Büyük Osmanlý Tarihi
Pages: 1
Global bir tesbit By: sidretül münteha Date: 02 Mayýs 2011, 15:19:15
Global Bir Tesbit


Dünya târihi içinde 622 yýl süren bir devlet ömrü sergileyen Os­manlý Ýslâm Devletini, önümüze koyacaðýmýz pek esaslý dokuz so­ruyu tesbit edip, cevaplarýný verebildiðimiz takdirde Osmanlý Dev­leti fenomeni hülâsa edilmiþ olur.

Sorular:

 1-Osmanlý Devletinin Kuruluþu.

 2-SÝyasi Yapýs

 3-!kti-sadi Yapýsý.

 4-Devlet Teþkilât Yapýsý.

 5-Düþünce Yapýsý.

 6-Fikir ve Sanat Hayatý.

 7-Hanodan'ýn Yapýsý.

 8-Toplum Yapýsý.

 9-Bilime Katkýsý.

Cevablar:

1-Osmanlý Ýslâm Devletinin kuruluþunu herþeydýj önce insanýmýzýn iyi deðerlendirmesi gerekmektedir. Çünkü  devletin kuruluþuna giden yoldaki iþaretler, dünya yüzünde bel hiçbir devletin mazisinde yer almamaktadýr.

Rüya insanoðlunun ortak malýdýr. Rüyanýn müslimcesi, gayr müslimcesi olmaz hâttâ, materyalistler dâhi rüya görürler ve bunlarýn rüyalarýna girmesine engel olmaya kadir olamamalanndarj dolayý bir þuuraltý hâdisesi diye geçiþtirirler.

Aslýnda rüyalarý yorumlamak bir ilimdir. Dünyada bu husus aid nice eserler kaleme alýnmýþtýr. Rüyalarýn; þeytani, rahmani di ye tasnife tutulduðunu pek bilmeyenimizde yoktur.

Osmanlý devletinin kurucusu olan Osman Gâzi'nin babasmýý babasý Süleyman Þah'dýr. Süleyman Þah; Orta Asya'nýn Altay da gýna yakýn bölgesinde yaþamakta olan Kayý Han isimli bir Türl kabilesinin reisiydi. Bu kabilenin geçmiþi Oðuz Han evlâdýdýr. M 1200 yýlý sonrasýnda Asya kýtasýný kasýp kavuran Cengiz adlý Mo ðol hükümdarýnýn þerrinden Türkistan'ýn Mahan bölgesinde iskâne teþebbüs etmiþlerse de, zâlimin zulmünün oraya da eriþeceði kestiriidiðinden, göç kaldýrýlmýþ Ahlat taraflarýna oradan Erzincan'e geçilmiþtir.

Bu zahmetli göçün; yüz, yüzellibin kiþiyi kapsadýðýn.! düþünür­seniz, ne kadar büyük bir sosyal dram yaþandýðýný idrak kolayla­þýr. Süleyman Þah; Cengiz fýrtýnasý dinmiþ olabilir nazariyesiyle, anayurduna dönmek üzere yola çýkmýþ, Halep þehri civarýnda Caber mevkii denilen bölgede Fýrat Nehrini atýyla geçerken düþerek boðulmuþtur. Naþý sudan çýkarýlan Süleyman Þah, hemen o civar­da defnedilmiþtir. Bu kabir Türk Mezarý diye anýlmýþtýr.

19501i yýllarda, Caber Suriye devleti topraklarýnda kalmýþ ol­masýna raðmen Süleyman Þah'ýn kabrinde, Türkiye Cumhuriyeti devletimiz bir manga askere ihtiram nöbeti tutturmaktaydý. Süley­man Þah'ýn dört oðlundan Gündoðdu ve Sungurtekin babalarýnýn çýktýðý yola devam edip, kendileriyle birlikte gelenlerle giderler­ken, Ertuðrul bey ve Dündar bey atlarýnýn baþýný çevirdikleri istikamet Anadolu içlerine yürümek olmuþtu. Pasinlere geldiðinde Ertuðrul bey ve beraberindekiler buralarda dolaþýrken, Sarubatu Savcý bey'i Konya'da oturan Selçuk Sultanýna gönderen Ertuðrul bey bir yayla bir de kýþlayacak arazinin kendilerine ihsan olun­masýný istedi.

