Kuranda Ýnsan Psikolojisi
Pages: 1
Velayet By: meryem Date: 03 Nisan 2011, 15:12:13
VELAYET

 V-l-y (veliye) kökünden kelimeler, Kur'an'da en çok kullanýlan kelimeler arasýnda yer alýr. Velayet, arada birþey bulunmadan bitiþiklik, yanyana oluþ ve yaklaþma an­lamýndadýr. Bu anlamdan çýkarak yer, niyet, din, arka­daþlýk, baðlýlýk, yakýnlýk, yardým ve inanç yönünden tam yakýnlýk anlamlarý ödünç alýnmýþtýr. Böylece velayet, yar­dým (nusret) ve iþi üstlenme (tevelli'1-emr) anlamlarýný ka­zanmýþtýr.[247]

V-l-y kökenli kelimelerin baþlýcalarý; velî, vâlî, mevlâ, tevellî'dir. Velayetin zýddý adavettir (velayet x adavet). Bu durum bazý âyetlerde dile getirilir.[248]

Genel anlamda dostluk için, bitâne (sýrdaþ) ve halîl (dost) sözcükleri kullanýlýr.[249]

 1. Allah'la Ýlgili Velayet Kavramlarý:

 a. Velî:

 Velî (ç. evliya) kavramý, onüç âyette Allah'ýn rahmet ve yardýmla ilgili bir ismi olarak yer alýr. Bu kullanýmýyla velî kelimesi, Allah'ýn rab (tanrý) ve iyi kullarýna dost (koruyu­cu, koruyup kollayan ve yardýmcý) oluþu anlamlarýný ka­zanýr.

Allah'ýn velî sýfatýnýn yer aldýðý âyetlerde, ayný zamanda Allah'ýn yardýmcý (nasýr) olduðu, yalnýzca Allah'a güvenil­mesi gerektiði. Allah'ýn güçlü olduðu, dost ve yardýmcý olarak yalnýzca Allah'ýn yeterli olduðu da belirtilir. Yine bir takým âyetlerde velî kelimesi mürþid (yol gösterici), vâlî (koruyucu), þefi (þefaatçi) ve hamîd (övgüye lâyýk, öven) sý­fatlarýyla da kullanýlýr. Bunlar, ayný zamanda gerçek dos­tun niteliklerini de belirleyen sýfatlardýr.[250]

 b. Velayet Allah'ýndýr:

 Ýyilerin cennete, kötülerin cehenneme gideceðini belir­ten Yüce Allah, biri iki bahçeye sahip, öteki de zayýf durumda olan iki adamý örnek olarak verir. Malý ve adamla­rýyla böbürlenen adam, ötekinin Allah'ý tanýmasý ve þük­retmesi tekliflerine, bu bahçenin batmayacaðýný ve kýya­metin kopmayacaðýný belirterek alaycý cevaplar veriyordu:

"Nitekim ürünleri yok edildi. Baðýn altüst olmuþ çardakla­rý karþýsýnda harcadýðý emeðe içi yanarak ellerini oðuþturup 'Keþke rabbime kimseyi ortak koþmasaydým' diyordu. Ona Allah'tan baþka yardým edecek adamlarý da yoktu, kendi kendini de kurtaramadý. Ýþte burada velayet (kudret ve hâkimiyet) varlýðý gerçek olan Allah'ýndýr. Ödüllendirme bakýmýndan da, sonuçlandýrma yönünden de hayýrlý olan odur. "[251]

 c. Velî Ancak Allah'týr:

 Allah'tan baþka gerçek anlamda dost yoktur:

"(..) O, rahmetine dilediðini kavuþturur. Zalimlerin ise bir dost (koruyucu) ve yardýmcýsý olmaz. Demek onlar, Al­lah'tan baþka dostlar (evliya) edindiler? Oysa dost, ancak Allah'týr. O, ölüleri diriltir. Her þeye kadirdir."[252]

"De ki: Gökleri ve yeri yaratan, beslenmeyip besleyen Allah'tan baþka bir dost mu edinirim? (..)"[253]

Allah, mü'minlerin dostudur, dost ve yardýmcý olarak yeterlidir, ondan baþka velî ve þefaatçi yoktur!

