Efendimiz
Pages: 1
Heyetin teklifi By: hafiza aise Date: 06 Mayýs 2011, 18:06:47
Heyetin Teklifi

Utbe'nin planý da bir iþe yaramamýþtý. Çok geçmeden Mekke ileri gelenleri, Kabe'de bir araya gelecek ve geliþmeler konusunda yeni bir strateji üretebilme adýna fikir teatisinde bulunacaktý. Zira, Muhammed ve taraftarlan, baþlanný almýþ gidiyorlardý. Her geçen gün kontrolden çýkan iman seli, böyle giderse kendilerini de önüne katacaktý ve onlar bunun karþý­sýnda tutunacak bir dal bulamayacaklardý.

329 Ýsbahani, Delailu'n-Nübüvve, 1/221

Neredeyse her ses oradaydý: Utbe, Þeybe, Ebu Süfyan, Nadr Ýbn Hôris, Ebul-Bahteri, Esved Ýbnü1-Muttalib, Zem'a Ýbniil­Esed, Yelid Ýbn Muðire, Ebu Cehil, Abdullah Ýbn Ebi Ümeyye, As Ýbn Vail, Ümeyye Ýbn Hale! gibi kudretli isimler, güneþin batýþýyla birlikte, bir araya gelmiþlerdi ve Kabe' de durum deðer­lendirmesi yapýyorlardý. Nihayet aralarýndan birisi ileri atýlýp:

- Muhammed'e haber gönderin ve konuþun bakalým!

Eteðinizdeki her þeyi O'nunla paylaþýn ki yarýn bize bir maze­ret sunmasýn, dedi. Bunun üzerine haber gönderip:

- Kavminin ileri gelenleri bir araya gelmiþ konuþmak için Seni çaðýnyorlar; hemen gel, dediler.

Efendiler Efendisi de, onlann imanlan adýna ümitlenip bir çýrpýda Kabe'ye geldi. Ýman etmelerini o kadar arzu ediyor­du ki! Ýnatlarýndan sýkýlmýþtý artýk. Bu davetle yeni bir kapý­nýn aralanacaðýný düþünerek ümitlenmiþti. Geldi ve yanlanna oturdu. Dediler ki:

- Ya Muhammed! Biz Seni, oturup iyice konuþmak için çaðýrdýk. Vallahi de biz, Araplar arasýnda Senin kadar kavmi arasýnda ikilik çýkaran, atalan hakkýnda olumsuz konuþan, onlann dini inanýþlarý ve ilahlarýný kötüleyen, hiç kimse gör­medik. Bütün olumsuzluklar, Sen ortaya çýktýktan sonra mey­danageldi.

Daha cümlelerine baþlarken gösterdikleri tavýr, ümitlerin yine bir baþka bahara kaldýðýný gösteriyordu. Üstüne üstlük, her zamanki hakaretlerini yine sýralamýþlardý. Kendi yapa­geldiklerini yine Efendiler Efendisi'ne fatura edip bir kenara çekilivermiþlerdi. Sanki, sütten çýkmýþ ak kaþýklardý! Bundan sonra sözü, Utbe'nin teklifine getirip benzeri þeyleri söyledi­ler. Þöyle diyorlardý:

- Þayet Sen, bu sözlerinle aramýzda mal sahibi olmak is­tiyorsan, aramýzda el birliði yapýp mal toplayalým ve Seni, mal yönüyle en zenginimiz yapalým! Aramýzda þeref sahibi bir Ýn­san olma arzun varsa, Seni baþýmýza reis tayin edelim! Þayet

mülk peþinde isen, baþýna taç giydirip, Seni baþýmýza melik yapalým! Þayet Sana cin musaIlat olmuþsa veya gördüklerin üstesinden gelemediðin birer hayal ise, o zaman da mal ve mülkümüzü ortaya döküp Seni tedavi ettirelim; hiç olmazsa sonunda ya Sen iyileþip bu iþten kurtulursun yahut biz, kendi­mize düþeni yapmýþ oluruz.

Bu kadan da fazlaydý ... Aslýnda bu, iki dünyanýn arasýn­daki farký ortaya koyan bir manzaraydý. Dünya ve dünyalýk peþinde koþanlar, yine onunla ukbaya ait açýlýmlarýn önünü alacaklanný sanmýþ; ama yine baltayý taþa vurmuþlardý. Söyle­nilenleri sabýrla dinleyen Efendiler Efendisi sözü aldý: .