Savcý bey Konya Sultanýna giderken, Ertuðrul bey'de arkasýn­dan ayný istikamette yavaþça ilerlemekteydi. Yolda Moðol askeri ile savaþa tutuþmuþ ve maðlubiyeti adetâ kesinleþmiþ müslüman bir müfrezeye rastladý. Dindaþlýðýn gereði, hemen bu müslüman müfreze lehinde aðýrlýðýný koyan Ertuðrul bey'in cengâverleri, Mo-ðollarý periþan ettiler. Bu yardýmýn haberi tabiatýyla Konya'ya" ulaþ­týðýnda, Alaaddin-i Keykubat Ertuðrul bey'in arzusunu i'saf ede­rek, Domaniç ve Ermani yaylalarýyla, Söðüt'ü kýþlamak üzere ih­san etti.

Takvimler bu sýrada h. 630/m. 1233 yýlýný gösteriyordu. Ama bu tarih Osmanlý devletinin kuruluþu deðilse de Kayý aþiretinin Anadolu topraðýnda ebediyyen yerleþmesinin târihidir. Burada yerleþen Kayý aþireti, artýk bir hamilelik dönemine girmiþtir. Çün­kü Osmanlý Ýslâm Devletine gebedir.

Kýþlak ve Yaylanýn ihsanýndan 25 milâdi yýl, 26 hicri sene son­rasýnda, yâni h. 656/m. 1258'de Söðüt'de dünya yüzüne adý Os­man verilen bir yiðit geldi. 41 kere maþaallah der gibi, 41 sene sonra nizâm-ý âlem dünyasýndan da, maveradan da, erenler sofra­sýndan da, ehlûlSahlar âleminden de müttefikan bir karar südûr el­ti. Devlet-i âli, Osmancýða verilmiþtir. Takvim h. 699/m. 1299 27/ocak'ý göstermektedir.

Böylece yangýna dönen Selçukiye devletinin külleri üstünde bü­tün dünya'ya, Ýslâm bayraktarlýðýný yapacak, Osmanlý Ýslâm Dev­leti zuhur etmiþtir. Kuruluþun destansý tarafýný böyle özetlemek ka­bildir. Þunu da burada ilâve edelimki, Þeyhi Ekber Muhiddin-i Arabi (r.a) hazretleri, Osmanlý devletinin kuruluþundan 75 sene önce kaleme aldýðý <Þeceretün Numâniyye Fi Devlet'il Osmaniye> adlý eserinde, Âl-i Osman Halifelerinin ilki olan, Yavuz Sultan Seüm Hazretlerinden baþlýyarak; Osmanlý devletinin mühim vaka­larýný cifir ilmiyle ifade ettiðini, Ahmed Cevded Paþa pek deðerli eserinde beyan etmektedir.

2- Osmanlý siyasi yapýsý dediðimizde, bu soruyu günümüz anla­yýþýndan ziyade, o günün içinden bakarak cevaplanmasý lâzýmdýr. Aþiretin meydana getirdiði ilk topluluk, bir Türk toplumuydu. Çün­kü Orta Asya'dan çýkan bu aþiret, yaylasýna veya kýþlaðýna yerleþ­tiðinde, kavmi bakýmdan, homojen bir yapýya sahipti. Buna baðlý olarak, ilk dönemdeki aþiret reisinin otoritesi hân'lýkla idare edilen bir topluma yabancý olmadýðýndan, Türk hânlarýnýn, klasik siyasi ve idari anlayýþý aþiret döneminde câri oldu.