"Sizden iki takým bozulup geri çekilmek üzereydi. OnIarýn dostu (koruyucusu) Allah'tý. Ýnananlar yalnýz Allah'a güvensinler."[254]

"Umutsuzluða düþmelerinin ardýndan yaðmuru indi­ren, rahmetini yayan odur. O, övülmeye lâyýk olan dost­tur (el-veliyyu'I-hamîd)."[255]

"Gökleri, yeri ve ikisinin arasýnda bulunanlarý altý gün­de yaratan, sonra arþa hükmeden Allah'týr. Ondan baþka bir dostunuz (velî) ve þefaatçiniz (þefi) yoktur. Düþünmü­yor musunuz?"[256]

"Allah, düþmanlarýnýzý çok iyi bilir. Allah, size dost ola­rak da yeter, yardýmcý olarak da yeter."[257]

Allah'ýn, hükümranlýðýnda ortaðý yoktur, yardýmcýya da ihtiyaç duymaz:

"De ki: Hamd, çocuk edinmemiþ olan, hükümranlýðýn­da ortaðý bulunmayan, düþkün olmayýp yardýmcýya (velî'ye) da ihtiyaç duymayan Allah'a mahsustur.' Onu, gereði gibi ulula."[258]

 d. Allah'ýn Dost Olduklarý:

 1) Allah Mü'minlerin Dostudur:

 Allah, mü'minleri karanlýklardan aydýnlýða çýkaran onlara selâmet yurdu veren dostudur:

"Allah, inananlarýn dostudur, onlarý karanlýklardan ay­dýnlýða çýkarýr. Kâfirlerin dostlarý ise, azgýn putlardýr (tâgût), onlarý aydýnlýklardan karanlýklara sürüklerler.(...)"[259]

"Doðrusu Ýbrahim'e en yakýn olanlar, ona uyanlar, bu peygamber ve inananlardýr. Allah, inananlarýn dostudur."[260]

"Rablerinin katýnda selamet yurdu onlarýndýr. O, iþle­diklerinden ötürü onlarýn dostudur."[261]

"Çünkü Allah, inananlarýn mevlâsýdýr (sahibidir, koruyucusudur). Kâfirlerin ise mevlâsý yoktur."[262]

 2) Allah Muttekilerin Dostudur:

 Allah, takva yolunda olanlarýn dostudur:

"Þüphesiz onlar, seni Allah'tan müstaðni kýlamazlar. Doðrusu zalimler, birbirlerinin dostudurlar. Sakýnanlarýn dostu ise Allah'týr."[263]

 3) Allah Ýyilerin Dostudur: Allah'ýn Dostluðu Ýyiler Ýçindir:

 "Çünkü benim dostum, kitabý indiren Allah'týr. O, iyi­leri dost edinir."[264]

 4) Allah'tan Baþka Dost Yoktur:

 Gerçek dost Allah'týr, Allah'tan baþka dost (velî), yar­dýmcý (nasýr), þefaatçi (þefî) ve kurtarýcý yoktur:

"Göklerin ve yerin hükümdarlýðýnýn Allah'a ait olduðu­nu bilmez misin? Allah'tan baþka dost ve yardýmcýnýz yoktur."[265]

"Rablerine toplanacaklarýndan korkanlarý Kur'an'la uyar. Ondan baþka bir dost (velî) ve aracýlarý (þefî) yoktur. Umulur ki Allah'tan sakýnýrlar."[266]

"(..) Bir kimse kazandýðýyla helake düþmeyegörsün, o takdirde, Allah'tan baþka ona ne bir yardýmcý, ne de bir kurtarýcý bulunur. Her türlü fidyeyi verse de kabul olun­maz. (..)"[267]

"(..) Bir millet kendini deðiþtirmedikçe (bozmadýkça), Allah onlarýn durumunu deðiþtirmez. Allah bir milletin fenalýðýný dileyince, artýk onun önüne geçilmez. Onlar için Allah'tan baþka vâlî (hami, koruyup kollayan) de bulunmaz."[268]

"(..) Ýnsanlarýn Allah'tan baþka dostu yoktur. O, hiç kimseyi hükümranlýðýna ortak kýlmaz."[269]

"Siz ne yeryüzünde, ne de gökte Allah'ý âciz býrakabilir­siniz. Allah'tan baþka bir dost (velî) ve yardýmcýnýz (nasýr) da bulunmaz."[270]

 5) Dost Olarak Allah Yeter:

 Allah, mü'minlerin düþmanlarýný çok iyi bilir. Allah, onlara dost olarak da, yardýmcý olarak da yeter.[271]

 e. Evliyâullah (Allah Dostlarý):

 Allah dostlarýndan olmak, büyük mutluluktur. Kur'an, onlar için önemli müjdeler vermektedir:

"Ýyi bilin ki, evliyâullah'a (Allah'ýn dostlarýna, Allah'a yakýn olanlara) korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar Allah'a inanmýþ ve ona karþý gelmekten sakýnmýþlardýr. Dünya hayatýnda ve âhirette de müjde onlaradýr."[272]

"Allah'ýn sözlerinde hiçbir deðiþme yoktur. Bu bü­yük baþarýdýr."[273]

Bu âyet, Allah dostu olmanýn iman ve takva þartlarýna baðlý olduðunu açýkça belirtir.

