Abdullah Bin Amr (r.a.) By: Halis_52 Date: 28 Nisan 2011, 13:18:18
Abdullah bin Amr (r.a.)
0 þehid [Abdullah bin Amr] kaldýrýlýnca¬ya kadar melek/er onu kanatlarýyla gölgelemekten geri durmadýlar.
Hadis-i þerif
Peygamberliðin 13. senesiydi. Hicretten az önce, Medine’de tebliðle vazifelen¬dirilen Hz. Mus’ab bin Umeyr’in (r.a.) eliyle çok sayýda Medineli Ýslami seçmiþ¬ti. Hac mevsimi gelince ikisi kadýn, 75 kiþilik bir heyet Hz. Mus’ab’la birlikte Mekke’ye gitti. Esasen kafile beþ yüz kiþilikti. Çoðunluðu müþrikler teþkil edi¬yordu. Onlar da Hac mevsiminde Kabe’ye giderek putlara tapýyor, kendilerine göre bunu hac sayýyorlardý.
Medineli Müslümanlar Peygamberimizle geceleyin görüþmek üzere anlaþtý¬lar. Fakat bu haberi müþrikderden gizli tutuyorlardý. Ka’b bin Malik (r.a.) birkaç Müslümanla henüz o zaman müþrikler safýnda bulunan Abdullah bin Amr’e gi¬derek, onu hidayete davet etti. Çünkü bu zat Hazrec Kabilesinin ileri gelenlerindendi. Eðer iman ederse kabilesinden pekçok kimsenin de kurtulmasýna vesile olabilirdi. Þu teklifte bulundular:
“Ey Cabir’in babasý! Sen bizim efendimiz ve büyüklerimizdensin, muhterem ve herkesçe tanýnan bir insansýn. Biz senin gibi þerefli ve kabilesi içinde belli bir yeri olan birisinin Cehenneme odun olmaný istemeyiz”
Bu sözlerden sonra Müslüman olmasýný teklif ettiler. Ýtiraz etmeyip kalbinin Ýslama ýsýndýðýný hissettikleri zaman da Resul-i Ekremle buluþacaklarýný bildir¬diler. Zaten fýtraten temiz ruhlu ve sevimli olan Abdullah bin Amr çok geçme¬den iman ederek saadete kavuþtu.’
O gece bütün Medineli Müslümanlar Akabe’de Peygamberimizle buluþtular. Peyganýberimiz, içlerinden temsilci olarak 12 kiþiyi seçmelerini istedi. Hazreç¬lileri temsil eden 9 kiþiden birisi de Hz. Abdullah bin Amr’dý (r.a.). Hz. Abdullah kuvvetli irade sahibi, bilgili ve dirayetli bir insandý. Okuma yazma da bilirdi. Bu seyahatte Hz. Abdullah mü’minler halkasýna girince, haliyle daha da mü¬kemmel bir insan olmuþtu. Biata katýlanlarý Peygamberimiz Cennetle müjdele¬miþ, böylece Hz. Abdullah da Müslüman olur olmaz ebedi huzurun saadetini tatmýþtý.
Peygamberimizin Medine’ye teþrifinden sonra ondan ilim ve hikmet dersi al¬mak için mukaddes sohbetlerinin ekserisinde bulunmuþtu. Hz. Abdullah kala¬balýk bir ailenin reisi ve fakir bir vaziyette olduðu halde Peygamber sohbetin¬den geri kalmýyordu. Ayrýca Suffe Medresesinin talebeleri arasýnda yer almýþtý. Peygamberimizin hususi talebeleri içinde bulunarak Allah’ýn medhine, Resu¬lullahýn iltifatýna mazhar olan Hz. Abdullah, Bedir’de müþriklerle iman-küfür mücadelesini vermek üzere cihad daveti vuku bulunca cephede vazife aldý. Yü¬ce dinin bahtiyar erleri içinde bulundu.
Bir sene sonra Peygamberimiz Uhud Gazasý için mücahit toplarken, Hz. Ab¬dullah da Peygamber ordusunda bulunmayý arzu etti. Evde bir oðlu, yedi kýzý vardý. Kendisiyle beraber Ýkinci Akabe Biatýnda Müslüman olan oðlu Hz. cabir de (r.a.) müþriklere kýlýç sallamak istiyordu. Fakat kýz çocuklarýný yalnýz baþla¬rýna kimsesiz bir halde de býrakamazdý. Ýkisi de harbe katýlýp þehit olsalar, onlara kim bakacaktý? Mücahit oðlunun gönlünü alan Hz. Abdullah þöyle konuþtu:
“Vallahi oðlum cabir, þu kýzlarýn kimsesiz kalmasýný düþünmesem, senin gözlerimin önünde þehit düþmeni isterdim. Ben senin evde kalýp kardeþlerine bakmaný arzu ediyorum.”2 Babasýný kýrmayan Hz. Cabir aile reisliðine vekalet ederken, Hz. Abdullah Uhud Savaþýna katýldý.
