmez bir psi­kolojik tedirginlik içinde olur. Dünyada çektiði sýkýntýlarýn telâfi edileceðine, adaletli bir hesaplaþma gerçekleþeceðine iliþkin hiçbir umudu ve beklentisi yoktur. Dünyada öyle durumlar, öyle sýkýntýlar vardýr ki, insanýn kalbinde ahiret beklentisi olmasa bunlara katlanamaz; orada iyilerin ödüllendirileceði ve kötülerin cezalan­dýrýlacaðý ümidi olmasa insanda kötülüklere karþý sabretme gücü kalmaz. Ama inanmayanlar bu gerçeði kavrayamadýlar ve iman etmeleri gereken ahireti yalanlamak için yine Hz. Peygamber'e hakaret etmeyi tercih ettiler:

“Acaba o, yalan yere Allah'a iftira mý etmiþtir? Yoksa onda delilik mi var?” (dediler). Hayýr! Ahirete inanmayanlar azaptadýrlar ve derin bir sapýklýk içindedir.” [483] Onlarýn iman et­meleri gerekirken, peygamberin anlamsýz þeyler söyleyen bir deli olduðunu söylemeleri ne kadar da tutarsýz bir tavýrdýr. [484] O delidir, anlaþýlmaz, akýl ermez þeyler söylüyor diyorlardý ama aksine o, en fazla doðru söyleyen insandý. [485]

Kureyþ'in ileri gelenleri, Hz. Muhammed'i yalancý diye suç­lamanýn çok zor olduðunu çünkü herkesin onu doðru sözlü bir insan olarak tanýdýðýný ve hiç kimsenin þimdiye kadar onun aðzýn­dan bir yalan iþitmemiþ olduðunu biliyorlardý. Bu nedenle insanla­rýn önüne þöyle bir mesele koydular: “Bu adam öldükten sonra dirilmek gibi imkânsýz bir þey söylediðine göre, ya bile bile yalan söylüyor Allah korusun ya da deli.” Fakat onu delilikle suçlamak, yalancýlýkla suçlamak kadar saçmaydý çünkü Hz. Peygam­ber gibi akýllý ve saðduyulu bir insanýn deli olduðunu kabul etmek mümkün deðildi. [486] Ýþte bu nedenle Allah onlarýn bu ithamlarýna yukarýdaki âyet baðlamýnda cevap vermeye bile gerek duyma­mýþ ve onlarýn öldükten sonraki hayatýn mümkün olduðu konusundaki hayret ve meraklarýný ifade etmekle yetinmiþ, ahirete inanmayanlarýn azaba uðrayacaklarýný ve onlarýn büyük bir sapýk­lýk içinde olduklarýný söylemekle konuyu bir sonuca baðlamýþtýr.

Bu kimseler, gerçeði bildiren kimseyi dinlememekte ve umur­samazca cehenneme götüren yolda ilerlemektedirler. Akýlsýzlýkla­rýnýn doruk noktasý ise, onlarýn kurtuluþu için çabalayan kimseyi delilikle itham etmeleridir. Bu tutarsýzlýk nedeniyle Allah, inkarcý­larý düþünmeye teþvik eder:

“(Resulüm! Onlara) de ki: Size bir tek öðüt vereceðim: Allah için ikiþer ikiþer ve teker teker ayaða kalkýn, sonra da düþünün! Arkadaþýnýzda (peygamberde) hiçbir delilik yoktur! O ancak þiddetli bir azap gelip çatmadan evvel sizi uyaran bir peygamberdir.” [487] Onlar Hz. Muhammed'in Kureyþ'in en akýllýsý, en fazla hilm sahibi, en parlak zihne sahip ve kötü þeylerden en uzak kiþisi ol­duðunu biliyorlardý. [488] O deli deðil, aksine Allah'ý inkârlarý nedeniy­le cehennem azabýna uðramalarýndan önce onlarý uyaran bir kim­seydi. [489] Bu âyette Allah olumsuz tavýrlarýný sürdürüp yalanlamaya devam edenleri, Hz. Peygamber'in “Azabý hatýrlatma” görevini zikrederek tehdit etmektedir.

