Fýkhus Sahabe
Pages: 1
Hz. Ebubekir By: sidretül münteha Date: 08 Mayýs 2011, 16:14:47
HZ. EBU BEKÝR (R. ANH)


Babab Adý: Ebû Kuhafe Osman bin Amr.

Anne adý: Selma binti Sahr bin Amr bin Ka'b (Ümmü'l Hayr)

Doðum Tarihi ve Yeri: Fîl vakasýndan 2 yýl 4 ay sonra takriben Miladi 573. yýl. Mekke'de doðdu

Ölüm Tarihi ve Yeri: Hicrî 13. Miladî 634. Cemaziül ahir ayý Medine'de Kabri RasûîüUah (sav)'in bulunduðu yerdedir.

Fiziki Yapýsý: Uzun boylu, beyaz tenli, zayýf bedenli arýk yüzlü (uzun yüzlü), seyrek sakallý, çukur gözlü, çýkýk alýnlý, gür sakallý idi.

Eþi:

1. Katile binti Uzza,

2. Ümmü Ruman binti Amr,

3. Cüneybe binti Harice,

4. Habibe Fahita binti Haris,

5. Esma binti Ümeyse.

Oðullarý : 

1. Abdullah,

2. Abdurrahman,

3. Muhammed.

Kýzlarý:

1. Esma,

2. Ayþe,

3. Ümmü Gülsüm.

Gazveleri : Bedir, Uhud, Hendek ve sonraki birçok savaþlar

Hicreti: Mekke'den Medine'ye hicret eden muhacirdir.

Sahabeden Kiminle Kardeþti : Harice b. Zeyd, b. Ebi Züheyr.

Kabilesi: Abdullah bin Atik, b. Ebu Kuhafe, Osman b. Amr, b. Amr b. Ka’b, b. Sa’d, b. Teym, b. Mürre, b. Ka’b, b. Nadr, b. Kinane’dir.

Lakabý/Künyesi: Asýl adý Abdül Kabe, Atik: Rasulullah (sav) ona Abdullah adýný verdi. En meþhur künyesi Ebu Bekir-i Sýddýk.

Kiminle Akrabalýðý: Rasulullah (sav)in kayýnbabasý, Hz. Aiþe (R.anha)’nin babasýdýr.

Hz. Ebû Bekir (R.a.), putperest bir toplumda dünyaya gelmiþ olmasýna raðmen putlara tapmayan ve evinde put bulundurmayan hanif bir tüc­cardýr. Ýslam'la tanýþtýktan sonra Rasûlüllah (sav) için sadýk bir yârdýr. Ebû Bekir (R.a.), Hz. Muhammed (sav)'in yetiþtirdiði hidayet yýldýz­larýnýn ilkidir. Çünkü Hz. Muhammed (sav.)'in Ýslâm'ý tebliðe baþlamasýn­dan sonra iman eden hür erkeklerin; raþit halifelerin, aþere-i mübeþþerenin ilkidir. Câmiu'l Kur'an, es-Sýddîk, el-Atik lakaplarýyla bilinen büyük sahabidir. Sadakatin sembolü haline gelen bir inkýlabçýdýr. Kur'ân-ý Kerim'de hicret sýrasýnda Rasûlüllah'la beraber olmasýndan dolayý, "...maðarada bulunan iki kiþiden biri.”[171] þeklinde ondan bahsedilmektedir. Asýl adý Abdülkâbe olup, Ýslâm'dan sonra Rasûlüllah (sav)'in ona Abdullah adýný verdiði kaydedilir. Azaptan azad edilmiþ mânâsýna "atik"; dürüst, sadýk, emin ve iffetli olduðundan dolayý da "sýddýk" lakabýyla anýlmýþtýr. "Deve yavrusunun babasý" manasýna gelen Ebû Bekir adýyla meþhur olmuþtur.

