Ýz Býrakanlar
Pages: 1
Ala Bin Hadrami (r.a.) By: Halis_52 Date: 28 Nisan 2011, 17:01:55
Ala bin Hadrami (r.a.)

Ýnsanlarý Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öðütlerle çaðýr ve onlarla olan mücadeleni en güzel þekilde yap. (Ayet-i kerime meali)

Medine’de kurulan Ýslam devleti gün geçtikçe büyüyordu. Kavim kavim, kabile kabile Medine’ye akýn eden halk, Peygamberimizin sohbetinde bulunuyor, Ýsla¬mýn yüce hakikatlerini dinledikten sonra Müslüman oluyorlardý. Resulullah bir yandan Medine’ye gelen heyetlerle meþgul olurken, diðer yandan da komþu devlet ve hükümdarlara elçiler göndererek onlarý Ýslama davet ediyordu. Ýþte el¬çi olarak vazifelendirilen bu Sahabilerden birisi de Ala bin Hadrami’dir (r.a.). Peygamberimiz onu Hicretin sekizinci yýlýnda, bugünkü Basra Körfezinin batýsýnda bir sahil ülkesi olan Bahreyn’e gönderdi. Mecüsi olan Bahreyn Hükümda¬n Münzir bir sava’ya da bir mektup yazdý. Hz. Ebü Hureyre’yi (r.a.) yanýna al¬masýný ve yol arkadaþýna iyi davranmasýný tavsiye etti.’

Hz. Ala bin Hadrami, ilk Müslümanlardandý. Uzun zaman Peygamberimizin sohbetinde bulunmuþ, feyiz almýþtý. Ýyi bir hatipti. Ýkna kabiliyeti yerinde, yu¬muþak sözlü bir tabiata sahipti. Muhatabýnýn içinde bulunduðu durumu nazara alarak konuþur, onu kýrmamaya, incitmemeye azami gayret gösteririrdi. Zaten peygamberimiz tarafýndan böyle mühim bir hizmet için vazifelendirilnýesýnýn sebebi de buydu.

Ala bin Hadrami vakit geçirmeden yola çýktý. Bir yandan yol alýyor, bir yan¬dan da düþünüyordu. Zira, yüzlerce insanýn Ýslamiyeti kabul veya reddetmesi kendisinin tebliðine baðlýydý. Diðer taraftan, bir hükümdara gidiyordu. Bu se¬beple dikkatli olmasý gerekiyordu. Gittiði topluluk gerçi Mecusi idi. ALLAH yeri¬ne ALLAH’ýn yarattýðý ateþe ibadet ediyorlardý. Ama, muhatap kim olursa olsun, Müslüman “kavl-i leyyin” ile davet etmek zorundaydý. Zira Cenab-ý Hak, bir ayet-i kerimede bu hususta þöyle buyuruyordu: “Ýnsanlarý Rabbinin yoluna hik¬metle, güzel öðütlerle çaðýr ve onlarla olan mücadeleni en güzel þekilde yap.”
Nihayet Bahreyn’e ulaþtý. Bahreyn hükümdarý Mekke’den bir peygamber çýk¬týðýný iþitmiþti. Fakat Ýslamiyet hakkýnda bir bilgiye sahip deðildi. Peygamberi¬nizin elçisini hemen huzuruna kabul etti. Böylece Resulullaha deðer verildiði¬ elçiye göstermek istiyordu.

Nübüvvet mektebinden ders alan Hz. Ala, gayet olgun bir þekilde içeri girdi. sade, fakat temiz bir elbise giymiþti. Peygamberimizin mektubunu hükümdara takdim etti. Hükümdar saygýlý bir biçimde mektubu aldý ve tercümanýna vererek okumasýný istedi. Mektup okunurken Ala bin Hadrami ne konuþacaðýný düþü¬nüyordu. Etrafýna þöyle bir baktý. Hükümdarýn ileri gelen adamlarýndan hemen hepsi oradaydý. O halde onlarýn önünde hükümdarý ve tabi olduklarý dini küçül¬tücü ifade kullanmamalýydý. Bilakis, hükümdarýn milleti içindeki mevkini de göz önüne alýp ona göre Ýslamiyete davet etmeliydi. Mektubun okunmasý bittik¬en sonra þu mealde bir konuþma yaptý:

“Ey Münzir! Þüphesiz sen düinya iþlerinde büyük bir akla sahipsin. Bak, iyi düþün! Hiç yalan söylemeyen bir kimseyi tasdik etmemek, verdiði sözden hiç caymayan kimseye itimad etmemek, inanmamak sana yakýþýr mý? Ýþte böyle olan o ümmi Peygamberdir ki, vallahi aklý baþýnda olan hiç kimse, hiçbir zaman onun emrettiði þeyin yasaklanmasýný; onun yasakladýðý þeyin de emredilmesi gerekeceðini söyleyemez.”
Münzir gerçekten akýllý bir insandý. Peygamber Efendimizin mektubu ve Ala’nin konuþmasý üzerine biraz düþündü. Sonra da Hz. Ala’dan Ýslamiyet hakk¬ýnda biraz daha bilgi vermesini rica etti. o konuþtukça Münzir’in yüzünde iman nuru parlamaya baþladý. Nihayet Ýslam sarayýna girmek için daha fazla eklemeyi uygun bulmadý. Düþüncelerini þu þekilde ifade etti:

“Elimdeki saltanata baktým; onu, ahiret dýþýnda, sadece dünyaya yarayacak þekilde buldum. Sizin dininize baktým; onun dünyayý da, ahireti de birlikte mü¬talaa ettiðini gördüm. Kendisinde dünyada rahat bir þekilde yaþama ve ahirette ebedi bir hayat bulunan böyle bir dini kabuletmeme ne mani var?” dedi ve kelime-i þehadet getirerek Müslüman oldu. Hükümdar Münzir’den sonra Me¬cusi rahip Sibuht’un da Müslüman olmasý, halktan bir çok kimsenin daha Ýslamiyetle müþerref olmasýna sebep oldu.
Ala bin Hadrami, Peygamberimize bir mektup yazarak müjdeli haberi arz et¬ Bundan sonra da nasýl hareket etmesi gerektiði hususunda malümat istedi.