Ýnanmayanlarýn söyledikleri Hz. Peygamber'in deli olduðuna dair sözlerinden birisi de onun “Muallem mecnun” olmasý þeklin­deydi:

“Sonra ondan yüz çevirdiler ve: 'Bu, (muallem mecnun) öðre­tilmiþ bir mecnun!' dediler.” [490] Onlar, Allah'ýn Kitabý'ndan kendilerine okunan üzerine düþünmediler, onun delillerinden yola çýkarak öðüt almadýlar: “O bir delidir. Bu kelam ona öðretilmiþtir” dediler. [491] Ona bir beþerin ya da kâhinlerin ve þeytanlarýn öðrettiðini, onun rasul deðil aksine bir deli olduðunu ileri sürdüler. [492] Onlar bu iddialarýyla þu amacý güdüyorlardý: Hz. Muhammed'in cinlerle irtibatlý olduðu kabul görürse, cinler kimi zaman kötü niyetli olduðu için, onlarýn getirdiði mesajýn hak olduðuna dair hiçbir kesinlik olamazdý ve böylelikle de Kur'an öðretisine de deðer verilmeyebilirdi. [493] Aslýnda Kureyþ Araplarýn en fasihi, dili en iyi bileni ve söz vezinlerinde en güçlü olaný idi. Yine de Hz. Muhammed'in getirdiði konusunda þaþýrdýlar ve saygýsýzlýk yaptýlar. Bazen Kur'an'a sihir bazen de bizzat peygambere “Öðretilmiþ deli” dediler. [494]

Onlar aslýnda onun, sade bir kimse olduðunu, ancak baþkala­rýnýn onu yoldan çýkararak, gizlice Kur'an âyetlerini kendisine öð­rettiðini ve onun da gelip onlara anlattýðýný söylemek istiyorlardý. Hz. Peygamber (s)'in tüm ciddiyetiyle teblið ettiði vahyi hafife alý­yorlardý, Kur’an’ýn yüce mesajýna hiç kulak asmayarak, onu kendi­lerine ulaþtýran kimsenin yüksek meziyetlere sahip olduðunu ve iddialarýnýn ne kadar saçma temellere dayandýðýný hiç düþünmü­yorlardý. [495]

Dedikleri gibi baþkalarý Kur'an'ý Rasulullah'a gizlice öðretseydi, Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali, Hz. Zeyd ve diðer Müs­lümanlardan bu olayýn gizli kalmasý mümkün deðildi. Bu insanlar her zaman Hz. Peygamber (s)'in yanýnda bulunuyorlardý. Onu perde arkasýndan bir baþkasý idare etseydi ve böyle bir yöntemle o, peygamberlik iddiasýnda bulunsaydý, yine en önce bu insanlar ona karþý çýkarlardý.

Allah,

“Arkadaþýnýz (Muhammed) sapmadý, azmadý.” [496] derken de her ne kadar âyette lafýz olarak 'mecnun' kelimesi geçmese de onun deli olmadýðýný kastetmiþ olabilir. [497] Yani o akýllý bir insandý, þaþkýn deðildi; doðru yoldaydý, samimiydi, kötü niyetli deðildi; Hak'tan, yani Allah'tan aldýðý gerçeði insanlara duyuruyordu. Kuruntulu, uydurmacý veya iftiracý deðildi. Mesajýný iletirken hevâdan konuþmuyordu. Söyledikleri, kendisine indirilmiþ bir va­hiydi. O doðru ve güvenilir bir aracý sýfatý ile kendisine gelen vahyi etrafýndakilere iletiyordu. [498] Halbuki bu vahyin taþýyýcýsýnýn, hangi yoldan geldiði ve nasýl bir çizgi izlediði bellidir. Peygamber bu vahyin izlediði yolu gözleri ve kalbi ile görmüþtür. Bu konuda ku­runtuya kapýlmýþ, aldanmýþ ya da yanýlgýya düþmüþ deðildir.