Bahse konu siyasi anlayýþ, içeride olsun, komþular iie olsun bü­tün meseleler, aþiret içinde var olan ailelerin büyüklerinin katýldýðý toplantýlarda istiþareler yapýldýktan sonra çýkacak tekliflere eðililip özetleyip, tercihini bey'in bildirmesi usul idi. Bunlarýn edille-i erbaa yâni; Kur'an, Hadis, Kýyas ve Ýcmaya dayanmasý anþart idi. Aþiretten devlete geçiþte, Osman Gazi babasý Ertuðrul bey'den ahzetmiþ olduðu vasiyet veya nasihattan bir milim inhiraf etme­miþtir.

Her ne kadar Osman Gazi kendi döneminde padiþah diye anýl-mamýþsa da, bir mutlakiyet temsilcisi olduðunu söylemeden geçe-meyiz. Ancak bu mutlakiyet, adalet, ahiret kaygýsý, istiþare, istih­barat ve tarih bilgisiyle bir nizam halinde yürütüldüðünde, her ka­fadan bir ses çýkan anarþidende ve demokrasi adý altýnda bu yola gidiþden de iyi netice verdiði hükümlerinin her tarafta kabul edilir olmasý, toprak mesahasýnýn Ronýa imparatorluðunu bile geçtiðini gözönüne alýrsak yaþananýn mutlakiyet deðil muvaffakiyyet oldu­ðunu teslim ederiz.

Moðol istilâsýnýn çekilip gittiði, Anadolu topraðýnda yaþayan in­sanlarýn geçirdikleri felâketten sonra tâbi olduklarý Selçukiye dev-etinin inkýrazý, yâni yýkýlmasý, bir çok beyliðin boþalan otorite ma-arnýna göz dikmesine sebeb oldu. Kayý boyuna verilen devlet kuþu, niye bana deðil diyen Anadolu beyliklerini bu tensibe karþýmaya þevketti.

Osmanlý Devleti bu karþý çýkýþlarý durdurmak, Anadolu birliðini kurmak ve ondan sonra, cihaný islâmiaþtýrma gayesinin tahakku­kuna yarayacak siyasetini tesbite giriþti. Siyasetinin temelini yu­karýda da beyan ettiðimiz, edille-i erbaa teþkil etmiþtir. Bizim da­vamýz kuru bir cihangirlik davasý deðildir. Ý'lâ'yý Kelimetullah da­vasýdýr. Deme lüzumunu hisseden idrak, siyasetin rotasýný hatýrlat­ma yoluna giderek belki de, hissettiði bir sapmayý iþaret etmek is­tiyordu!

Dinin; dinde zorlama yoktur ikazýný, gayri müslimlere devlet ol­duðu ilk günden itibaren uygulamýþ, hiç bir baþka din mensubunu islâmiyete girmeye zorlamamýþ, ancak özendirmeyi de teblið me-todlari içinde mütalaa ederek, bundan da geri kalmamýþtýr. Os­manlý devletinin çeþitli devrelerde siyasi anlayýþý, daima yazdýðý­mýz hududlar içinde kaldýðýný rahatça söyleyebiliriz. Amma bu si­yasi anlayýþýnýn, bazen sadece zihinlerinde kaldýðý anlarýnda oldu­ðunu bilmemiz gerekmektedir.

Osmanlý'da birlik ve beraberliðin, kendi müslüman nüfusunu aþmýþ bir hristiyan toplulukla bir arada yaþayabilmesi, baþka or­tak noktalarýn aranmasýný getirmiþtir. Hâttâ bu hâlin haberdarý olan Ýngiltere kraliçesi, Sultan Abdülaziz'e, nüfusunuzun ekseriye­tini hristiyanlar teþkil etmektedir. Siz de hristiyan olsanýz, devletim size daha çok yardýmcý olabilir. Sözlerini söyleyebilmiþtir.

Osmanlý devletinin siyasetinde dâima geniþ bir istiþareye önem atfedildi ise de, neticede padiþahýn üzerinde durduðu ve tasdik et­tikleri, heyet-i vükelâ denilen kubbeaitý vezirlerinin yürütmesine tevdi edilirdi. Ordularýnýn gücü bir milletin siyasi tesirini yüceltir veya nazarý itibara alýnmaz hâle getirir. Dýþa buyurgan olan devleti âliye, Karlofça antlaþmasýndan sonra pazarlýkçý bir devlet seviye­sine inmiþtir ve bu merdivenlerin iniþide zaman içinde hýzlanmýþtýr.

