Ebu Bekr Ensari By: armi Date: 11 Haziran 2009, 11:30:04
Irak velîlerinden ve Hanbelî mezhebi fýkýh âlimi. Ýsmi Muhammed, babasýnýnki Abdülbâkî'dir. El-Ensârî, el-Ka'bî, el-Baðdâdî, el-Basrî, el-Bezzâz, el-Faradî nisbeleri vardýr. 1050 (H.442) senesinde doðdu. Babasý Ebû Tâhir Abdülbâkî de, Baðdât'ta yetiþen âlimlerin büyüklerinden idi. Babasý, Kâdý Ebû Yâlâ'nýn ders ve sohbetlerinde yetiþti.
Ebû Bekr Ensârî, Kur'ân-ý kerîmi yedi yaþýnda ezberledi. Ebû Ýshak Bermekî'nin derslerine devâm etti. Birçok âlimden hadîs-i þerîf dinledi. Ebü'l-Kâsým et-Tenûhî, Ýbn-i Þifâ'dan icâzet, diploma aldý. Ebû Bekr Ensârî; güzel sûretli, konuþmasý tatlý, edep timsâli, hâfýzasý kuvvetli, anlayýþý yüksek, birçok ilimde söz sâhibi ve ferâiz ilminde yüksekti. Ömründen az bir zamâný bile boþ yere harcamadý.
Bir hac mevsimi sonrasý Mekke-i mükerremede kalan Ebû Bekr Ensârî, uzun süre aç kaldý. Açlýðýný giderecek bir þey de bulamadý. Nihâyet bir gün ibriþim bir kese görüp aldý. Doðruca kaldýðý eve gidip o ibriþim keseyi açtý. Ýçinde pýrýl pýrýl, benzeri bulunmayan, inciden bir gerdanlýk olduðunu gördü. Bir ara bir ses duyup dýþarý çýktý. Ýhtiyar bir kiþi baðýrarak; "Ýçinde inci olan kaybolmuþ keseyi bulup getirene, þu elbise ile beþ yüz dinar vereceðim." diyordu. Onun yanýna giderek, kendisini tâkib etmesini söyledi ve onu kaldýðý yere götürdü. O ihtiyar kaybolan kesenin ve içindekilerin vasýflarýný söyleyince, keseyi çýkarýp teslîm etti. O da vâd ettiði elbiseyi ve beþ yüz dinarý verdi. Ebû Bekr Ensârî onun verdiklerini almak istemedi ve; "Benim onu size geri vermem uygundur. Bunun için bir karþýlýk istemem." dedi. O; "Mutlaka alman lâzým." diyerek ne kadar ýsrar ettiyse de kabûl etmedi. O ihtiyar, nihâyet yanýndan ayrýlýp gitti.
Bir süre sonra Ebû Bekr Ensârî Mekke-i mükerremeden ayrýldý. Bir sâhilden gemiye bindi. Gemi yola çýktýktan bir zaman sonra fýrtýna çýktý ve dalgalar gemiyi parçaladý. Gemide bulunanlarýn çoðu boðuldu. Mallarý telef oldu. Ebû Bekr Ensârî büyükçe bir tahta parçasýna tutunup bir müddet denizde kaldý. Sonra bayýldý, ancak dalgalar onu bilmediði bir yere sürükleyip kýyýya attý. Kendine gelince, sonra orasýnýn bir ada olduðunu öðrendi. Oradaki insanlar la tanýþtý. Mescidlerinden birinde Kur'ân-ý kerîm okudu. Oranýn halkýnýn büyük bir kýsmý onu dinlemek için mescide koþtu. Ondan, kendilerine ve çocuklarýna Kur'ân-ý kerîmi öðretmesini isteyince, dileklerini yerine getirdi. Daha sonra ona; "Aramýzda yetim bir kýzcaðýz var. Onunla evlenmenizi isteriz." diyerek ýsrar ettiler. O da ýsrarlarýna dayanamayarak evlendi. Akrabâlarý kýzý, boynunda pýrýl pýrýl parlayan gerdanlýk olduðu halde evine getirdiler. Bu gerdanlýk, yolda bulduðu kesenin içindeki gerdanlýðýn aynýsý idi. Ona dikkatle bakmaya baþladý. Gerdanlýða dikkatle bakmasý, kýzýn akrabâlarýnýn dikkatini çekti. Sebebini sorduklarýnda, onlara, Mekke-i mükerremede baþýndan geçen gerdanlýk hâdisesini anlattý. O zaman onlar, tehlîl ve tekbîr getirmeye baþladýlar. Onlara; "Siz niye böyle yapýyorsunuz?" diye sorduðunda; "Anlattýðýn hikâyedeki o gerdanlýðýn sâhibi olan ihtiyar, bu kýzýn babasýdýr. O duâ eder ve senin için; "Ben, onun gibi müslüman görmedim. Ey Allah'ým! Onunla benim aramý birleþtir. Kýzýmý da ona nikâh edeyim." derdi. Ýþte þimdi o durum hâsýl oldu. Siz onun kýzýyla evlendiniz." dediler. Bu evlilikten iki çocuðu oldu. Daha sonra zevcesi vefât etti. Gerdanlýk, çocuklarýyla ona kaldý. Sonra iki çocuðu da vefât edince, o gerdanlýk ona intikâl edip elinde kaldý. O da onu sattý ve eline geçenleri Allah yoluna sarfetti.
Ebû Bekr el-Ensârî'nin söylediði bir þiirin tercümesi þöyledir: "Benim için bir ecel zamâný vardýr. O zamâna muhakkak ulaþacaðým. Ecel geldiðinde, onun keskin kýlýcý ile ömrüm biter, dünyâ hayâtým son bulur. Et arayan aslanlar, yemek için üzerime gelseler, ecel vaktim gelmediði müddetçe bana zarar veremezler. Sözde, ben doðduðum zaman müneccimler, ömrümün elli iki sene olacaðýnda söz birliði etmiþler. Allahü teâlânýn izniyle iþte ben, doksan yaþýmý geçmiþ olduðum hâlde dimdik ayaktayým."
Ebû Bekr el-Ensârî'nin rivâyet ettiði bir hadîs-i þerîfte, Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Bir kimse kasdî olarak bana izâfeten yalan söylerse, Cehennem'deki yerine hazýrlansýn."
Ebû Bekr el-Ensârî buyurdu ki: "Hocanýn, talebeyi azarlamamasý, talebenin de, hocasýna çekinmeden sormasý lâzýmdýr."
Ebû Bekr el-Ensârî'nin yazmýþ olduðu eserlerden biri de, Þerh-i Euklides fî Usûl-il-Hendesi vel-Hisâb'dýr.
Ebû Bekr Ensârî doksan üç yaþýnda iken sýhhati yerinde vücûdu sapasaðlam ve zinde idi. Uzaktan, çok küçük yazýlarý okurdu. 1141 (H.535) senesinde Kur'ân-ý kerîm okurken Baðdât'ta vefât etti. Câmi-i Mensûr'da cenâze namazý kýlýndý. Cenâzesi büyük bir kalabalýk ile, Bâb-ý Harb Kabristanýndaki babasýnýn mezarýnýn yanýna defnedildi. Kabri Biþr-i Hafî hazretlerinin kabrine yakýndýr.
1) Zeyl-i Tabakât-ý Hanâbile; c.1, s.192
2) Lisân-ül-Mîzân; c.5, s.241
3) Þezerât-üz-Zeheb; c.4, s.108
4) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.10, s.123
5) Keþf-üz-Zünûn; c.1, s.138
6) El-A'lâm; c.6, s.183
7) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.7, s.99
radyobeyan