Hz. Muhammed'in toplumundan müþrik olanlarýn ona deli demeleri onun kendisine tâbi olmaya ve ilahlarýný terk etmeye da­vet etmesiyle de iliþkiliydi. [499] Ona seslenme tarzlarýnda bile istihza dolu tavýrlarý kendisini ele veriyordu:

“Dediler ki: “Ey kendisine Kur'an indirilen (Muhammed) Sen mutlaka bir delisin!” [500] Alay ederek, “Kendisine Kur'an indirildiðini sanan” adam dediler. Onlara göre söylediði þeyi ona cinler yazdýrýyordu ve o Kur'an makul bir anlamý olmayan, görüþlerine muhalif, inançlarýndan uzak ve aklýn kabul etmediði ve bu nedenle onlarýn da kabul edemeyeceði bir þeydi. [501] “Ey” nidasý alay içindi. Kur'an'a inanmadýklarý için “Kendisine Kur'an indirilen kimse demeleri” ciddiyetten uzaktý. Bu hitap þekli, yukarýda temas ettiðimiz Firavun'un Hz. Musa'yý yalanlarken kul­landýðý [502] ve Þuayb'ýn, toplumu tarafýndan istihza edildiði [503] üslup gibidir. Bir farkla ki, Firavun peygambere deli diyerek alay eder­ken onun elçiliðini, Þuayb'ýn toplumu ise ibadeti, Hz. Peygamber dönemindekiler ise ona indirilen vahyi ön plana çýkarmýþlardýr.

Kureyþ'ten müþrik olan kimseler:

“Mecnun bir þair için biz tan­rýlarýmýzý býrakacak mýyýz?” [504] derlerdi. Bu kibirli kimselerin büyüklenmesi dini Allah'a has kýlma konusundaydý. Hem de Allah'ýn nebisini kast ederek, “Deli bir þaire itaat edeceðiz ve Allah'tan baþ­ka ilah yok diyeceðiz ha!” diyorlardý. Allah, peygambere deli bir þair diyen müþriklerin yalanlarýný ortaya koymak için onun böyle olmadýðýný aksine hakký, yani kendisine indirilen Kur'an'ý getirdi­ðini ve önceki rasulleri de doðruladýðýný ifade etmektedir. [505] Onlar burada Kur’an’ýn Hz. Muhammed'in zihinsel bir ürünü olduðu iddiasýnda bulunuyorlardý. [506] Halbuki Hz. Peygamber'e bir þiir ye­teneði bahþedilmemiþti. [507] Þiirde anlam, dilin müzikalitesi ve ritmi karþýsýnda genelde ikinci derecede kalýrken Kur'an'da tam tersi geçerlidir. Kur'an'da kelimelerin seçimi, sesleri ve cümle içindeki konumlarý, daima kastedilen anlamýn destekleyicisi niteliðindedir. [508]

Müþrikler ona bazen kâhin bazen de deli diyorlardý. Kur'an-ý Kerim, Hz. Peygamber'i öðüt vermeye devam etmeye ve müþrikle­rin kendisine karþý terbiyesizliklerine ve suçlamalarýna aldýrmamaya çaðýrýyordu:

“(Ey Muhammed!) sen hatýrlat, öðüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de mecnun.” [509] Peygambere attýk­larý bu iki iftiranýn ortak noktasý, aralarýnda yaygýn olan “Kâhinle­rin þeytanlardan haber aldýklarý” yolundaki inanýþlarý ile þeytanla­rýn bazý kimseleri çarptýðý ve böylece o kiþileri delirttiði inancý idi. O halde kâhinlik ve delilikte þeytan ortak etken olmaktadýr.

