Netice By: meryem Date: 10 Nisan 2011, 15:21:12
Netice
"Sizden önceki nesillerin seçkinleri, yeryüzünde bozgunculuða engel olmalý deðil miydiler? Onlardan (vazifelerini yaptýklarý için) kurtardýðýmýz (kimseler) ancak pek azdýr. Zâlim olanlar ise (kötülükleri önleyecek yerde) sadece, kendilerine verilen (riyaset ve servet sevgisi gibi külfetsiz yaþama vasýtalarýný elde etmek vb.)[522] refahýn ardýna düþtüler, onlar günahkâr insanlardý. Rabbin, ahâlisi (birbirlerini) ýslâh edip dururken de, o memleketleri (sadece) þirk yüzünden helak edecek deðildi ya!"[523]
Yüce Allah insanlýðý, ancak toplum halinde yaþayabilecek bir karakterde yaratmýþtýr. Toplum olarak birbirlerinin hak ve vazifelerine saygý göstermeleri, sosyal iliþkilerini adalet ve eþitlik üzerinde düzene koyabilmeleri için de kendilerine akýl ve vicdan vermiþtir. Ýlk insan olaa Hz. Âdem a.s.'ýn ayný zamanda ilk peygamber oluþu ise, akýl ve vicdanýn bir çok konularda yeterli olamayacaðýnýn açýk bir delilidir. Sünnetullâh'ta tebdil bulunamayacaðýndan hareketle, yaratýlýþtan Kýyâmet'e dek insanlýk tarihinin bir özeti gözü ile bakýlmasý gereken kýssalardan da anlýyoruz ki bu eksiklik geçmiþte olduðu gibi gelecekte de devam edecektir.
Mâzîyi anlatýrken bize istikbâlden haber veren bu kýssalarda görüyoruz ki insanlýk, Yüce Allah tarafýndan en güzel bir þekilde hazýrlanýp kendi emrine verilen dünya þartlarýnda aklý ile elde ettiði bazý baþarýlarýndan zaman zaman þýmarmýþ ve her meseleyi onunla çözebileceðini zannederek, ilâhî esaslara gereken önemi vermemeye baþlamýþtýr. Ýþte insanlýðýn fert olarak sapýklýða, devlet olarak gerilemeye, milletler olarak da bir birlerini savaþlarla yok etmeye doðru yöneliþi daima bu noktadan baþlamýþtýr. Çünkü akýl -diðer bir ifade ile ilim- ve din; sahalarý ayrý, fakat her an bir birlerine muhtaç olmakla bir bütündür. Bu bütün ikiye bölündüðü, bir birine tamamen ilgisiz kaldýðý, bundan da daha kötüsü bir birine düþman olduðu zaman toplumda huzursuzluklar baþlar. Kur'ân-ý Kerîm, aklýna güvenerek kibirlenen ve þýmardýkça þýmaran kavimlerin helak olmalarý yanýnda, sadece dinî bir gayretin içine girip hurafelere kapýlanlarýn da helaklerini anlatan kýssalarla doludur.
Kýssalarda, akla dayalý baþarýlardan þýmaran kavimlerin; kibir, hýrs ve hasen ile þahsî, ailevî ve ýrkî kaprislere kapýlarak nefsî duygularýn esiri olan þeytanî akýllarýný farkýnda olmadan geri tepen bir silah gibi nasýl kendi aleyhlerinde kullandýklarý da anlatýlýr. îþte Kur'ân'ýn bir kaç yerinde deðiþik üslûplarla tekrar edilen: "Kötü tuzak ancak sahibinin ayaðýna dolanýr.[524] mealindeki ayetler bunu açýklýyor.
