Fýkhus Sahabe
Pages: 1
Hz. Osman bin Affan 2 By: sidretül münteha Date: 08 Mayýs 2011, 15:57:48
HZ. OSMAN BÝN AFFAN (R.ANH)


Bunlardan birisi etkili nifak hareketlerinin ortaya çýkmasýný saðlayan ve tam bir komitacý/müfsid olan Abdullah Ýbn Sebe'dir. tbn Sebe Yemenli bir yahudidir. O, samimi kimselerin haklý þikâyetlerini kullanarak insan­larý Hz. Osman'a karþý kýþkýrtýyordu. Bir taraftan "ric'atý Muhammed" (Muhammed (sav)'in tekrar dönüþü) düþüncesini yaymaya gayret gös­terirken, öte taraftan Peygamber'in peþinden hilâfet hakkýnýn Hz. Ali (R.a)'a ait olduðunu ve bunun da ALLAH tarafýndan belirlenmiþ bir gerçek­ten baþka bir þey olmadýðým yayarak daha sonra ortaya çýkacak Þia akidesinin temellerini atýyordu. Onun yaydýðý düþüncelere göre Ebû Bekir (R.a), Ömer (R.a) ve Osman (R.a), Hz. .Ali (R.a)'ýn hakkýný gasbetmiþlerdi. O, Küfe, Basra ve Þam'da insanlarý kýþkýrtýrken, Ebu Zerr (R.a)in haklý çýkýþlarýný da kendisine malzeme yapmaya uðraþýyordu. [41]

Bir zaman sonra, Muhammed b. Ebî Bekr ve Muhammed b.  Ebî Huzeyfe de, yapmýþ olduðu atamalardan dolayý Hz. Osman'ý tenkid etme­ye baþladýlar.[42] Hz. Osman'a yapýlan en önemli suçlama, onun kendi akrabalarýný valiliklere getirmesi, onlara bolca ihsan­larda bulunmasý ve yolsuzluklarýný denetlememesidir.

Hz. Ali (R.a) bu konudaki þikâyetlerini ona ilettiðinde o, Hz. Ali'ye þöyle diyordu:

"Muðire b. Þu'be'yi Ömer'in vali tayin ettiðini bilmez misin?" Hz. Ali:

"Biliyorum" deyince o;

"O halde neden akrabalýðý ve yakýnlýðýndan dolayý onu vali tayin ettiðim þeklinde bir kýnamada bulunuyorsun?" diye sormuþtu. Hz. Ali'nin buna verdiði cevap þuydu;

"Ömer vali atadýðý kimseyi sýký bir þekilde kontrol altýnda tutardý. En ufak hatalarýný görse onlarý sorgular ve en þiddetli þekilde ceza­landýrýrdý. Sen ise bunu yapmýyorsun.”[43] Bunun üzerine Hz. Osman, vilayetlerdeki yönetimler hakkýnda yapýlan dediko­dularý ve bunlarm sebeplerini yerinde incelemek üzere müfettiþler tayýn etti. Muhammed b. Mesleme'yi Kûfe'ye; Usame b. Zeyd'i Basra'ya; Abdullah b. Ömer'i Þam'a ve Ammar b. Yasir'i de Mýsýr'a gönderdi. Ammar b. Yasir hariç, diðerleri görevlerini tamamlayarak geri dön­müþlerdi. Osman (R.a) haksýzlýklarý gidermek, filizlenmeye baþlayan ve ümmet için büyük sakýncalara sebep olacak olan fitnenin yatýþtýnlmasý için yoðun bir gayretin içine girmiþti. O, gelen þikâyetleri dikkatle inceli­yor, baþta Hz. Ali (R.a) olmak üzere Ashâb'ýn ileri gelenleri ile istiþare­lerde bulunuyordu. Ancak, Mýsýr'dan Medine'ye gelip, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'in gayr-ý meþru uygulamalarýný þikâyet eden bir heyetin, dönüþ­lerinde Ýbn Ebi Serh'în takibatýna uðramalarý ve bazýlarýnýn öldürülmesi, olaylarýn týrmanmasýna sebep olmuþtu.

Bunun üzerine Mýsýr'dan altý yüz kiþiîikbir topluluk Medine'ye gelerek Mescid-i Nebi'de, namaz vakitlerinde Ebi Serh'in iþlediklerini sahabelere þikâyet ediyorlardý. Talha Ýbn Ubeydullah, Hz. Aiþe (r.anha) ve Hz. Ali (R.a), Hz. Osman'a giderek, bu insanlarýn haklý isteklerini yerine getirmesini ve Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh'i azlederek yargýlamasýný iste­diler. Bunun üzerine Hz. Osman, Mýsýrlýiar'a kendileri için vali olarak kimi istediklerini sordu. Onlar, Muhammed b. Ebi Bekr'i istediklerini bildirdiler. Osman (R.a), Muhammed b. Ebi; Bekr'i vali tayin etti. O, Mýsýr'dan gelenler ve bir grup sahabe ile birlikte Medine'den yola çýktý. Medine'den üç günlük bir uzaklýkta yol alýrlarken devesini, sanki takip ediliyormuþ gibi hýzlý sürmeye çalýþan bir adam gördüler. Adamý yakalayýp sorguladýklarýnda Ýbn Ebi Serh'e bir mesajý yetiþtirmeye çalýþtýðýný anladýlar. Ona kim olduðu sorulduðunda, bazen Osman (R.a)'ýn, bazan da Mervan b. Hakem'in kölesi olduðunu söylüyordu. Üzerindeki mektubu açtýklarýnda, içinde, "Muhammed b. Ebi Bekr ile falanca falanca... Sana ulaþtýklarýnda onlarý öldür" yazýldýðý ve bunun Hz. Osman'ýn mührüyle mühürlenmiþ olduðunu gördüler. Derhal Medine'ye geri dönüp Hz. Osman'ýn evini kuþattýlar.