Müþrikleri Rasulullah'ý kâhin veya deli þair veya büyücü nite­likleri ile nitelemeye iten, Kur'an'ýn icazý karþýsýndaki þaþkýnlýklarý ve söyleyecek söz bulamamalarýydý. Onlar söz sanatýnda ustaydý. Kur'an-ý Kerim karþýlarýna hiç de alýþýk olmadýklarý bir söz türü ile çýktý. Kendi ruhlarýndaki bir hastalýk dolayýsýyla, bu Kitabýn Allah katýndan olduðunu kabullenmek istemeyince, bu sefer onun insa­nüstü kaynaðýný bazý nedenlere baðlamak ihtiyacýný hissettiler ve “Bu Kur'an, cinlerin vahyidir veya onlarýn yardýmý ile gelmiþtir. Bunu getiren Peygamber ya cinlerden haber alan bir kâhin ya on­lardan yardým alan bir büyücü veya cinlerle görüþen bir þair ya da þeytanýn çarptýðý bir deli olup bu acayip sözleri kendisine þeytan söyletmektedir.” diyorlardý.

Bu sözler çok çirkin ve iðrenç sözlerdi. Allah, bu sözlerden dolayý Peygamberini teselli etti ve o sözleri Peygamberin gönlünde etkisiz hale getirdi. Ve O'nun Rabbinin nimeti ile çepeçevre kuþa­týlmýþ olduðunu, böylesi bir nimete eren kimsede ne kahinlik ne de delilik olacaðýný bildirdi. [510] O, risalet görevini yerine getiren bir kuldu.

Hz. Peygamber, kendisi hakkýnda bilgi sahibi olmadýklarý bi­risi deðildi:

“Yoksa peygamberlerini tanýmadýlar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar? Yoksa onda bir delilik olduðunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakký getirmiþtir. Halbuki onlar haktan hoþlanmamaktadýr­lar.” [511] Allah onlarýn bu yalanlayýcý tavýrlarýndaki cehaletlerine iþaret eden bir azarlama olarak, “Yoksa onda bir delilik olduðunu mu söylüyorlar?” þeklindeki bir soruyla onlarýn Hz. Muhammed'in gö­revini, onunla gönderileni, tevhidin hakikatini ve adaleti anlaya­madýklarýný ifade etmektedir. [512] Yani onlar gerçeði kabul etmek istemiyorlardý. Nedeni, Kur'an'ýn ortaya koyduðu dünya görüþü­nün onlarýn heva ve heveslerine, çýkarlarýna ya da alýþageldikleri düþünce tarzýna uymamasýydý. [513]

Ýnanmayanlarýn Rasulullah'ý delilikle suçlamalarý, onun söy­lediklerini çirkin görme tarzýndadýr, inanç ve düþüncelerini karýþtý­ran yeni bir þeye davet eden bir kimseye karþý bunu idraklerine sýðmayacak bir cüret olarak görmeleri, insanlarýn öteden beri alýþ­kýn olduklarý bir tutumdur. Bu ithamlarý ile onlarýn þair, kâhin, fal­cý ve sihirbazlar hakkýnda inandýklarý gibi, Rasulullah'ýn da cinlerle iliþkide olduðunu kastetmiþ olmalarý mümkündür. [514] Ýnanmayanlar onun risalet iddiasýnda bulunmadan önce eminliðin, doðruluðun zirvesinde olan, yalan ve kýnanacak bir ah­laka sahip olmaktan uzak bir kimse olduðunu bilirlerken ve onu “Emin” diye isimlendirirlerken nasýl yalanladýklarýný anlamak mümkün deðildir. Onun insanlarýn en akýllýsý olduðunun farkýnda olmalarýna ve deli birisinin kati deliller getirmesinin mümkün ol­mamasýna raðmen onun için deli demeleri makul bir þekilde izah edilemez. [515] Mecnun bir kiþinin Kur'an gibi yüce ve eþsiz bir kitabý okumasý ve yalnýz kendi halkýnýn deðil, tüm dünya insanlarýnýn hayatýnda devrim yapan bir hareketi baþlatýp baþarýyla sonuçlan­dýrmasý mümkün deðildir. [516] Akýl almayacak bir þey varsa, inanma­yanlarýn peygamberliði ve Kitab'ý gereði gibi takdir edemeyiþleridir..