"Yoksa Mescid-i Haram'a girmekten menederlerken Al­lah onlara niçin azap etmesin? Hem de onun dostu (sahibi) deðiller. Onun dostu ancak karþý gelmekten sakýnan­lardýr. Fakat pek çoðu bunu bilmiyorlar."[274]

Bu âyet, Al­lah dostunun takva sahipleri olduðunu bir kez daha vur­gular. Kureyþli müþriklerin Kabe'nin bakýcýlýðýyla görevli oluþlarýný da reddeder.

Her iki âyet de, evliyâullah'ýn muttekîler (karþý gelmek­ten sakýnanlar, Allah'a karþý sorumluluk bilincini taþýyanlar) olduðunu belirtir. Muttekîlerin (takva sahiplerinin) ta­nýmý ise, bir baþka âyette þöyle yapýlýyor:

"Yüzlerinizi do­ðudan veya batýdan yana çevirmeniz iyi olmak (birr) deðil­dir. Lâkin iyi olanlar, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan, onun sevgisiyle yakýnlarý­na, yetimlere, düþkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uðrunda mal veren, namaz kýlan, zekât veren ve sözleþtiklerinde sözlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaþ alanýnda sabredenlerdir. Ýþte onlar doðru olanlardýr, saký­nanlar (muttekîler) ancak onlardýr."[275]

Bu ayete göre, takvanýn temeli, iman ve iyi davranýþ­lardýr. Bunlar, þu noktalarda toplanabilir:

1) Ýman esasla­rýna inanmak;

2) Ýhtiyaç sahiplerine ve kölelerin hürriyeti uðrunda mal harcamak;

3) Namaz ve zekât ibadetlerini yerine getirmek;

4) Verilen sözü tutmak;

5) Zorda, darda ve savaþta sabretmek.

Âyetten çýkan tanýma göre, evliyâullah, olaðanüstü bir takým niteliklerle donanmýþ, tabiatüstü gösteriler yapan, bir takým dini sorumluluklar taþýmadýðýný belirten, kera­metler gösteren, kutsallýk verilmiþ., kiþiler deðildir. Bilakis, Hz. Peygamberi örnek alarak Kur'an'da belirtilen esaslara göre yaþayan, aðýr sorumluluk sahibi insanlardýr.

Ýman ve takva sýrrýna ermemiþlerin Allah dostluðu, sa­nal bir dostluktan öteye geçmez. Bu sanal dostluðun en önemli örneði, kendilerini "Allah'ýn oðullan ve sevgilileri" olarak tanýtan yahudiler ve hristiyanlardýr.[276]

Özellikle yahudilerin Allah dostluðu, samimiyet çizgi­sinden uzaktýr:

"De ki: Ey yahudiler! Bütün insanlar bir yana, yalnýz kendinizin Allah'ýn dostlarý olduðunu iddia ediyorsanýz ve bunda samimiyseniz, ölümü dilesenize! Yaptýklarýndan ötürü, ölümü asla dileyemezler; Allah, zâlimleri bilendir."[277]

f. Velîsizler (Allah'ýn Dost Olmadýklarý):

 Allah, bir takým olumsuz özellikler taþýyanlar için hem dünyada zalimler, zalimlere yönelenler, Allah'a çaðrýyý reddedenler, kafirler, sapýklar, hevese uyanlar, münafýk­lar, kötülük yapanlar ve büyüklenenler, Allah'ýn dostluðunu esirgediði kiþilerdir, hem de âhirette, dostluðunu ve yardýmýný esirgeyecektir.[278]

 1) Zalimler:

 Zâlimler, Allah'ýn baþ düþmanlarý arasýnda yer alýr:

"Zâlimlerin Allah'tan baþka kendilerine yardým edecek dostlarý da yoktur. Allah'ýn saptýrdýðý kimsenin çýkar yolu olmaz."[279]

"(..) Ama o, rahmetine dilediðini kavuþturur; Zalimlerin ise, bir dost ve yardýmcýsý olmaz."[280]

"Bunlar yeyüzünde Allah'ý aciz býrakamazlar. Allah'tan baþka kendilerini kurtaracak dostlarý da yoktur. Azap on­lara kat kat verilir, iþitemezler ve göremezlerdi."[281]

 2) Zalimlere Yönelenler:

 Allah, zalimler gibi, zalimlere yönelenlere de dostluðu­nu ve yardýmýný esirger:

"Haksýzlýk (zulüm) yapanlara yönelmeyin, yoksa ateþ size de dokunur. Sizin Allah'tan baþka dostunuz yoktur, sonra yardým da göremezsiniz."[282]

 3) Allah'a Çaðrýyý Reddedenler:

 Allah'a yapýlan çaðrýyý reddetmek, dostluðunu da kay­betmektir:

"Allah'a çaðýrana uymayan bilsin ki, Allah'ý yeryüzünde âciz býrakamaz. Onlarýn ondan baþka dostlarý da bulunmaz. Ýþte onlar, apaçýk sapýklýktadýr."[283]

 4) Kâfirler:

 Kâfirler, Allah'ýn lanetine uðrayan, dostluðunu kaybe­den kiþilerdir:

"Ýnkâr edenler sizinle savaþsalardý, yüzgeri dönecekler­di. Sora bir dost ve yardýmcý da bulamayacaklardý."[284]

"Allah þüphesiz, inkarcýlara lanet etmiþ ve onlara için­de sonsuz olarak temelli kalacaklarý çýlgýn alevli cehennemi hazýrlamýþtýr. Onlar bir dost ve yardýmcý bulamazlar."[285]

 5) Sapýklar:

 Allah'ýn saptýrdýðý kiþi, artýk kendini doðruya erdirecek yardýmcý ve rehber bulamaz:

"Allah kimi saptýrýrsa, artýk onun bundan sonra bir dostu olmaz. Azabý gördüklerinde, zalimlerin 'Dönecek bir yol yok mudur?' dediklerini görürsün."[286]

"(..) Allah'ýn doðru yola eriþtirdiði kimse hak yoldadýr. Kimi de saptýrýrsa artýk ona, doðru yola götürecek bir yar­dýmcý (veli) ve rehber bulamazsýn."[287]

 6) Hevese Uyanlar:

 Gerçeði öðrendikten sonra, bu bilgiye deðil, baþkalarý­nýn (âyetlere göre ehli kitap olan yahudi ve hristiyanlarýn) heveslerine uymak, Allah'ýn dostluðunu kaybettirir:

"(..) Sana ilim geldikten sonra onlarýn heveslerine uyarsan andolsun ki Allah katýnda sana bir dost ve seni koruyan çýkmaz."[288]

"Kendi dinlerine uymadýkça, yahudi ve hristiyanlar, senden asla hoþnut olmayacaklardýr. De ki: 'Doðru yol ancak Allah'ýn yoludur.' Sana gelen ilimden sonra, onlarýn heveslerine uyarsan, andolsun ki Allah'tan sana ne bir dost, ne de bir yardýmcý olur."[289]

 7) Münafýklar:

 Allah'ýn maddi ve manevi nimetlerine ermelerine rað­men, imandan sonra inkâra saplananlar, Allah'ýn dostlu­ðunu kaybeden bedbahtlardýr:

"Andolsun ki, müslüman olduktan sonra inkâr edip küfür sözünü söylemiþlerken, söylemedik diye Allah'a ye­min ettiler, baþaramayacaklarý bir þeye giriþtiler. Allah ve peygamberi bol nimetinden onlarý zenginleþtirdi, öç almaya kalktýlar. Eðer tevbe ederlerse, iyiliklerine olur. Þayet yüz çevirirlerse, Allah onlarý dünya ve âhirette can yakýcý azaba uðratýr. Yeryüzünde bir dost ve yardýmcýlarý yok­tur"[290]

"De ki: Allah size bir kötülük dilese veya bir rahmet is­tese, ona karþý kim sizi koruyabilir? Allah’tan baþka dost ve yardýmcý da bulamazsýnýz."[291]

 8) Kötülük Yapanlar:

 Kötülük yapanlar, cezasýz kalmaz, Allah'ýn dostluðunu ve yardýmýný da kaybederler:

"Bu, sizin kuruntularýnýza ve kitap ehlinin kuruntularýna göre deðildir. Kim fenalýk yaparsa, cezasýný görür. Kendisine Allah'tan baþka ne dost, ne de yardýmcý bulu­nur."[292]
 
9) Büyüklenenler:

 Büyüklenerek Allah'a kulluktan kaçýnan ve Allah'ýn âyetlerini dinleyip duymamýþ gibi davrananlar da, Allah'ýn dostluðunu kaybeden bedbahtlar arasýnda yer alýr:

"Ýnananlara ve yararlý iþ iþleyenlere, ecirlerini verecek, onlara olan bol nimetini daha da arttýracaktýr. Kulluk et­mekten çekinenleri ve büyüklük taslayanlarý elem verici bir azaba uðratacaktýr. Onlar kendilerine Allah'tan baþka bir dost ve yardýmcý bulamazlar."[293]

"Kendine okunan Allah'ýn ayetlerini dinleyip, sonra on­larý hiç duymamýþ gibi büyüklük taslamakta direnenen, yalancý ve günahkâr kiþinin vay haline! Ona can yakýcý bir azap müjdele. Ayetlerimizden bir þey öðrendiðinde onu alaya alýr. Ýþte bunlara alçaltýcý bir azap ve ardýndan da cehennem vardýr. Kazandýklarý þeylerde, Allah'ý býrakýp (Allah'ýn yanýsýra) edindikleri dostlar da onlara bir fayda vermez. Büyük azap onlaradýr."[294]

 g. Mevlâ:

 Veli sözcüðü yerine, mevlâ sözcüðü de, hemen ayný an­lam özellikleriyle kullanýlabilir.