Hz. Ali, yanýna Muhammed Ýbn Mesleme'yi alýp Osman (R.a)'ýn evine gitti. Hz. Ali (R.a) ona, üzerine kendi mührü bulunan bu mektubu kimin kaleme aldýðýný sordu. Osman (R.a) böyle bir mektup yazmadýðýný ve yazýldýðýndan da haberi olmadýðýný söyledi. Muhammed de Osman (R.a)'ý doðrulamýþ ve bu iþi düzenleyen kimsenin Mervan olduðunu söylemiþti. Yazýyý inceledikleri zaman bunun Mervan b. Hakem'e ait olduðunu anladýlar. O esnada Osman (R.a)'ýn evinde bulunmakta olan Mervan'ýn kendilerine teslim edilmesini istediler. Hz. Osman (R.a) bunu kabul etme­di. Çünkü onu öldüreceklerinden korkuyordu. Onun evini kuþatan asiler münasebet kurma çaðrýlarýna cevap vermedikleri gibi, suyunu da kesmiþlerdi, Hz. Osman'ýn fitneyi yatýþtýrmak ve haksýzlýklarý gidermek hususunda asilere yaptýðý nasihatlerin onlar üzerinde hiç bir tesiri olmamýþtý. Onlar, Hz. Osman (R.a)'a þöyle diyorlardý: "Biz seni hilafetten azledene veya öldürene yahut da bu yolda ölene kadar bu iþten vazgeçecek deðiliz. Eðer sana sahip çýkanlar bize engel olmaya kal­karlarsa onlarla savaþýrýz." Hz. Osman onlara, ALLAH'ýn üzerine yük­lediði hilafet görevini asla býrakmayacaðýný ve ölümün kendisine bundan daha sevimli olduðunu bildirmiþ, ayrýca kendini savunmak için kimseye emir vermediðini eklemiþti. [44]

Hz. Osman (R.a.), ashaptan, asileri þehirden kovup çýkarmak için gelen teklifleri reddediyor, onlardan silah kullanmayacaklarýna dair kesin söz vermelerini istiyordu. Bir gün kendisini kuþatan asilerin karþýsýna çýkýp:

"Ali buralarda mý? Sa'd buralarda mý?" diye sormuþ, bulunmadýklarý ce­vabýný alýnca biraz susmuþ ve þöyle demiþti:

"Bana su saðlamasýný, Ali'ye bildirecek kimse yok mu?" Bu Hz. Ali'ye ulaþýnca derhal üç kýrba suyu ,ona göndermiþti. Ali (R.a), asilerin Osman (R.a)'ý öldürmek istediklerini öðrenince, böyle bir þeye meydan vermemek için, iki oðlu Hasan ve Hüseyin'e, kýlýçlarýný alarak gidip Osman'ýn kapýsýnda beklemelerini ve içeri kimseyi sokmamalarýný söylemiþti. Abdullah Ýbn Zübeyr de onlara katýlmýþ, diðer bir takým sahabeler de çocuklarýný oraya göndermiþlerdi.

Durum çok nazik bir hal almýþtý. Hz. Osman, ne asilerin haksýz talep­lerini kabul ediyor ve de meþru hilafelik görevini býrakmak istiyordu.. Hz. Âiþe (r.anha)'dan Rasülüllah (sav)'ýn þöyle söylediði rivayet edilmektedir:

"Ya Osman! Belki ALLAH sana bir gömlek giydirir, münafýklar senden onu çýkarmaný istediklerinde onu, bana kavuþuncaya kadar sakýn çýkarma."

Hz. Osman, Rasülüllah (sav)'in bu günler için kendisine bildirdiði þeylere uymaya çalýþýyordu. O, þöyle diyordu:

"Rasülüllah (sav)'in be­nimle ahitleþmiþ olduðu þey üzerinde sabretmekteyim.”[45] Asilerin kendisini öldürmeye kararlý olduðunu anladýðýnda, onlarýn böyle bir iþ iþleyip katillerden olmalarýný önlemek için kendilerine bir müslümanýn kanýnýn ancak; zina, kasten adam öldürme ve dinden dönmek þartlarý dahilinde helal olduðunu hatýrlatýyor ve kendisinin bunlardan hiç birisiyle itham edilemeyeceðini anlatýp duruyordu.

Ýsyancýlar, Hz. Osman (R.a.)'ýn yanýna varýp bir takým isteklerde bulundular. Tayin edilmiþ valileri azledip kendilerinin arzu ettikleri valileri tayin etmesini istediler. Onlarýn bu istekleri üzerine Hz. Osman (R.a.) þöyle dedi:

"Eðer ben sizin istediklerinizi vali tayin etsem ve istemediklerinizi de azletsem o zaman benim burada bulunmamýn hiçbir anlamý kalmaz. Ýstediðinizi yapýnýz da göreyim." Hz. Osman (R.a.)'ýn bu cevabý üzerine isyancýlar:

"Vallahi bu istekleri ya yerine getirirsin, ya da azledilir veya öldürülürsün." þeklinde karþýlýk vermiþlerdi. Hz. Osman (R.a.) onlarýn bu istek ve tehditlerini kesinlikle reddetmiþ ve onlara þöyle demiþti:

