Efendimiz
Pages: 1
Taassubun dincesi By: hafiza aise Date: 02 Mayýs 2011, 15:49:14
Taassubun Dincesi

Abdullah Ýbn Selam, kavminin baskýlanndan birtürlü ba­þýný kaldýramýyordu. Daha baþtan beri, beraber olduðu Yahudi bilginlerinin tazyikinden kurtulamamýþIardý ve her defasýnda onun aklýný çelebilme adýna akla hayale gelmedik oyunlar tez­gah1ýyorlardý. Bilhassa, Huyey Ýbn Ahtab, Ka'b Ýbn Esed, Ebu Rafi', Eþya' ve Þemvil Ýbn Zeyd gibi ileri gelenler Abdullah Ýbn Selam'ý köþeye sýkýþtýrmak için ciddi uðraþ veriyorlardý. Göz göre göre hakikatin üstünü örtmesini istiyorlar ve bunu yap­madýðý takdirde olacaklardan sorumlu olmadýklanný söyleye­rek onu imanýndan vazgeçirmek istiyorlardý.

Bir gün yine sýkýþtýrmýþlar, Husayn'ýn bildiklerini hatýr­latmasý üzerine de:

- Nübüvvetin Araplar arasýnda olmasý imkansýz. Senin sahibin olsa olsa meliktir, demiþlerdi. Aslýnda bununla Allah Resülü'nün beklenen Nebi olduðunu kabullenmiþ oluyorlardý;

607 sUyUti, ed-Dürrü'l-Mensür, ý/357

ama bir türlü, içinde bulunduklan koyu ve katý kabile taassu­bunu kýnp, O'nun kendi dýþlannda bir yerden neþ'et edebile­ceðini içlerine sindiremiyorlardý.

Uzun uzadýya konuþmalar netice vermemiþ ve ortam iyice alevlenmiþti. "Ne olacaksa olsun" der gibiydiler ve kendileri Allah Resülü ile muhatap olup Abdullah'a da haklý olduklanný göstereceklerini düþündükleri bir senaryonun peþine düþtü­ler. Abdullah'ýn tereddüdü yoktu. SoluðuAllah Resülü'nün ya­nýnda aldýlar.

Önce Zülkameyn'isordular O'na. Bilemeyeceðinden emin­lerdi kendilerince. Böylelikle Abdullah gibi düþünenlere karþý kendi haklýlýklanný (!) ispat etmiþ olacaklardý.

Allah'ýn indirdiði þekliyle anlattý onlara; aynen Kureyþ'e anlattýðý gibi!.. Zira onlar, Nadr Ýbn Haris ve Ukbe Ýbn Ebi Muayt kendilerinden yardým istemeye geldiklerinde daha ön­celeri Kureyþ'e akýl vermiþ ve davasýndan vazgeçirmek için el­lerini güçlendirecek ne gibi sorular sorabilecekleri konusunda rehberlik yapmýþlardý! ..

Ayný cevabý almýþlardý ve diyebilecekleri hiçbir husus yok­tu. Ancak arkalarýný dönüp gitme niyetinde de deðillerdi. "Ben olmadýðým yerde, baþkasý da yaþamasýn" mantýðýyla hareket ediyorlardý ve tüyler ürperten þu soruyu sordular:

- Ya Muhammed! Ýþte bu Allah! Bütün malýlükatý yarattý, peki Allah'ý kim yarattý?

Allah'ý bilip kulluk yaptýklanný söyleyen insanlarýn böyle bir soru sormasý kadar bir abesiyet ve aptallýk olamazdý. - Haþa­Allah'ýn yaratýlmaya ne ihtiyacý vardý ki! Hem, sonradan ya­ratýlanýn ilah olmasý düþünülebilir miydi! O'nun kudretinden hiç mi haberleri yoktu bunlann! Sanki Hz. Musa dahil önceki peygamberler ve ümmetleri arasýnda geçenlere muttali olanlar bunlar deðildi! Tevrat'ý da okumuyorlardý anlaþýlan bunlar!

Allah Resülü de çok müteessir olmuþtu; yüzünün ren­gi deðiþmiþ, yerinde duramaz olmuþtu. Nasýlolur da Rabb'e

böyle bir dil uzatýlabilirdi? Hem de bildiðini söyleyenler ta­rafýndan!.. Alemlerin Rabbini onlar, ne sanýyorlardý ki, sýnýrlý akýllarýyla O'na elbise biçmeye kalkýþýyorlar ve kendilerince muhataplarýný zor durumda býrakýyorlardý!..