Teymoðullarý kabilesinden olan Ebû Bekir'in nesebi Mürre b. Kâ'b'da Rasûlüllah'la birleþir. Anasýnýn adý Ümmü'l-Hayr Selma, babasýnýn ki Ebû Kuhafe Osman'dýr. Künyesi Abdullah b. Osman b. Amir b. Amir... b. Murra ...et-Teymî'dir. Bedir savaþma kadar müþrik kalan oðlu Abdurrahman dýþýnda bütün ailesi müslüman olmuþtur. Babasý Ebû Kuhafe, Ebû Bekir'in halifeliðini ve ölümünü görmüþtür. Hz. Ebû Bekir'in Rasûlüllah (sav)'den bir veya üç yaþ küçük olduðu zikredilmiþtir. Ýslâm'­dan önce de saygýn, dürüst, kiþilikli, putlara tapmayan ve evinde put bulundurmayan hanif bir tacir olan Ebû Bekir, ölümüne kadar Hz. Peygamber'den hiç ayrýlmamýþtýr. Bütün servetini, kazancýný Ýslâm için harcamýþ, kendisi sade bir þekilde yaþamýþtýr. Ebû Bekir (R.a.)'a bunu yaptýran onun sahih imanýdýr. Sahih iman, sahibine sadakat, samimiyet ve sehavet armaðan eder. Ýman, sadakat, samimiyet ve sehavetten gelmez, aksine sadakat, samimiyet ve sehavet imandan gelir!

Hz. Ebû Bekir, Fil yýlýndan iki sene birkaç ay sonra 571'de Mekke'de dünyaya gelmiþ, güzel hasletlerle tanýnmýþ ve iffetiyle þöhret bulmuþtur. Ýçki içmek câhiliye döneminde çok yaygýn bir âdet olduðu halde o hiç içmemiþtir. O dönemde Mekke'nin ileri gelenlerinden olup Araplarýn nesep ve ahbâr ilimlerinde meþhur olmuþtur. Kumaþ ve elbise ticaretiyle meþgul olurdu; sermayesi kýrk bin dirhemdi ki, bunun büyük bir kýsmýný Ýslâm için harcamýþtýr. Rasûlüllah (sav)'e iman eden Ebû Bekir (r.a.) Ýslâm dâvetçiliðine baþlamýþ, Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa'd b. Ebî Vakkas ve Talha b. Ubeydullah gibi Ýslâm'ýn yücelmesinde büyük emekleri olan ilk müslümanlarm bir çoðu Ýslâm'ý onun davetiyle kabul etmiþlerdir. Hz. Ebû Bekir hayatý boyunca Rasûlüllah'm yanýndan ayrýlmamýþ, çocukluðundan itibaren aralarýnda büyük bir dostluk kurulmuþtur. Rasûlüllah birçok hususlarda onun görüþünü tercih ederdi. Umûmî ve husûsî olan önemli iþlerde ashâbýyla müþavere eden Peygamber (sav) bazý hususlarda özellikle Ebû Bekir'e danýþýrdý. [172] Ebû Bekir (R.a.) emin bir müsteþar idi. Müslüman kendisine danýþýlan ve kendisi de baþkasýna danýþan þura insanýdýr. Hz. Ebû Bekir (R.a.)'ýn kýzý Hz. Aiþe (R.anha) anlatýyor: " Ashâb bir mesele hakkýnda ihtilafa düþtüðü zaman babam hemen imdada yetiþir ve o mesele hakkýnda kesin hükmü verirdi.” [173]

Hz. Ebû Bekir (R.a.); problem adam deðil, çözüm adamýdýr. Mekke þirk devletinde Daru'l Erkam'da oluþturulan Ýslâm Cemaati'nin danýþ­maný Hz. Ebû Bekir (R.a.)'dir. Þunu bilelim ki; müslümanlarm cemaatý þura'sýz olmaz. Þûra meclisi bulunmayan bir oluþum, Ýslâm cemaati sayýl­maz. Þûra'yý önemsemeyen kiþi de Ýslâm cemaatinin üyesi olamaz. Araplar ona "Peygamber'in veziri" derlerdi. Teymoðullarý kabilesi Mekke'de önemli bir yere sahipti. Ticaretle uðraþýyorlar, toplumsal temaslarý ve geniþ kültürlülükleri ile tanýnýyorlardý. Hz. Ebû Bekir'in babasý Mekke eþrafmdandý. Hz. Ebû Bekir, câhiliye döneminde de güzel ahlâký ile tanýnan, sevilen bir kiþi idi. Mekke'de "eþnak" diye bilinen kan diyeti ve kefalet ödenmesi iþlerinin yürütülmesiyle görevliydi. Muhammed (sav.) ile büyük bir dostluklarý vardý. Sýk sýk buluþur, Allah'ýn birliði, Mekke müþriklerinin durumu ve ticaret gibi konularda müþavere ederlerdi. Ýkisi de câhiliye kültürüne karþýydýlar, þiir yazmaz ve þiiri sevmezlerdi, daha ziyade tefekkür ederlerdi.