"ALLAHû Teâla'nýn bana giydirdiði bir gömleði asla sýrtýmdan çýkarmam.” [46]

Ýktidar olmak, muktedir olmakla bilinir. Muktedir olmayanlar, iktidar olsalar bile kukla olmaktan baþka bir anlam ifade etmezler. Bunun için Hz. Osman (R.a.), iktidar olmakla muktedir olmanýn ayrýlmazlýðým ortaya koyuyor. Ölüm tehditleri iktidarda olan müslümaný muktedir olmaktan alýkoyamaz. Müslüman insanýn ALLAH yolunda iki gömleði vardýr. Birisi idamlýktýr, öbürü ise bayramlýktýr. Onu hiçbir þey ALLAH'ýn dinini uygula­maktan alýkoyamaz. ALLAH'ýn dinini uygulama, insanlarý ALLAH'ýn indirdiði hükümlerle idare etme hususunda muktedir olmayý þehadeti pahasýna sürdürür.

Ýsyancýlar, Hz. Osman (R.a.)'m muktedir olma hususunda tavizkâr davranmadýðýný görünce, Hz. Osman (R.a.)'ý yeniden kuþatmýþ ve kuþat­ma alanýný geniþletmiþlerdir. Bunun üzerine Hz. Osman (R.a.) tekrar Hz. Ali (R.a.), Talha (R.a.) ve Zübeyr (R.a.)'ý çaðýrmýþ, onlar da bu çaðrýya icabet ederek yanma gelmiþlerdi. Hz. Osman (R.a) evinin balkonuna çýkýp etrafýný çeviren adamlara þöye seslendi:

"Ey insanlar, oturunuz!" Bunun üzerine hepsi yerlere ve merdivenlere oturmuþlar, o da þöyle konuþmuþ­tu:

"Ey Medine halký! Size "ALLAH'a ýsmarladýk" derim ve benden sonra hilafeti en layýk olana ihsan etmesini ALLAH'tan dilerim. Ey Medineliler! Siz Hz. Ömer (R.a.) þehit edildiði anda ALLAH'a dua edip de sizin için bir halife seçmesini ve sizi hayr üzere birleþtirmesini istememiþ miydiniz? Siz hak bilir ve haktan yana kimseler iken ALLAHû Teâla'nýn bu dualarýnýza icabet etmeyeceðine mi  inanýyorsunuz? Yoksa siz anýk ALLAH dinine ehemmiyet vermiyor ve henüz bu dinin sahipleri tefrikaya düþmemiþken kimin yönettiðine aldýrýþ etmiyor mu diyorsunuz? Veya müslümanlara danýþarak halifelerini seçmelerini pek hayýrlý mý görmüyorsunuz? ALLAHû Teâla bu ümmet ona isyan ettiði zaman da yine bir araya gelip baþlarýna geçirecek kimseyi seçmek konusunda istiþare etmeleri için onlarý vekil tayin etmiþtir. Yoksa Cenab-ý ALLAH benim sonumun nasýl olacaðýný bilmediðini mi zannediyorsunuz? ALLAH sizin hayrýnýzý versin. Sizler benim hayýrlý bir geçmiþimin olduðunu bilmiyor musunuz? Bu geçmiþi ALLAH bana lütfetmiþtir. Benden sonra gelen herkesin bu konudaki üstün­lüðünü kabul etmesi gerekir.  Yavaþ olunuz, sakýn benî öldürmeye kalkýþmayýnýz; çünkü bir müslümanýn kaný ancak üç þeyden dolayý akýtýlýr: Evli olan zinâkâr, imandan sonra küfre dönen mürted veya haksýz yere adam öldüren kimsenin kaný helaldir. Siz beni öldürecek olursanýz kendi baþlarýnýz üzerine kýlýçlarý koydunuz demektir ve ayrýca bu fitne ve ihtilaf ebediyyen aranýzdan kaldýrýlmayacak bir fitne olarak kalacaktýr."

Ýsyancýlar, Hz. Osman (R.a.)'ý dinledir ama nasihatlarým kabul etmediler. Hz. Osman (R.a.)'ý muhasara altýna almayý geniþlettiler. Öyle ki, Hz. Osman (R.a.)'ý susuz býraktýlar. Hz. Osman (R.a.) gizlice Hz. Ali (R.a.), Talha (R.a.) ve Hz. Zübeyr (R.a.) 'a ve Peygamber efendimizin hanýmlarýna haber göndererek þöyle demiþti:

"Bu adamlar bize su veril­mesini bile engellediler. Eðer imkânýnýz varsa biraz su gönderin."