Yine bu araþtýrmadan anlaþýlmýþtýr ki peygamberler, ilâhî esaslarý tekrar akla rehber yapmakla insanlarýn, nefis ve hissiyatýn kulu deðil, Allah'ýn kulu olduðu gerçeðini gündeme getirerek kavimleri, dalmýþ olduklarý uykudan uyandýrmak için gönderilmiþlerdir. Bu diriliþ ve uyanýþa davetin karþýsýna ilk çýkanlar ise, toplum içinde zamanlarýnýn þartlarýna göre, hâkimiyeti ellerinde bulunduranlar olmuþtur. Çünkü onlar -dine önem vermediklerinden hissiyatlarý kabarmýþ kimseler olmuþ ve aklý daha çok kendi menfaatlerine, fakat baþkalarýnýn zararlarýna kullanmayý normal bir haklarýymýþ gibi görmeye baþlamýþlardýr.. Ama insanlar -Allah Te'âlâ'nýn ikâzlarýný kulak arkasý edip- kendi aralarýnda menfaat yarýþma girerlerse netice yine her þeye hâkim olduklarýný sananlarýn aleyhine döner, gerçeðini unutmuþlardý:
"(Mekke'deki gibi) her beldenin ileri gelenlerini, oranýn mücrimleri kýldýk ki, orada hileler yapsýnlar. Halbuki onlar hileyi ancak kendilerine yapýyorlar da farkýnda deðillerdir."[525]
Her beldede peygamberlerin karþýsýna dikilen bu mücrim mele' grubu böyle yapmakta kendilerini haklý göstermek ve böylece riyasetlerini devam ettirebilmek için her türlü hile ve desiselere, hatta kaba kuvvete baþ vurmuþlar ama netice yine hakkýn galibiyeti ile noktalanmýþtýr.
Hz. Muhammed s.a.v. ile Mekke mele'i arasýndaki hak ve bâtýl tartýþmasý da kýsa sürmüþ ve yine kesin olarak hakkýn galibiyeti ile bitmiþtir. Böylece toplumdaki mele, du'afa = yönetici, yönetilen ayrýlýk ve kýrgýnlýðý kalkmýþ, yerine eþitlik ve adalet hâkim olmuþtur. Çünkü: 'Toplumun yöneticisi onlarýn hizmetçisidir."[526] anlayýþýma göre idareye hâkim gruplar oluþturulmaya baþlanmýþ, eskiden olan asýlsýz üstünlük iddialarý terkedilmiþti. Bu düstur asýrlarca toplumun yöneticilerini oluþturmada en önemli rolü oynamýþ, din-ilim bütünlüðü içinde efendi olarak kabul edilen yönetilenlere en güzel hizmetin nasýl yapýlabileceðine dair sosyal
araþtýrmalar yapýlmýþtýr. Ama sonradan yönetenler ile yönetilenler arasýndaki bu bað koparýlýp ardýndan din ve ilim de birbirine yabancý kalmaya baþlayýnca hýrs, Haset, kibir ve hurafeler toplum arasýna yayýlmaya baþlamýþtýr. Ýþte bundan sonra da toplumun huzuru gittikçe bozulmuþ, medeniyette de çok gerilerde kalýnmýþtýr. Avrupa'nýn Rönesans ve Reformlarýný oluþturan devirlerdeki gibi, Garp'a örnek olacak bir medeniyete tekrar kavuþmak istiyorsak, din (Ýslâm) ve ilim arasýnda yýkýlan köprüleri tekrar inþâ edip bu anlayýþla yönetici ve yöneten arasýndaki baðlarý da tekrar kurmamýz gerekir.
Peygamberler ve mele' arasýnda kýsa süreli tartýþmalardan günümüz için alýnmasý gereken en önemli ders ise bence: "Kötü tuzak ancak, sahibinin ayaðýna dolanýr,'[527] mealindeki âyette gizlidir. Kýssalarý baþtan sona tekrar tekrar okusak, peygamberlerin, sadece inanç farklýlýðýndan dolayý toplumlarý düþman ilan edip sýrf bu yüzden saldýrýda olduklarýný göremeyiz. Onlar daima en amansýz düþmanlarýný bile, son anlara kadar ikna etmeye çalýþmýþtýr. Ama bunun yanýnda saldýrýlara karþý kendilerini savunmak için tedbîrler almaktan da geri durmamýþlardýr.
Fakat peygamberlerin -tabiri caiz ise- asýl saldýrýlarý; aklý çepçevre kuþatýp içine hapseden hissiyat çemberini kýrmaya yönelik olmuþtur. Bunu temin için de gerektiði zaman insanlarýn bedîhî duygularýna hitap eden meseller anlatýlmýþlar ve böylece hissiyatýn tekrar kendi zeminine inmesini saðlamýþlardýr. Akýl, nefsin heva ve heveslerine kul olmaktan kurtulduðunda ise, dinî esaslarýn rehberliðini kabul etmede gecikmemiþ ve din-ilim birliði tekrar kurularak tecrübe ve deneylerin insanlýk aleyhine kullanýlmasý önlenmiþtir.