Ýslâm'ý benimsemesi: Hz. Ebû Bekir, Hira daðýndan dönen Hz. Muhammed (sav) ile karþýlaþtýðýnda, Rasülüllah (sav) ona, "Allah'ýn elçisi" olduðunu söyleyip "Yaratan Rabbinin adýyla oku” [174] diye baþlayan âyetleri bildirdiði zaman hemen ona: "Allah'ýn birliðine ve senin O'nun rasûlü olduðuna iman ettim" demiþtir. Hz. Hatice'den sonra Rasûlüllah'a ilk iman eden odur. Hz. Peygamber (sav) Ýslâm'ý tebliðinin ilk zamanlarýnda kiminle konuþtuysa en azýndan bir tereddüt görmüþ, ancak Ebû Bekir seksiz ve tereddütsüz bir þekilde kabul etmiþtir. Hatta

"Hz. Peygamber (sav) zamanýnda halk, bilmedikleri dinî meseleleri kim­lere sorarlardý?" diye sorulunca, Abdullah b. Ömer (R.a.):

"Ebû Bekir'e ve Ömer'e sorarlardý. Ben, onlardan baþkasýný bilmiyorum!” [175] demiþtir. Süyûtî (R.ha.)'in delillerle tesbitine göre:

"Ebû Bekir, Kitab ve Sünnete Ashabýn en vâkýf olaný idi.” [176]

Mü'min Ebû Bekir, hayatýnýn sonuna kadar tüm varlýðýný Ýslâm'a adamýþ, bütün hayýrlý iþlerde en baþta gelmiþtir. Ebû Bekir (R.a.), Mekke döneminde güçlü kabilelere mensup kiþileri Ýslâm'a kazandýrmaya çalýþtý, öte yandan müþriklerin iþkencelerine maruz kalan güçsüzleri, köleleri korudu; servetini eziyet edilen köleleri satýn alýp azad etmekte kullandý. Bilâl, Habbab, Lübeyne, Ebû Fukayhe, Amir, Zinnire, Nahdiye, Ümmü Ubeys bunlardandýr.

Kendisi de Mescid-i Haram'da müþriklerin saldýrýsýna uðramýþtý. Ebû Bekir, iman ettikten sonra Ýslâm'ý tebliðe gizli gizli devam ediyordu. Annesi, karýsý Ümmü Ruman ve kýzý Esma da iman etmiþ, fakat oðullan Abdullah, Abdurrahman ve babasý Ebû Kuhafe henüz iman etmemiþlerdi. Osman b. Affan, Sa'd b. Ebî Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. .Avvâm, Talha b. Ubeydullah gibi ilk müslümanlarý Ýslâm'a davet eden odur. Ebû Bekir (R.a.), tebliðiyle ve servetiyle Ýslam'a insan kazandýran iman adamýdýr.

Müþriklerin eziyetleri çoðalýp müslümanlara yapýlan baskýlar arttýktan sonra Hz. Peyganýber (sav), Hz. Ebû Bekir'e de Habeþistan'a göç etmesini söylemiþ ve Ebû Bekir yola çýkmýþ; ancak Berkü'l Gýmâd'da Mekke'nin ileri gelen kabilelerinden Ýbn Dugunne ile karþýlaþtýðýnda Ýbn Dugunne onu himayesine aldýðým ve Mekke'ye dönmesi gerektiðini belirterek, ikisi birlikte Mekke'ye dönmüþlerdir. Ýbn-i Dugunne, akþam üzeri Kureyþ ileri gelenlerini dolaþarak onlara:

“Ebû Bekir gibi insanlar memleketinden çýkmaz ve çýkarýlmazlar. Yoksullara yardým eden, akrabasýný ihmal etmeyen, yetimleri gözeten, misafiri en iyi þekilde aðýrlayan, afetlere duçar olanlara yardým elini uzatan bir insaný mý memleketinden çýkarýyorsunuz?" dedi. Bunun üzeri­ne Kureyþliler Ýbn-i Dugunne'nin Ebû Bekir'i himayesine reddedeme­diler. Ona:

"Peki Ebû Bekir'i býrak Rabbine evinde ibadet etsin. Namazýný orada kýlsýn, dilediðini okusun ama bizi rahatsýz etmesin ve yaptýklarýný açýkla­masýn. Çocuklarýmýzý ve kadýnlarýmýzý dinlerinden döndereceðinden korkuyoruz." dediler. Ýbn-i Dugunne de bunlarý Ebû Bekir'e anlattý. Ebû Bekir bir müddet böylece Rabbine ibadet etti. Namaz kýldýðýný hiç kim­seye göstermiyor evinin dýþýnda Kur'an okumuyordu. Fakat daha sonra Ebû Bekir, evinin avlusuna bir mescid yaptý ve orada namaz kýlmaya, Kur'an okumaya baþladý. Müþrik kadýnlarý ve çocuklarý onun baþýna toplanarak Kur'an okurken gözyaþlarýný tutamayan bu duygulu insaný hayretle seyrediyorlardý. Bu durum Kureyþ ileri gelenlerini endiþe­lendirdiðinden Ýbn-i Dugunne'ye bir adam göndererek onu çaðýrttýlar. Ýbn-i Dugunne gelince ona:

“Biz Ebû Bekir'e senin himayen dolayýsýyla evinde rabbine ibadet etmesine müsaade etmiþtik. Fakat o hududu aþarak evinin avlusunda bir mescid/cami yaptý ve orada açýktan açýða namaz kýlmaya ve Kur'an oku­maya baþladý. Çocuklarýmýzý ve kadýnlarýmýzý dinimizden döndereceðin­den korkuyoruz. Ona mani ol! Eðer evinde Rabbine ibadet etmek isterse etsin ve eðer inat eder de ibadetini açýktan açýða yapmak isterse ondan, himayenden çýkmasýný iste! Seninle olan anlaþmamýzý ihlal etmek iste­meyiz. Ebû Bekir'in ibadetini açýktan yapmasýný kabul edemeyiz," þeklinde konuþtular, Ýbn-i Dugunne de Ebû Bekir (R.a.)'a gelerek:

“Senin için yaptýðým anlaþmanýn þartlarýný biliyorsun. Ya anlaþmanýn þartlarýna riayet ederek sesizee evinde ibadet edersin yahutta himayemden çýkarsýn. Bir adamla ilgili yapmýþ olduðum anlaþmanýn ihlal edildiðini arapiarm duymasýný istemem" dedi. Ebû Bekir (R.a.) da ona:

“Senin himayene muhtaç deðilim. Senin himayeni sana iade ediyo­rum. Allah'ýn himayesi bana yeter," karþýlýðýný verdi. Bunun üzerine Ýbn-i Dugunne kalkarak:

“Kureyþliler! Ýbn-i Ebû Kühâfe himayemden çýkmýþtýr. Arkadaþýnýzla ne haliniz varsa görün." þeklinde konuþtu.[177]

Dikkat edilirse, Ebû Bekir (R.a.), ahkâm-i þirkin/þirk hükümlerinin egemen olduðu Mekke Þirk Devleti'nde müþriklerin icazetlerine ve iradelerine baðlý bir müslümanlýðý reddetmiþtir. Müþrik düzenlerin, küfrî kadrolarýn müsaade ettiði kadar müsîüman olmayý kabul edenlerin iman­larý sahih deðildir. Kâfirlerin iradesiyle ve. müsaadesiyle mukayyed olan bir din,. Allah'ýn dini deðildir. Olsa olsa Allah'ýn dini adýna uydurulmuþ bir dindir. Ebû Bekir (R.a.) Ýbn-i Dugunne'ye;

"Senin himayene muhtaç deðilim. Senin himayeni sana iade ediyorum. Allah'ýn himayesi bana yeter," demekle böyle uyduruk bir dine sahip olmadýðýný ortaya koymuþ­tur.