Allah, mü'minler için, ne güzel bir dost, ne güzel bir yardýmcýdýr (ni'me'l-mevlâ ve ni'me'n-nesîr):

"Fitne kalmayýp, yalnýz Allah'ýn dini kalana kadar on­larla (müþriklerle) savaþýn. Eðer vazgeçerlerse bilsinler ki Allah onlarýn iþlediklerini þüphesiz görür. Ama yüzçevirirlerse, Allah'ýn sizin dostunuz (mevlânýz) olduðunu bilin. O ne güzel dost, ne güzel yardýmcýdýr."[295]

"(..) Artýk namaz kýlýn, zekât verin, Allah'a sarýlýn. O, sizin sahibinizdir (mevlâ). Ne güzel sahip, ne güzel yardýmcýdýr."[296]

"Ey inananlar! Ýnkar edenlere itaat ederseniz, sizi geri­ye döndürürler de kayba uðrarsýnýz. Halbuki sizin mevlânýz Allah'týr. O, yardýmcýlarýn en iyisidir."[297]

"De ki: Allah'ýn bize yazdýðýndan baþkasý baþýmýza gel­mez. O bizim mevlâmýzdýr. Ýnananlar Allah'a güvensin."[298]

"Allah, þüphesiz size, yeminlerinizi keffaretle geri alma­nýzý meþru kýlmýþtýr. Allah sizin dostunuzdur. O bilendir, bilgedir."[299]

Allah peygamberin dostudur, ayrýca melekler ve iyi in­sanlar da onun dostudur:

"Ey peygamber eþleri! Eðer ikiniz de Allah'a tevbe eder­seniz, kaymýþ olan kalpleriniz düzelmiþ olur. Þayet eþinizin aleyhinde bir þey yaparak yardýmlaþmaya kalkarsanýz, bilin ki Allah onun dostu, bundan baþka Cebrail, iyi mü'minler ve melekler de yardýmcýsýdýr."[300]

Mü'min için ölüm, mevlâya dönüþ demektir:

"Artýk birinize, ölüm gelince elçilerimiz, bir eksiklik yapmaksýzýn onun canýný alýrlar. Sonra gerçek mevlâlarýna döndürürler. Ýþte o zaman hüküm onundur. O, he­sap görenlerin en hýzlýsýdýr."[301]

"Ýþte orada herkes dünyada yapmýþ olduðuyla imtihan verir ve gerçek mevlâlarý olan Allah'a döndürülür. Uydur­duklarý putlar da ortadan kaybolmuþtur."[302]

 h. Veli Ve Mevlâ Sözcükleriyle Dua Ve Yaka­rýþ:

 Özellikle mevlâ sözcüðü, peygamberlerin ve baþkalarý­nýn Allah'a yakarýþlarý arasýnda yer almýþ önemli bir sözcüktür:

"(..) Sen mevlâmýzsýn. Kâfirlere karþý bize yardým et."[303]

"Size ne oluyor da 'Rabbimiz! bizi halký zalim olan bu þehirden çýkar. Katýndan bize bir sahip çýkan (veli: koruyucu) gönder, bir yardýmcý lütfet' diyen zavallý çocuklar, erkekler ve kadýnlar uðrunda ve Allah yolunda savaþmý­yorsunuz?"[304]

Hz. Musa, seçtiði yetmiþ kiþiyi sarsýntý tutunca, þöyle dua etti:

"Rabbim! Dileseydin daha önce beni ve onlarý yok ederdin. Aramýzdaki bilgisizlerin yaptýklarýndan ötürü bizi yok eder misin? Bu, senin sýnavýndan baþka bir þey deðildir. Bununla dilediðini saptýrýr, dilediðini doðru yola iletirsin. Bizim dostumuz (mevlâmýz) sensin. Bizi baðýþla. Bize merhamet et. Sen baðýþlayanlarýn en iyisisin.(..)"[305]

Hz. Yusuf da, Allah'a þöyle yakarmýþtýr:

"Rabbim! Bana mülk (hükümranlýk) verdin, rüyalarýn yorumunu öðrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünya ve ahirette iþlerimi yolu­na koyan (velim) sensin. Benim canýmý müslüman olarak al, beni iyilere kat."[306]

Görüldüðü gibi Allah, hem dünya, hem ahiret dostudur.

