Fýkhus Sahabe
Pages: 1
Hz. Kab bin Malik By: sidretül münteha Date: 05 Mayýs 2011, 15:38:08
Hz. Ka'b Bin Malik (R.Anh)


Kâ'b bin Mâlik, babasýnýn tek oðlu olup hâli vakti yerinde idi. Arabistan'ýn ileri gelen þâirlerinden biri idi. Ýslâmiyetin Medine'de hýzla yayýlmasýndan sonra yapýlan ikinci Akabe bey'atma katýlmýþ ve orada Müslüman olmuþtu. Bunu kendisi þöyle anlatýr:

Kavmimizden müþrik olan bazý kimselerle beraber, Kâ'be'yi ziyaret için Medîne'den yola çýktýk. Büyüðümüz ve yöneticimiz olan Berâ bin Ma'rûr da yanýmýzda idi. Mekke'ye gelince Berâ, bana dedi ki:

Bizi Rasûlullah aleyhisselâma götür.

Birlikte Rasûlullah efendimizi araþtýrdýk. Ebtâh denilen yerde Mekkeli hir adama Resûlullah'ý sorduk. Adam bize:

“Mescid-i Haram'a gidiniz! Aradýðýnýz O zat þimdi orada amcasý Abbâs ile birlikte orada oturuyor,” dedi.

Biz tüccar olduðu için Hz. Abbâs'i tanýyorduk. Mescid-i Harâm'a girdiðimizde Rasûlullah efendimizi amcasý Abbâs ile oturuyor gördük. Selâm verdikten sonra biz de yanlarýna oturduk. Rasûlullah efendimiz Hz. Abbâs'a sordu:

“Bu zatlarý tanýyor musun?”

“Evet, tânýyorum Þu kavminin seyyidi Berâ bin Ma'rûr'dur. Diðeri de Kâ'b bin Mâlik'tir.”

Hz. Abbâs da "Evet" dedi. Vallahi Rasûlüllah efendimizin bu sözünü hayatým boyu! unutmadým.

Kâ'b bin Mâlik ikinci Akabe bey'aîýnýn gerisini þöyle anlatmaktadýr: Biz kararlaþtýrdýðýmýz gibi vadide toplandýk. Rasûlüllah efendimizi bek­liyorduk. Sonra Rasûlüllah efendimiz amcasý Hz. Abbâs ile birlikte geldi. Yapýlan konuþmalardan sonra orada bulunan yetmiþ sahâbî, Rasûlüllah efendimizi her türlü tehlikeye karþý koruyacaklarýna ve Ýslâmiyeti yaya­caklarýna söz verdiler.

Akabe bey'atinden sonra Medine'ye dönen Kâ'b bin Mâlik kabilesinin Müslüman olmasýnda büyük emeði geçti. Kâ'b bin Mâîik hazretleri Bedir savaþma katýlmadý. Uhud savaþýnda ise onbir yerinden yaralandý. Burada karþýlaþtýðý bir hâdiseyi þöyle anlatýyor:

Uhud savaþýnda bir ara þehidlerin bulunduðu yere yöneldim. Orada bir müþrik, bir taraftan þehidlerin silâhlarýný toplarken, diðer taraftan þehîd-lerin aðýz, burun ve kulaklarýný kesiyordu. Bir taraftan da:

Bunlarý koyun boðazlar gibi boðazlayýn, diye yaygara yapýyordu.

Biraz ötede silahlý bir Müslüman yaklaþtý. Kâfirle vuruþmaya baþladý. Kâfirle Müslümam mukayese ettiðimde kâfir daha iyi silahlara sahip görünüyordu. Ben daha bu düþüncelerden sýyrýlmadan birbirlerine hücum ettiler. Müslüman bir kýlýç darbesiyle kâfiri Cehenneme yolladý. Sonra bana dönerek yüzünü açtý ve dedi ki:

Tanýyamadm mý yâ Kâ'b, ben Ebû Dücâne'yim.

Hz. Kâ'b'ýn hali vakti yerindeydi. Tebük Gazasýna gidilecekti. Daha önceki gazalarda gidilecek yeri hiç söylemeyen Peygamber efendimiz, bu defa Müslümanlarý topladý ve Tebük'e sefer yapýlacaðýný haber verdi.

