Ýz Býrakanlar
Pages: 1
Dimad Bin Sa’lebe (r.a.) By: Halis_52 Date: 28 Nisan 2011, 17:07:29
Dimad bin Sa’lebe (r.a.)

Ýçinde ALLAH ‘ýn anýldýðý ev ile ALLAH ‘ýn zikredil¬mediði ev, diri ve ölüye benzer.
Hadis-i þerif

Mekke için için kaynýyordu. Her sokak baþý, her ev, her kervan hep ondan bah¬sediyordu. Muhammed’den (a.s.m.), onun getirdiði davadan söz ediyordu. Ba¬zýlarý onu dinlediði bir sokak baþýnda kalbinden vurulmuþcasýna sarsýlýp davasýna teslim oluyor, bazýlarý kin ve inadýnda daha da ileri gidiyordu. Hidaye¬te yol bulanlar onun etrafýnda toplanýyordu. Daire günden güne geniþliyordu. Müþriklerin azýlýlarý ise bu gidiþten endiþeleniyor, þirkin yýkýlýþýna seyirci kala¬mayacaklarýný anlýyorlardý.

Kendilerini atalarýnýn putlarýndan uzaklaþtýran, yeni bir din ile mükellef kýlan bu zatýn önüne nasýl geçilecekti? Ýþin þakaya gelir yaný yoktu. “Bu iþ devam et¬mez, biter” diyenler hep aldanýyordu. Çünkü en umulmadýk kimseler onun tara¬fýna geçiyordu.

Günlerden bir gündü. Mekke’de bir sokak baþýnda bir araya gelmiþ müþrik ileri gelenleri dertleþiyordu. Muhammed’in (a.s.m.) nurunu nasýl söndürüp, bu gidiþin önüne nasýl geçeceklerini müzakere ediyorlardý.
Hidayet güneþini söndürme azimlilerinin baþýnda Ebu Cehil geliyordu. Bu azýlý müþrik her türlü düþmanca planlarýn yanýnda ve baþýnda idi. Beraberinde Utbe bin Rebia ve Umeyye bin Halef gibi iki meþhur Ýslam düþmaný da bulunu¬yordu. Konuþan yine Ebu Cehil’di. Cehaletin, þirkin ve zulmün babasý Ebü Ce¬hil þöyle dedi:

“Bu adam birliðimizi parçaladý. Umidimizi suya düþürdü. Ölenlerimizi dala¬lette olmakla suçladý. Ýlahlarýmýzý kýnayýp tahkir etti.”
Etrafýndakileri tahrik edici bu sözler ayný zamanda Ýlahi dava karþýsýnda du¬yulan can sýkýntýsýnýn da bir tezahürü idi.

Kýzgýn Umeyye söze karýþtý:
“Bu adam gerçekten delidir!” dedi.
Aslýnda bu ifade de kinle karýþýk bir acziyet beyaný idi.
Meþhur cinci Dýmad oradan geçerken bu konuþulanlarý duydu. Umeyye’nin “Delidir” demesi onda Muhammed’e (a.s.m.) karþý düþmanlýktan ziyade bir acý¬ma hissi uyandýrmýþtý. Onun gerçekten deli olduðunu sandý ve mesleðinin zaten böylelerini iyileþtirmek olduðunu düþündü. Hem Muhammed (a.s.m.) onun es¬ki bir dostuydu; onu bu dertten kurtarmak en azýndan bir vefa borcu sayýlýr¬dý.

Dýmad, Muhammed’i (a.s.m.) arayýp bulmaya, derdini öðrenip onu iyileþtir¬meye karar verdi. Çünkü Mekke’nin ve o hayalinin yeðane ruh doktoru o idi. Doðruca yola koyuldu ve o gün akþama kadar araþtýrdý. Muhammed’i (a.s.m.) bulamadý.

Ertesi gün ilk iþi yeniden aramak oldu. Sonunda onu Kabe’de namaz kýlarken buldu. Makam-ý Ýbrahim’in arkasýnda tahiyyütta oturmaktaydý. Namazýný biti¬rip selam verince yanýna yaklaþtý. Tedbirli bir tavýrla ona doðru yürüdü. Çünkü tedavi ettiði hastalarýnýn ne zaman, ne yapacaðý pek belli olmazdý.
“Ey Abdülmuttalib’in torunu, bana dön bakalým” dedi.