Bu davete icabet edenlerin ilki Hz. Ali (R.a.) olmuþ ve sabahýn erken saatinde çýkýp gelerek evi saranlara þöyle seslenmiþti:

"Ey insanlar! Sizin bu yaptýklarýnýz ne mü'minlerin iþine, ne de kâfirlerin yaptýk­larýna benziyor. Siz bu insandan suyu ve yiyeceði kesmeyiniz. Rumlar ve Ýranlýlar bile esir edildikleri anda asla yemek ve içmekten alýkonmazlar." Ýsyancýlar da Hz. Ali (R.a.)'ya þöyle dediler:

"Hayýr, vallahi bir göze deva olacak en ufak bir þey dahi vermeyiz." Hz. Ali (R.a.) o anda büyük bir öfkeye kapýlmýþ ve baþýndaki sarýðý bütün gücüyle yere çalarak oturup kalmýþtý. [47]

Hz. Osman (R.a.) muhasara altýnda iken müslümanlara kimin namaz kýldýrmasý da gündeme gelmiþtir. Müslümanlarýn meþru halifesi var, ama kendilerine namaz kýldýrma imkânýna sahip, deðildir. Bu durumda ne yapýlacak? Rivayet edildiðine göre; Hz. Osman (R.a.)'ýn mescidden ve namazdan alýkonduðu gün mescidin müezzini olan Sa'd el- Karaz, Hz. Ali (R.a.)'a gelerek :

"Bugün müslümanlara kim namaz kýldýracak?" diye sor­muþ, Hz. Ali (R.a.) ona cevap olarak : "Halid b. Zeyd’i çaðýr, namazý o kýldýrsýn" deyince o da Halid b. Zeyd'i çaðýrmýþ ve namazý o kýldýrmýþtý. Ebû Eyyûb el- Ensarî'nin adýnýn Halid b. Zeyd olduðu ilk defa o gün duyulmuþtu. Halid b. Zeyd günlerce müslümanlara namazlarýný kýldýrmýþtý. Baþka bir rivayette ise, Hz. Ali (R.a.), Sehl b. Huneyf'e namazlarý kýldýrmasýný emretmiþ ve Zilhicce ayýnýn birinci gününden bayrama kadar ki günlerde namazlarý Sehl kýldýrmýþ, bayram namazýný da Hz. Ali (R.a.) kýldýrmýþtý. Daha sonra Hz. Osman (R.a.) þehid edildiði güne kadar na­mazlarý Hz. Ali (R.a.) kýldýrmýþtý.

Tahtavinin haþyesinde þunlar geçiyor: "Sultanýn/Halifenin izni mümkün olmadýðý zaman veya sultanýn vefatý esnasýnda veya bir fitne anmda müslümanlarýn birleþip bir imam arkasýnda cuma namazýný kýl­malarý caizdir. Bu zaruretten dolayýdýr. Nasýl ki, Hz. Osman (R.a.) muhasara altýna alýndýðýnda, Hz. Ali  (R.a.) müslümanlarý  toplayarak onlara cuma namazý  kýldýysa, Tabiî ki,  zaruret olmazsa bu  olmaz. [48]

Günümüzde bazý kimseler bundan yola çýkarak Hz. Osman (R.a.) muhasara altýnda iken Hz. Ali (R.a.)'ýn müslümanlara Cuma ve Bayram namazlarýný kýldýrmalarýný, Cuma namazýnýn sýhhat þartlarýndan" "Halifenin izninin gerekmediðine" delil getiriyorlar.  Ýslam ulemasýndan Bedreddin El-Aynî (Rh.a.) bunlara cevap veriyor:

"Medine'de Hz. Osman (R.a.) muhasara altýnda iken, Hz. Ali (R.a.)'ýn insanlara (müslümanlara) Cuma namazýný kýldýrmýþ. Fakat Hz, Osman (R.a.)'ýn emriyle kýldýrdýðý veya elinde bir emir bulunduðu rivayet edil­medi" diyorlar. Biz deriz ki; bu ihticac/delil getirme düþmüþtür. Çünkü Hz. Ali (R.a.)'ýn, Hz. Osman (R.a.)'ýn emriyle kýldýrdýðý ihtimali vardýr. Veya Hz. Osman (R.a.)'in iznine vasýl olamamýþtýr. Böylece biz diyoruz ki; Ýmam'ýn iznine/Halife'nin iznine vasýl olunmadýðý, ulaþýlmadýðý zaman; insanlarýn (müslümanlarýn) kendi aralarýnda toplanarak ve kendi­lerine cuma namazýný kýldýracak birisini öne geçirmeleri lazýmdýr. Hani Hz. Ali (R.a.)'ýn, Hz. Osman (R.a.)'ýn izni olmadan kýldýrdýðý nerdedir? Cuma namazýný sultan/halife kýldýrýr veya onun emriyle birisi kýldýrýr. Eðer bu da olmazsa artýk öðle namazýný kýlarlar. [49]

Sahabeler, en ktrik anlarýnda bile mescidlerini terketmemiþlerdir. Mescid, müslümanlarýn kýþlasýdýr. Kýþla askersiz, asker komutansýz olmaz. Müslümanlar halifesiz ve Cuma'sýz kalamazlar. Müslümanlar Cuma'larýný ya ALLAH'ýn þeriatýný uygulayan halife-i müsliminin arkasýn­da kýlacaklar veya O'nun görevlendirdiði yetkilinin arkasýnda kýlacak­lardýr. Bu iki imkâna sahip olamayan müslümanlar kendi aralarýnda Cuma imamlarýný tayin edeceklerdir. Sahabeler Cuma'larýný "Cuma Ýmam" ýnýn arkasýnda kýlmýþlardýr. Þunu bilelim ki; Mescid îmân ve mescidlere devam etmek, sahabelerin en önemli hassasiyetleridir. Mescid hassasiyeti, sahâbe'nin hassasiyetlerindendir. Hz. Osman (R.a.) döneminde meydana gelen fitneler, müslümanlarý mescid'e devam etmekten ve Cuma'larýný Rasûlüllah (sav)'in talimatlarýna göre edâ etmekten alýkoyamamýþdýr.

