Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Ebnasi By: armi Date: 10 Haziran 2009, 22:38:09
Mýsýr'da yetiþen velîlerden. Þâfiî mezhebi fýkýh âlimidir. Ýsmi, Ýbrâhim bin Mûsâ bin Eyyûb el-Ebnâsî el-Maksî el-Kâhirî'dir. Künyesi, Ebû Ýshâk ve Ebû Muhammed olup, lakabý Burhâneddîn'dir. Daha çok Ebnâsî diye tanýnmýþtýr. Ýbn-i Hacer-i Askalânî'nin hocalarýndandýr.

1325 (H. 725) senesinde Mýsýr'da sâhil þeridinde bulunan Ebnâs isimli küçük bir köyde doðdu. 1400 (H.802) senesi Muharrem ayýnda, hacdan dönerken yolda vefât etti. Uyûn-ül-Kasb denilen yerde defnedildi.

Genç yaþýnda Kahire'ye gelenEbnâsî, burada ilim tahsîline baþladý. Önce Kur'ân-ý kerîmi ezberledi. Ayrýca diðer bâzý mühim eserleri de ezberleyince, ilim öðrenmeye çok hevesli ve bu hususta çok gayretli olduðu anlaþýldý. Mýsýr'daki Þâfiî mezhebi fýkýh âlimlerinin büyüklerinden olan Veliyyüddîn el-Menfelûtî ve Esnevî'den fýkýh okudu. Bunlardan baþka; Vâdiyâþî, Meydûmî, Muhammed bin Ýsmâil Eyyûbî, Ebû Nu'aym Si'ridî, Ahmed bin Kâsým Harrârî ve daha birçok âlimden ilim öðrendi. Hocalarýnýn çoðundan icâzet aldý. Tefsîr, hadîs, fýkýh, ve Arabî ilimlerde derin âlim oldu.

Ýlim tahsîlini tamamladýktan sonra ders vermeye baþlayan Ebnâsî, Sultan Hasan Medresesi, Âsâr-in-Nebeviyye Medresesi ve daha baþka medreselerde ders verdi. Câmi'ül-Maksî'de hatîblik yaptý. Ayný zamanda ders okuttu. Bir müddet Sa'îd-üs-Sü'adâ Medresesinin meþîhat makâmýnda bulundu. Oranýn idâreciliðini yaptý. Sonra buradan ayrýlýp, Kâhire dýþýnda bulunan bir hânekâha yerleþti. Orada talebe okutmakla meþgûl oldu.

Talebelerine çok iyilik ve ikrâmlarda bulunurdu. Onlarý bir araya toplar, fýkýh okuturdu. Yemeði berâberce yerlerdi.

Talebelerinin çoðu ilimde çok ilerleyip, meþhûr âlimlerden oldular. Ýbn-i Hacer-i Askalânî, Veliyyüddîn Irakî, Cemâleddîn bin Zahîre ve Ýbn-ül-Cezerî bunlardandýr. Kendisinden ilim öðrenen zâtlar sayýlamýyacak kadar çoktu. Þemsüddîn el-Beþbisî, Zeynüddîn eþ-Þenvânî, Burhâneddîn el-Kelimþâvî, Ebnâsî hazretlerinin en son talebelerindendir.

Ýbrâhim bin Mûsâ el-Ebnâsî hazretleri, güzel ahlâk sâhibi idi. Herkesle iyi geçinirdi. Gösteriþten, giyim-kuþama düþkün olmaktan uzak, gâyet sâde bir hayat yaþayan, çok mütevâzî bir zât idi. Çok ibâdet ederdi. Külfetli iþ yapmaktan uzak idi. Masraf ve süslenmede mübâlaða yaparak öðünenler gibi hareket etmek onda yoktu. Yaþayýþý gâyet rahat ve huzûr içinde idi. Fakirleri sever, onlarla berâber bulunmaktan hoþlanýrdý. Menkýbe ve kerâmetleri çoktur. Birçok güzel hasletlerin kendisinde bulunduðu nâdir þahsiyetlerden biri idi.

