Ebu Abdullah Seczi By: armi Date: 10 Haziran 2009, 23:07:55
Evliyânýn meþhurlarýndan. Dokuzuncu asýrda (hicrî üçüncü asýrda) yaþamýþtýr. Horasan diyârýnda yetiþen velîlerdendir. Horasan'ýn Sicistan veya Secz þehrindendir. Evliyânýn büyüklerinden Ebû Hafs Haddâd ve Abdullah bin Menâzil ile görüþüp, sohbet etmiþtir. Onunla görüþüp sohbet eden sofîlerden bir zât þöyle anlatmýþtýr:
Bir defâsýnda Ebû Abdullah Seczî ile yol arkadaþý oldum. Trablus'tan yola çýkýp günlerce yol aldýk. Hiçbir þey yemedik, yanýmýzda da yiyecek bir þey yoktu. Uzun yolculuðumuz sýrasýnda bir gün yol üzerinde bir parça yaþ meyve kabuðu gördüm. Dayanamadým ve alýp yemek istedim. Bana öyle bir baktý ki, bu bakýþýndan meyve kabuðunu yememe râzý olmadýðýný anlayýp, almaktan vazgeçtim. Sonra elimize beþ dinar kadar para geçti. Yolumuz bir köye uðramýþtý. Köye girince, elimize geçen parayla acaba yiyecek bir þeyler satýn alýr mýyýz diye ümid ettim. Fakat hiçbir þey almadan yola devâm etti. Bir müddet yol aldýktan sonra bana; "Eðer aç ve yaya yürüyoruz. Hiç bir yiyecek almadýk, diyorsan yakýnda bir köye daha ulaþýrýz. O köyde âilesi kalabalýk bir kimse var. Varýnca onu buluruz. Bize hizmet eder bir þeyler yedirir. Elimizdeki beþ dinarý da ona veririz çocuklarý için harcar." dedi. Nihâyet köye ulaþtýk. Bahsettiði kimseyi bulduk ve misâfir olduk. Bize bâzý yiyecekler ikrâm etti. Yanýmýzdaki beþ dinarý ona hediye ettik. Ertesi gün yola devâm etmek üzere misâfir olduðumuz evden ayrýldýk. Bana; "Sen nereye gidiyorsun?" dedi. "Seninle birlikte yolculuða devâm etmek istiyorum." dedim. Fakat bana; "Ben seninle yol arkadaþý olamam. Çünkü bir parça meyve kabuðunu görünce dayanamayýp ahdi bozmaya kalkýþtýn." dedi. Sonra benden ayrýlýp gitti. Arkasýndan hayran ve þaþkýn bir halde bakakaldým.
Dünyâya ve dünyâ malýna aslâ düþkünlük göstermezdi. Tasavvufta yüksek hallere gark olmuþtu. Bir gün sevenlerinden biri; "Bir dinar param var onu sana vermek istiyorum. Ne dersiniz?" deyince; "Eðer onu bana verecek olursan senin için iyi olur. Vermezsen benim için hayýr olur. Sen bilirsin." diye cevap verdi.
"Neden sofîler gibi hýrka giymiyorsun?" diye sorulunca; "Hýrka giymek fütüvvet sâhibi yiðit kimselere yakýþýr. Fütüvvet ehlinden olmayan kimselerin böyle þeyler giymesi nifak alâmetidir. Fütüvvet yükünün altýna girmeden, fütüvvet ehli gibi gözükmek yakýþmaz." dedi. "Peki o halde fütüvvet nedir?" diye sorulunca; "Fütüvvet, kendini kusurlu, insanlarý mâzur görmektir. Kendini noksan, baþkalarýný tam görmektir. Ýnsanlarýn iyisi olsun kötüsü olsun hepsine merhamet ve þefkat nazarýyla bakmaktýr. Fütüvvetin en yüksek derecesi ise hiç bir zaman halk seni Hak'tan alýkoymamasý, perde olmamasýdýr." buyurdu.
Talebelerine ve dostlarýna en faydalý iþin sâlih kimselerle, iyi insanlarla görüþüp sohbet etmek, arkadaþlýk kurmak olduðunu söylerdi. Ahlâk ve davranýþ bakýmýndan sâlih, iyi kimselere uymak lâzým olduðunu önemle tavsiye ederdi. Ayrýca velîlerin kabirlerini ziyâreti, arkadaþ ve dostlara hizmeti tavsiye ederdi. Kendi günahlarýnýn tamâmen baðýþlandýðýna kanâat getirmeyen kimsenin herhangi bir günahý sebebiyle baþkasýný kýnamasýný doðru bulmazdý. Kiþinin ise kendi günahlarýnýn tamâmen baðýþlandýðýný bilemeyeceðine göre, baþkalarýný kýnama husûsunda hiç konuþmamasý gerektiðini belirtirdi.
Buyurdu ki: "Evliyânýn alâmeti üçtür: Birincisi, derecesi yükseldikçe, tevâzusu, alçak gönüllülüðü artar. Ýkincisi, elinde imkân bulunduðu halde dünyâya deðer vermez, düþkün olmaz. Üçüncüsü, intikam almaya gücü yettiði halde merhametli ve insaflý davranarak intikam almaz."
"Ýlmini, din bilgisini doðru ve saðlam öðrenmeyenin iþi, ameli doðru ve saðlam olmaz. Ameli doðru olmayanýn bedeni saf ve temiz olmaz ve kalbi temizlenmez. Kalbi temiz olmayanýn da niyeti temiz, doðru olmaz."
"Âzâlarýyla ve kalbiyle günâh iþleyip de, sâdece dili ile tövbe eden, âzâsýný ve kalbini günahlardan uzak tutmayan kimse ne kötü kuldur."
1) Tabakât-ý Ensârî; s.245
2) Tabakât-üs-Sofiyye (Sülemî); s.254
3) Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.350
4) Nefehât-ül-Üns; s.115
5) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.404
radyobeyan