Mevsim sýcaktý ve meyveler olgunlaþmýþtý. Herkes hummalý bir þek­ilde sefere hazýrlanýrken Hz. Kâ'b; "Hazýrlýðý ne zaman olsa yapabilir­im" diyerek, kendi iþleriyle oyalandý. Öyle ki, Peygamberimiz yola çýk­týðý zaman Kâ'b'ýn hiçbir hazýrlýðý yoktu. Hemen hazýrlanmak üzere evin­den çýktý, ama hiçbir þey yapamadan döndü. Kendisi bunu þöyle anlatýr:

Yola çýkýp arkalarýndan yetiþmeyi düþündüm. Keþke yapmýþ olsaydým. Fakat bu da mümkün olmadý. Rasûlüllah efendimiz bu ,gazâya gittikten sonra insanlar arasýna çýktýðýmda, kendime arkadaþ olarak ancak münafýklýk damgasý vurulmuþ kimseleri, yahut âcizleri görmem beni kederlendirdi."

Tebük'e varýncaya kadar onun ismini anmayan Hz. Peygamber, orada Kâ'b'ýn ne yaptýðýný sordu. Müslümanlardan biri; (Elbiselerine ve boyu­na bakýp gururlanmasý onu cihâd yolundan alýkoydu) deyince, Mu'âz bin Cebel hemen müdâhale ederek Kâ'b hakkýnda iyilikten baþka birþey bilmediklerini söyledi. Bu cevap üzerine Hz. Peygamber sükût etti.

Sefer sona erip de Müslümanlar Medine'ye doðru harekete geçince, Kâ'b'ý müthiþ bir endiþe ve telâþ kapladý. Rasûlüllah efendimiz dönünce ona ne diyeceðini düþünüyordu. Bu arada aklýna birçok mazeretler geli­yor, ama o Rasûlüllaha yalan söylemeyi nefsine yediremiyordu. Nitekim Rasûlüllah'ýn Medine'ye geldiði haberi ulaþýnca Kâ'b doðruca Peygam­berimizin huzuruna gidip ona hakikati olduðu gibi söylemeye karar verdi. Bundan sonrasýný kendisi þöyle anlatýyor:

Rasûlüllah efendimizin huzuruna varýnca selâm verdiðim zaman, bana gazâblý bir gülümseyiþle, "Gel" buyurdular. Yürüyüp yanma vardým ve önüne oturdum. Bana sordular:

Seni geride býrakan nedir? Bana yardým etmek üzere Akabe'de bana bey'at etmemiþ miydin?

Evet, yâ Rasûlallah! Allahû Teâlaya yemin ederim ki, sizden baþka þu dünya halkýndan birisinin yanýnda bulunsaydým, özür beyân ederek onun gazabýndan kurtulabileceðimi zannederdim. Zira söz söylemesini bilirim.

Vallahi, biliyorum ki, bugün yalan söyleyip sizi memnun etsem de Allahû Teâlâ sizi bana gücendirebilir. Eðer doðrusunu söylersem siz bana kýzacaksýnýz.

Lâkin ben doðruyu söylemekle Allah'tan hayýrlý netice beklerim. Yemin ederim ki, gazadan geri kalmam için hiçbir özrüm yoktu. Hiçbir zaman, sizden ayrýlýp kaldýðým zamandakinden daha kuvvetli ve zengin deðildim.

Kâ'b Rasûlüllah'a doðruyu söylerken gözleri önünde, bazý münafýklar yalan mazeretlerle Peygamberimizin huzuruna çýkmýþlar; Peygamberimiz de bunlarýn bu mazeretlerini kabul ederek kalblerinde yatan niyeti Allah'a havale etmiþti. Fakat Kâ'b Allah ve Rasûlü huzurunda doðruluktan ayrýl­madý. Kâ'b bin Mâlik'in bu þekilde mazeret belirtmemesi üzerine Rasû­lüllah efendimiz buyurdu ki:

“Ýþte Kâ'b doðru söyledi. Kalk, Allahû Teâla senin hakkýnda hükmünü verinceye kadar bekle!”

Kalktým. Evime gelirken, Selimeoðullarmdan ba'zý kiþiler, benimle birlikte geldiler ve bana dediler ki:

Vallahi, biz, seni bundan önce bir günâh iþlemiþ kimse olarak bilmi­yoruz. Ne çâre ki, sen, seferden geri kalan kiþilerin özür diledikleri þek­ilde Rasûlullah efendimizden özür dilemedin ve çok âciz duruma düþtün! Hâlbuki, Rasûlullah senin hakkýndaki maðfiret dileði, günâhýný baðýþlat­maya yeterdi!