Bir ara Mýsýr diyârýnýn kâdýlýðýna tâyin olunan Ebnâsî, mesûliyetinin aðýrlýðýndan korkarak kabûl etmek istemedi ve bir yere gizlendi. Gizlendiði sýrada Kur'ân-ý kerîmi açtý. Açýnca, ilk olarak; "Ey Rabbim! Zindan bana, bunlarýn beni yapmaya çaðýrdýklarý iþten daha hayýrlýdýr." (Yûsuf sûresi: 33) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu. Bundan, kâdýlýðý istememesinin isâbetli olduðunu anladý. Kur'ân-ý kerîmi kapayýp, doðruca Münyet-ül-Mi'râc diye bilinen yere gitti. Orada günlerce saklandý. Kimseye görünmedi. Onu bulamayýnca, kâdýlýða Ýbn-i Ebi'l-Bekâ isminde birini tâyin ettiler. Ebnâsî, bundan sonra ortaya çýktý ve beldesine döndü.

Birçok defâ hacca gidip geldi. Bir sene, hacdan sonra memleketine dönmeyip, Mekke-i mükerremede mücâvir olarak kaldý. Orada hadîs-i þerîf, kýrâat ve baþka ilimler okuttu. Sonra memleketine dönerken 1400 (H. 802) senesi Muharrem ayýnýn sekizine rastlayan Pazartesi günü, yolda, Kefâfe denilen konaklama yerinde vefât etti. Yýkanýp, kefenlendikten ve cenâze namazý kýlýndýktan sonra, Uyûn-ül-Kasb denilen yere kadar taþýndý ve orada defnedildi. Kabri orada bilinmekte ve tanýnmaktadýr. Hacýlar, oradan geçerken kabrini ziyâret edip, rûhâniyetinden istifâde etmektedirler. Ayný yerde, hac emîri Bahâdýr Cemâleddîn en-Nâsýrî'nin kabri de vardýr ve her iki kabir ayný türbededir.

Ebnâsî, Allahü teâlânýn izniyle, kabirde bulunan mevtâlarýn sözlerini iþitirdi. Bir gün bir kabristana gitmiþti. Orada yeni bir mezar görüp, bu yeni mezarýn sâhibini sormak üzere, mezarýn yanýna vardý ve selâm verdi. Selâm verdiði þahýs, yâni kabirdeki kimse, iniltili bir þekilde; "Ey efendim! Bu râfizînin kabri yanýnda niçin duruyorsunuz?" dedi. Ebnâsî hazretleri böylece, kabir sâhibinin dünyâda iken, Eshâb-ý kirâma düþman olanlarýn yolunda olduðunu ve bu bozuk îtikâdýnýn cezâsýný çektiðini anladý.

Bir defâsýnda, bir mesele hakkýnda Ebnâsî hazretlerinden bir fetvâ istenmiþti. O da cevâbýný orada bulunan birine yazdýrýp, suâli soran kimseye verdi. Sonra, fetvânýn yazýlýþýnda bir yanlýþlýk olduðu, bu sebeble fetvânýn yanlýþ anlaþýlacaðý ortaya çýktý. Hemen fetvayý götüren kimsenin arkasýndan onu tanýyan birisini gönderip, fetvâyý geri getirmesini emretti. Giden kimse o kadar aradýðý halde, fetvâyý götürenibulmak mümkün olmadý. Ebnâsî hazretleri de bu hâle çok üzüldü.

Aradan çok az bir zaman geçmiþti ki, fetvâyý götüren kimse gelerek, fetvânýn yazýlý olduðu kâðýdý denize düþürdüðünü söyleyerek, tekrar yazýlmasýný istirhâm etti. Ebnâsî bu hâle çok sevinip, Allahü teâlâya hamdetti. Sonra, fetvâyý bizzât kendisi yazarak o kimseye verdi. Bu hâdiseye þâhid olanlar, fetvâyý taþýyan kimsenin fetvâyý denize düþürmesinin, Ebnâsî hazretlerinin bir kerâmeti olduðunu anladýlar.

1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.1, s.117
2) Ed-Dav-ül-Lâmi'; c.1, s.172
3) Þezerât-üz-Zeheb; c.7, s.13
4) Hüsn-ül-Muhâdara; c.1, s.437
5) El-A'lâm; c.1, s.75
6) Esmâ-ül-Müellifîn; c.1, s.19
7) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.11, s.340


radyobeyan