Avrupa'nýn iki mühim devleti Ýngiltere ve Fransa adetâ hâmili­ðimize soyunmuþlar, fakat bu hâmiliði, iktisadi bakýmdan bize pek pahalýya oturtmuþlardýr.

Kapitülasyon; kuvvetli bir devletin, evinde canýnýn istediði üc­rette hizmetçi kullanan bir beyi andýrmasý gibidir. Kanuni'nin ver­diði kapitilasyonla, Tanzimat döneminin Ali Paþasýnýn imzaladýðý-kapitülasyon, ayný ismi taþýmasýna raðmen ayný kapýya çýkanlar­dan deðildir.

Kanuni'ninki; ülkenin ihtiyacýný gideren ücretli hizmetçi tutmak­tý, Âli Paþa'nýnki ise, siyasi tavizler bile alabilendi.

3- Osmanli iktisat yapýsý ana hatlarýyla, hududullah dediðimiz, Cenâb-i Hakk'in koyduðu haram, helâl hududlanna riayet, israfa geçit vermez bir anlayýþ dahilinde, felsefesini ortaya koymuþtur kendini. Yine Osmanlý iktisadiyatýný dönemler içinde deðiþmez sanmamak lâzýmdýr. Osmanlý devleti, ilk dýþ borcu Tanzimat fer­maný sonrasýnda yapmak üzereyken, Abdülmecid hân'ýn damadý Ahmed Fethi Paþa, durumdan haberdar olduðunda, kaimpederi olan padiþaha pek acýklý bir tarzda, meâlen þunlarý söyler: "Efen­dimiz, pederiniz cennetmekân (2. Mahmud) Ruslar ile iki defa savaþtý, içde yeniçerilerle tutuþdu. Yepyeni bir ordu kurdu. Kava lalý gailesi hem saðlýðýný hem de hazine-i hümayunu epeyice hýr­paladý. Yine de ecanÝbden bir flûs almadý. Size ne oluyor da borç almaya tevessül ediyorsunuz. Bunlara elini kaptýran kolunu kur­taramaz" müdehalesini yapmaktan kendini alamaz. Padiþahýn bu ikazdan intibaha geldiði görülür ve yayýmladýðý bir iradei seniye ile borç almaktan sarf-ý nazar ettiðini beyan eder. Fakat alakadarlar, antlaþmanýn imzalandýðýný, alým gerçekleþmeyecek olursa tazmi­nat ödeme mecburiyeti doðacaðýný beyan ederlersede "elinizi kaptýrýrsanýz kolunuzu kurtaramazsýnýz" ifadesi padiþahý pek te­dirgin ettiðinden iradesinde ýsrarla, antlaþmanýn iptali, tazminatla alakalý antlaþmayý imzalayanlarýn kendi paralarýyla ödemesi emri verilir.

1299'da kurulmuþ olan bir ülkenin, devletin ilk defa. dýþa borç­lanmasýnýn 1840'larý bulduðu düþünülürse, 540 küsur yýl kendi iç iktisadi kaynaklarýyla yaþadýðýný tesbit etmek gösterirký, devletin geliri, Öþür, zekât, gayri müslim tebâdan alman alýnan vergi, güm­rük rüsumlan, imaretlerin ve antlaþmalar yolu ile Osmanlý devleti­ne, haraçlarýný ödeyen mahmi, yâni korumamýz altýndaki, voyvo­dalýk, prenslik gibi yerlerden gelen paralar, devletin geiirini teþkil ediyordu. Ayrýca eyaletlerdeki valiler, timar ve zeamet sahibleri bu bulunduklarý yerlerde, muharebeler için asker yetiþtirdikleri gibi buralardan elde edilen hasýlatýn vergilerini Dersaadet'e yolluyor-lardý. Ýçhazine denilen hazine devleti sýkýntýlý zamanlarda destek­lerdi. Daha 17. yüzyýla girerken Osmanlý devletinin toprak mesa­hasý, yâni 3. Murad devrinde 24 milyon, kilometre kareyi bulmuþ­tu.