Resulullah (a.s.m.) yönünü döndü ve,”Ne istiyorsun?” dedi.
“Ruh hastalýklarýný tedavi ederim. Ýstersen senin derdine de bir çare bulayým. Hastalýðýný büyütme. Senden daha aðýr hasta olanlarýný iyileþtirdim. Kavmin sendeki bir takým kötü hasletlerden bahsediyor. Ümitlerini iyice kýrmýþsýn, ce¬maatlerini parçalamýþsýn. Ölenlerini sapýklýkla itham etmiþsin, Ýlahlarýný kýna¬mýþsýn. Bunlarý ancak cinnet getiren bir kimse yapar.”
Resulullah (a.s.m.) Dýmad’ý sabýr ve sükütla dinledi. Çünkü o önce konuþaný dinler; sonra ne söylemek gerekiyor, nasýl davranmak icab ediyorsa en güzelini yapardý. Henüz cehalet bataklýðýnda olup, kafasýnda putlarýn inancýný taþýyan Dýmad’a da þöyle hitab etti:

“Hamd ALLAH’a mahsustur. Yalnýz Onu medheder ve Ondan yardým isterim. ALLAH kime hidayet ederse, kimse onu saptýramaz. Kimi de saptýrýrsa, onu kimse hidayete erdiremez. Tek olup hiçbir ortaðý olmayan ALLAH’tan baþka ilah olma¬dýðýna þehadet ederim” diye sözlerine baþladý ve kendisine isnad edilenlere ce¬vap verdi.

Dýmad þaþýrmýþtý. Çünkü dinlediði sözler, deðil cinnet eseri, dünyanýn en akýllý insanýnýn dahi söyleyemeyeceði kadar veciz ve güzeldi. Beyninden vu¬rulmuþa döndü. Nasýl olur da, Kureyþin en ulularý onu “delilik”le itham edebilirlerdi? Yoksa kendisi mi deli olmuþtu ki, onun saçma sözlerini çok mükemmel görüyordu? Dayanamadý:

“Ne olur, bu söylediklerini bir kere daha tekrar et” dedi.
Vazifesi davasýný zihinlere tesbit etmek olan Yüce Peygamber tekrardan usa¬nýr miydi? Ayný hakikatleri ayný veciz üslüpla Dýmad’a bir kere daha tekrar etti. Bunun üzerine Dýmad daha fazla dayanamadý ve þöyle haykýrmaya baþladý:

“Ben kahinlerin, sihirbazlarýn ve þairlerin sözlerini iþittim. Vallahi, bu sözle¬rin benzerini hiç duymadým. Senin sözlerin deryalarýn enginliklerine nüfuz etti. Bu sözlerin sahibi bir mecnun, bir sihirbaz ve bir þair olamaz. Haydi uzat elini, Ýslama girmek üzere sana biat edeyim” dedi.
Resullallah (a.s.m.) elini uzattý, Dýmad uzanan eli yakaladý. Böylece þirk cep¬hesi bir zayiat verirken, Ýslam davasý bir kiþi daha kazanmýþ oldu.

Dýmad bin Sa’lebe, çevresi ve kabilesi tarafýndan sevilen ve itibar gören bin¬siydi. En çaresiz sanýlan dertlere, ruh hastalýklarýna deva olurdu. Bu yönünü bi¬len Resulullah (a.s.m.) biat elini uzatýrken,”Bu anlaþma, ayný zamanda kavmin adýna da olsun nýu?” buyurdu. 0 da tereddütsüz,”evet, kavmim adýna da olsun’ cevabýný verdi.

Resülullahýn (a.s.m.) yanýnda bir müddet kalýp ondan Kur’an öðrenen Dýmad, sonra sonsuz bir sürur ve saadet içinde mensubu olduðu Ezdu Þenue Kabilesine döndü. (Hz. Dýmfid’ýn bundan sonraki hayatý hususunda, elimizdeki kaynak¬larda herhangi bir bilgiye rastlamadýk. )



radyobeyan