Ebû Bekir (R.a.), þirk kanunlarýnýn uygulandýðý, fiilen ve hükmen Daru'þ Þirk olan Mekke'de bir mescid inþâ ederek orada Ýslamî faaliyeti­ni devam ettirmiþtir. Ebû Bekir (R.a.)'m yapmýþ olduðu mescid, bir mescid-i takva'dýr. Çünkü Ebû Bekir (R.a.)'m bu mescidi bir Dar'uþ Þirk olan Mekke'de yapýlmýþ olmasýna raðmen, müþriklerin icazetine; irade­sine ve müsaadesine baðlanmamýþtýr. Bundan açýkça anlýyoruz ki; Daru'þ Þirk olan beldelerde mescid-i takvalar olabilir. Daru'þ Þirk'te mü'minler tarafýndan hizmete açýlan mescid-i takva'lar, salih amellerin merkez­leridir. Bazýlarý tarafýndan ileri sürülen; ''Daru'þ Þirk'teki/Daru'l Harb'deki bütün mescidler, birer mescid-i dirar'dýrlar" iddiasý gerçekler­le baðdaþmamaktadýr. Daru'l Harb haline gelmiþ beldelerde müþrik düzenlerin ve küfrî kadrolarýn icazetini, iradesini hiçe sayarak Ebû Bekir (R.a.)'m  bu  misyonunu  devam  ettiren  mü'minierin açmýþ olduklarý mescid-i takvalarý, mescid-i dýrar hükmünde kabul etmek, ashâb-ý kiram'ý ve ashâb-ý kiram'm Rasûlüllah (sav)'den öðrenmiþ olduðu Ýslamî anlayýþ ve yaþayýþý anlamamaktýr.

Ebû Bekir (R.a.) Daru'þ Þirk olan Mekke'de yapmýþ olduðu Mescid-i Takva'da Allah'ýn himayesine sýðýnarak Allahû Teâla'nýn emrettiði ve müsaade ettiði þekilde müsîüman olmaya gayret ediyordu. Ancak müþrik­ler, Ebû Bekir (R.a.)'ý eziyet ettiler. Ebû Bekir (R.a.), imaný uðrunda çilelere katlanmýþ model Ýslamî bir þahsiyettir. Hz. Aiþe (R.a.) anlatýyor: Rasûlüllah (sav)'ýn ashabý toplandýklarýnda otuzsekiz kiþi idiler Ebû Bekir dinlerini açýktan açýða yaymak hususunda Rasûlüllah (sav)'e ýsrar etti. Rasûlüllah (sav):

"Ebû Bekir! Henüz çok azýz" buyurdu. Fakat Ebû Bekir (R.a.) ýsrarýn­da devam etti. Nihayet Rasûlüllah (sav) Ýslâm'ý açýktan açýða yaymaya karar verdi. Herkes kendi aþiretine Ýslâm'ý teblið etmek üzere Kabe'nin etrafýna daðýldýlar. Ebû Bekir (R.a.) ayaða kalkarak oradakilere bir konuþ­ma yaptý. O sýrada Rasûlüllah (sav) oturuyordu. Böylece Ebû Bekir (R.a.), insanlarý Allah'a ve Rasûlullah'a davet eden ilk hatip olmuþtur. Müþrikler, Ebû Bekir'in ve diðer müslümanlarýn üzerine yürüdüler. Müþrikler tarafýndan Ebû Bekir (R.a.) ayaklar altýna alýndý. Ve çok fena dövüldü. Fasýk Utbe b. Rebia yaklaþarak altýna sert þeyler dikilmiþ çarýklarýyla ona vurmaya, yüzüne sürtmeye baþladý. Ve onun karnýna çýktý. O kadar dövdü ki, Ebû Bekir tanýnmaz hale geldi. Teymoðullarý koþarak geldiler. Müþrikleri Ebû Bekir'den uzaklaþtýrdýlar ve Ebû Bekir'i bir kilim üzerine koyarak evine getirdiler. Öldüðünde kanaat getirmiþlerdi Onu eve getirdikten sonra Teymoðullarý dönerek kâbeye girdiler ve:

“Allah'a yemin olsun! Eðer Ebû Bekir ölürse Utbe b. Rebia'yý da mutlaka öldüreceðiz" dediler. Tekrar Ebû Bekir'in yanma döndüler. Benû Teymoðullar, Ebû Bekir ayýlmcaya kadar baþýnda beklediler. Ebû Bekir ancak akþam üstü konuþmaya baþladý. Ve etrafýndakilere:

“Muhammed ve Ashâbý'na ne oldu?" dedi. Bu sözü üzerine Teymoðullarý onu azarladýktan ve kýnadýktan sonra kalkarak annesine:

“Ona birþeyler yedirip içirmeye bak," dediler. Annesi onunla baþbaþa kalýnca birþeyler yedirmeye zorladý. Fakat