Günümüzde devletin ihracatçýlara tanýdýðý bir çok imtiyaza rað­men bundan bir kaç sene öncesi yaptýðýmýz bir yýllýk ihracatýmýz. Osmanlý devletinin sýkýntýlý dönemlerinden olan 1908 yýlýndaki ih­racatýmýz seviyesine anca gelebildiðini kýyaslarsak, günümüz için nekadar çok düþünmemiz gerektiði anlaþýlýr herhalde. Osmanlý ti­caret anlayýþýnda en mühim husus peþin para ve bizatihi kendisi kýymet olan altun ve gümüþ sikke idi.

Sultan Fâtih; Ýstanbul muhasarasýna kalkýþmadan önce Edirne Çarþýsýnda, tebdil-i kýyafet alýþveriþe çýkar sabah saatlerinde. Uð­radýðý ilk dükkândan bir batman yaðýn fiyatýný sorar ve alým yapar. Bu esnaf için güzel bir alýþveriþtir. Alýcý bu sefer bir batman bal'ýn fiatýný sorduðunda satýcý, komþumda da ayný fiyat isterseniz bal'ý ondan alýnýz teklifini yaptýðýnda tekliften memnun olan istikbâlin Fâtih'i: "benim böyle esnafým oldukça deðil Kostantinapoleyi, dünyayý bazýýma râm edebilirim" Der.

Ticari hayatta Osmanlý'nýn hayran kalýnacak hususlarýnýn diðer biri de, söz'ün senet olmasý idi. Devlet adamý ve müverrih Ahmcd Cevded Paþa'nýn, bir Bosna eyâleti teftiþi vardýr. Bu teftiþte Cev-ded Paþa esnafa sorar malýný naþý! satarsýn? Ýsteyene satarým ce­vabýný alýr. Peþin Hatamý, yoksa veresiyemi? Sorusunada, her iki halde de cevabýný alýr. Senet yaparmýsýniz? Sorusuna; ne gerek var, malý almýþ sözü vermiþ, ne lâzým senet. Dediðinde adam ölürse? Sorusu paþadan geldiðinde, cevap; vârisleri öder. Onlar da Ödemezse? Diye soran paþaya, esnafýn cevabý ise, "öylesi hareket müslümana yakýþýrýný?" Sorusu, Ahmed Cevded paþaya bu sefer Bosnah'dan gelir.

4- Devlet teþkilât yapýsý hakkýnda hulasaten söyieceðimiz yine bundan önceki metod içindedir. Çünkü; devlet-i âliye uzun süren safahat-ý ömründe, halden hâle geçmiþ bir idari anlayýþa mâlik ol­muþtur. Ancak her dönem ve devir içinde padiþah mutlak devletin basý olarak muhafaza edilmiþtir. Memnun olunmayan padiþahlar taht'tan uzaklaþtýrýlýp, bazýlarý da katledilmiþse de, hanedan deðiþ­tirelim diyen bir tek kiþi çýkmamýþtýr. Bunun bir tek istisnasý vardýr âl-Ý Osman gider, âl-i Midhat gelir diyen ve bu sözünü de sar­hoþken sarfettiði bilinen, kahraman-ý hürriyet nâmýyla millete yut­turulmaya çalýþýlan, Midhat paþadýr. Devletin 2. adamlýðý, her ge­diði padiþahýn sözünden sonra, mutlaka yerine getirilen sadrazamdadýr. Padiþah mührünü, bu görevi uhdesine verdiði kimseye ema­net eder ve bütün emirler bu mühr'ün varlýðýnda sadrazamýn iste­ði, padiþahýn tasdiði diye telakki olunup gereði yerine getirilirdi.