- Söylediklerinizin hiçbiri de bende yok! Benim niyetim, ne mallarýnýzý almak ne de üzerinizde saltanat kurup meliklik yapmak! Allah beni, size peygamber olarak gönderdi ve bana, kendi katýndan bir kitap verdi; ardýndan da sizi, gelecek gün­leriniz adýna uyarmamý istedi. Ben de, üzerimdeki teblið vazi­fesini yerine getiriyor ve size nasihat ediyorum. Þayet, benim size arz ettiðim hususlan kabul edip benimserseniz, bu, dünya ve ukbadaki en büyük kazancýnýz olur. Þayet kabul etmeyip kulak ardý ederseniz, ben de Allah'ýn emri gelip de sizinle be­nim aramdaki hükmünü verinceye kadar bana düþeni yapar ve sabrederim.

Bundan daha net bir ifade nasýlolabilirdi ki? "Sizin dün­yanýz sizin olsun, ben sizin ahiretinizi kurtarmak için uðraþý­yorum." demekti bu. Onlar da anlamýþlardý: "Evet, ne yapar­sak yapalým, Muhammed kendi yolundan taviz vermeyecek ve biz, bir gram mesafe alamayacaðýz." Onun için meseleyi farklý bir boyuta çekmeye baþladýlar. Birisi ileri atýlmýþ þunlan söylüyordu:

- Ya Muhammed! Þayet bir hususu Sana arz etmemize müsaade edersen, onu arz edelim. Biliyorsun ki buralarda, bizden daha fakir, daha muhtaç, mal ve mülkü daha az, vel­hasýl maddi mudayaka içinde olan kimse yoktur. Seni, elin

deki mesajlarla gönderen Rabbinden istesen de, þu bizi sý­kýþtýrýp duran daðlan bizim için düzleyiverse ve oradan Þam ve Irak pýnarlan gibi su fýþkýrtýversel Ayný zamanda, bugüne kadar ölüp giden atalanmýzý yeniden diriltip, onlar arasýndan Kusayy Ýbn Kilab'ý huzurumuza getirse ve biz de, dedikleri­nin doðru olup olmadýðýný ona sorsak. Çünkü biliyoruz ki o, doðru sözlü bir insandýr. Þayet Senin doðru söylediðini tas­dik eder ve yaptýklanný tasvip ederse biz de Seni tasdik edip kabul etmiþ; Allah kahndaki konumunu anlamýþ ve Senin de söylediðin gibi, iþte o zaman O'nun, Seni peygamber olarak gönderdiðini kabul etmiþ oluruz.'

Fe sübhanallah! Adamlar, göz göre göre kendilerince Al­lah Resülü'nü alaya alýyorlardý. Küstahlýktý bunun anlamý! Allah'ýn en sevgili kuluna saygýsýzlýktý ... Hatta bu üsluplanyla onlar, sadece Efendiler Efendisi'ni hedef almýyorlar, kendile­rince Allah'a da hakaret ediyorlardý. Hangi birisine cevap ve­rilebilirdi ki? Hem, cevap verilse bile, Efendimiz'in karþýsýnda bu cevaptan anlayacak kim vardý! Bunlara verilecek en güzel cevap, þüphesiz süküttu,

Ortalýk buz gibi olmuþtu. Her þeye raðmen Efendiler Efen­disi, onlann da iman edeceklerini umuyor ve aradaki kapýyý tamamen kapatmýyordu. Zira, böyle durumlarda, zamanýn çýldýrtýcýlýðýna, muhataplann hamakatine ve ortamýn kasave­tine raðmen sabretmek gerekiyordu. En azýndan, her iki ce­nahtaki tavn müþahede edenler bir gün bunlan deðerlendirir ve Hak cihetteki yerini alýrdý. Kendileri gelip teslim olmasalar da, günü gelince bu adamlarýn ailelerinden gelip iman edenler mutlaka olabilirdi... Yine büyüðe, büyüklük düþüyordu. Onun için bir kez daha konuþtu Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem):

- Beni Allah size, bunlan yapayým diye göndermedi ki, dedi ve ilave etti:

- Ben, size getireceðimi getirdim ve Allah'tan almýþ oldu­ðum teblið vazifesini de yerine getirdim. Bundan sonra þayet

kabul ederseniz, sizin için bu dünya ve ahiret mutluluðu de­mektir. Þayet, kabul etmeyip de reddederseniz, aramýzda Al­lah (celle celaluhfý) hükmünü verinceye kadar ben de diþimi sýkar, sabreder ve beklerim.

Belli ki Efendiler Efendisi'nin ruh-u pakleri çok sýkýlmýþtý.

