Fýkhus Sahabe
Pages: 1
Hz. Abdullah bin Selam By: sidretül münteha Date: 07 Mayýs 2011, 16:20:40
Hz. Abdullah Bin Selam (R.Anh)


Abdullah bin Selâm hazretleri, Ashâb-ý kiramdan olup, Ensârýn büyüklerindendir. Medine'deki Yahudi Beni Kaynuka kabilesinden idi. Soyu Hz.Yusuf’a dayanýyordu. Asýl ismi Husayn idi. Müslüman olunca Resûlüllah efendimiz ona Abdullah ismini verdi.

Ýman etmeden önce, Yahûdî âlimlerinden idi. Müslüman olmasý çok ibretlidir. Müslüman oluþunu kendisi þöyle anlatýr:

"Babam Yahudilerin ileri gelen âlimlerinden idi. Bana Tevrat'ý okutur, dindar yetiþmem için elinden geleni yapardý. Bir gün âhir zaman Peygamberinin alâmetlerini ve yapacaðý iþleri anlatarak dedi ki:

“Eðer âhir zaman Peygamberi, Hârûn aleyhisselâmýn neslinden yani kendi kavmimizden gelirse inanýrým, baþka kavimden gelirse inanmam! Sen de inanma!”

Rasûlüllah efendimiz Medine'ye hicret etmeden önce babam vefat etti. Rasûlüllah efendimiz Medine'ye hicretinden önce, Mekke'de Peygamberliðini açýkladýktan sonra, sýfatlarýna ve yaptýðý iþlere baktým, týpa týp babamýn anlattýklarýna uyuyordu. Fakat, kavmimizin ileri gelen­leri, sýrf Arab kavminden geldi diye Rasûlüllaha karþý çýkýyorlardý. Tevrat'ta bildirilen alâmetler gayet açýktý.

Bir gün Yahudilerin hurma bahçelerine gittim. Kendi aralarýnda,

"Arablarýn adamý geldi!" diye konuþuyorlardý. Bu sözü duyunca beni bir titreme tuttu. Elimde olmadan

"Allahû Ekber" diye baðýrdým. Benim tek­bîr getirdiðimi gören halam Halide binti Haris bana kýzýp dedi ki:

“Allah seni umduðuna kavuþturmasýn, elini boþa çýkarsýn? Vallahi sen Mûsâ bin Ýmrân'ýn geleceðini iþitmiþ olsaydýn bundan fazla sevinmezdin. Ben de ona þöyle karþýlýk verdim:

“Ey hala! Vallahi O, Hz. Mûsâ gibi Peygamberdir. Mûsâ aleyhisselâmýn tevhîd dînindendir. Buna niçin karþý çýkýyorsunuz?”

“Ey kardeþimin oðlu! Yoksa o Kýyamete yakýn gönderileceði bize bildirilen Peygamber midir?”

“Evet.”

“Öyleyse sevinmekte haklýsýn.”

Dayanamayýp, Rasûlüllahý görmek için bulunduðu yere gittim. Daha ilk gördüðümde kendi kendime,

"Bu güzel yüzün sahibi yalan söyliyemez!" dedim. Rasûlüllah insanlar arasýna oturmuþ, onlara nasihat ediyor­du. Ýlk iþittiðim hadîs-i þerîf þuydu:

“Selâmý aranýzda yayýnýz, aç kimseleri doyurunuz, sýla-i rahim yapýnýz, yakýn akrabalarýnýzý ziyaret ediniz! Ýnsanlar uykuda iken namaz kýlýnýz! Böylece Cennete selâmetle girersiniz." Sonra bana dönüp sordu:

“Sen Medine âlimi Ýbni Selâm deðil misin?”

“Evet”

“Ey Abdulah, Allah için söyle! Tevrat'ta benim vasýflarýmý okuyup öðrenmedin mi?

“Evet, öðrendim. Yâ Rasûlallah Cenâb-ý Hakkýn sýfatlarýný söyler misin?”

Rasûlüllah efendimiz bana Ýhlâs sûresini okudu.