Gönlünü teskin etmek için Cibril imdada koþtu ve:

- Sükünetle ya Muhammed, diye de yol ve yöntem tavsi­ye ediyordu. Sorduklarýnýn cevabýný Ýhlas Suresi veriyordu ve onuokudu:

- De ki, O Allah'týr ve Bir'dir ...

Gelenler, sadece kendilerini temsil etmiyorlardý. Yüzyýl­lar boyu devam edecek olan imanla irikarýn mücadelesinde sonrakilerin karþýsýna da bu türlü tutarsýzlýklar çýkacaktý ve O'nun hali, sonrakilere de örnek teþkil etmeliydi. Zira O, þöyle buyuracaktý:

- Çok geçmez; insanlar kendi aralarýnda sorgulamalara baþlarlar ve iþi o dereceye ulaþtýrýrlar ki, bazýlarý: "Ýþte Allah, varlýðý yarattý; peki Allah'ý kim yarattý?" demeye kalkýþýrlar.

Böyle bir durumla karþý karþýya kalanlar için de Allah Re­sülü, Ýhlas Suresi'ni okumalarýný tavsiye edecek ve Cibril'in o gün kendisini teskinini ümmetine de tavsiye buyuracaktý. Zira bu, þeytan! bir düþünceydi ve böyle bir durumda þeytandan Allah'a sýðýnma adýna saðlam bir duruþ sergilenmeliydi.

Beni Kaynukalýlar, perdelerini yýrtmýþ küstahlýklarýna de­vam ediyorlardý:

- Bize anlat bakalým ya Muhammed! Yaratýlýþý nasýl? Kol­larý, pazularý nasýl?

Ortalýk buz gibi kesilmiþti. Anlaþýlan bunlar, kendilerine söylenenlere karþý kulaklarýný kapatmýþlar; hiçbir þeyalmak istemiyorlardý. Neden bahsediyorlardý? Allah'ý, -haþa- kapý komþularý gibi bir þahýs olarak mý görüyorlardý, yoksa Allah Resülü'nü kýzdýrmak için mi çýðýrtkanlýk yapýyorlardý?.

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellern), artýk yerinde dura-

maz hale gelmiþti ... Gazabýndan damarlarý þiþmiþ yüzünden öfke okunuyordu. Allah'a hakarete O'nun yüreði dayanamaz­dý. Cibril yine yanýndaydý. Ayný tavsiyelerini tekrarladý. Arka­sýndan da þu ayetleri indirdi:

- Ama onlar, Allah'ýn kudret ve azametini hakkýyla takdir edemediler. O'na layýk olan tazimi gösteremediler.

Halbuki bütün bir dünya, kýyamet günü O'nun avucunda, gökler alemi de bükülmüþ olarak kabza-i tasarrufundadýr.

Böyle bir azarnet ve hakimiyet sahibi olan Allah, onlarýn uydurup durduklarý þeriklerden yücedir, münezzehtir.s'"

Her yeniliðe tepki verip karþý çýkmak, ilk olmadýðý gibi son da deðildi. Zaman zaman Abdullah Ýbn Selam, benzeri münakaþalarda soluðu Efendiler Efendisi'nin yanýnda alýyor ve O'nun vereceði cevaplarla muhataplarýný iknayý düþünü­yordu. Zira, muhatap olduðu cemaat de biliyordu ki, bu soru­larýn cevabýný ancak bir Nebi bilebilirdi.

Yine böyle bir grupla birlikte huzur-u risaletteydi. Efendi­sine soru soracak ve böylelikle muhataplarýný iknaya çalýþa­caktý. Boynunu büktü ve:

- Ben sana üç tane soru soracaðým ki, onlarý ancak bir Nebi bilebilir, dedi. Bu bir istifsardý ve Allah Resülü de cevap­lamaya hazýrdý:

- Kýyametin ilk alameti nedir? Cennet ehlinin ilk yiyeceði nedir? Çocuk anne ve babasýna hangi durumda benzer?