Yürütmeyi sadrýazam idare ederken, padiþahýn dine aykýrý arzu ve isteklerine engel olmakla vazifeli þeyhülislâm efendi, tabiatýyla sadrazamýnda mugayir-i diniyeye aid tasarruflarýnda elini oynat­masýný önleyecekti.

Ülkenin asayiþi sadrazamýn tedbirlerini uygulayan asker ve ma­halli memurlar tarafýndan hâl yoluna konurken, nâfýa, adalet, ule­ma ve medreseler þeyhülislâm efendinin etki ve idaresi altýnda bu­lunmaktaydý. Sadrýazamlar ordu ile birlikte savaþa gittiklerinde ayrýca serdar-ý ekrem unvanýný âa hâiz olurlardýki baþkumandanlýk demektir. Kadýlýklar; Anadolu ve Rumeli Kadýaskerleri denilen iki makama inkýsam ediyordu. Bunlarýn baþý, þeyhülislâm efendi idi. Maliye teþkilâtý Defterdar-ý evvel, Defterdâr-ý sâni rütbesine havi; 'ki makam arasýndaki iþbirliði ile tanzim olunurdu. Defterdar-ý evvel baþdefterdar demekti. Harici iþlere reis'ül küttab makamý ba­kardý. Bunlar, ecnebi elçiler ile görüþür, taleblerini alýr, talimatlarýný verir, bazýlarýmda icabý hâle göre sadrýazam veya padiþahýn huzu­runa çýkardýðý olurdu.

Reis efendiler, devletimizin gücünde görülen gerileme yüzünden uðranýlmýþ maðlubiyetlerin en az zararla atlatýlmasýný temini husu­sunda baþarýlý olmak için çok uyanýk, dikkatli cerbezeli ve sinirle­rine son derece hâkim olmalarý icab eden kimselerdi. Böyle olabil­mek de kolay deðildi.

Eyaletler; valilerin idaresinde olmakla beraber heryerde ayný selahiyette olmazlardý. Bazý vilayetler mümtaz eyaletlerdi. Oranýn kendine has þartlarý göz önüne alýnýrdý. Þunu hemen ilâve etmek gerekirki devletin adaletle ilgili yapýsýnda çok hukukluluk vardý. Yâni iki hristiyan arasýndaki anlaþmazlýk kendi cemaati yönetimi­nin düzenlediði sistemde hal'lü fasi etme hakký vardý. Taraflardan biri müslüman olursa davanýn bakýlacaðý yer, kadý'lik makamý olurdu. Uzun zaman hristiyan tebâ kendi aralarýndaki anlaþmazlýk­larý kadý'lara götürme yolunu seçmiþtir. Kadi'Iann adalet daðýtýmý onlarý teshir etmekteydi.

Daha sonralarý, dini ve milli asabiyyeleri azdýrýldýðýndan kendi hukuk sistemlerine baþ vurur oldular. Osmanlý teþkilât yapýsý için­de adalet mekanizmasýnýn yeri hususi bir mahiyet arzeder. Suçlan caydýrýcý mahiyetteki cezaiama sistemi, dünyada hiç bir ülkede görülmeyen derecede dürüst, bulduðunu yerine ulaþtýrýr bir ahali­nin vücud bulmasýný saðlamýþtýr.

Adalet mekanizmasý önünde fertlerin eþitliði çok büyük önem arzeder. Buna râþid halifeler devrinde bir yahudi ile Hz. Ali (K.V)'nin eþid þartlarda muhakeme olunmasý yanýnda, Osmanlý padiþahý, yüce Sultan Fâtih'in bu günkü Ayasofya'nýn karþýsýnda bulunan binayý yaptýrdýðý, ancak bu mimar'ýn suistimaie dayalý iþ­lem yaptýðý haberi padiþaha ulaþýnca sinirlenen Sultan Fâtih, mi­marýn kolunun kesilmesi emrini verir. Bu emir tatbike konur. Üste­lik bu mimar Ýslâm emânetinde olan bir gayrimüslimdir. Haklý ol­duðuna inanmaktadýr.

