Hakim-i Tirmizi By: armi Date: 06 Haziran 2009, 22:04:43
Âlim ve evliyânýn büyüklerinden. Ýsmi Muhammed bin Ali bin Hasan bin Biþr, künyesi Ebû Abdullah'týr. Hakîm lakabýyla tanýndý. Tirmiz'de doðdu. Doðum târihi bilinmemektedir. 932 (H.320) senesi Niþâbûr'da þehîd edildi.
Hakîm-i Tirmizî küçük yaþta tahsil hayâtýna baþladý. Babasýndan teþvik ve destek gördü. Doðduðu þehir olan Tirmiz'de Kuteybe bin Saîd, Sâlih bin Abdullah Tirmizî, Sâlih bin Muhammed es-Sa'dî, Hasan bin Ömer bin Þakîk, Yahyâ bin Mûsâ, Utbe bin Abdullah Mervezî, Ýbâd bin Yâkûb Ravagânî, Muhammed bin AliÞakîk, Süfyân binVekî', Yâkûb bin Þeybe, Yâkûb bin Devrekî ve baþkalarýndan hadîs-i þerîf öðrendi.
Ýlim öðrenme arzusu ile yandýðý gençlik günlerinde bir gün, iki arkadaþýyla anlaþýp baþka yerlere gitmek, oralarda ilmini arttýrmak ve Allahü teâlânýn rýzâsýný kazanmak istedi. Bu karar ve anlaþmayý annesine açýkladý. Annesi buna çok üzüldü ve; "Yavrucuðum! Ben zayýf, kimsesiz ve hastayým. Benim hizmetlerimi sen yapýyorsun. Beni yalnýz, çâresiz kime býrakýyorsun?" dedi. Bu sözler üzerine genç Muhammed bin AliTirmizî'nin gönlüne dert düþtü ve arkadaþlarýyla yaptýðý anlaþmayý bozup seferden vazgeçti. Ýki arkadaþý ise onu yalnýz býrakýp, ilim tahsîli için yola çýktýlar. Buna ziyâdesiyle üzülen Muhammed bin Ali, ne annesinden ayrýlabildi, ne de gönlünden ilim aþkýný silip atabildi. Yalnýz kaldýðý zamanlarda, tenhâ yerlerde uzun uzun aðlardý. Yine bir gün mezarlýkta oturmuþ aðlýyor, hem de; "Ben burada câhil ve ilimden mahrûm kaldým, arkadaþlarým âlim gelecekler." diye düþünüyordu. Gözlerinden yaþlar boþandýðý bir sýrada âniden nûrânî yüzlü, tatlý sözlü bir ihtiyar çýkageldi ve; "Yavrum niye aðlýyorsun?" diye sorunca, baþýndan geçenleri anlattý. Bunun üzerine; "Kýsa zamanda o iki arkadaþýný ilimde geçmen için, her gün sana ders vermemi arzu eder misin?" diye sordu. "Evet arzu ederim." cevâbýný verdi.Bunun üzerine bu tatlý sözlü, nur yüzlü mübârek ihtiyar, Muhammed bin Ali'ye her gün ders verdi. Üç yýl devamlý ders okudu. Üç yýl sonra, bu mübârek zâtýn Hýzýr aleyhisselâm olduðunu anladý. Sonradan kendisi; "Bu büyük devlet, annemin rýzâsý ve duâsý bereketiyle ihsân olundu." buyurmuþtur. Her Pazar gecesi Hýzýr aleyhisselâm ona gelir, mânevî hallerini birbirlerine anlatýrlardý.
Hakîm-i Tirmizî yirmi yedi yaþýndayken hac ibâdeti için Mekke-i mükerremeye gitti. Bu yolculuðunu kendisi þöyle anlatýr: "Bir zaman gönlümdeKâbe-i muazzamayý ziyâret arzusu uyandý. Aþkla yola çýktým. Irak ve Basra'ya uðradým. Mekke'de hac zamânýna kadar kaldým. Kâbe'de Mültezem denilen yerde sabahlara kadar duâ ile meþgûl oldum. Sonra duâlarýmýn kabûl edildiðini anladým. Kalbime, lüzumsuz þeylerden sýyrýlma arzusu doðdu. Rabbime, beni ýslah etmesini, dünyâlýk þeylerden uzaklaþtýrmasýný ve bir de Kur'ân-ý kerîmi ezberlemeyi nasîb etmesini istedim." Bunun üzerine Hakîm-i Tirmizî, daha Mekke'de iken Kur'ân-ý kerîmi ezberlemeye baþladý ve Tirmiz'e dönüþünde de kýsa bir süre içinde ezberini tamamladý.
