Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Hakim Senai By: armi Date: 06 Haziran 2009, 22:00:35
Meþhûr velîlerden. Ýsmi Mecdûd bin Âdem, künyesi Ebü'l-Mecd Hakîm Senâî'dir. 1071 (H.464) senesi Gazne'de doðdu. Baþka târihlerde doðduðunu söyleyenler de vardýr. 1140 (H.535) senesi Gazne'de vefât etti. Kabri ziyâret mahallidir.

Hakîm Senâî, memleketi olan Gazne'de, iyi bir tahsil gördü. Zamânýnýn âlimlerinden okuyup üstün bir dereceye yükseldi. Þâirlik kâbiliyeti sebebiyle çeþitli dillerde þiirler söyledi. Bir ara sultanýn hizmetinde bulundu. Þöhreti kýsa zamanda her yere yayýldý. Birçok yerler dolaþtý. Neticede Gazne'den Horasan'a geldiðinde evliyânýn büyüklerinden Yûsuf-ý Hemedânî hazretlerinin sohbetlerine katýlýp talebesi olmakla þereflendi. Mânevî olgunluklara ve velîlik makamlarýna kavuþtu.

Hakîm Senâî'nin sultanlarý medhetmeye ve onlarýn yanýna gidip gelmemeye yemin etmesinin sebebi þu hâdise oldu: Sultan Mahmûd Sebüktekin (Gazneli Mahmûd), Hindistan taraflarýný fethetmek için sefere hazýrlanýyor ve asker topluyordu.Hakîm Senâî de Sultan Mahmûd'a yazdýðý bir kasîdeyi götürüyordu. Yolda bir meyhânenin kapýsý önünden geçerken içerden bir takým konuþmalar iþitti. Lay-Har adlý bir dîvâne kendisine þarap dolduran birine; "Bir kadeh daha doldur. SultanMahmûd'un körlüðü için içeyim!" dedi. Sâkî; "Bu sözü doðru söylemedin. Yiðit ve büyük pâdiþâh için neden böyle söylüyorsun?" diye cevap verdi. O zaman dîvâne adam; "Çünkü o, Allah'ýn verdiklerine þükretmiyor. Bunca devlete sâhipken, bir memleket daha istiyor!" dedi. Dîvâne tekrar bir kadeh daha istedi ve; "Bir kadeh de Hakîm Senâî'nin körlüðü için doldur!" dedi. Sâkî müdâhale etti ve; "Hakîm Senâî iyi huylu, bilgili, fazîletli tanýnmýþ bir þâirdir. Neden böyle dersin?" diye karþýlýk verdi. O zaman dîvâne adam; "Eðer o, bilgili, yiðit bir kiþi olsaydý, dünyâda ve âhirette faydasý olan bir iþle uðraþýrdý. O hergün bir þeyler alýrým ümidiyle Sultanýn yanýna gidiyor. Saçma sapan sözler toplamýþ, ona þiir adýný vermiþ. Bir aptalýn yanýna gidip yaltaklýk ediyor. O, iþe yaramaz bir takým kâðýtlar doldurup ömrünü ziyân ediyor. Akýllý ve bilgili olan ömrünü ziyân eder mi? Belki neden yaratýldýðýný düþünürdü. Eðer kýyâmet gününde ondan; "Ey Senâî! Bizim huzûrumuza ne getirdin?" diye sorsalar acaba ne mâzeret beyân edecek." dedi. Hakîm Senâî bu sözleri iþittiðinde kendinden geçti ve gönlü dünyâdan soðudu. Sultanlarýn medhi için yazdýðý kasîdeleri toplayan Dîvân'ý suya attý. Hak yoluna girip, ibâdetle meþgûl oldu. Dünyâ ve dünyâlýkla ilgili þeylerden uzak durdu. Mubahlarý da zarûret miktarý kullandý ve böyle bir hayat sürdü. Bu husustaki duygu ve düþüncelerini þiirlerle ifâde etti. Öyle bir hâle ulaþtý ki, Gazne'de yalýnayak dolaþýrdý. Dostlarý akrabâlarý onun bu hâlini görünce üzülür ve kendisi için aðlarlardý. Senâî akrabâsýna; "Benim bu hâlime üzülmeyin. Bilâkis sevinin." derdi.

Bir gün sevdikleri ona bir çift ayakkabý getirdiler ve giymesini ricâ ettiler. O, bunu kabûl etti. Fakat ertesi gün ayakkabýyý dostlarýnýn yanýna götürdü ve; "Ey dostlarým! Ben bugün sizin dünkü gördüðünüz Senâî deðilim. Bu ayakkabý benim gittiðim yolu kapatýyor." dedi ve þu beyti okudu:

"Her þeyi terk edenlerin, eðer ayakkabýlarý yoksa, onlar yollarýndan geri kalmýþ olmazlar. Topuklarýnýn her çatlaðýnda saâdet kapýlarý vardýr."

Senâî hazretleri ömrünün sonuna kadar riyâzetle uðraþtý. Nefsinin isteklerini yapmadý. Dünyâ ve içindekilere gönül baðlamadý.

Sultan Behrâm Þâh-ý Gaznevî kendi kýz kardeþini ona nikahlamak istemiþti. Senâî buna râzý olmadý. Hacca gitti. Sonra Horasan'a döndüðünde Sultan Behram Þaha; "Ben altýn, kadýn ve mevki isteyen bir kiþi deðilim. Yemin ederim ki bunlarý ne isterim, ne de ele geçirmeye gayret ederim. Bana ihsân olarak bir taç veriyorsun. Lâkin ben istemiyorum." diye þiirle cevap verdi.

