Musab ibn Umeyr in durumu By: hafiza aise Date: 06 Mayýs 2011, 11:32:45
Mus'ab Ýbn Umeyr'in Durumu
Mekke'de bunalanlarýn Habeþistan'a hicret haberini alýnca Mus'ab Ýbn Umeyr de, ümitlenmiþ ve bir yolunu bularak, hapsedildiði yerden kurtulup Habeþistan'a hicret etmiþti. Allah yolunda hicret eden ilk muhacirler arasýnda artýk o da vardý; ne anne þiddeti ne de babasýnýn baþýnda ekþimesi kalmýþtý! Þimdi ise, zemherirde açan güneþ gibi Habeþistan dönemi bitmiþ; yeniden Mekke'ye dönmüþlerdi.
Annesi için bu, bulunmaz bir fýrsattý ve döner dönmez tekrar hapsetmek istedi Mus'ab'ý! Ýkisi de kararlýydý ve ikisi de gözyaþý döküyordu; annesi, öz evladýný kendince bir hayal uðruna kaybetmenin üzüntüsüyle aðlýyor, oðul ise, Hakk'a kalbinin kapýlanný kapatýp üstüne gelen annesinin gereksiz inadýna yanýyordu! Yüreði imanla dolup taþan bir delikanlýnýn, imana ateþ püsküren bir anneyle imtihaný, küfürde inatla imanda ýsrann bir mücadelesiydi!
Bu durum, kendi öz evladý Mus'ab'ý evinden kovacaðý ana kadar da devam edecekti. Kendini dinlemeyen birine, 'oðlu' nazanyla bakmayý düþünmüyordu Hiinôs Binti Malik. Yine böyle bir gün, iyice sinirlenmiþti. Israr etmiþti; ama Mus'ab, Allah'ý inkar edip bir türlü putlara temenna durmuyordu. Duyduðu kin, evlat sevgisini gölgede býrakacak mahiyetteydi ve:
- Ne halin varsa gör. Artýk ben senin annen deðilim, deyiverdi. Her þeyden mahrum etmiþti Mus'ab'ý ... Öz oðlunu kovup, evinin kapýlanný sürgülerken, ayný zamanda imana da kalbini tamamen kapatmýþ oluyordu.
Bir annenin oðlundan kopmasý ne kadar zor ise, imana uyanmýþ bir evladýn, annesini 'ebedi yokluk' içinde kendi haline býrakmasý da o derece dayanýlmazdý. Ancak, dünya adýna vazifesinde kusur etme niyetinde deðildi Mus'ab! Mal-mülk de ne laf; gözünde ne dünya nimetleri ne de gelecek kaygýsý vardý. Baþta annesi olmak üzere bütün insanlýðýn imaný doldurmuþtu gözlerini ve bir sevda olmuþtu onun için bu! Adeta yalvardý annesine:
- Ey anneciðim! Ne olur bir de beni dinle! Gel, sen de, yegane ilahýn Allah ve Muhammed'in de O'nun kulu ve Resülü olduðuna bir inanýver.
Davet ne kadar tatlý ve yumuþak ise, ona gelen cevap da o derece sert ve tavizsizdi:
- Yýldýzlara yemin olsun ki, asla! Senin dinine girecek kadar ne aklýmý kaybettim ne de þuurumu yitirdim!
Uðraþlar netice vermiyordu ve çaresiz vedalaþýp koptu hanesinden! Sýcak bir yuvadan kovulmuþtu kovulmasýna; ama dünyanýn en sýcak bir gönlüne kuracaktý otaðýný! Geldi Resülallah'ýn huzuruna, teslim oldu ona ve ayrýlmadý bir daha!
Artýk Mus'ab da, diðer sahabeler gibi, bulabildiði haþin libaslar içinde, bazen karný doyan, zaman zaman da açlýktan kývranan bir insandý. O da artýk, Habbablarýn, Bilallerin arasýna girmiþti. Güzel kokular sürmeye alýþkýn mübarek cildi, açlýk ve sýkýntýdan, baharda kabuk deðiþtiren yýlan derisi gibi kabarmýþ; pul pul dôkülüyordu.
Uzaktan meclise geliyordu bir gün! Yaklaþýrken etrafýndaki sahabeletle birlikte geliþini seyrediyordu Allah Resülü (sallallalýu aleyhi ve sellem) de. Mus'ab'ýn yorgun; ama huzurlu halini süzen gözlere çoktan yaþ yürümüþtü; baþlar öne eðildi... Hüzünlenmiþlerdi beraberce!.. Zira Mus'ab, eski ve yýpranmýþ, köhne bir elbise içindeydi. Ýslam'dan önceki durumunu bilenlere, onun bu hali çok dokunmuþtu. Bilal, zaten fakirdi. Habbab ve Arnmar'ýn da imkanlan iyi deðildi; alýþkýndý onlar yokluða! Ama Mus'ab öyle miydi? Gördükleri karþýsýnda Resmallah da dayanamadý ve þunlan söylemeye baþladý:
- Bu gelen Mus'ab'ý ben, daha önce de görüyordum.
Anne-babasý yanýnda Mekke'de ondan daha kýymetli biri yoktu. O, bunlann hepsini Allah ve Resülü için terk etti ve geldi buraya!
O ise, bütün bu olup bitenlere aldýnþ etmiyordu. Zira, insana huzuru, elbise vermiyordu ki! Bir kalpte iman yoksa kalýp, bedeni sýkan sürekli bir iþkenceydi. O'nun bir hedefi vardý; iman adýna gökler ötesine uzanan bir vesileye tutunmuþ, günden güne derinleþiyor ve sürekli mesafe alýyordu. Günbegün
gelen ayetleri ezberliyor, Mürþid-i Ekmel'inden, dininin inceliklerini öðrenip, hakkýný vererek yaþamaya çalýþýyordu.