Muhasaracýlar, etraftaki evlerden Hz. Osman (R.a.)'ýn evine girmeðe baþladýlar. Amr b.  Hazm'în evinden alarak içeriye dolmuþlardý. Hz. Osman (R.a.) ve etrafýndakiler kapýda kimlerin olduðunu bilmiyorlardý. Bunlar Hz. Osman (R.a.)'ýn etrafýný sarmýþ ve onu öldürmek üzere birisi­ni seçmiþlerdi. Nihayet bu seçilen katil Hz. Osman (R.a.)'ýn yanýna gi­rerek ona:

"Hilafetten istifa et, biz de seni býrakalým" deyince Hz. Osman (R.a.) ona:

"Sana yazýklar olsun! Vallahi cahiliyyet hayatýmda da Ýslâm hayatýmda da bir tek kadýna haram yolla yaklaþmadým, þarký söylemedim, ALLAH'ýn razý olmayacaðý þeyleri temenni etmedim, Rasûlüllah (sav)'e bey'at ettiðim günden beri elimi avretimin üstüne koymadým. ALLAH bana giydirdiði bir elbiseyi de Cenab-ý ALLAH mutlu insanlara ikramda bulunup zorba ve þaki insanlarý da zelil edinceye kadar üzerimden çýkarmayacaðým." diyerek karþýlýk vermiþti.

Bu sözleri iþiten adam dýþarý çýkarak ve isyancýlara:

"Bunu öldürmek­ten baþka çaremiz yoktur" dedi. Bunun ardýndan isyancýlardan Kuteyre, Sevdan b. Hýmran ve el- Gâfýkî adýndaki üç kiþi içeri girmiþ, el-Gafikî elinde bulunan bir demirle Hz. Osman (R.a.)'a bir darbe indirmiþ ve mushafý da ayaðýyla tekmelemiþti. Hz. Osman (R.a.) o anda Kur'an tilâvet ediyordu. Mushaf/Kur'an dönüp dolaþarak Hz. Osman (R.a.)'in önüne düþmüþ, Hz. Osman (R.a.)'in akan kanlarý Kur'an ayetlerinin üzer­ine damlamaða baþlamýþtý. Diðer taraftan Sevdan b. Himran, Hz. Osman (R.a.)'a vurmak üzere kýlýcýný uzattýðýnda Hz. Osman (R.a.)'ýn hanýmý Naile elini uzatmýþ ve Sevdan'ýn kýlýcý Naile'nin parmaklarýný kesmiþti. Sonra Sevdan Naile'nin kaba etlerine bir göz atarak:

"Bir hayli yaþlan­mýþ" diye söylenmiþ ve Hz. Osman (R.a.)'a vurup onu þehit etmiþti. Baþka bir rivayete göre ise, Hz. Osman (R.a.)'ý Kinane b. Biþr et- Tüceybî þehid etmiþti. Hz. Osman (R.a.) þehit edildiðinde,

"...Onlara karþý ALLAH sana yeter.” [50] ayeti Hz. Osman (R.a.)'ýn önünde açýk duran mushafta görülmüþtü. Onun kaný bu ayetler üzerine akmýþtý. [51]

Hilafet, müslümanlara ait olan meþru bir makamdýr. Bu makam gayr-i meþru olanlara býrakýlamaz. Velev ki bu iþin ucunda ölüm gözükse bile. Müslümanlara ait olan hilafet sisteminin ortadan kalkmasýna en çok sevi­nenler Yahudilerdir. Ýslâm topraklarýnda hilafet düþmanlýðý, Yahudilerden ve yahudileþmekten kaynaklanýr. "Ben de Müslümaným" dediði halde hilafet sistemine düþmanlýk eden bir kimse Yahudi olduðunu söylemiyor­sa seksiz Yahudileþmiþ demektir!

Kur'an tilâveti, müslümanýn günlük ruh gýdasýdýr. Müslüman ölümle burun buruna gelse bile Kur'an okumaktan vazgeçemez.  Hz. Osman  Kur'an okurken þehid edilmesi, bize bu hassasiyeti öðretir..

Hz. Osman (R.a.)'ýn etrafýný isyancýlar kuþatmýþken Kur'an'a sýðýnmasý, kur'an tilâvetinden vazgeçmemesi, onda teselli bulmasý ve onunla hemhalken þehadet þerbetini içmesi, bize Ashâb-ý Kirâm'da Kur'an tilâve­tinin  vazgeçilmezliðini hatýrlatýr ve öðretir.

ALLAH yolunda mü'min kadýn kocasýnýn silah arkadýþýdýr. Onu düþman­lar karþýsýnda yalnýz býrakmaz. Hz. Osman (R.a.)'ýn eþi Naile'nin göster­diði fedakârlýk, ALLAH yolunda bir vefa örneðidir. ALLAH yolunda kocasýný yalnýz býrakan kadýnda hayr olmadýðý gibi, kadýnýný yalnýz býrakan erkek­te de hayr yoktur.