Peygamber Efendimiz, bu mektubu alýnca çok memnun oldu. Ala bin Had¬rami’yi bu baþarýsýndan dolayý tebrik ve takdir etti. Bir taltif olarak da, bu bölge¬nin Ýslam ülkesi olmasý üzerine onu Bahreyn valiligine tayin etti. Bir mektup ya¬zarak Bahreynlilere Ýslamiyeti öðretmesini, zengin Müslümanlardan zekat, gayr-i müslimlerden de cizye (vergi) alarak fakir halka daðýtmasýný ve ihtiyaç¬tan fazlasýný Medine’ye göndermesini emretti.

Hz. Ala bin Hadrami hitabet ve tebliðde olduðu gibi, idarecilikte de örnek bu þahsiyetti. Ýslami, bir hayat nizamý haline getirmek için çok üstün gayret gösterdi. Çok geçmeden Bahreynlilere kendini sevdirdi. Hükümdar Münzir ve rahibin yardýmlarýyla Ýslamiyetin Bahreyn’de kökleþmesini temin etti. Topladýðý zekat ve cizyeyi Bahreyn’deki fakirlere daðýttý. Arta kalanýný da Medine’ye gönderdi. O sýrada Medine’de Müslümanlar maddi bakýmdan sýkýntý içerisindeydiler. Hiç ummadýklarý bir zamanda bu kadar para gelmesine sevindiler ve bu ikramýndan dolayý Cenab-ý Hakka þükrettiler.

Ala bin Hadrami Peygamberimizin vefatýndan sonra Hz. Ebu Bekir ve Hz Ömer zamanýnda da ayný vazifeye devam etti. Çünkü Peygamber Efendimizi onu, maharet ve salahatý sebebiyle bu vazifeye getirmiþti.
Hz. Ali, ayný zamanda yüksek cesaret ve kahramanlýðýyla da tanýnmýþ bir sahabiydi. Ýyi bir kumandandý. Hz. Ömer onu o bölgenin fethiyle vazifeli olan ordunun baþýna kumandan tayin etti. Ayrýca þöyle bir mektup yazarak bazý hatýrlatmalarda bulundu:

“Cenab-ý Hak insanlarý ve bu varlýðý hangi gaye ile yarattýðýný bize bildirmiþtir. Sen de ne için yaratýlmýþ isen o þeye çalýþ ve baþka þeylerden vazgeç. Çünký dünya geçicidir, ahiret ise ebedidir. Dünyanýn geçici lezzetleri seni ebedi olan ahiret lezzetlerini görmekten alýkoymasýn. ALLAH’ýn yasak kýldýðý þeyleri iþlemekten sakýn. Ýstediði kimseye ilim ve hikmetiyle üstünlük veren Cenabý Hak’týr. ALLAH bizi de, seni de kendisine itaat etmeye ve azabýndan kurtulmaya muvaffak eylesin.”
Bu büyük Sahabi kumandanlýk vazifesini de baþarýyla yerine getirdi.

Cenab-ý Hak katýnda duasý kabul edilen bir Sahabi olarak tanýnan Hz. Ala’ dan, bazý kerametler zuhur ettiði de olurdu. Birçok defalar onunla beraber bulunan Hz. Ebü Hüreyre, gördüðü manevi haller sebebiyle ona olan sevgisinin devamlý arttýðýný söyler.

Ala bin Hadrami’nin kumandasýndaki ordu Ýran topraklarýnda ilerlerken, mücahitlerin sularý tükenmiþti. Düþman askerleri Müslümanlarý halsiz düþürmek için o havalideki bütün kuyularý kapatmýþlardý. Su bulmak mümkün deðildi. Hava çok sýcaktý. Hz Ala mücahitlerle birlikte iki rekat namaz kýldý. Daha sonra da ellerini dergah-ý ilahiye açarak Cenab-ý Hakka duada bulundu. Hemen sonra yüce ALLAH’ýn yardýmý yetiþti. Kumlarýn altýndan su kaynamaya baþladý. Müca¬hitler o sudan içtiler, abdest aldýlar, su kaplarýný doldurdular ve oradan ayrýldý¬lar. Askerlerden birisi konak yerinde bazý eþyalanný unutmuþtu. Almak için döndüðünde biraz evvelki su kaynaðýnýn kaybolmuþ olduðunu gördü.

Hz. Ebü Hüireyre, liz. Ala ile olan bir diðer hatýrasýný da þöyle anlatýyor: “Ala ile Basra’ya gitmek üzere yola çýktým. “Liyas” mevkiine vardýðýmýzda Hz. Ala vefat etti. Yanýmýzda onu yýkayacak kadar su yoktu. Cenab-ý Hak o esnada yað¬mur yaðdýrdý. Yaðmur suyu ile onu yýkadýk. Kýlýçlarýmýzla kabir kazdýk ve def¬nettik. Sonra oradan ayrýldýk.”
ALLAH onlardan razý olsun.



















radyobeyan