Vallahi, Selimeoðullarý, beni kýnamaya o kadar devam ettiler ki, nihayet Rasûlullah efendimizin yanma dönmek, kendimi yalanlamak iste­dim. Sonra, onlara sordum:

“Bu duruma düþen benden baþka, benimle birlikte bir kimse var mýdýr?”

“Evet! Ýki kiþi daha vardýr.” Onlar da, Rasûlüllaha senin söylediðin sözün  benzerini söylediler. Rasûlullah  tarafýndan  onlara  da,   sana söylendiði gibi söylendi.

“Kimdir onlar?”

Mürâre bin Rebî-ül-Amrî ile Hilâl bin Ümeyyetül-Vâkifî'dir!

Bu iki zâtýn, sâlih ve kendileri örnek tutulacak kiþiler olduklarýný, Bedir savaþýnda bulunduklarýný bana hatýrlattýlar. Tereddütten vazgeçtim. Mu'âz bin Cebel ile Ebû Katâde'ye rastladým. Bana dediler ki:

Arkadaþlarýnýn sözlerini dinleme! Doðruluk üzerinde dur! Ýnþâallah, herhalde, Allahû Teâla, senin için bir geniþlik, bir çýkar yol yaratýr. Özür sahiplerine gelince, eðer, onlar özürlerinde sâdýk iseler, Allahû teâlâ, bu hususta onlardan hoþnut olur ve bunu, Peygamberine bildirir!

Bu zâtlarýn hâlleri etrafa yayýlýnca, herkes onlara yabancý gibi davran­maya baþladý. Diðer iki Sahabe evlerine kapanmayý tercih ederken, Kâ'b cemâ'atle namazlarým kýldý, çarþýlarý dolaþtý. Ama hiç kimse onunla konuþmuyordu. Rasûlüllaha yakýn yerlerde oturmaya dikkat ediyor ve bu esnada onun çehresine bakmaya çalýþýyordu. Ama her defasýnda Peygamberimiz ondan yüzünü çeviriyordu. Bu halden iyice bunalan Kâ'b, amca oðlu Ebû Katâde'ye gitti ve ona sordu:

“Ey Ebû Katâde! Allah için soruyorum. Allah'ý ve Rasûlünü ne kadar sevdiðimi biliyor musun?”

Fakat cevap alamadý. Birkaç defa daha sordu. Ebû Katâde kýsa cevap verdi:

“Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.”

Bunun üzerine Kâ'b mahzun bir þekilde, gözyaþlarý içinde oradan ayrýldý. Günler geçti, haftalar birbirini kovaladý. Kimse Kâ'b'la bir tek kelime konuþmuyor, Kâ'b iþin nereye varacaðýný bilemiyordu. Bu arada, Kâ'b'in imtihanýný daha da çetinleþtiren bir hâdise ortaya çýktý. Kâ'b.50 gün devam eden bu izdýrap verici bekleyiþ devresinde Gassan'daki Kýptî liderlerinden bir mektup aldý. Mektupta þöyle deniyordu:

Efendinizin size uygunsuz muamelede bulunduðunu duydum. Sizi hukukunun çiðnendiði ve kýymetinin bilinmediði bir yerde býrakmasýn.

“Yanýmýza gelin, size ikramlarda bulunuruz.”

Bir tarafta haftalardýr yüzüne bakmayan, kendisiyle konuþmak tenez­zülünde bile bulunmayan arkadaþlarý, diðer bir tarafta da izzet, ikram ve haþmet teklif eden bir da'vet vardý. Düþman, Kâ'b'ýn bu zayýf anýný deðer­lendirmek istiyordu. Böyle sýkýntýlý bir. zamanda, böyle cazip bir teklife kim hayýr diyebilirdi? Fakat Kâ'b tereddütsüz Kýptî liderinin mektubunu yýrtýp attý.