Sýkýntý duyulmayacak bir manzara deðildi ki! Onun için konu­yu kýsa tutmaya çalýþýyor ve bir an önce bu kasvet ortamýndan ayrýlmak istiyordu.

Ancak, adamlann niyeti iþi daha da uzatmaktý; kendile­rince eðleniyorlardý. Aralanndan birisi ileri atýldý ve yine ayný üslupla þunlan söylemeye baþladý:

- Madem bizim için bunlan yapmayacaksýn; öyleyse, Rab­binden kendin için iste! Mesela, þu söyleyip durduðun þeyleri tasdik eden bir melek gönderse de, o melek Senin hakkýnda bize de malümat verse! Ayný zamanda yine O'ndan istesen de Senin için cennet gibi bað ve bahçeler, altýn ve gümüþten saray ve malikaneler ihsan etse de Seni bir anda zenginler sýnýfýna ulaþtýrsa! Çünkü Sen, aynen bizim gibi çarþý-pazarda yürüyüp duruyor, biz nasýl kazanç peþinde emekliyorsak Sen de maiþet peþinde koþuyorsun! Böylelikle biz, Senin Allah katýndaki kýy­metini anlar ve zannettiðin gibi gerçekten de Sen O'nun pey­gamberi isen, böylelikle biz de Senin, O'nun nezdindeki yerini görmüþ oluruz!

Belli ki adamlarýn ar daman çatlamýþtý. Onlar öylesine gönül eðlendiriyorlardý. Ortam, tam anlamýyla bir köy kahve­sine dönmüþtü. Önüne gelen, ileri atýlýyor ve kendince bir þey­ler söylüyordu. Rahmet Peygamberi Efendimiz (salla11ahu a1eyhi ve sellem) ise, her þeye raðmen diþini sýkýyor ve sabrediyordu. Hisler tepki gösterse de burada mantýk öne geçmeli ve sabre­dilmeliydi. Onun için:

- Sübhanallah, dedi Allah Resülü (sallallahu a1eyhi ve sellern).

Ben sadece bir peygamberim! Benim gibi birinin, Rabbinden

böyle bir talepte bulunmasý uygun olmaz ki! Ben de zaten size bunun için gönderilmedim ki! Allah beni, uyancý ve müjdele­yici olarak gönderdi. Kabul ederseniz; dünyayý ve ahireti, siz kazanýrsýnýz. Þayet kabul etmezseniz, o zaman da Allah (celle celaluhü), hakkýnýzdaki hükmünü verinceye kadar sabrederim.

Artýk her kafadan bir ses çýkýyordu:

- Þu semayý ayaklanmýzýn altýna ser ki Sana inanalým!

- Ya Muhammed! Rabbin de, þu anda bizim Seninle otur-

duðumuzu, Senden bunlan istediðimizi biliyor mu? Haydi bütün bunlann haberini Sana bildirse ve iþin doðrusunu bize öðretseya!

- Duyduðumuza göre, Sana bütün bunlan Yemame'deki Rahmôn denilen bir adam öðretiyormuþ! Halbuki, Sen de bi­liyorsun ki biz, Rahman'a asla inanmayýz!

- Ya Muhammed! Sen bizi mazur gör; ama biz Seni, ya Sen bizi yok edip tüketineeye kadar ya da biz Senin hakkýndan gelinceye kadar öyle baþýboþ býrakmayýz!

- Biz, meleklere kullukta bulunuyoruz; halbuki onlar Allah'ýn kýzlandýr!

- Allah ve melekleri gözümüzün önüne getirip bize gös­termediðin sürece Sana inanmayýz!

Söyleyen söyleyene, bir gürültü kopmuþtu ve konuþma bir türlü de nihayete ermiyordu. Artýk meclis, meclis olmaktan çýkmýþtý; dayanýlacak gibi gözükmüyordu. Bu yüzden Allah Resülü, orayý terk etmek için kalkmak istedi. O'nunla birlikte Abdullah Ýbn Ebi Ümeyye de ayaða kalktý ve Allah'ýn en sevgili kuluna þunlan söyledi:

- Ya Muhammed! Sana kavmin, gördüðün gibi bazý þeyler sundu; ama Sen hiçbirini kabul etmedin! Sonra, Senin Allah katýndaki konumunu öðrenmek, sonra Sana tabi olmak ve Seni tasdik etmek için bazý þeyler istediler, onu da yapmadýn!