Uhud’da müþrik güruhunun üzerine atýlan Hz. Abdullah, her kýlýç kaldýrýþýn¬da Allah düþmanlarýna aðýr zayiat verdiriyordu. Eþsiz þecaat sahneleri sergili¬yordu. Ýmaný uðrunda, inancý istikametinde bütün gücüyle mücadele ediyordu. Onu Peygamberinin yanýbaþýnda çarpýþmaktan ne ailesi, ne de körpe kýz çocuk¬larý alýkoymuþtu. Bu savaþta da gaye, Tevhid sancaðýnýn dalgalanmasý, Allah’ýn yüce isminin dünyaya ilanýydý.
Savaþýn ateþli bir anýnda müþrikderden Usame’nin kýlýcý Hz. Abdullah’a þeha¬det þerbetini tattýrdý. Abdullah bin Amr’in Allah’a yaptýðý niyaz kabul edilmiþ, Uhud’da ilk þehit düþen Sahabi olmuþtu.
Savaþtan sonra Medine’de bulunanlar Uhud’a gelmiþlerdi. Yakýnlarý þehit olanlar, onlarý arýyorlardý. Hz. cabir de gelmiþti. Babasýnýn cesediyle karþýlaþ¬masýný þöyle anlatýr:
“Uhud günü babam yüzü örtülü olarak getirilmiþti. Uzerindeki örtüyü kaldýr¬dým. Müþrikler burnunu ve kulaðýný kesmiþler ve onu tanýnmaz hale sokmuþlar¬dý. Kendimi tutamayarak aðladým. 0 sýrada halam Fatýma da geldi. Feryat edip aðlamaya baþladý. Onu teselli etmek için Resulullah þöyle buyurdu: ‘Ne diye að¬lýyorsun? 0 þehit kaldýrýlýncaya kadar melekler onu kanatlarýyla gölgelendir¬mekten geri durmadýlar.”3
Daha sonra Peygamberimiz Hz. Abdullah’ýn Amr bin Cemuh’la (r.a.) birlikte defnedilmesini emretti: “Bunlar hayatta iken birbirlerini seven en iyi iki dosttu” buyurdu.4
Bir gün Hz. Peygamber, Cabir bin Abdullah’ý mahzun görmüþtü. “Ey Cabir, ne oldu sana? Seni üzgün ve kalbi kýrýlmýþ görüyorum” dedi. Hz. Cabir de, “Ey Allah’ýn Resulü, babam þehid oldu, geride kalabalýk bir aile ile bir hayli borç bý¬raktý” dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz þu müjdeyi ve saadetli teselliyi verdi: “Baban þehit olunca Allah onu diriltip huzuruna aldý ve ona sordu: ‘Ey kulum, dile ben¬den, dilediðini, sana ihsan edeyim!’ Baban da, ‘ya Rabbi, ben Sana hakkýyla kulluk edemedim. Beni dünyaya geri göndermeni, Peygamberimin yanýnda sa¬vaþýp senin uðrunda bir kere daha þehid olmayý dilerim’ dedi. Allah da, ‘Ben þe¬hitlerin geri dönmeyeceklerine hükmettim’ buyurdu. Sonra baban, ‘Oyleyse ya Rabbi, bunu geride kalanlara ulaþtýr’ deyince Cenab—ý Hak þu ayet-i kerimeleri vahyetti:
“Allah yolunda öldürülünleri ölü sanma. Onlar Rablerinin katýnda hayat sa¬hibidirler ve Onun nimetleriyle rýzýklanýrlar.
“Onlar, Allah’ýn kerenýinden baðýþladýðý nimetlerle sevinç içindedirler. Ar¬kada kalan ve henüz kendilerine katýlmamýþ olan kardeþlerinin ahiretteki halle¬rini görüp sevinirler ve bililer ki, onlar üzerine hiçbir korku olmayacak ve onlar hiçbir üzüntüye uðramayacaklardýr.
“0 þehidler, Allah’tan kendilerine eriþen büyük bir nimetle, pek ziyade bir mükafatla ve mü’minlerin mükafatýný Allah’ýn zayi etmediðini görmekle sevý¬nirler.’5 Bu haberi duyan Hz. Cabir’in sevincine diyecekyoktu. Aradan kýrk altý yýl geçmiþti. Hz. Abdullah’ýn kabri sel sularýnýn akýntý yerin¬deydi. Akan sular topraðý iyice oyunca þehitlerin kabirleri açýlmýþtý. Baþka tara¬fa nakledilmeleri gerekince, mezarlarý açtýlar; þehitler sanki yeni vefat etmiþ gi¬biydiler. Cesetleri hiç deðiþmemiþ ve bozulmamýþtý. Kabir açýlýr açýlmaz misk gibi bir koku yayýldý. Uyur gibiydiler. Hz. Abdullah yaralandýðý zaman elini ya¬ranýn üzerine koymuþtu. Mezar açýlýp eli yarasýnýn üzerinden ayrýlmak ve uza¬týlmak istenince yarasý kanamaya baþladý. Sonunda eli olduðu gibi býrakýldý. Kanama da durdu.
Mevlam Cümlesinden Razý Olsun inþallah...
radyobeyan