Hz. Osman (R.a.) H. 36. yýlýn Zilhicce ayýnýn 18 nci Cuma günü [52] þehid edilmiþti. On iki-gün eksik 12 yýl hilafeti sürmüþ, baþka bir rviayette ise 12 yýldan 8 gün eksiðiyle görev yapmýþtý. Hz. Osman (R.a.) þehid edildiði zaman seksen iki, seksen sekiz, doksan, yet­miþ beþ ve seksen altý yaþýnda olduðuna dair muhtelif rivayetler kaydedilmiþtir. Hz. Osman (R.a.)'ýn cenazesi üç gün yerde kalmýþ, sonra Hakim b. Hizam el- Kureþî ile Cübeyr b. Mut'im, Hz. Ali (R.a.)'a giderek defnedilmesine izin vermesi için onunla görüþmüþ, defni için izin almýþlardý. Hz. Osman (R.a.)'ýn cenazesinin defnedileceðini iþiten isyancýlar, gelenleri taþlamak için yolda oturmuþlardý. Bunun için cenaze­sine katýlým çok az olmuþtu. Hz. Osman (R.a.)'ýn cenaze namazýný bir rivayete göre Cübeyr b. Mut'im, baþka bir rivayete göre Hakim b. Hizam veya Mervan kýldýrmýþtý. Hz. Osman (R.a.)'ýn tabutunu taþlamak isteyen­lere Hz. Ali (R.a.) engel olmuþtu. Daha sonra Hz. Osman (R.a.)'ýn cenaze­si Medine dýþýnda "Hýþ Kevkeb" denilen bir duvarýn arkasýna defnedilmiþtir. Hz. Muaviye b. Ebi Sufyan (R.a.) hakimiyeti eline geçirdikten sonra bu duvarýn yýkýlmasýný, ve Hz, Osman (R.a.)'ýn kabrinin "el-Bakî mezarlýðýnýn içine alýnýp diðer müslümanlarýn da cenazelerini Hz. Osman (R.a.)'ýn mezarýnýn etrafýna gömmelerini emretmiþti. Böylelikle onun mezarý da müslümanlarýn mezarlarý içine alýnmýþ oldu. [53]

Hz. Osman (R.a.)'ýn döneminde meydana gelen fitnelerden yola çýkarak Rasûlüllah (sav)'ýn Ashâb-ý Kirâm'ýna sövüp sayanlara, iltifat edilmez. Çünkü hiç kimsenin ALLAHû Teâla'nýn kendilerinden razý olduðu sahabelere sövmeye hakký yoktur. Rasûlüllah (sav)'in Ashâb-ý Kiram ile ilgili olarak ümmetine yaptýðý çaðrý ve uyarýlarý arasýnda, onlara kötü söz söylememek, sövmemek ve onlarý yermemek aðýrlýklý bir yere sahip bulunmaktadýr. Nakledildiðine göre, Hz. Peygamber'e ilk iman eden sekiz kiþiden biri olan ve daha hayatta iken cennetle müjdelenmiþ on büyük sahabe içinde yer alan Abdurrahman b. Avf (R.a.) (ö. 32/652) ile hicrî sekizinci yýlýn baþlarýnda müslüman olan Halid b. Velid (R.a.) (Ö. 21/642) arasýndaki bir meseleden dolayý Halid b.Velid, Abdurrahman b. Avfa kötü sözler söylemiþti. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

"Ashabýmdan kimseye sövmeyin. Zira sizden herhangi biriniz Uhud daðý kadar altýný sadaka olarak verse onlarýn bir ölçeklik (müdd) hatta yarým Ölçeklik sadakasýna ulaþamaz” [54] buyurmuþ, Hâlid b. Velid'in þah­sýnda tüm müslümanlarý bu konuda ciddî þekilde uyarmýþtýr. Bu hadisten anlaþýlmaktadýr ki, Hz. Peygamber'in yakýn çevresini oluþturan kýdemli sahabelere, ilklere, lâyýk olmadýklarý tarzda söz söyleyen öteki sahabeler, sahabe olmayan kimseler yerine konulmakta ve "ashabýma sövmeyin" nehyine/yasaðýna muhatap kýlýnmaktadýrlar.[55] Hatta bu olay ve beyân-ý peygamberi delil kabul edilerek Tâbiûn kelime ve neslinin, Hudeybiye anlaþmasýndan sonra müslüman olanlarý kapsadýðý bile ileri sürülmüþtür.[56] Hadisin söyleniþ sebebinden geç dönemde müslüman olanlarýn -sahabe olmakla beraber- "benim ashabým" (ashabi) iltifatýnýn özel anlamý/çerçevesi içinde sayýlmadýklarý gibi bir izlenim edinmek de mümkün gözükmektedir. Öte yandan

“..Elbette içinizden, fetihten önce infak eden ve savaþanlar, daha sonra harcayýp savaþanlara eþit deðildirler. Onlarýn derecesi, sonradan infak eden ve savaþanlardan daha yüksektir” [57] âyeti, esasen Mekke Fethi'nden önce ve sonra yapýlan iyiliklerin ve cihadýn ayný olmadýðýný, öncekilerin fazilet ve sevaplarýnýn, sonrakilerden üstün ve büyük olduðunu belgelemektedir. Bir baþka rivayette de Hz. Peygamber (sav):

"Kim benim ashabýmdan birine söverse, ALLAH'ýn laneti onun üzerine olsun”[58] diye ciddî bir tehdidde bulunmuþtur. Bu rivayet "Rahmet Peygamberi"nin konuya ne kadar önem verdiðini, ve sahabe­den olduðu sabit ve meþhur olan herhangi bir sahabeye ileri-geri söz etmenin ve sövmenin kiþiyi, ALLAH'ýn rahmetinden uzaklaþtýracak, lanete uðratacak vahim bir hata ve aðýr bir suç (haram) olduðunu açýkça ortaya koymuþ olmaktadýr. Nitekim Ýslâm alimleri, sahabeden herhangi birine sövmenin fâsýklýk ve büyük günahlardan olduðu, onlara sövmeyi helal sayarak sövmenin ise, küfür sayýldýðý konusunda görüþ birliði içindedirler! Þunu bilelim ki; bütün asýrlarda ve mekânlarda sahabe düþ­manlýðý, küfür ve nifaký beraberinde getirir.

