Ebu Bekr Es-Sekkaf By: armi Date: 12 Haziran 2009, 16:34:26
On dördüncü yüzyýlýn sonlarýnda ve on beþinci yüzyýlýn baþlarýnda Yemen'in Hadramût bölgesinde yaþamýþ büyük velîlerden. Ýsmi Ebû Bekr bin Abdurrahmân'dýr. Es-Sekkâf lakabýyla meþhûr oldu. Doðum târihi bilinmemektedir. Terîm'de doðdu. 1427 (H.831) senesinde Terîm'de vefât etti.
Ýlim ve güzel ahlâk sâhibi asîl bir âileye mensûb olan Ebû Bekr es-Sekkâf, küçük yaþýndan îtibâren ilim öðrenmeye baþladý. Çocukluðunda babasýnýn ders meclisinde bulunup küçük yaþta Kur'ân-ý kerîmi ezberledi. Babasýnýn huzûrunda kalýp tasavvuf ilmini öðrendi. Tasavvuf yolunda ilerleyip mânevî derecelere kavuþtu. Zâhirî ilimlerde ve tasavvufta yüksek derecelere ulaþtýktan sonra babasý ona icâzet, diploma verdi ve insanlara Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýný anlatmak husûsunda hýrka giydirdi. Babasýnýn saðlýðýnda iken insanlarýn müþkil meselelerine cevap veren Ebû Bekr es-Sekkâf, insanlara vâz ve nasîhat ederek onlarýn dünyâ ve âhirette saâdete kavuþmalarýna gayret etti. Babasý onun hakkýnda; "Allahü teâlâ ihtiyarlýðýmýzda Ebû Bekr ile bize fayda verdi. Çocuklarýmýzýn terbiye ve yetiþtirilmesinde bize yardýmcý oldu." buyurarak oðlunun üstünlüðünü iþâret etti. Kardeþleri, Ebû Bekr es-Sekkâf'a çok saygý ve hürmet gösterip ondan istifâde ettiler. Kardeþlerinden Ahmed bin es-Sekkâf; "Kardeþim Ebû Bekr'in baþý üzerinde meþîhât, þeyhlik tâcýný gördüm." demiþtir.
Ömer el-Muhdâr da onun hakkýnda; "Eðer Abdurrahmân es-Sekkâf'ýn âile fertleri terâzinin bir kefesinde, Ebû Bekr es-Sekkâf da diðer kefesinde bulunsa, Ebû Bekr'in bulunduðu taraf aðýr gelir." diyerek üstünlüðünü ifâde etti.
Ebû Bekr es-Sekkâf hazretleri Allahü teâlânýn emirlerini yapýp, haramlardan kaçýnarak ve nefsin istediklerinin tersini yaparak yüksek sýrlara vâkýf oldu. Fakat bu sýrlarý kimseye açmadan mütevâzî bir halde hayâtýný devâm ettirdi. Kalbinden Allahü teâlânýn sevgisinden baþka her þeyi uzaklaþtýrdý. Her hâlinde Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem sünnet-i seniyyesine uyarak, hakîkat nûrlarýna kavuþtu. Onun bu örnek yaþayýþýný gören insanlar, ondan çok istifâde ettiler.
Oðlu Ali bin Ebî Bekr, babasý hakkýnda þöyle dedi: "Babam, Resûlullah efendimizin sünnetine tam uymak husûsunda Eshâb-ý kirâm, Tâbiîn, Tebe-i tâbiîn ve diðer evliyânýn büyükleri gibiydi. Ýslâmiyete uymak husûsunda bütün mânileri yenmiþ, dünyâya ve dünyâ ehline hiç meyletmemiþti. Bu yüksek halleri sebebiyle yüksek tecellîlere, büyük derecelere kavuþtu. Ýnsanlardan mümkün olduðu kadar uzak kaldý. Bu sýrada kendisine melekût âleminin perdeleri açýldý. Pekçok mânevî ihsânlara kavuþtu. Allahü teâlâ ona gayb hallerini gösterdi. Peygamberler, melekler ve velîlerle görüþüp onlarýn makam ve hallerini seyretti. Kendisine, berzah yâni kabir âlemiyle ilgili sýrlar açýldý. Kabirdeki kimselerin içinde bulunduklarý nîmetleri ve azâblarý müþâhede edip, gördü. Peygamber efendimizi sallallahü aleyhi ve sellem rüyâsýnda ve uyanýk iken görmek þerefine nâil oldu. "Yer yüzünden Arþa kadar olan her þeyi Allahü teâlâ bana bildirdi. Eðer bana ihsân edilenleri açýklasam, Terîm halký; "Bu, kýyâmet gününde bizim þefâatçimizdir." derdi." buyurdu.
Ebû Bekr es-Sekkâf hazretleri, içinde bulunduðu haller sebebiyle yemeden içmeden kesilir günlerce uyumazdý. Duyduðu hoþ bir ses sebebiyle bulunduðu yerde þaþkýn ve kendinden geçmiþ bir hale dönerdi. Bu halde iken kendisine söylenen hiç bir sözü iþitmezdi. Bâzan yaz gününde kýþýn soðuðundaki gibi üþür ve titrerdi. Oturduðu evin kapýlarýný kapatýr, sýrtýna kalýn elbiseler giyerdi. Bâzan da soðuk kýþ gününde, yaz sýcaðýnda gibi harâretten þikâyet eder, sergisiz bir yer üzerinde yatýverirdi.