Bütün bunlardan anlaþýlýyor ki peygamber, ilâhî esaslarý getirmekle akla karþý çýkýp onu bir kenara itmemiþ, bilakis onu, nefsî isteklerden doðan peþin hüküm ve hissiyatýn baskýlarýndan kurtarýp tekrar gündeme getirmek istemiþlerdir. Kur'ân'daki bütün kýssalar, emir ve nehiyler bu doðrultuda olduðu ve bunu gösterdiði halde günümüzdeki, dinin akla ve ilme karþý olduðu saplantýsýnýn kabahati bence herkesten önce yine müslüman olarak yine bize dönmektedir. Çünkü dinimizin huzur kaynaðý olan prensiplerini toplumun ve ilmin geliþmesine paralel ve anlaþýlýr üslûplarla izah edememiþiz.
Günümüz dünyasýnda din (Ýslâm)-ilim birliði saðlansa idi; kâinatýn içinde bir top kadar bile büyük olmayan þu dünyayý paylaþma hýrsý ve yarýsý içine düþen süper güçler, aklýn mahsûlü deney ve tecrübeyi, insanlýðý kýsa bir anda yok edebilecek silahlarý geliþtirme yerine, dünyevî ve dolayýsýyla uhrevî huzuru temin için gereken imkanlarý geliþtirmede kullanýrlardý.
Müslüman olduklarý halde, Ýslam'ýn öngördüðü din-ilim birliði kurulup aklýn hýrs, Haset ve üstünlük duygularýna hâkimiyeti saðlanamadýðý için müslüman ülkelerine hâkim olan mele' arasýnda sýk sýk savaþlar olmuþ, günümüzde de elle tutulabilir haklý bir sebep gösterilmeyen bu tür savaþlar sürdürülmektedir.
"Toplumun yöneticisi, onlanrýn hizmetçisidir." Düsturunun unutulmasý, din ile ilim arasýndaki baðýn koparýlýp yarý aydýnlarda dine karþý anlamsýz bir düþmanlýðýn sürdürülmesi gibi sebeplerle günümüzdeki her Ýslâm ülkesinde bazý huzursuzluklar göze çarpmaktadýr.
Þu halde müslüman olmalarýna raðmen, Ýslâm'ýn öngördüðü toplum huzurunu temin edememiþ, medeniyette en ileri bir millet olmayý baþaramamýþ ve bütün bunlardan dolayý ne yapacaðýný da bilemez hale gelmiþ günümüz Ýslâm ülkelerine hâkim mele'ine kýssalardan alýp duyurmak istediðimiz mesaj bence þu olmalýdýr:
Taklidi býrakýp, din ve ilim birliðini kurmak, bunu saðlamak için de Ýslâmî terbiye ve ilmi birbirine paralel yürütmek tek çýkar yoldur. Böylece baþta okuduðumuz âyette belirtildiði gibi; bozgunculuða engel olacak seçkinler yetiþtirilmiþ olur. Ýþte o zaman bunlarýn önderliðinde toplumdaki fertlerde mevcut hýrs, Haset ve heyecanlar aklýn ve dinin gösterdiði tek yöne çevrilip birbirini yok etmekten kurtarýlmýþ olurlar...
Doðruyu ancak Allah bilir...[528][522] Ebû Hayyân el-Endelûsî, Bahr, V, 272.
[523] Hûd: 11/116-117. Diðer açýklamalar için bkz.: Tez.
[524] Fâtýr: 35/43. Ayrýca bkz.: En'âm: 6/124; Enfâl: 8/30.
[525] En'âm: 6/123.
[526] Keþfu'l-Hafâ'da zayýf hadis olarak geçiyor. Fakat Peygamberimiz ve Hulefâ-i Râþidîn devrindeki uygulama böyle olduðu için bu söz hadis diye meþhur olmuþtur. Bkz.:Cilt: I, 462vd.; 1515. hadis.
[527] Fâtýr: 35/43.
[528] Doç Dr. Ýbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karþýt Güçler, Bursa 2001: 178-182.