Rasûlüllah (sav)'den sonraki dönemde sahabeler arasýnda görülen ihti­laflarýn ve bazý acý olaylarýn ictihad kökenli olduðu, isabet edenin iki, hata edenin ise bir sevap aldýðý düþünülüp hepsi hakkýnda hüsn-i zanda bulun­mak, hem ferdin hem de ümmetin iyiliðine/maslahatýna daha uygun bir tavýrdýr. Söz konusu olaylar dolayýsýyla sahabelere hakarete varan sözler söylemek ve sövmek/küfretmek gibi hatalara asla düþülmemelidir.

Sahabeyi tekfir eden, bize Kur'ân-ý Kerim'i tevâtüren nakleden bir nesli mahkum etmiþ olmaktadýr. Alimlere ve fakihlere sebepsiz yere sövmenin dinden çýkaracaðýna dair çeþitli fetvalar verilmiþ ise de, kendileri ayet ve hadislerle övülen sahabelere sövenin bile kâfir deðil sapýk ve bid'atçý sayýldýðý düþünülürse bu kimselerin fýsklarýyla baþbaþa býrakýlmasý daha uygun olur. [59]

Hanefilerin çoðunluðu bir kimsenin sahabeye sövmeyi, onlarla alay etmeyi, onlarý küçümsemeyi helâl görüp bu fiilleri isleyecek olursa kâfir, helâl görmeden iþleyecek olursa fâsýk olacaðýný, söylemiþtir. Ancak bazý Hanefi fakihleri, ayný sözler Hz. Ebû Bekir ve Ömer için söylenirse, söyleyenin dinden çýkacaðýný söylemiþlerdir. Hanefýlerden bir grup âlim ise, sahabe büyüklerine sövenin siyaseten öldürülmesini caiz görür. Ýmam Mâlik, Hz. Peygamber'e sövenin öldürülmesi, ashaba sövenin ise te'dib amacýyla cezalandýrýlmasý gerektiði kanaatindedir. Ahmed b. Hanbet'e göre ise, sahabeden birine söven kimse þiddetli bir þekilde dövülür.[60]

Sahabelerin hayýrlýlýðý hadis-i þerifte "Sizden herhangi biriniz Uhud daðý kadar altýný sadaka olarak verse onlarýn bir ölçeklik hatta yarým ölçeklik sadakasýna ulaþamaz" diye bir de örnek verilerek vurgulan­mýþtýr. Bir baþka rivayette Hz. Peygamber yemin ederek "Sizden biri Uhud daðý kadar altýn infak etse bile, onlarýn bir müdd/Ölçek veya yarým müdd/ölçek sadakasýnýn sevabýna yetiþemez [61] buyurmaktadýr.

Daha baþka bir rivayette de kendisine yöneltilen

"Biz mi yoksa bizden sonrakiler mi daha hayýrlýdýr?" sorusuna cevaben Hz. Peygamber;

"Onlardan biri Uhud daðý kadar altýn sadaka verse, onlarýn/sahâbelerin bir ölçeklik hatta yarýný ölçeklik sadakasýnýn sevabýna ulaþa­maz” [62] diye durumu açýklamýþtýr. Her iþin ve amelin kýymetli, çok kýymetli ve en kýymetli olduðu zamanlar vardýr. Yine küçük bir iyliðin çok büyük kabul edildiði, büyük bir iyliðin sýradan sayýlabildiði durum ve zamanlar olabilir. Bu, o dönemin þartlarýna baðlý olduðu kadar, o iþi ya da ameli/iyiliði yapanýn durumuyla da yakýndan ilgilidir. Sahabeler, özellikle de ilk müslüman olan sahabeler (es-sâbikün el-evvelûn) gerek kiþisel durumlarý gerekse içinde bulunduklarý dönemin þartlarý bakýmýndan fevkalâde nâzik ve anlamlý bir konumdaydýlar. Bu sebeple onlarýn ALLAH yolunda verdikleri bir ya da yarým ölçeklik bir sadakanýn deðeri, daha sonraki geliþmiþ ve yerleþmiþ þartlardakilerin verecekleri Uhud daðý büyüklüðündeki sadakalardan çok daha kýymetli idi. Ýþte böylesine nâzik ve zor durum, sahabelerin öteki müslümanlardan farklý ve üstün olmalarýnda aðýrlýklý bir ortam olarak dikkat çekmektedir. Onlar da bu durumu, gerçekten gýbta edilecek biçimde özverili ve samimî davranýþlarla deðerlendirmiþlerdir. Aslýnda Hz. Peygamber'in "sizden biriniz.." sözlerinin ilk muhatablarý da hiç kuþkusuz sahabelerdir. Böyle olunca hadîs-i þerifteki "bir veya yarým ölçeklik sadakalarýnýn sevabý­na ulaþýlamayan sahabeler", daha özel mânada ve daha dar çerçevede­ki sahabeler olduðu anlaþýlmaktadýr. Ya da "sizden biriniz.." ifadesinden maksat, ikinci rivayette [63] açýkça görüldüðü gibi "onlardan biri" yani sahabelerden sonraki (sahabe olmayan) Müslümanlardýr.