Bu esnada Cibril de gelmiþ, Abdullah'ýn soracaðý sorula­rýn cevaplarýný fýsýldýyordu. Efendiler Efendisi:

- Cibril az önce bana bunlarý haber verdi, buyurarak baþ­ladý sözlerine. Huzurda bir þaþkýnlýk yaþandý bunun üzerine:

"Cibril?" diye tekrarlayýp duyduklarýnýn doðruluðunu test etmek istediler önce. Cevap yine aynýydý:

608 Bkz. Zümer, 39/67
- Evet, CibriL.

Nasýrlanna basýlmýþ gibiydiler. Nasýlolur da vahyi, tu­tup kendilerinin dýþýnda birisine getirebilirdi?. Cibilli olarak Cebrail'e düþmanlýk besliyorlardý. Adýný duyunca:

- Bu, melekler arasýnda Yahudilerin düþmanýdýr, dedi­ler.

Cebrail'e düþmanlýk etmek, ayný zamanda Allah ve Resülü'ne de kin beslemek anlamýna geliyordu. Zaten Efen­diler Efendisi de, bunu ifade eden þu ayetleri okuyarak cevap verecekti:

- De ki: Kim Cebrail'e düþman ise iyi bilsin ki, bu Kur'an'ý, daha önceki kitaplarý tasdik etmek, inananlar için bir rehber ve müjde olmak üzere, Allah'ýn izniyle senin kalbine o indir­miþtir.609

Arkasýndan da sorulan sorulan cevaplamaya baþladý Al­lah Resülii (sallallahu aleylýi ve sellem):

- Kýyametin ilk alametine gelince o, öyle bir ateþtir ki, do­ðudan batýya kadar bütün insanlan yakýp kavurur.

Cennet ehlinin ilk yiyeceðine gelince o, balýk ciðerinin ar­týðýdýr.

Erkeðin suyu kadýnýnkine galip gelirse çocuk erkek, kadý­nýn suyu öne geçerse kýz olur.

Bekledikleri cevaplan da almýþlardý ... Zaten aksini dü­þünmek de imkansýzdý, Abdullah Ýbn Selam, orada kelime-i þehadet getirerek diðerlerinin de önünü açmak istedi:

- Ben þehadet ederim ki, Allah'tan baþka ilah yoktur ve sen de O'nun Resülii'siin.?'?

Ancak muhataplarda böylesine bir ruh inceliðine rastla­maya imkan ve ihtimal yoktu; yine evli evine, köylü de köyüne gidiyordu.

609 Bkz. Bakara, 2/97

Ancak herkes de muannit Yahudiler gibi inatçý deðildi; Abdullah Ýbn Selam gibi doðrunun peþinde olup onu bulduðu yerde almasýný bilen erdemliler de yok deðildi. Sýrasýyla gel­diler Allah Resülü'nün huzuruna ve Müsa'nýn vasiyetini tu­tarak Ýslam'ý kabullendiler. Bunlar, Sa'lebe Ýbn Sa'ye, Üseyd Ýbn Sa'ye ve Esed Ýbn Ubeyd gibi önde gelenlerdi. Ancak bun­lara da bir kulp bulunacak ve bunlar da umursanmayacaktý. Diyorlardý ki:

- Muhammed'e inanýp peþinden gidenler, zaten bizim en þerlilerimizdi. Þayet hayýrlýlanmýz olmuþ olsalardý, atalannýn dininin býrakýp da bir baþkasýnýn peþine takýlmazlardý.

Baþlanný kuma sokmakla kendilerini emniyette sanýyor­lardý. Halbuki dýþanda gerçek bir dünya vardý ve buna bigane kalmak, gerçeði asla yansýtmýyordu.

Esas itibariyle Allah'a gönülden baðlýlýklanný ifade ede­rek Resülü'nün arkasýndaki safta yerini alanlarla ikiyüzlü dav­ranýp gerçeðe gözünü kapatanlar eþit olamazlardý. Öncekiler fazilet üstüne fazilet yanþýna giriþirken diðerleri, bildikleri halde hakkýn üzerini kapatmanýn mesuliyetiyle beraber hesap gününe intikal edeceklerdi. Ýnen bir ayetle bu çarpýk düþünce þöyle nazara verilecekti:

- Ehl-i kitaptan, gece boyunca Allah'ýn ayetlerini okuyan ve O'na secde ile serfürü yaþayan ümmet-i kaime ile onlar asla eþit olamazlar ...


radyobeyan