"Melekler þöyle derler: Hâþâ! Bizim dostumuz (velimiz), onlar deðil sensin(..)"[307]

 2. Ýnsanlarla Ýlgili Velayet Kavramlarý:

 a. Dostluðu Ýstenenler Ve Yasaklananlar:

 Bir kýsým varlýklarýn dostluðu istenirken, baþka bir ta­kým varlýklarla dostluk kurmak yasaklanýr. Bu konudaki emir ve yasaklara uymak gereklidir.[308]

 A) Dostluðu Ýstenenler:

 Dostluðu istenenler arasýnda, Allah, peygamber, mü'minler, salihler ve müttekiler yer alýr.[309]

 1- Allah, Peygamber Ve Mü'minler:

 Mü'minler Allah'ý, peygamberi ve yine kendileri gibi mü'minleri dost edinir:

"Sizin dostunuz ancak Allah, onun peygamberi ve Al­lah'ýn emirlerine boyun eðerek namaz kýlan ve zekat veren mü'minlerdir. Kim Allah'ý, peygamberini ve mü'minleri dost edinirse (tevellî), bilsin ki þüphesiz Allah'tan yana olanlar (hizbullah) üstün gelirler."[310]

Bundan sonraki âyet dini alaya alan ehli kitap ile kâfirlerin dost edinilme­mesi gerektiðini belirtir.

Mü'min bir kiþi ne kadar yalnýzlýða itilse, insanlardan ve din kardeþlerinden vefasýzlýk görse bile, asla yalnýzlýk duygusuna kapýlmaz. Gerçek dostu olan Allah'ýn onu yanlýz býrakmayacaðýnýn bilincinde olur. Hz. Peygamberin dostluðu ise, müslümanlarý dünya ve âhirette mutluluða ulaþtýrmak için kendini feda edercesine çaba göstermesidir. Mü'minlerin kardeþliði, inanç ve din kardeþliðinde birbirlerine kurþun gibi perçinlenmiþ ve kenetlenmiþ bir bina gibi[311], ya da tek bir beden gibi oluþ­tur. Mü'minlerin dostluðu, çýkar ve menfaate dayanmayan, samimi, içten, gönülden ve hasbi bir dostluktur.[312]

 2- Gerçek Mü'minler:

 Dostluk herþeyden önce bir inanç ve duygu birlikteliðidir. Dolayýsýyla imandaþlar, birbirlerine dost olmalýdýr:

"Doðrusu inanýp hicret edenler, Allah yolunda malla­rýyla canlarýyla cihad edenler ve muhacirleri barýndýrýp onlara yardým edenler, birbirlerinin dostudur. Ýnanýp hic­ret etmeyenlerle, sizin bir dostluðunuz yoktur.(..)"[313] Bun­dan sonraki âyet, kâfirlerin birbirinin dostu olduðunu be­lirtir.

"Mü'min erkekler ve mü'min kadýnlar birbirlerinin veli­leridir. Ýyiyi emreder, kötülükten alýkoyarlar. Namaz kýlarlar, zekat verirler. Allah'a ve Peygamber'e itaat ederler. Al­lah iþte bunlara rahmet edecektir. Allah, þüphesiz güçlü­dür ve bilgedir."[314]

Bu âyetteki velayet sözcüðü ve türevleri siyasi temsil, yöneticileri iþbaþýna getirme anlamlarýna doðru kaydýrýldýðýnda da yukarýdaki âyetlere, özellikle bu son âyete, kâfirler ve ehli kitapla dostluðu yasaklayan âyetlere daya­nýlmaktadýr. Böylece velayet, "dostluk, koruma ve yardým" anlamlarýndan, "temsil ve yönetme yetkisi" anlamlarýna doðru geniþletilmiþtir. Bu anlamda velayet, "âmme velâyeti"dir. Söz konusu âyetler bir bütün halinde deðer­lendirilince, müslümanlarýn yönetimlerini teslim edecek­leri kimselerde bulunmasý gereken nitelikler, iman ve amel olarak belirtilmektedir:

1) Ýman: Kur'an ve sünnet, müslümanlar adýna tasar­rufta bulunma yetkisine sahip kiþinin mü'min olmasý gerektiðini, en küçük bir tereddüde yer býrakmayacak açýk­lýk ve kesinlikte ifadelerle doludur. Müslümanlarýn velayet yetkisini taþýyan -baþta yüksek yöneticiler olmak üzere-yöneticiler, mü'min ve müslüman olacaklardýr.

2) Amel: Mü'minlerin velayet yetkisini taþýyan yönetici­ler, Ýslamýn getirdiði ibadet, hayat ilkeleri, talimat ve ahlâka uyacak, bu alanlardaki yükümlülüklerini fiilen ye­rine getirecektir. Amel konusunda kusuru bulunan kimselere Ýslami literatürde "fâsik" denilmektedir. Baðlayýcý hüküm ve talimatlarda kusuru olmayanlar ise "salih, adil ve takva sahibi" adýný almaktadýr. Hukukçular, fâsýklann veli olup olmayacaklarýný tartýþmýþlardýr. Tartýþmasýz olan husus, bulunduðu takdirde imaný ve ameli tam olanlarýn öncelikle veli olacaklarýdýr.