“De ki: O Allah birdir. Hiçbir þey O'nun dengi deðildir!" meâlindeki âyet-i kerîmeyi iþitince:

“Þehâdet ederim ki, Allahtan baþka ilâh yoktur. Sen O'nun kulu ve resûlsün,” diyerek îmân ettim. Abdullah bin Selâm Müslüman olduktan sonrasýný þöyle anlatýyor:

"Müslüman olduktan sonra Rasûlüllaha dedim ki:

"Yâ Rasûlüllah! Yahudiler kadar, yalancý, inatçý, zâlim kimse yoktur. Hiçbir iftiradan çekinmezler. Þimdi benim Müslüman olduðumu öðrenir­lerse olmadýk iftira ederler, bunu açýklamadan önce onlara beni sorunuz!”

Sonra ben  bir perdenin  arkasýna  saklandým.  Rasûlüllah bir grup Yahûdîyi çaðýrdý. Onlara sordu:

“Aranýzdaki Husayn (Abdullah) bin Selâm nasýl bir kimsedir?”

“Çok büyük bir âlimimizdir. Onun gibi hayýrlý birisi az bulunur. O doðru sözlüdür.”

“Eðer o Müslüman olduysa siz ne dersiniz?”

“Allah onu böyle birþeyden korusun!” Sonra saklandýðým yerden çýkýp dedim ki:

“Ey Yahudi topluluðu, Allahtan korkunuz! Size geleni kabul ediniz! Allaha yemîn ederim ki, siz Rasûlüllah'ýn hak Peygamber olduðunu bili­yorsunuz. Çünkü alâmetleri Tevrat'ta açýk olarak yazýlýdýr. Baþka kavim­den geldiði için inadýnýzdan îmân etmiyorsunuz. Ben þehâdet ederim ki, Allahtan baþka ilâh yoktur. Ve yine þehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm Allah’ýn Rasûlüdür. Bunun üzerine Yahudiler:

“Bizim en kötümüz budur. Aramýzda bundan daha kötü biri yoktur, deyip olmadýk iftiralar etmeye baþladýlar.   Peygamber efendimiz Yahudilere dönüp buyurdu ki:

“Birinci þehâdetiniz bize kâfidir, ikincisi ise lüzumsuzdur.”

Hz. Abdullah hemen evine döndü. Ailesini ve akrabalarýný Ýslâmiyete da'vet etti. Halasý da dâhil hepsi Müslüman oldular.

O'nun iman etmesi Yahudileri çok kýzdýrdý. Bunun için kendisini sýkýþtýrmaya baþladýlar. Hattâ Yahudi âlimlerinden bazýlarý:

“Araplardan peygamber çýkmaz. Senin adamýn hükümdardýr, diyerek, Abdullah bin Selâm'ý Ýslâmiyetten vazgeçirmeye kalkýþtýlarsa da muvaf

“Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, onunla kýrk ukiyelik ödemem gereken miktarý ödedim." Artýk böylece Selman (R.a) hür­riyetine kavuþmuþ oluyordu. [114]

Selman (R.a)'ýn katýldýðý ilk savaþ Hendek savaþýdýr. Müþrikler, müt­tefiklerle birlikte oluþturduklarý on bin kiþilik bir orduyla birlikte Medine'ye doðru harekete geçtikleri zaman, Rasûlüllah (sav), þehir içinde kalarak bir savunma savaþý vermeyi kararlaþtýrmýþtý. Ancak, Medine'nin çevresinde düþmanýn þehre giriþini engelleyecek her hangi bir sur yoktu. Bu durum þehrin savunulmasýný oldukça güçleþtiriyordu. Yapýlan isti­þareler esnasýnda Selman (R.a), Rasûlüllah (sav)'e,

"Ey Allah'ýn Rasûlü! Biz Ýranda muhasara edildiðimiz zaman þehrin etrafýnda bir hendek kazarak kendimizi savunurduk" deyip hücuma açýk bölgede bir hendek kazýlmasý görüþünü ileri sürmüþtü. [115] Bu görüþ Rasûlüllah (sav) tarafýndan uygun bulunmuþ ve derhal hendeðin kazýl­masý için faaliyete geçilmiþti. Selman (R.a), kuvvetli bir kimseydi ve kazý iþinde oldukça verimli çalýþmaktaydý. Ensar grubu, Selman (R.a)'ý sahiplenerek,