Ýstanbul kadý'sýna müracaatla padiþahý dava eder. Vaziyet padi­þaha intikal eder. Kadýasker Hýzýr bey, davayý rüyet eder. Padiþahý kýsasa mahkûm eder. Karardaki azamete bakan maðdur mimar, önce müslüman olur, padiþahýn baðýþladýðý büyük bir tazminatla, hayatýnýn bundan sonrasýný geçirir. Hýzýr Kadý ile Fâtih arasýndaki duruþma sonrasý þu diyalog pek alaka çekicidir. Padiþah; eðer ba­na iltimas etseydin sana bu topuzla vurucaktým. Der. Hýzýr Ka-dý'da kürsünün arkasýnda bulunan eðri kýlýcý gösterip, siz de ilti­maslý bir davranýþ isteði gösterseydiniz, bu kýlýçla sizi hizaya so­kacaktým. Der.

5- Osmanlý devletinde düþünce yapýsý, diðer mevzulardada ol­duðu gibi çeþitli safhalar geçirmiþtir. Altýyüz küsur yýllýk devietin geçirdiði istihaleler bunda ro! oynamýþtýr. Osmanlý devleti ümmeii esas alan bir kuruluþtur. Zýmmüeri de Kur'an-ý Kerimin tâlim ettiði anlayýþ içinde bünyesinde barýndýrmýþtýr. Dinlerine ve örflerine müdehalede devlet olarak bulunmamýþtýr. Ancak bazý kimselerin müdehalelerine de müsaade vermemiþtir. Onlarý taciz edenleri te'dib etmiþtir.

Osmanlý devleti, gerçekten fikri hür vicdaný yüksek nesiller ye­tiþtirmiþtir. Ýnsan esas alýnmýþ buna inzimamen, uçan kuþlar dahi devletin koruyucu kanatlarýndan istifade etmiþlerdir. Eski evlerin cephelerinde bir çýkma yapýlýp, kuþlara dinlenmek vede soðuktan korunmalarý için yuvalar yapmýþlardýr. Ahali, siyasi düþüncenin daima dýþýnda kalmayý tercih etmiþ, devlet baba, padiþah efendi­miz esprisine sadýk kalmýþtýr. Hükümet otoritesine karþý yapýlan is­yanlarda ahaliyi bir seyirci olarak görürüz. Çok nâdir vakalarda ahali olaylara karýþmýþtýr, bunda da Sancak-ý Þerifin çekildiði gö­rülür Saray çevrelerinde; her türlü fikir münakaþa ve müzakere edilebilirken, bunlarýn aynýný ahali arasýnda yapmak müþküldür ve mahzurludur.

Sultan 2. Mahmud zamanýnda Mukaddime adlý Ýbni Haldun'a aid eserin çoðaltýlýp ahaliye okutulmasý tavsiye edildiðinde padiþah: "çocuðun eline ustura verilirimi?" diyerek, bir inceliðe iþaret etmiþtir. Köprülü Mehmed paþa döneminde kadýzâdeiilerle, tasavvufçularýn savaþa benzeyen kavgasý ile 1830'larda kurulmuþ Be­þiktaþ ilmi heyeti, çeþitli bilim dallan hakkýnda araþtýrma ve mü­nazaralar tertiplerken, onikiier denen bu ilim heyeti baþkanýna Sultan 2. Mahmud'un; "Aman bu çalýþmalarý yapmakteyken, dini ve haiký hafife almayýn, yoksa þeyhülislâmýn elinden sizi ben bile kurtaramam" demesi halkýn mukaddes tanýdýðý hususata teþn-ü tâana müsaade etmeyen düþünce hâkimdi. Çünkü devleti millet meydana getirdiðinden ona saygý düþüncesini Osmanlý devletr dâ­ima ön plânda tutmuþtur.