Tam bu esnada, Kâ'b'ýn durumunu daha da zorlaþtýran bir emir daha geldi. Peygamberimizin gönderdiði bir elçi, ona, zevcesinden uzak dur­masýnýn istendiðini haber veriyordu. Kâ'b hanýmýný boþamayacak, ama ondan ayrý yaþayacaktý. Çile biteceðine daha da þiddetleniyordu. Ayný emir diðer üç Sahabeye de gönderilmiþti. Fakat bu emir de Kâ'b'ýn ve arkadaþlarýnýn Resûlullah'a baðlýlýðýný sarsmadý. Ýþledikleri hatânýn piþ­manlýðý içinde bütün rûhlanyla Allah'a yalvarýp istiðfar ediyorlardý.

Ama mü'minler cemâ'atinden ayrýlmak, Allah ve Rasûlünü terketmek Kýllarýndan bile geçmiyordu. Ýmanlarý böyle bir davranýþa müsaade etmiyordu. Bundan sonrasýný Kâ'b hazretleri þöyle anlatýr:

"Ýnsanlarýn bizimle konuþmalarýnýn yasaklandýðý günden 50 gece sonrasýnda, gecenin sabahýnda sabah namazýný kýldým. Ruhum çok sýkýlmýþ ve bulunduðum yere sýðamaz bir vaziyette oturuyordum.

Adetâ yerle gök arasýnda sýkýþmýþ ve gidecek hiçbir yeri kalmamýþ gibiydim. Tam bu esnada bir ses iþittim:

Ey Mâlik'in oðlu Kâ'b, müjde, müjde! Kurtuluþ günü gelmiþti. Hemen secdeye kapandým."

Peygamber efendimiz sabah namazýndan sonra, bu üç Sahabenin tev-belerinin kabul edildiðini halka ilân etmiþti. Bunun üzerine Sahabeler müjdeyi kardeþlerine ilan etmek için yarýþýrcasýna koþtular ve Kâ'b'la bir­likte diðer iki Sahabeye müjdeciler gönderdiler.

Kâ'b bin Mâlik, bundan sonrasýný ve Peygamberimizin yanma gidiþini þöyle anlatýr:

Hemen Rasûlüllah efendimize gittim. Halk, beni takým takým karþýladýlar. "Allah'ýn, tevbeni kabul buyurmasý, sana kutlu olsun!" di­yerek beni, kutladýlar.

Mescide varýp girdim. O sýrada, Rasûlüllah efendimiz, ashâbýyla otu­ruyordu.

Kâ'b bin Mâlik anlatmasýna þöyle devam etti:

Kendisine selâm verdiðim zaman, Rasûlüllah efendimiz, sevinçten yüzü þimþek çakar gibi bir halde olarak bana buyurdu ki:

“Seni, öyle bir günün hayýr ve saâdetiyle müjdelerim ki, o, annenin doðurduðu günden beri geçirdiðin günlerin hayýrlýsýdýr!  Sen, hiç bir zaman, üzerine doðmamýþ olan hayýrlý güne gel!”

Bunun üzerine Peygamber efendimize sordum:

“Yâ Rasûlallah! Bu müjde, Senden mi, yoksa, Allahû Teâla'dan mý?”

“Hayýr! Benden deðil, Allahû Teâladandýr!”

Zâten, Allahû Teâla tarafýndan sevindirildiði zaman, Rasûlüllah'm yü­zü, sevinçten, ay parçasý gibi parýldardý. Bunu, biz de, yüzünün parýltýsýn­dan anlardýk. Rasûlüllah aleyhisselâmýn önüne oturunca dedim ki:

“Yâ Rasûlallah! Hem tevbemin kabulüne þükür için, hem de Allah'ýn ve Rasûlünün rýzâsýný kazanmak için sadaka olarak malýmdan sýyrýlýp çýkacaðým!”

Rasûlüllah aleyhisselâm buyurdu ki:

“Malýnýn bir kýsmýný yanýnda tut. Hepsini daðýtma! Bu, senin için daha hayýrlýdýr.”

Bunun üzerine dedim ki:

“Öyle ise, Hayber'de hisseme düþmüþ olan malý, yanýmda tutar, kendime ahkorum. Yâ Rasûlallah! Allahû teâlâ beni, ancak doðrulukla kurtardý.  Artýk  ben,  tevbemin  icâbýndan  olarak,  bundan  böyle  sað kaldýkça, yaþadýkça, doðrudan baþka bir þey söylemeyeceðim!”