"Selman bizdendir" dediler. Bunun üzerine muhacirler;

"Hayýr Selman bizdendir" demeye baþladýlar. Bunu duyan Rasûlüllah (sav);

"Selman bizdendir. O ehl-i beytimdendir" diyerek onu ehl-i bey­tine dahil etmiþtir. [116]

Selman (R.a), daha sonraki bütün savaþlarda Rasûlüllah (sav) ile bir­likte bulunmuþtur. Mekkeli müþrikler, Medine önlerine geldikleri zaman þehirle aralarýndaki hendeði gördüklerinde þaþýrmýþlardý. Çünkü Araplar daha önce böyle bir savunma usulünden habersizdiler. Müþrikler, bu hen­deði geçmeyi denedilerse de baþaramadýlar. Savaþýn kazanýlmasýnda hen­deðin rolü o kadar büyük olmuþtur ki, bundan dolayý Hendek savaþý olarak adlandýrýlmýþtýr.

Selman (R.a), Rasûlüllah (sav)'in yanýndan vefat edinceye kadar ayrýl­madý. Hz. Ebu Bekir (R.a)'in Halifeliði zamanýnda da Medine'de bulun­muþtur.

Ömer (R.a) devrinde Ýslâm ordusu Ýran'ýn fethi için harekete geçtiði zaman Selman (R.a) da bu orduya katýldý. Selman (R.a) Ýran asýllýydý. Bundan dolayý düþman ordusunun durumunu çok iyi biliyordu. Ayrýca Farslarýn Ýslâm dinini kabul ederek dalaletten kurtulmalarýný þiddetle arzulamaktaydý. Ýranlýlar, Kadisiye yenilgisinden sonra Medain'de toplanmýþlardý. Müslümanlar Dicle nehrinin kenarýna geldikleri zaman, karþýya geçmek için hiç bir þey bulamadýlar. Sa'd b. Ebî Vakkas, karþý sahile bir öncü birliði gönderip geçiþ güvenliðini saðladýktan sonra, bütün orduya nehri geçme emrini verdi. Ordu topluca, sularý kabarmýþ bir þek­ilde akan Dicle nehrine daldý. Sa'd (R.a)'ýn yanýnda Selman (R.a) bulun­maktaydý. Sa'd (R.a), dua ediyor ve Allah Teâlâ'nýn dostlarýna yardým edeceðim, dinini üstün kýlacaðýný ve Allah Teâlâ'ya isyan eden bir toplu­luðun iyiliðe (Ýslâm'a) galebe çalamayacaðýný söylüyordu. Nehrin ortasýnda oldukça heyecanlý bir halde bulunan Sa'd (R.a)'a, Selman (R.a) þöyle demekteydi:

“Ýslâm yepyenidir. Allah, karalarý nasýl müslümanlarýn emrine vermiþse, denizleri de onlarýn emrine verecek güçtedir. Allah'a yemin ederim ki müslümanlar nehre nasýl akýn akýn girmiþlerse nehirden öylece akýn akýn çýkacaklardýr.”

Gerçekten Selman (R.a)'ýn dediði olmuþ ve müslüman ordusu hiç kayýp vermeden karþý kýyýya geçmiþti [117] Ýranlý askerler dehþet içerisinde, onlarýn nehri geçiþleri ne bakýyorlar ve kendi kendilerine;

"Þeytanlar geliyor. Vallahi bizim savaþtýðýmýz bu topluluk cinlerden baþkalarý deðildir" demek­teydiler.[118] Ýranlý askerler kaçarak Kisra'nýn sarayýna sýðýnýp direnmeye devam ettiler. Buraya gönderilen öncü birliðinin komutaný Selman (R.a)'dý. O, surun Önüne geldiði zaman, Ýslâmýn emrettiði þekilde onlar üç defa müslüman olmaya, kabul etmezlerse cizye ödemeye davet etti. Selman (R.a) onlara þöyle diyordu:

"Ben de aslen sizden biriyim. Size acýyor ve yumuþak davranýyo­rum. Eðer müslüman olursanýz bizim kardeþlerimiz olarak ayný hak­lara sahip olursunuz. Bunu kabul etmez, dininiz de kalmak isters­eniz, bize itaat ederek cizye ödersiniz. Bunu da kabul etmezseniz, diðerleri gibi sizinle savaþýrýz.”[119]

Selman (R.a), meselenin Araplarýn Acemlere hâkimiyeti meselesi olmadýðýný onlara anlatabilmek için,

"Sizden biri olduðum halde Araplar bana itaat ediyor" diyerek [120] ikna etmeye çalýþýyordu. Selman (R.a) ilk iki þartý kabul etmemeleri üzerine onlara üç bunu anlamaktýr. Çünkü Peygamber efendimiz bir hadîs-i þeriflerinde, "Kalbinde hardal tanesi kadar kibir, büyüklenme bulunan kimse, Cennete girmiyecektir" buyurmuþtur. Baþka bir hadîs-i þeriflerinde de,

"Meyve veya herhangi bir þeyi kendi eliyle evine götüren, kibirden uzaklaþmýþtýr" buyurmuþtur. Ýþte bunun için yükünü kendim taþýyorum.

Abdullah bin Selâm hazretleri, Hz. Osman'ýn þehâdeti esnasýnda yanýn­da bulunuyordu. Ýsyancýlara dedi ki:

Tarihte öldürülen her peygamber için yetmiþ bin asker öldürülmüþtür. Öldürülen her halîfe için de onbeþ bin kiþi öldürülmüþtür. Gelin bu iþten vazgeçin! Yoksa âhirette bunun cezasýný çok þiddetli olarak çekeceksiniz!" Ayrýca Hz. Osman'ýn üzerinizde çok hakký vardýr. Fakat âsîler sözünü dinlemediler, ayrýca kendisine hakaret ettiler.

Hz. Abdullah hakikaten, ahlâk ve ilim ile kendini süsleyen Cennetlik insanlardan idi. Ashâb-ý kiramdan Mu'âz bin Cebel, 639'da Suriye taraflarýnda ortaya çýkan veba hastalýðýna yakalanmýþtý. Vefat edeceði sýralarda, baþucunda aðlayan talebesi Yezid bin Âmire'ye dedi ki:

“Niçin aðlýyorsun?”

“Ben dünya için aðlamýyorum. Ýlmi senden öðrenmekteydim, bunu kaybedeceðime üzülüyorum!” Bunun üzerine Mu'âz bin Cebel buyurdu ki:

“Ýlim benim vefatýmla kaybolmaz. Benden sonra ilmi þu dört kiþiden öðren: Abdullah bin Mes'ud'dan, Abdullah  bin Selâm'dan, çünkü Rasûlüllah onun hakkýnda,

"O, Cennetlik olan on kiþinin onuncusudur" buyurdu. Hz. Ömer'den ve Selmân-ý Fârisî'den öðren. Abdullah bin Ömer (R.a.) þöyle anlatýr: Medine'de bir takým Yahûdî topluluðu Rasûlullah(sav)'e gelerek dediler ki:

“Senin getirdiðin dinde recm var mýdýr?” Rasûlüllah efendimiz de onlara sordu:

“Recm cezasý hakkýnda Tevratta ne yazýyor?”

“Tevratta recm cezasý yoktur.” Abdullah bin Selâm Yahudilere dedi ki:

“Yalan söylüyorsunuz! Tevratta recm âyeti vardýr.”

Bunun üzerine Tevratý getirip açtýlar. Yahudilerden birisi elini recm âyetinin üzerine koyarak bundan önceki ve sonraki âyetleri okumaya baþladý. Abdullah bin Selâm ona:

“Elini kaldýr!” dedi.

O da elini kaldýrýnca recm âyeti göründü. O zaman Yahudiler dediler ki:

“Ey Muhammed! Abdullah bin Selâm doðru söyledi. Tevratta hakikat­en recm âyeti vardýr.”