Senâî bu olgunluk ve fazîlete ulaþtýðýnda, gâyet nefis þiirlerine yer verdiði pekçok tasavvuf ehlinin istifâde ve iktibâs ettiði Hadîkat-ül-Hakîka kitâbýný yazdý. Bunun üzerine bir takým kimseler îtirâzda ve aleyhinde bulundular. Senâî eserini Baðdât âlimlerine gönderip incelemelerini istedi. Baðdât'taki âlimler ve evliyâ eseri inceledikten sonra, içinde bildirilenlerin Ehl-i sünnet îtikâdýna, Ýslâmiyete uygun olduðunu söylediler.

Senâî Merv'de Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin sohbetlerinde olgunlaþtýktan sonra, Gazne'ye döndü. Bundan sonra tevhîd, ilâhî bilgiler ve hakîkatlerle ilgili þiirler söyledi.

Ferîdüddîn-i Attâr, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Sa'dî Þîrâzî ve Hâfýz gibi kendisinden sonra gelenler þiirlerinden istifâde edip nazireler yazdýlar. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri kendini Senâî'nin tâbilerinden saydý ve; "Attâr ruh, Senâî de onun iki gözü idi. Biz Attâr'ýn ve Senâî'nin izinde yürüdük." demiþtir.

Daha baþka þâirler de Senâî'nin tesirinde kalmýþlardýr. Hâkânî, Nizâmî, Emir Hüsrev Dehlevî ve Mevlânâ Câmî hazretleri onun Hadîka ismindeki mesnevîsini okuyup þiirlerine nazîreler yazdýlar.

Hikmet dolu þiirlerinin birinde; "Ey tavýr ve hareketleri güzel olan âþýklar. Durmadan ilâhî hakîkatleri arayýn. Kalk! Zulüm ve haksýzlýkla yoðrulmuþ olan dünyânýn toprak yýðýnýndan kalkan tozlarý gözyaþlarýmýzla bastýralým. Bu dönen künbedin insanlarýn gözlerini aldatan yýldýzlarýn (Lâ) süpürgesiyle silip süpürelim. Mülk kimindir? Bir ve Kahhâr olan Allahü teâlânýndýr sözü kendiliðinden duyulsun." buyurdu.

Senâî'nin eserlerinden bâzýlarý þunlardýr:

1) Dîvân, 2) Kârnâm-i Belh, 3) Seyr-ül Ýbâd, 4) Hadîkat-ül-Hakîka ve Tarîkat-üþ-Þerîa, 5) Tahrîmât, 6- Iþknâme, 7- Aklnâme, 8- Senâî Âbâd, 9) Mekâtîb.

Bence Fil Budur

Senâî, nasihat olarak; körlerin hakikatleri göremeyeceklerine dâir þöyle bir misâl anlatmýþtýr:

Vaktiyle küçük bir þehrin sâkinlerinin ekserisi âmâ olup görmezdi. O belde sultaný büyüklüðünü göstermek için büyük bir fil beslemiþti. Günün birinde þehir sâkinlerinin içinde herkesin dillerinde dolaþan bu fili görmek arzusu uyandý. Bu sebeple tanýmadýklarý bu yaratýðý görmek ve kendilerine haber getirmek için bir heyet seçtiler. Her biri âmâ olan heyet, incelemelerini yapmak için filin bulunduðu yere gitti ve filin bir tarafýna dokunarak tanýmaya çalýþtý. Neticede fili tanýmýþ olmanýn sevinciyle þehirlerine döndüler. Herkes büyük bir merakla etrafýný sarýp onlarý soru yaðmuruna tuttular ve kalbinin nasýl olduðunu sordular. Bunun üzerine üyelerden sadece filin kulaðýna dokunmuþ olan; "Korkunç, halý gibi sert yassý ve geniþtir." dedi. Ancak filin hortumunu ellemiþ olan ise buna îtirâz etti ve; "Hayýr! Hayýr! Hiç de deðil. Bir su hortumu gibidir. Ben doðruyu söylüyorum. Ýçi boþ, öldürücü ve tahrif edici." dedi. Bir baþka üye ise sâdece filin ayaklarýný yoklamýþtý. O da buna îtirâz etti ve; "Hayýr! Ey insanlar! Biliniz ki o öyle deðildir. O yukarý doðru geniþleyen bir kolon, bir sütun gibidir." dedi. Her birisi filin bir parçasýný tanýmýþtý. Lâkin tamâmen tanýmamýþlardý. Bu sebepten büyük hatâlara düþtüler.

1) Kâmûs-ül-A'lâm; c.4, s.2637
2) Nefehât-ül-Üns; s.666
3) Devletþah Tezkiresi; s.96
4) Rehnümâ-i Edebiyât-ý Fârisî; s.211
5) Ahvâl-i Âsâr-ý Hakîm Senâî (Halîlullah Halîlî, Kâbil-1315)
6) Hayr-ül-Mecâlis (Hamid Kalender, Aligarh-1959); s.72
7) Mecâlis-ül-Uþþak; s.92
8-Ýslâm Târihi Ansiklopedisi; c.9, s.113


radyobeyan