Onlar onun aklen içlerindeki en üstün kimse, zihnen de en parlaðý olduðunu biliyorlardý. Fakat o, onlarýn þehvetlerine nevalarýna muhalif olan þeyi getirmiþti. Hakký reddedecek bir þey bulamadýklarýndan deli, büyücü, þair gibi ifadeler kullanýyorlardý. “Çoðunun” hakký hoþ görmeyiþi, bir kýsmýnýn hakký kötü gördük­lerinden deðil, toplumun kýnamasýndan, “Atalarýnýn dinini terk etti” demelerinden kaynaklanmakta ve çekindikleri için iman etmediklerini göstermektedir. [517] Ebu Talib buna iyi bir örnektir.

Onlar Hz. Peygamber'e deli diyerek iman etmeyiþlerine bir rasyonellik katmaya çalýþýyorlardý. Oysa deliliðin emareleri onda mevcut deðildi. Aksine o, Kur'an'ý, hak olan tevhidi ve hak dini getirmiþti. Ama onlar, haset, azgýnlýk ve taklitçilikleriyle hakký beðenmez bir tavýr içine girdiler. [518]

Sonuç olarak inkarcýlarýn peygamberleri delilikle suçlamala­rý, onlarý aþaðýlama, getirdikleri mesajý inkâr etme ve doðruyu hoþ görmeme anlayýþlarýndan kaynaklanýyor diyebiliriz. Diðer peygamberler gibi Hz. Peygamber (s) de onlardan bir haraç istemiyordu. Onlarý doðru bir yola çaðýrýyor fakat ahirete inanma­yanlar, ona deli diyerek ýsrarla yoldan çýkýyorlardý. Allah onlarý sýkýntýya düþürdüðünde bile Rablerine boyun eðmediler. [519]


[453] Kalem: 68/2.

[454] Taberî, XIV/2, 23.

[455] Kurtubî, IX/2, 209.

[456] Râzî, X, 600.

[457] Kasými, a.g.e., XVI, 5892.

[458] Esed, a.g.e., 759.

[459] Þuara: 26/210-212.

[460] Esed, a.g.e., s. 1174.

[461] Araf: 7/184.

[462] Taberî, VI/1, 182; Esed, Mekkelilerin alýþýk olduðu þeylerden kökten deðiþik bir mesaj getirdiði için, Hz. Peygamber (s)'e, Ýnanmayan pek çok çaðdaþý tarafýndan onun deli olarak görüldüðünü söyler. Ve arkadaþlarý þeklindeki ifadenin kulla­nýlma nedeninin onun bir beþer oluþuna dikkati çekmek, yandaþlarý arasýnda doðmasý muhtemel yanlýþ eðilimleri bertaraf etmek için olduðu fikrindedir bkz.: Esed, a.g.e., s. 312.

[463] Kalem: 68/5-6

[464] Taberî, XIV/2, 26.

[465] Râzî, X, 602; Kurtubî, IX/2, 212.

[466] Kurtubî,.IX/2, 213.

[467] Kutub, Fi Zilali'l-Kur'an, X, 125.

[468] Taberî, X/2, 55.

[469] Kalem: 68/7.

[470] Râzî, X, 603.

[471] Kalem: 68/51.

[472] Taberî, XIV/2, 57; Kurtubî, IX/2, 235.

[473] Saffat: 37/36-37.

[474] Behiy, Muhammed, Ýnanç ve Amelde Kur'an'ý Kavramlar, (çev.: Ali Turgut), 2. baský, Yöneliþ Yay., Ýstanbul, 1988, s. 107.

[475] Saffat: 37/38.

[476] Kalem suresi, Fuad, Hazin, Mecmau'l-Beyan, Suyuti, Hüseyin ve Îkrime, Ýbnu Abbas, Cabir ve Ýzzet Derveze'nin sýralamasýna göre ilk inen ikinci suredir bkz.: Derveze, Kur'an'a Göre Hz. Muhnmmed'in Hayatý, II, 135.

[477] A.g.e., II, 146.