Hakîm-i Tirmizî ilmî çalýþmalarý yanýnda mânevî ilimlerde de üstün bir dereceye kavuþtu. Ebû Türâb Nahþebî, Ýbn-i Celâ gibi velîlerle sohbet edip onlardan istifâde etti. Feyz ve bereketlerine kavuþtu. Kendisinden de çok kimseler istifâde ettiler. Ebü'l-Hasan Ali el-Kâdî, Ebü'l-Hüseyin Muhammed Yahyâ bin Mensûr, Ebû Ali Niþâbûrî ve baþkalarý kendisinden ilim öðrenip hadîs-i þerîf rivâyetinde bulundular.
Hakîm-i Tirmizî'nin pekçok kerâmeti görüldü.
Hakîm-i Tirmizî hazretleri çok sayýda kitap yazdý. Bâzýlarý yazdýðý kitaplarý beðenmediler. Bunun üzerine o yazdýðý kitaplarý Ceyhun Nehrine attý. Büyük balýklar kitaplarý alýp muhâfaza ettiler. Ýki sene kadar sonra kitaplarý istedi. Balýklar kitaplarý suyun yüzüne çýkardýlar. Kitaplara bakýldýðýnda hiç suya düþmemiþ gibi, hattâ bir noktasý dahi bozulmamýþ görüldü. Kitaplarýný beðenmeyenler gelip kendisinden özür dilediler ve tövbe ettiler.
Zamânýnda zâhid olduðunu söyleyen birisi Hakîm-i Tirmizî'nin büyüklüðüne inanmaz ve îtirâz ederdi. Hakîm-i Tirmizî'nin evinden baþka bir þeyi yoktu. Dünyâda sâhib olduðu tek þey bu küçük ev olup onun da kapýsý yoktu ve giriþinde bir perde asýlýydý. Bir ara evinden ayrýlýp bir yere gitmiþti. Dönüþünde kaldýðý yere bir köpeðin girip yavruladýðýný gördü. Belki yavrularýný alýp buradan çýkar diye birçok kere kulübesine gitti geldi. O gece, onun büyüklüðünü inkâr eden kiþi rüyâsýnda Peygamber efendimizi gördü. Resûlullah efendimiz ona; "Ey kiþi! Evine giren bir köpeði çýkarmak için, kendiliðinden çýkar diye köpekten ricâda bulunarak, seksen defâ gelip giden bir zâtla kendini eþit mi tutuyorsun? Eðer ebedî saâdete kavuþmak istiyorsan, git onun hizmetine kavuþ." buyurdu. Bunun üzerine, bu kiþi Hakîm-i Tirmizî'nin huzûruna geldi özür dileyerek affýna sýðýndý ve ölünceye kadar hizmetinden ayrýlmadý.
: Hakim-i Tirmizi By: armi Date: 06 Haziran 2009, 22:05:37
Hakîm-i Tirmizî hazretleri Hýzýr aleyhisselâmla görüþürdü. Lâkin uzun bir zaman Hýzýr aleyhisselâmý görememiþti. Bir gün, temiz yeni elbiseler giymiþ, sarýðýný sarmýþ câmiye giderken bir mesele yüzünden kendisine kýzan bir kadýnýn evinin önünden geçiyordu. Kadýn, çocuðunun kirli elbiselerini yýkamýþ, leðen de pis su ile dolmuþtu. Hakîm-i Tirmizî'yi evinin önünden geçerken görünce, leðendeki suyu olduðu gibi üzerine attý. Her tarafý necâset ve idrarlý su ile ýslandý. Bunun üzerine Hakîm-i Tirmizî hazretleri hiçbir þey söylemediði gibi, baþýný kaldýrýp bakmadý bile. Biraz sonra Hýzýr aleyhisselâm geldi ve; "Sen bu hakâret ve kötülüðe katlanýp, sabredip hiçbir þey söylemediðin için bizi gördün." buyurdu.
Sünnet-i seniyyeye tam uyan, ilmiyle âmil, ümmet-i Muhammed'in büyüklerinden bir zât olan Hakîm-i Tirmizî, herkesin dili ile öðülmüþ, medhedilmiþtir. Ýnce mânâlarý açýklama ve îzâh husûsunda bir üstâd, hadîs ilminde ise sika (saðlam, güvenilir) bir âlimdi. Sözleri kâmil, hilmi (yumuþaklýðý) pek ziyâde, þefkati çok ve ahlâký pek güzeldi. Peygamber efendimizin mübârek ahlâký onda görülürdü. Meþhûr Keþf-ül-Mahcûb kitabýnýn sâhibi Hucvurî; "Hakîm-i Tirmizî çok büyük, mübârek bir zâttýr. Benim yanýmda öyle bir kýymeti vardýr ki, kalbim tamâmen ona baðlanmýþtýr. Benim üstâdým onun için "Muhammed bin Ali, tek olan iri bir incidir. Cihanda eþi az bulunur." buyurdu." demiþtir. Çok kýymetli ve mânâlý sözlerinden dolayý, Hakîm-i evliyâ (velîlerin hikmetli söz söyleyenlerinden) ismi verilmiþtir.