“Vallahi, Rasûlüllah efendimize, bunlarý söylediðimden beri, Müs­lümanlardan hiç bir kimse bilmiyorum ki, doðru söylemek hususunda, Allahû Teâlanýn bana yaptýðý imtihandan daha güzel imtihaný ona yapmýþ olsun!”

Rasûlüllah efendimize, bunlarý söylediðimden bu güne dek yalan bir þey söylemek, aklýmdan bile geçmemiþtir. Bundan sonra sað kaldýðým zaman içinde de, Allahû Teâlanýn beni yalandan koruyacaðýný umarým!

Günün birinde, þâirler için âyet-i kerîme indi. Cenabý Hak, kelâmýnda meâlen buyurdu ki: Onlara, þairlere ancak, sapýklar uyarlar..."

Bu þiddetli hitap karþýsýnda, Hz. Abdullah bin Revâha, Kâ'b bin Mâlik ve Hassan bin Sabit ve arkadaþlarý aðlamaya baþladýlar. Bunu gören Peygamber efendimiz, âyetin devamýný okudular:

"Ancak iman edip, iyi iþler yapanlar ve Allah'ý çok ananlar müstesna. Onlar öteki þâirler gibi deðildirler."[208]

Hz. Kâ'b ve arkadaþlarý da, baþka türlü deðillerdi ki. Ancak dînimizi övüyor, din düþmanlarýný yeriyorlardý. Âyet-i kerîmenin devamý gelince, üzüntüleri sevince dönüþtü.

Peygamberimizin þâirlerinden olan Hz. Kâ'b, Hicretin 50. yýlýnda Hz.Muâviye'nin hilâfeti zamanýnda 77 yaþýnda iken vefat etti. [209]

Allah yolunda cihaddan geri kalmak, tehlikenin içine düþmektir. Bu tehlikeden kurtulmanýn çaresi, Allah'ýn affýna sýðýnmaktýr. Tevbe, Allah'tan gelecek olan müjdeye sebebtir. Çünkü tevbe, ferdi bir. Kulun kendisini Allah'ýn rýzasý doðrultusunda deðiþtirmesidir.

Mazeretperestliðin Ýslâm'da yeri yoktur. Ýslâm mazeretperestliði temelinden mahkûm etmiþtir. Elbetteki makul ve meþru mazeretleri Ýslâm dini kabul etmiþtir. Burada üzerinde durduðumuz, kiþinin Allah yolunda üstüne düþeni yapmayýp bir takým mazeretler üreterek kendini sorumlu­luktan kurtarmaya çalýþmasýdýr. Bu anlamdaki mazeretperestük zillettir. Mü'min kiþinin kendi suçunu itiraf edip tevbe etmesi ise izzettir. Sahabe fýkhýnda; kiþinin üstüne düþeni yerine getirmeyip mazeret üretmesi bir nifak alameti kabul edilmiþtir. Sahabeler, Allah yolunda cihaddan geri kalmak için yalan yere mazeret üretenleri, münafýklardan sayýyorlardý.



[208] Þuarâ Suresi: 26/224.

[209] Hayatü's Sahâbe/M Yusuf Kândehlevî; Hilyetü'l Evliya; El- Ýsabe Fi temyizi Sahâbe/Ýbn-i Hacerü'l Askaiani; Suverun Min Hayatü's Sahâbe/Abdurrahman Ýlef'at el- Baþa, Beyrut/ty

Ynt: Hz. Kab bin Malik By: [Muhammed] Date: 31 Aðustos 2015, 17:24:02
Esselamu Alleyküm Ve Rahmetullah Ve Berekatuh...kab bin malik'in hakkýnda her hangi bir bilgim yoktu þimdi öðrendim ÝnþaAllah.Allah c.c razý olsun ÝnþaAllah...
Ynt: Hz. Kab bin Malik By: mevlüde06 Date: 20 Mart 2016, 15:31:15
Ve aleykumusselam ve rahmetullah.Islam uoluna variyla yoguyla hizmet etmis bir sahabe daha.Allah onlardan razi olsun ve onlari tanimamiza vesile olan sizlerden de insallah:)
Ynt: Hz. Kab bin Malik By: Bilal2009 Date: 24 Aralýk 2018, 22:57:44
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri de Ýslam a hizmet edenlerden eylesin Rabbim paylaþým için razý olsun

radyobeyan