Sahabelerin  konumuna ulaþýlamayacaðý,  mânevi  deðil,  maddî bir örnek (sadaka) üzerinden anlatýlmýþ olmasý da dikkat çekmektedir. Belki bu açýdan, geliþmiþ imkânlara sahip olan sonraki müslümanlarýn, en azýn­dan görüntüde, yani miktar olarak sahabelere ulaþabilecekleri hatta onlarý geçebilecekleri akla gelebilir. Ama önemli olanýn görüntü deðil, sonuç/sevap yönü olduðu, bu noktalardan sahabelere ulaþýlamayacaðý, Uhud daðý örneði verilmek suretiyle kesin bir þekilde gösterilmiþ olmak­tadýr. Bu da ALLAH onlardan razý olsun ashâb-ý kirâm'ýn diðer müslüman nesillerden asýl farkýný oluþturmaktadýr. O halde "ulaþýlamayan üzüme koruk demek" kýskançlýðý, aceleciliði ve çaresizliði içinde, Ýslâm nesil­lerinin ilki ve Ýslâm tarihinin ilk inþacýlan, Ýslam inkýlabýný gerçekleþtiren ilk inkýlapçýlar hakkýnda, aðzýný tutmak, onlar aleyhinde ileri-geri söz söylememek, hele hele kasdî bir þekilde onlarý kötülemeye kalkýþmamak, sonraki müslüman nesillerin olgunluk derecelerinin, ümmet ve din bilinç­lerinin ve Peygamber saygýlarýnýn önemli bir göstergesi durumundadýr.. Peygamber (sav) 'in ashabýna saygý, Peygamber (sav) 'e saygýdýr. Peygamber (sav) 'e saygý de, ALLAHû Teâla'ya saygýdýr.

Örnek ve önderimiz Rasûlüllah (sav)'dir. Her müslüman için Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in tavsiyelerine gücü ölçüsünde uymak nasýl temel bir görev ise, koyduðu yasaklara mutlak anlamda tâbi olmak da ayný þekilde vazgeçilmez bir vazifedir. Sahâbe'ye sövmek, sahabeyi kötülemek, kesin olarak Rasûlüllah (sav) tarafýndan yasaklan­mýþtýr. Dolayýsyla Hz. Osman (R.a.)'i eleþtirenler, onu köteleyenler, Ra­sûlüllah (sav)'in yasaðýný delen aklýllý geçinen delilerdir.



[41] Ýbnü'l Esir, Tarih, III,154; II. Ý. Hasan, age, I, 368-370.

[42] Îbnül-Esîr. a.g.e., III, 118.

[43] Ýbnul-Esir, a.g.e., III, 152.

[44] Ýbnül-Esîr, a.g.e., III, 169-170.

[45] Üsdül-Gâbe, II, 589; Suyûtî, 170; Ýbnü'l-Esîr, m, 175.

[46] El- Kâmil Fi't Tarih Tercümesi/Ýbnü'l Esir, C:3, Sh:178-179, Ýst/1991.

[47] El- Kâmil Fi't Tarih Tercümesi/Ýbnü'l Esir, C:3, Slý:178-180, Ýst/1991.

[48] Haþiyetü't Tahavi ala Meraki'l Felah/Sh: 276, Mýsýr/1356.

[49] Umdetü'l Karî Þerhu Sahihi Buhari, C:6, Sh:191, Beyrut/ty.

[50] Bakara: 2/ 137.

[51] El-Kâmit Fi't Tarih Tercümesi/Ýbnü'l Esir, C:3, Sh:185-186, Ýst/1991.

[52] M.17 Haziran 656.

[53] El- Kâmil Fi't Tarih Tercümesi/Ýbnü'l Esir, C:3, Sh:l 87-188, Ýst/1991.

[54] Müslim Fedailu's-sahâbe 221; Ayrýca bk. Buhârî, Fedailü'l-ashâb 5; Ebû Dâvûd, Sünnet 10; Tirmizî, Menâkýp 58; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IH, 11

[55] Ali el-Kâari, Mirkât, X, 355.

[56] bk. Kurtubî, el-Câmi'li ahkâmi'l-Kur'ân, VIII, 239

[57] el-Hadid: 57/10

[58] Bk. Heysemî, Mecmau'z-zevâid, X, 21

[59] Aliyyü'l-Kâri, a.g.e., 156-159; el-Fetâva'l-Hindiyye, II, 270 vd.; el-Heytemi, a.g.e., I, 31; Ýbn Âbidin, Reddu'l-Muhtar, III, 293, Mecmuatü'r-Resâil, I, 360

[60] Aliyyu'l-Kâri, a.g.e., II, 410-411; Ýbn Abidin, Reddu'l-Muhtar, III, 293, Mecmuatü'r-Resâil, I, 359; Ýbn Teymîyye, es-Sarimu'l-Meslul, s.561

[61] Buhârî, Fedâilü ashâbi'n-Nebî 5; Müslim, Fedâilü's-sahâbe 221,222; Ebu Davud, Sünnet 10; Tirmizî, Menâkýb 58; Ýbn Mâce, Mukaddime II, Ahmed b. Hanbel, Müsned, 111,11.

[62] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 6.

[63] Müsned/Ahmed b. Hanbel, VI, 6


Ynt: Hz. Osman bin Affan 2 By: ceren Date: 30 Aralýk 2018, 15:28:59
Esselamu aleyküm.Binler rahmet binler selam Hz.Osman Bin Affanýn üzerine olsun inþallah.Rabbim razý olsun bilgilerden kardeþim...
Ynt: Hz. Osman bin Affan 2 By: Bilal2009 Date: 30 Aralýk 2018, 17:13:36
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaþým için razý olsun

radyobeyan