[478] Tekvir: 81/22.

[479] Taberî, XV/l, 101

[480] Kâsýmî, a.g.e., XVII, 6078.

[481] A.g.e., XVII, 6079.

[482] A.g.e., XIV, 4966.

[483] Sebe: 34/8.

[484] Taberî, XII/1, 78.

[485] Kurtubî, VII / 2, 238.

[486] Mevdudî, Tefhîmu'l-Kur'an, IV, 445.

[487] Sebe: 34/46.

[488] Zemahþerî, III, 572.

[489] Taberî, XII/1, 126.

[490] Duhan: 44/14. “Öðretilmiþ ifadesinden neyi kastettikleri için bkz.: Nahl: 16/103. Furkan: 25/4.

[491] Taberî, XIII/1, 149.

[492] Kurtubî, VIII/2, 123

[493] Watt, a.g.e., 167.

[494] Bakýllani, Cafer b el-Kâsým Ebu Bekr, Kitabu Temhidi'l-Evâil ve Telhisi'd-Delâil, Müessesetü Kütübi's-Sekafiye, Beyrut, 1987, s. 170.

[495] Mevdudî, Tefhîmu'l-Kur'an, V, 283.

[496] Necm: 53/2.

[497] Râzî, X, 234.

[498] Kutub, Fî Zilâli'l-Kur'an, IX, 413.

[499] Taberi, VIII/2, 9.

[500] Hicr: 15/6.

[501] Meraði, a.g.e., XIV, 8.

[502] Zemahþerî, II, 549; Mevdudî, Tefhîmu'l-Kur'an, II, 531.

[503] Hud: 11/87. Taberî, VII, 135; Ali, a.g.e., s. 538. Hamidullah Muhammed, Aziz Kur'an, (çev.: Abdülaziz Hatip, Mahmut Kanýk), Ýstanbul, 2000, s. 378; Kur'an, Allah'ýn ayetlerine küfreden, peygamberleri ve insanlardan adaleti emredenleri haksýz yere öldüren kimselere acýklý bir azabý “Müjdelemekle” zulmeden kimse­lerle alay etmektedir. Bkz.: Âl-i Ýmrân: 3/121.

[504] Saffat: 37/36.

[505] Taberî, XII/2, 62.

[506] Esed, a.g.e., s. 912.

[507] Rum: 30/69.

[508] Esed, a.g.e., s. 905.

[509] Tur: 52/29.

[510] Kurtubî, IX/1, 66.

[511] Müminun: 23/69-70.

[512] Kâsýmî, a.g.e., XII, 4408-4409.

[513] Esed, a.g.e., s. 698.

[514] Derveze, et- Tefsîru'l-Hadis, I, 63.

[515] Râzî, VIII, 286.

[516] Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'an, III, 387.

[517] Zemahþerî, III, 190; Râzî, VIII, 287.

[518] Kurtubî, VI/2, 130.

[519] Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karþý Tavýrlar, Ekin Yayýnlarý: 81-92.



Ynt: Hz Muhammede Mecnun Denilmesi By: bahriþan 8/b Date: 15 Ocak 2015, 18:42:49
HANGÝ CESARETLE HZ.MUHAMMEDE MECNUN DEMÝÞLER AMA BENDE YANLIÞ ANLAMIÞ OLABÝLÝRLER
ALLAH RAZI OLSUN PAYLAÞIMDAN
     



 
Ynt: Hz Muhammede Mecnun Denilmesi By: yunus emre 7/B Date: 15 Ocak 2015, 18:55:58
allah sizden razi olsun
Ynt: Hz Muhammede Mecnun Denilmesi By: Rukiye Çekici Date: 21 Þubat 2015, 12:38:43
Ona mecnun deninmesi boþa deðildi... Çünkü  O dinine ve Allah'ýna
aþýktý..
Ynt: Hz Muhammede Mecnun Denilmesi By: ikranur 7d Date: 21 Mart 2015, 21:03:25
bu bilgiler için teþekkürler. Allah razý olsun.

radyobeyan