Hatta, kendi konumunu saðlamlaþtýrma adýna bazý taleple­ri oldu, onlara da 'evet' demedin! Korkutup durduðun azabý çabuklaþtýrýp baþlanna getirmeni söylediler, onu da yapma­dýn! Vallahi de ben, semaya merdiven dayayýp kat kat semaya yükselmedikçe ve ben de, oradan getirdiklerini çýplak gözle müþahede edip seyretmedikçe, bir de bütün bunlara dört tane melek getirip þahit tutmadýkça Sana asla inanmam. Gerçi, and olsun ki, bütün bunlan yapmýþ olsan bile ben, Seni tasdik ede­ceðimi sanrnýyorumlsa''

Bunlan söyleyen, Efendimiz'in halasý .Atike'nin oðluydu.

En yakýndakinden bile, çok uzaktakilere yakýþmayan þeyler duyuyordu. Bunlan söylerken de ayaða kalkmýþ, az sonra da meclisi terk etmiþti. Resül-ü Kibriya da ayaða kalkmýþ, hane­i saadetlerine doðru yola koyulmuþtu. Ne ümitlerle gelmiþti, ama þimdi kim bilir ne hicranla geri dönüyordu? Yalnýz ba­þýna kalakalmýþtý. Rabbinden baþka kendini müdafaa edecek kimse yoktu. Nihayet imdadýna Cibril-i Emin yetiþti. Gelen ayetlerde Yüce Mevla þunlan söylüyordu:

- Onlar, "Sen bize, yerden suyu kesilmeyen bir pýnar fýþ­kýrtmadýkça Sana asla inanmayacaðýz." diyorlar.

Yahut Senin hurma ve üzüm baðlarýn olsun da aralann­dan gürül gürül ýrmaklar akýtasýnl

Yahut, iddia ettiðin gibi gökyüzünü parçalayýp üzerimize kýsým kýsým düþüresin ya da Allah'ý ve melekleri karþýmýza ge­tiresin de onlar, Senin söylediklerine þahitlik etsinler!

Yok, yok! Bu da yetmez; Senin, altýndan bir evin olmalý yahut göðe çýkmalýsýn!

Ama unutma! Sen bize oradan dönerken okuyacaðýmýz bir kitap indirmedikçe, yine de Senin oraya çýktýðýna inanma­yýzha!

330 Bkz. Ýbn Hiþam, Sire, 2/132-136

De ki: "Fe sübhanallahl Ben, Resül olan bir peygamber­den baþka bir þey miyim?"331

Ýþte, yeni bir toplum inþa ederken Kur'an. bu kadar olay­larýn içinde ve inayet-i ilahiye de bu denli Habib-i Ziþan'ýn yanýndaydý. Allah Resülü (saIlallahu aleyhi ve sellem), kasvet dolu bir akþam yudumlamýþtý; ama þimdi Cibril gelmiþ, bulunduðu yerin saðlamlýðýný ilanýn yanýnda, bu türlü insanlara karþý ta­kýnmasý gereken tavn da talim ediyordu.

Aslýna bakýlýrsa Hz. Peygamber'in, ahir zaman Nebi'si olduðunu, O'nun hayatýna kasteden bu can düþmanlan da biliyor; O'nun beklenen Nebi olduðuna inanýyorlardý. Ancak bu bilmenin ötesinde, firavun misal kibirleri, koyu karanlýk içinde bir kabile taassuplan ve öyle büyük bir inatlan vardý ki, bir türlü gelip teslim olamýyorlardý.

Muðzre Ýbn Þu'be, insafa geldiði bir sýrada þunlan anla­tacaktý:

"Ebu Cehil'le beraber oturuyorduk. Bulunduðumuz yere yine Muhammedii'l-Emin geldi ve bazý þeyler anlatarak teb­liðde bulundu. Ebu CehiI, küstahça:

- Ya Muhammed! Eðer bunlan, öbür tarafta teblið etti­ðine dair þahit aramak için yapýyorsan, hiç yorulma ben sana þehadet ederim, þimdi beni rahatsýz etme!

Yine üzüntü içinde Muhammed yanýmýzdan ayrýldý, Ben

Ebu Cehil'e sordum:

- Hakikaten O'na inanmýyor musun? Cevap verdi:

- Aslýnda biliyorum ki, O peygamberdir. Fakat, Haþimi­lerle eskiden beri aramýzda bir rekabet var. Onlar, hacziara hizmet edip Kôbe'nitý örtüsüne sahip çzkma iþiyle gelenlere Zemzem ikram etme iþleri bizde diye övünüp duruyorlar.

331 Bkz. Ýsra, 17/90-93

Bir de peygamber de bizden, derlerse iþte ben buna dayana­mam."332


radyobeyan