“Rasûlüllah ve Ashabý nasýl?" diye soruyordu. Annesi:

“Allah'a yemin ederim! Arkadaþýn hakkýnda hiçbir bilgim yok," diye cevap verince, Ebû Bekir (R.a.):

“Ümmü Cemile gidip Rasûlüllah hakkýnda ondan bilgi al," dedi. Bunun üzerine annesi Ümmü Cemil'e gelerek:

“Ebû Bekir, senden Muhammed b. Abdullah hakkýnda bilgi istiyor." dedi. Ümmü Cemil:

“Ben ne Ebû Bekir'i ne de Muhammed b. Abdullah'ý tanýyorum. Ýstersen seninle beraber oðlunun yanýna giderim" deyince Ebû Bekir'in annesi Ümmülhayr:

“Peki" dedi ve beraberce Ebû Bekir'in yanýna geldiler. Ebû Bekir baygýn ve durumu aðýrdý. Ümmü Cemil, Ebû Bekir'in yanýna yaklaþarak yüksek sesle:

“Allah'a yemin olsun! Sana þu kötülükleri yapan bir kavim fasýk ve kâfirdir. Dilerim Allah'dan senin intikamýný onlardan alsýn," dedi. Ebû Bekir (R.a.):

“Rasûlüllah nasýl?" diye sordu. Ümmü Cemil:

“Burada annen var nasýl söyliyeyim?" dedi. Ebû Bekir:

“Ondan sana hiçbir kötülük gelmez" deyince, Ümmü Cemil:

“Rasûlüllah sað selimdir" dedi. Ebû Bekir (R.a.):

“Þimdi nerede?" diye sordu. Ümmü Cemil:

“Ýbn-i Erkam'ýn evinde," dedi. Ebû Bekir (R.a.):

“Yemin ederim! Rasûlüllah (sav)'in yanma gitmedikçe hiçbir þey yiyip içmeyeceðim," dedi. Bir müddet beklediler. Ebû Bekir iyice kendine geldikten ve insanlar daðýltdýktan sonra Ebû Bekir'i alýp evden çýkardýlar. Yürürken onlara dayanýyordu. Onu böylece Rasûlüllah (sav)'in yanýna getirdiler. Ebû Bekir (R.a.)'ý görünce Rasûlüllah (sav) koþtu ve onu öptü. Diðer müslümanlar da ona sarýldýlar. Rasûlüllah ona son derece acýmýþtý. Ebû Bekir (R.a.):

“Ya Rasûlüllah! Anam babam sana feda olsun. Bana hiçbir þey olmadý. Sadece o fasýk yüzüme vurdu o kadar. Bu kadýn, çocuðuna karþý son derece þefkatli annemdir. Sen çok hayýrlý ve mübarek bir insansýn. Onu Allah'a davet et ve onun için Allah'a dua et. Belki Allah senin hatýrýn için onu ateþten kurtarýr," dedi. Ebû Bekir (R.a.)'in bu teklifi üzerine Rasûlüllah onun annesi için dua etti ve onu Allah dinine davet etti. O da Ýslâm'ý kabul etti. Rasûlüllah (sav) ile birlikte o evde bir ay kaldýlar. Otuz dokuz kiþiydiler. Hamza b. Abdulmuttalib (R.a.), Ebû Bekir (R.a.)'in dövüldüðü gün müslüman olmuþtu. [178]

Mekke'de müslüman olmanýn bedeli, Medine'de müslüman olmanýn bedelinden farklýdýr. Kiþi Mekke'de müslüman olmuþsa, hastahaneyi, hapishaneyi ve mezarhaneyi göze almalýdýr. Mekkî toplumlarda iþkence­ye, baskýya, hakaretlere, tehditlere raðmen, Müslüman Ýslâm'a tes­limiyetini, müslümanlara ise mensubiyetini devam ettirmekle mükelleftir. Mekkî toplumlarda müslüman ne kadar iþkence görürse görsün, Cemaatü'l Müslimin'i terkedemez. Müslüman Allah yolunda baþýna gelen musibetlerden ötürü baþkalarýna fatura kesemez. Ebû Bekir (R.a.), müþriklerin iþkencelerinden sonra ilk cümle olarak "Muhammed ve Ashabýna ne oldu?" diyorsa ve Mekke'deki Ýslâm cemaatinin karargahý olan "Daru'l Erkam"a gitmediði müddetçe hiçbir þey yemeden, içmeden rahat etmiyorsa, bu bize Mekkî toplumlarda müslüman insan için Cemaatü'l Müslimin dediðimiz Daru'l Erkam'larýn su gibi, ekmek gibi, hava gibi birer ihtiyaç olduklarýný hatýrlatýr. Müslüman aç kalabilir ama cemaatsýz kalamaz. Çünkü Mekkî toplumlarda cemaatsýzlýk, dinsizlik kadar tehlikelidir!