Hikmetli sözleri çoktur. Birgün kendisine; "Îsâr nedir?" diye sordular. Cevâbýnda; "Baþkalarýnýn lezzetini ve rahatlýðýný, kendi lezzet ve rahatlýðýna tercih etmektir." buyurdu.
"Þükür nedir?" diye sordular. Cevâbýnda; "Þükür; gönlünün, nimet veren Allahü teâlâya tam baðlý olmasýdýr." buyurdu.
Huþû sâhibi olanlarýn kimler olduðu sorulduðu zaman: "Huþû sâhibi olanlar; arzu ateþi sönen, kalbindeki arzu ve maksaddan tad alma dumaný sükûnet bulan, kalbi Ýslâmiyete hürmet ve tâzim nurlarý saçan, böylece nefsin arzularý ve þehvetleri ölen, fakat kalbi ve rûhu dirilen; bunun için de âzâlarý ve bedeni, huþû' ve sükûnet içinde bulunanlardýr." cevâbýný verdi.
Kendisine, "Îmânýn gitmesine en çok sebeb olan günah nedir?" diye sordular. Buyurdu ki: "Üç günah vardýr: Birincisi; îmân nîmetine kavuþtuðuna þükretmemek. Ýkincisi; îmânýn gitmesinden korkmamak. Üçüncüsü; müminleri incitmek ve onlara eziyet etmek. Biliniz ki, Peygamber efendimiz; "Haksýz yere bir müslümaný incitmek, Kâbeyi yetmiþ defa yýkmaktan daha büyük günahtýr." buyurdular.
Allahü teâlânýn sevgili kullarýndan soruldukta; "Evliyâyý küçük görmek, Allahü teâlâyý tanýmanýn azlýðýndan ileri gelir. Her makâmýn kendisine has bir ehli vardýr. Kim bir makâma çýkmak arzu ettiði halde, o makâmýn ehline yâni o makamdakilere hürmet etmezse, o makamdan hâsýl olacak bereketten mahrum olur. Ayrýca ulaþtýðý makam, yavaþ yavaþ o kimseyi helâke sürükler." Çünkü yolda yürürken düþen bir kimsenin düþmesi ile, bir binânýn beþinci katýndan düþmek arasýnda çok fark vardýr. Kalbin kýymetini ve vaktin ehemmiyetini þu sözleriyle beyân etti ve: "Kalbin ve vaktin, sana bir sermayedir. Fakat sen kalbini kötü zanlarla (Allahü teâlânýn sevgisinden baþka þeylerle) doldurdun. Vaktini de mâlâyânî, boþ ve faydasýz þeylerle geçirdin. Ýflâs etmiþ, sermâyesini kaybetmiþ olan bir kimse, nasýl kâr edebilir?" buyurdu.
"Kalblerin kemâli, Allahü teâlâdan korkmaktaki kemâl ile, nefslerin itminâna kavuþmasý (azgýnlýk ve taþkýnlýktan kurtulmasý) da, takvânýn (haramlardan uzaklaþmanýn) kemâli iledir."
"Dünyâ; hükümdarlar için gelin, zâhidler için aynadýr. Hükümdarlar onunla güzelleþir, zâhidler ise âfetlerine bakarak ondan uzaklaþýp terk ederler."
"Allahü teâlânýn kullarýna ve dînine hizmet edecek olanlarýn, tevâzu ve teslimiyet sâhibi olmasý þarttýr."
"Nefsin, sende mevcud olduðu hâlde, sen Allahü teâlâyý tanýmak istiyorsun. Halbuki senin nefsin, daha kendisini dahi tanýmýþ deðildir, Rabbini nasýl tanýyacak?"
"Ýslâmiyetin, müslümanlýðýn aslý þu iki þeydir: Allahü teâlânýn yapmýþ olduðu iyilik ve ihsâný görmek (ona göre þükretmek), diðeri ise hicrân, yâni âhirette çok fecî ve acýklý bir hâle düþmek korkusu."
: Hakim-i Tirmizi By: armi Date: 06 Haziran 2009, 22:06:52
"Allahü teâlâ kullarýnýn rýzkýna kefil olmuþtur. Kullarýna da tevekkül etmeyi emretmiþtir. O hâlde insanlar, Allahü teâlânýn kefil olduðu þeyle uðraþmayýp, teklif ettiði þeylere, yâni O'nun dînine hizmete koþmalýdýrlar."