6- Fikir ve sanat hayatý Osmanlý'da pek geniþ bir hürriyet bul­muþtur. Çünkü, sanat hayatýnda þâir sýfatýyla bir çok padiþahýmýz, þehzâdegân, hâttâ hanimsultanlar dahi inþa ettikleri divan ve þiir­leriyle bizzat yer almýþlardýr. Güzel sanatlar içinde de resim ve heykel biraz sýra dýþý kalmýþtýr. Yoksa günümüzde bilinen bütün sanat kollan, daha bir samimiyetle ve geçime müstaðni olarak alaka gösteren kiþilerce yapýlmaktaydý.

Bir þâir; yazdýðý bir mersiye veya kaside karþýlýðý aldýðý, bir kese altunla sadece kendini deðil geleceðinin maddi problemlerini dahi çözmüþ olurdu. Hat sanatý Osmanlý devleti hattatlarý ile en mü­kemmel seviyeye çýkarýlmýþ, "Kur'an Ýstanbul'da Yazýldý" darb-ý meseli nesilden nesile anlatýlmaktadýr.

Mimari eserlerin elan ayakta duranlarý, bu alanda nerede bulun­duðumuzun sessiz fakat görülür þahidleridir. Osmanlýdaki sanalý aslýnda; harp sanatýnýn ayrýlmaz bir parçasý olarak da görmek ka­bildir. Bilhassa mimarlarýn pîr'i sayýlsa seza olan Mimar Sinan; herþeyden evvel bir yeniçeri olup, avrupa fütuhatýnda olsun, sark ülkelerine nizâm verilmeðe gidiþte olsun, askerin ve ordu aðýrlýkla­rýnýn geçebilmesi için yaptýðý köprüler, düþman kalelerinin yüksek burçlarýna çýkmak için hazýrladýðý savaþ avadanlýklarý onu, Þehza-debaþýný, Süleymaniye'yi ve Selimiye'yi yapabilmeye götüren vize imtihanlarýdýr. Yaptýðýný saydýðýmýz eserler, finalde Mimar Sinan'ýn ipi göðüslediðini ve tanzir edilemeyecek olduðunu gösterir.

Musiki âleminde 3. Selim'in makam icâd eden bir padiþah ol­duðunu, þehadetini saðlayan katiller, baþýna salladýklarý kýlýçla, yü­zünün yansýný parçalamadan evvel elinde olan ve çalmakta oldu­ðu ney'i paraladýlar. Bir cihan devleti padiþahý, elinde ney'i olduðu halde þehidler kafilesine iltihak etmiþti.

Fikir hareketlerinde ise dini meselelerde; Simavna kadýsýyla baþlayýp, Molla Lütfi v. s gibilerinin, mülhidhâne hareketlerinin ka­pýsý kýsa zamanda halka kapatýlarak, bozuk ve art niyetlere fýrsat verilmemiþ, yollar yürümekle aþýnmaz demek kaygýsý es geçilme­miþtir. Osmanlý devletinde fikir hareketlerinde canlýlýðý, 3. Selim ile beraber görmek mümkündür. Bu hususta 1789 Fransýz mason larý-ahali iþbirliði, jakoben klübü üyelerinin zâlim bir Fransa krallýk idaresine kalkýþtýðý vede baþardýðý isyandan sonra, geliþen sosyal çalkantýlardan, bütün dünya gibi biz de payýmýzý alacaktýk, aldýkda!

Fakat; Osmanlý cemiyetinde Fransa olsun, avrupanýn diðer devletlerinde olsun, yaþananlarla hiç bir benzerlik yoktu. Buna ba­karak bizim etkilenmemiz beklenemezdi. Üstelik Ýngiltere. Fransa-da geliþen bahse konu ihtilâli tasvip etmediði gibi. bastýrma husu­sunda gizli gizli, kralcýlara yardým etmeye hazýr olduðunu beyan etmekteydi. Fakat Fransýz kültürü yaygýnlýðý bigâneliði önledi. An­cak harekete geçiþ diye bir faaliyet görülmediysede, münevverler oradan süzülen haberleri aldýkça içinde olduðumuz sistemi acý acý tenkitlere koyuldular. 
   


radyobeyan