Mekke'de onüç yýl devletsiz kalmasýna raðmen, onüç gün cemaatsýz kalmayan Rasûlüllah (sav)'in yanýnda yeraîan Hz. Ebû Bekir (R.a.), Hz. Aiþe'nin rivayetine göre, Rasûlüllah hicret emrini alýp Ebû Bekir'e gelerek ona beraberce hicret edeceklerini söyleyince Ebû Bekir sevinçten aðla­maya baþlamýþtý.[179]

Mekkî toplumlarda yaþayan her müslüman bir Medine yolcusudur. Medine yolculuðunun adý hicrettir. Hicret, Ýslâm devletinin arefesidir. Baþka bir ifadeyle hicret, cemaatten devlete giden yoldur. Bu yolda yürümeyi hakedenler, Mekke'de cemaat olabilenlerdir. Mekkî toplumlar­da cemaatsýz ve imamsýz yaþayanlarýn hicret diye bir yolculuklarý olamaz. Medine yolculuðu þerefine nail olanlar, Hz. Ebû Bekir (R.a.) gibi, þirk cephesinin bütün tehditlerine raðmen, Ýslâm cemaatýný terketmeyen ve Ýslâm cemaatýnýn imamýna olan baðlýlýklarýný devam ettirenlerdir.

Bakýnýz Hz. Peygamber'in bir gecede Mekke'den Kudüs'e oradan Sidretü'l Münteha'ya gittiði Ýsra ve Mirâc hâdisesini duyan müþrikler bunu Hz. Ebû Bekir'e yetiþtirdikleri zaman;

"Bunu kim söylüyor" dedi. Müþrikler;

“Bunu Muhammed söylüyor" dediler. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir (R.a.);

"Muhammed (sav) söylüyorsa doðrudur." demiþtir. Bu sözünden sonra Ebu Bekir'e; ihlâslý, asla yalan söylemeyen, özü doðru, itikadýnda þüphe olmayan anlamýnda, "Sýddîk" lâkabý verildi. Kur'an tabiriyle,

"O, ne iyi arkadaþtý” [180] denilebilir.

Tirmizî'nin Ýbn-i Abbas (R.a.)'dan rivayetine göre: Peygamber efendimiz (sav)'e hicret emri, Ýsrâ Suresinin 80 nci âyetiyle verilmiþtir:

“(Ey Muhammed!) De ki: "Rabbim! Beni, takdir ettiðin yere gönül rahatlýðý ve huzur içinde koy ve çýkacaðým yerden de dürüstlükle ve selametle çýkmamý saðla. Bana katýndan yardým edici bir kuvvet ver.” [181]



[170] Hilyetü'l Evliya /Ebû Nuaym el- Ýsfehanî, C:2, Sh:134, Kahire/1375.

[171] et-Tevbe: 9/40.

[172] Ýbn Haldun, Mukaddime, 206.

[173] Begavi; Ýbn-i Asakir; Müntehab:4/346.

[174] el-Alâk: 96/l.

[175] Tabakatü't Kübra/ Ýbn-i Sa'd, C:2, Sh: 334-335.

[176] Tarihu'l Hulefa: 41-44.

[177] El- Bidaye: 3/94-95.

[178] El- Ýsabe Fi Ma'rifeti Sahabe: 4/447 ; El-Bidaye: 3/30.

[179] Ýbn Hiþâm, es-Sire, II, 485.

[180] en-Nisâ: 4/69.

[181] Ýsrâ: 17/80.
 

Ynt: Hz. Ebubekir By: ceren Date: 27 Aralýk 2018, 11:46:21
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri hz.ebubekir gibi sýddýk imanli ihlasli ve peygamber efendimize baðlý hayirli kullardan eylesin inþallah. ..

radyobeyan