Birgün Hz. Abdullah bin Selâm, Ka'b-ül Ahbâr'a þöyle bir soru sordu:

“Âlimler ilmi öðrenip zihinlerine yerleþtirdikten sonra, onu oradan söküp atan nedir?” Hz. Ka'b dedi ki:

“Tama', hýrs ve ihtiyaç peþinden koþmaktýr.” Birisi de Fuday! bin lyâd'a dedi ki:

“Ka'b'ýn bu sözünü bana izah eder misin?” Bunun üzerine Fudayl þöyle cevap verdi:

“Tamah, insanýn bir þeyi aramasý ve mukaddes deðerlerini bu uðurda feda etmesi demektir. Hýrs ise nefsinin herþeyi istemesi, senin de onun istediklerini yerine getirmendir. Bunun için de ona buna, kötü insanlara vb. ihtiyacýn olur. Ýhtiyacýný yerine getirenler de seni burnundan yakalamýþ olurlar.”

Yani seni emirleri altýna alýrlar, istedikleri yerlere sürüklerler, sen de onlara boyun eðersin. Onlar hasta olduklarý zaman, dünya sevgisinden dolayý onlarýn ziyaretlerine gider, tesadüf ettiðin zaman kendilerine selâm verirsin. Bu verdiðin selâmý, yaptýðýn ziyareti Allah rýzâsý için yapmazsýn. Eðer bu kimselere ihtiyaç göstermezsen, senin için çok daha hayýrlý olur­du. Bu benim sana anlattýðým, yüz hadîs-i þerif rivayet etmekten senin için daha hayýrlýdýr.[121]

Sahabe, ilmi  amel  etmek için öðreniyordu.  Sahabeler, kendilerini Allahû Teâla'ya yaklaþtýracak salih amellerin peþindeydiler. Sahabelerin gündeminde "Allah'ýn huzurunda ne yapsam da baðýþlansam?" suali vardýr. Onlar kendilerini Allah'ýn rýzasýna ulaþtýracak salih ameli iþle­menin sevdasýndaydýlar. Sahabeler, salih amellere sevdalanmýþ kimseler­di.

Sahâbe-i Kiram, Hakk'ýn hatrýný bütün hatýrlardan âli tutan, üstün kýlan bir nesildir. Ýnsanlarýn, ekâbirlerin, zalim ve zorbalarýn hatrý için Hakk'ýn hatrýný kýranlar veya gerçekleri sümen altý edenler, sahabelerin izinde yürümeyenlerdir. Sahabe, Hakk'a ve hakikate sadakatin abidesidir. Kâzibleri/yalancýlarý tarih sahnesinden silenler, sadýk olanlardýr. Sahabe yolu, sadýklarýn yoludur. Dolayýsýyla sahabe fýkhý, bir sadakat fýkhýdýr.



[114] Ahmed b. Hanbel, V, 443-444; Ýbn Sa'd, a.g.e., IV. 79-80; Diyarbekri, I, 468; Ýbnül-Esîr, Üsdü'l-Gabe, II, 419; onun azad edilmesi hakkýnda deðiþik rivayetler için bk. Diyarbekrî, a.g.e., I, 469.

[115] Taberi, Tarih, II, 566.

[116] Taberi, ayný yer; Ýbn Sa'd, a.g.e., IV, 83.

[117] Taberi, Tarih, IV, 11-12; Ýbn ul-Esîr, el-Kâmil fi't-Tarih, II, 511-512.

[118] Taberi, II, 514.

[119] Taberi, a.g.e., IV, 14

[120] Ýbn Hanbel, v, 444

[121] El- Ýsabe/Ýbn-i Hacer; Üsdü'l Ðabe/Ýbn-i Esir;El-Ýstiab/Ýbn-i Abdi ,Berr; Hilyertü'l Evliya/Ýsfehani; Hayatü's Sahabe/Yusuf Kândehlevi.
 

Ynt: Hz. Abdullah bin Selam By: ceren Date: 31 Aralýk 2018, 14:26:36
Esselamu aleykum. Islam ile sereglenen hem islama imana hizmet eden hemde islam yolunda cihad edip ýslami yayan ýslami koruyan Hz.Abdullah bin Selama binler rahmet binler selam olsun inþallah. ..
Ynt: Hz. Abdullah bin Selam By: Bilal2009 Date: 31 Aralýk 2018, 17:09:41
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaþým için razý olsun Rabbim hak yola katkýsý olan herkesten razý olsun

radyobeyan