"Kimin arzusu din, yâni âhiret olursa; bu hayýrlý düþüncesi hürmetine, dünyevî iþleri de âhiret iþi hâline gelir. Bir kimsenin düþüncesi de dünyâ olursa; niyetinin bozukluðu sebebiyle, âhiret iþleri de dünyâ iþi hâline gelir."
Kendisine nefsin kötülüðünden sorulduðunda o; "Þeytanýn insana, gâfil olduðu bir zamanda yaptýðý zarar, yüz aç kurdun, bir koyun sürüsüne yaptýðý zarardan daha fazladýr. Ýnsanýn nefsinin kendisine yaptýðý zarar da, yüz þeytanýn yaptýðý zarardan fazladýr." buyurdu.
"Allahü teâlânýn zikri ve O'na ibâdetle öyle meþgûl olmalý ki, O'ndan herhangi bir þey istemeye fýrsat kalmamalýdýr."
"Her kim, haram bir kuruþu alacaklýsýna iâde ederse, nübüvvetten bir nûra kavuþur." buyurdu.
Hakîm-i Tirmizî; tefsîr, hadîs, fýkýh, kelâm ve tasavvuf ilimlerinde kýymetli pekçok eser telif etmiþtir. Bu hususta kendisi þöyle anlatýr: "Yazdýðým kitaplarý, bana isnâd edilsin, bunun kitaplarý denilsin diye telif etmedim. Fakat haller beni kaplayýp, kendimden geçtiðim zamanlar, telif ile teselli bulurdum." Böylece yazdýðý eserleri, Allahü teâlânýn yardýmý ile telif ettiðini beyân buyurdu.
Pekçok risâleleri mevcut olmakla berâber, yazdýðý meþhûr kitaplarý; Kitâb-ül-Furûk, Hatm-ül-Vilâye ve Ý'lel-üþ-Þer'iyye, Nevâdir-ül-Üsûl fî Ehâdîs-ür-Resûl, Gars-ül-Muvahhidîn, Erriyâdatü ve Edeb-ün-Nefs, Gavr-ül-Umûr, El-Menâhî, Þerh-üs-Salât, El-Mesâil-ül-Meknûne, El-Ekyâs ve'l-Mu'terrîn, Beyân-ül-Fark Beyn-es-Sadr, El-Akl ve'l-Hevâ'dýr. Bunlarýn dördü hâriç, diðerleri basýlmýþtýr.
O Halde Atmadýn
Ebû Bekr Verrâk anlatýr: Hakîm-i Tirmizî bana cüzler ve bir risâle vererek: "Al bunlarý Ceyhun Nehrine at." buyurdu. Bunlarý aldým, fakat atmaya gönlüm râzý olmadý, götürüp evime gizleyerek yanýna geldim. "Attýn mý?" diye sordu ve: "Ne gördün?" dedi. "Hiçbir þey görmedim." dedim. "O halde onu atmadýn, tekrar git ve onu suya at." dedi. Hemen geri döndüm. Fakat hem atmanýn acýsý, hem de göreceðim þeylerin heyecaný beni þaþýrtmýþtý. Evden cüzleri ve risâleyi aldým, suya attým. Derhal su ikiye ayrýldý. Kapaðý açýk bir sandýk meydana çýktý. Attýðým cüzler ve risâle içine düþtü ve sandýðýn kapaðý kapandý, su da eski hâlini aldý. Hakîm-i Tirmizî'nin yanýna geldim ve gördüðüm þeylerin hepsini anlattým." "Tamam þimdi atmýþsýn." buyurdu. "Efendim baðýþlayýnýz. Allahü teâlânýn hakký için bu iþin sýrrýný bana anlatýnýz." dedim. Cevâbýnda; "Büyüklerin ilmine (tasavvufa) dair bir risâle telif etmiþtim. Onun ince mânâlarýný keþf ve idrakten akýl âcizdi. Bunu, kardeþim Hýzýr aleyhisselâm benden istedi. O sandýðý onun emri ile bir balýk oraya getirdi. Allahü teâlâ da suya, bu sandýðý ona ulaþtýrmasý için emir verdi." buyurdu.
1) Tekziret-ül-Evliyâ; s.248
2) Nefehât-ül-Üns; s.169
3) Risâle-i Kuþeyrî; s.127
4) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.101
5) Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.233
6) Tabakât-üþ-Þâfiiyye; c.2, s.245
7) Tabakât-üs-Sûfiyye; s.217
8-Büdüvvûþân
9) Sýfat-üs-Safve; c.4, s.146
10) Tabakât-ý Ensârî; s.253
11) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.100
12) Brockelman; Gal.1, s.163, 199
13) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.4, s.124
radyobeyan