Pekçok kerâmetleri görülmüþ olan Ebû Bekr es-Sekkâf, talebelerine çölde acýktýklarý zaman, henüz fýrýndan çýkmýþ sýcak ekmek ikrâm ederdi.
Bir defâsýnda iki kiþi, þehrin bâzý ileri gelenlerini ziyâret etmek için Terîm'e gelmiþlerdi. Bir Cumâ günü idi. Önce Ebû Bekr es-Sekkâf'ý aradýlar. Onu câmide ibâdetle meþgûl buldular. Fakat o, güneþ sararýp batýncaya kadar câmiden çýkmadý. O iki kiþi, onu bekledi. Bir hayli acýktýlar. O zaman es-Sekkâf onlarýn yanýna geldi ve bir örtü uzatýp; "Bunun içindekini alýnýz." buyurdu. Onlar örtüyü açtýklarýnda; fýrýndan henüz çýkmýþ sýcacýk bir ekmek buldular ve doyuncaya kadar yediler. Geriye az bir þey kaldý. Onu da Ebû Bekr es-Sekkâf yedi.
Bâzý kimseler, ziyâret maksadýyla Terîm'e geldiler. Canlarý kavrulmuþ buðday ve et istedi. Ebû Bekr es-Sekkâf'ýn huzûruna çýktýlar. Ebû Bekr es-Sekkâf, Allahü teâlânýn bildirmesiyle onlarýn kalplerinden geçenleri anlayýp, canlarýnýn istediði yiyecekleri getirip ikrâm etti. O kimseler onun büyüklüðünü kabûl ettiler ve duâsýný alýp, oradan ayrýldýlar.
Ebû Bekr es-Sekkâf, birisinin bir kadýnla evlenmek istediðini duyunca; "Bu adam, o kadýnla deðil de, o kadýnýn annesi ile evlenecek. Annesi evlidir. Kocasý onu boþayacak, o zaman bu kiþi bu kadýný nikahlayacak." buyurdu. Dediði gibi oldu.
Bir gün hava kararýp, her taraftan þimþekler çaktý. Çok þiddetli yaðmur yaðmaya baþladý. Herkes bütün vâdilerin su ile dolup aktýðýný zannetti. Ebû Bekr es-Sekkâf; "Falan vâdide hiç su akmýyor." buyurdu. Gidip baktýlar, dediði gibi olduðunu gördüler.
Birisi, Ebû Bekr es-Sekkâf hakkýnda ileri geri konuþtu. Es-Sekkâf; "Bu kiþinin iki ay sonra gözleri görmez olur. Vefâtýndan sonra da evi zorla alýnýr." buyurdu. Orada bulunanlar târihi yazdýlar. Dediði gibi, iki ay sonra o kiþinin gözleri kör oldu ve evi, vefâtýndan sonra zorla alýndý.
Vâlinin biri, dergâhýn hizmetçilerine âit bir malý zorla alýp götürdü. Onlar da Ebû Bekr es-Sekkâf'ý vesîle ettiler ve yardým istediler. Sabah olunca, vâli gasbettiði þeyleri gönderdi ve haklarýný helal etmelerini istedi. Böyle yapmasýnýn sebebini sorduklarýnda; "Bana þöyle bir zât geldi. Yaptýðým iþin doðru olmadýðýný ve aldýðýmý geri vermedikçe dönmeyeceðini söyledi. Beni korkuttu. Bunun üzerine derhal aldýðým mallarý iâde ettim. Sâhiplerinden rýzâ ve helâllýk diledim." dedi.
Ahmed bin Ali Habbânî, bayram parasý bulmak için Terîm'e geldi. Yolda Ebû Bekr es-Sekkâf ile karþýlaþtý. Ebû Bekr es-Sekkâf, ona ihtiyâcýný sorunca; "Çoluk-çocuðuma sarfetmek için üç dirheme ihtiyacým var." dedi. Es-Sekkâf da; "Çok geçmeden aradýðýný bulacaksýn." buyurdu. Nihâyet Erciþ denilen yerde, Ali bin Mûsâ adlý biri, ihtiyâcý olan üç dirhemi ona verdi.
HOCA TALEBESÝNÝ UNUTMAZ
Bir talebesi, yanýnda hanýmý olduðu halde bir vâdide yolunu kaybetti. Ayrýca þiddetli bir þekilde susadýlar. O talebe, hocasý Ebû Bekr es-Sakkâf'ý vesîle ederek duâ etti ve yardým istedi. O esnâda uyudu. Rüyâsýnda, atýna binmiþ bir halde hocasýný gördü ve hocasý ona; "Seni unutacaðýmýzý mý zannedersin? Hoca talebesini unutmaz." dedi. O esnâda uyandý. Karþýsýnda, elinde su kýrbasý olan birisi duruyordu. Getirdiði suyu içip, kaplarýný doldurdular. Sonra da o kiþi, gidecekleri yolu târif etti.
1) El-Meþre-ur-Revî; s.32, 33
2) Câmiu Kerâmâti'l-Evliyâ; c.1, s.262
3) Ýslâm Âlimleri Asiklopedisi; c.11, s.343-344
radyobeyan