Mü'minler, kendilerini temsil edecek, kendileri adýna hukuken geçerli iþlemler yapacak, yönetimlerini yürüte­cek kimseleri belirlerken bu kurala uymak zorundadýrlar. Bu zorunluluk, müslümanlarýn siyasetle (yönetimle, rejimle, iktidara gelecek olanlarýn kiþilikleri, ahlâklarý ve programlan ile, çýkardýklarý kanunlar, aldýklarý kararlar ve yaptýklarý icraat ve uygulamalarla) ilgilenmeleri gerekti­ðini de beraberinde getirmektedir.[315]

 3) Salihler Ve Müttekiler:

 Hz. Peygamber, inanmayanlara þöyle seslenmiþtir:

"Çünki benim dostum, kitabý indiren Allah'týr. O, iyileri dost edinir."[316]

"Yoksa Mescid-i Haram'a girmekten menederlerken Al­lah onlara niçin azap etmesin? Hem de onun dostu deðiller. Onun dostlarý, ancak karþý gelmekten sakýnanlardýr. Fakat pek çoðu bunu bilmiyorlar."[317]

Allah'ýn dostu olan salihler ve müttekiler, müslümanlarýn da dostu olmalýdýr. Ýnanýp hicret edenler, Allah yo­lunda mallarýyla ve canlarýyla cihad edenler, birbirlerinin dostudur.[318]

Mü'minlerin dostlarý arasýnda melekler de vardýr.

"Biz dünya hayatýnda da, ahirette de size dostuz.(..)"[319]

 B) Dostluðu Yasaklananlar:

 Allah'tan baþkasýnýn veya Allah'ýn yanýsýra, özellikle kulluk edilecek ve tapýlacak varlýk (put) anlamýnda dost edinilmesi yasaktýr. Böyle bir davranýþta bulunanlar, örümcek yuvasý saðlamlýðýnda bir sýðýnak edinmiþ demektir.

"Rabbinizden size indirilen kitaba uyun. Allah'tan baþ­ka dostlar edinerek onlara uymayýn. Pekaz öðüt dinliyorsunuz."[320]

"Allah'tan baþka dostlar edinenler, yuva yapan örüm­ceðe benzer. Evlerin en dayanýksýzý ise, þüphesiz örümce­ðin yuvasýdýr. Keþke bilseler."[321]

"Allah'ý býrakýp da dostlar edinenlerin iþlediklerini Al­lah gözetmektedir. Sen onlara vekil olmaya memur deðilsin."[322]

"Demek onlar Allah'tan baþka dostlar edindiler? Oysa dost, ancak Allah'týr. O, ölüleri diriltir. Herþeye gücü yeter."[323]

"Þöyle derler: Hâþâ! Seni býrakýp baþka dostlar edin­mek bize yaraþmaz. Fakat sen onlara ve babalarýna ni­metler verdin de sonunda seni anmayý unuttular ve hela­ki hakeden bir millet oldular."[324]

Dost edinilmeyecekler arasýnda, Allah'ýn gazabýna uð­rayanlar, Allah düþmanlarý, putlar, kâfirler, ehli kitap (yahudiler ve hristiyanlar), münafýklar, mü'minlerle din uð­runda savaþanlar ve yurttan çýkaranlar, zalimler, hicret etmeyen müslümanlar ve þeytan yer alýr.

Ýlgili âyetler incelendiðinde, dostluk kurulmayacaklar­la, hem birey, hem de toplum ve devlet temelinde ittifak ve iþbirliðine girilmez.[325]

 1) Allah'ýn Gazabýna Uðrayanlar:

 Allah'ýn gazabýna uðrayan yahudiler, ehli kitap kavra­mýndan ayrýca da anýlarak, dostluk kurulmasý yasaklananlarýn baþýnda gelir:

"Allah'ýn gazap ettiði milleti dost edinen milleti görme­din mi? Onlar ne sizdendir, ne de onlardan. Bile bile, yalan yere yemin etmektedirler. Allah, onlara çetin bir azap hazýrlamýþtýr. Ýþledikleri, ne kötüdür."[326]

Münafýklar, yahudileri geçici çýkarlarý uðruna dost edinmekten çekinmezler. Mü'minler ise, onlara dostluk gösteremezler:

"Ey mü'minler! Allah'ýn gazabýna uðramýþ milleti dost edinmeyin. Kâfirlerin kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi, onlar da âhiretten umutlanný kes­miþlerdir."[327]

 2- Allah Düþmanlarý:

 Allah düþmanlarýný (özellikle müþrikleri) dost edinmek, Allah'ýn doðru yolundan bir sapýþtýr, uzaklaþmadýr:

"Ey mü'minler! Benim de düþmaným, sizin de düþma­nýnýz olanlarý dost edinmeyin. Onlar, size gelen gerçeði inkar etmiþken, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Oysa onlar, rabbiniz olan Allah'a inandýðýnýzdan ötürü, sizi ve pey­gamberi yurdunuzdan çýkarýyorlar. Eðer sizler, benim yo­lumdan savaþmak ve rýzamý kazanmak için çýkmýþsanýz onlara nasýl sevgi gösterirsiniz? Ben sizin gizlediðinizi de, açýða vurduðunuzu da bilirim. Ýçinizden onlara sevgi gös­teren kimse, þüphesiz doðru yoldan sapmýþtýr. Eðer sizi ele geçirirlerse, sizin onlara gösterdiðiniz sevgiyi göster­mezler. Size düþman olurlar, ellerini ve dillerini fenalýk et­mek için uzatýrlar, inkâr etmenizi isterler."[328]   

 3- Putlar:

 Tapmaya deðer tek varlýk olan Allah'ý býrakýp, ona or­tak koþmak, putlara tapmak ve kulluk etmek, kötü bir yoldaþ seçmek demektir:

"De ki: Göklerin ve yerin rabbi kimdir? De ki: Allah'týr. Yine þöyle de: Onu býrakýp, kendilerine bir fayda ve zararý olmayan dostlar mý edindiniz? Kör ile gören hiç bir olur mu? Karanlýkla aydýnlýk bir midir?' Yoksa Allah'a, Allah gibi yaratmasý olan ortaklar buldular da yaratmalarý bir­birine mi benzettiler? De ki: Herþeyi yaratan Allah'týr. O herþeye üstün gelen tek tanrýdýr."[329]

"Kendisine zararý faydasýndan daha yakýn olana yalva­rýr. Yalvardýðý þey ne kötü yardýmcý, ne kötü yoldaþtýr"[330]

Puta tapmak, Allah'a yaklaþtýrmak gibi, masum bir ge­rekçeye bürünebilir:

"Bilin ki halis din Allah'ýndýr. Onu býrakýp da putlardan dostlar edinenler 'onlara bizi Allah'a yaklaþtýrsýnlar diye kulluk' ediyoruz derler. Doðrusu Allah, ayrýlýða düþ­tükleri þeylerde aralarýnda hüküm verecektir. Allah, þüp­hesiz yalancý ve inkarcý kimseyi doðru yola eriþtirmez."[331]

Puta tapmanýn sonucu, kötü bir dönüþ yeri olan ce­hennemdir:

"Bugün sizden ve inkâr edenlerden fidye kabul edil­mez. Varacaðýnýz yer ateþtir. Lâyýðýnýz (mevlâ'mz) orasýdýr. Ne kötü bir dönüþ yeridir."[332]

 4- Kâfirler:

 Mü'minler kâfirleri dost edinemezler:

"Mü'minler, mü'minleri býrakýp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah katýnda bir deðeri yoktur. Ancak, on­lardan sakýnmanýz hali müstesnadýr. Allah, sizi kendisiyle korkutur. Dönüþ Allah'adýr."[333]

Bu âyete göre, kâfirlerle dostluk, ancak takýyye duru­munda özel þartlara göre kurulabilir. (Bkz. 5.3) Buna göre âyet, "hakikati inkâr edenlerin müslümanlardan daha güçlü olduðu ve bu yüzden, politik yahut ahlâki anlamda kendilerine "dost" olmadýkça müslümanlara zarar verebi­lecek konumda bulunduklarý durumlara iþaret etmektedir.[334]

"Ey mü'minler! Mü'minleri býrakýp da kâfirleri dost edinmeyin. Allah'ýn, aleyhinize apaçýk bir ferman vermesi­ni mi istersiniz?"[335]

Bu ayetin, hem ön tarafýnda, hem de sonrasýnda hep münafýklardan söz edilmektedir.

Küfrü imana tercih edenler, baba ve kardeþler dahi ol­sa dost edinilemezler:

"Ey mü'minler! babalarýnýzý ve kar­deþlerinizi -küfrü imana yeð tutuyorlarsa- dost edinmeyin. Sizden onlarý kimler dost edinirlerse, doðrusu kendi­lerine yazýk etmiþ olurlar. De ki: Babalarýnýz, oðullarýnýz, kardeþleriniz, eþleriniz, akrabanýz, elde ettiðiniz mallar, durgun gitmesinden korktuðunuz ticaret ve hoþunuza gi­den evler, sizce Allah'tan, peygamberinden ve Allah yolun­da savaþmaktan daha sevgili ise Allah'ýn buyruðu gelene kadar bekleyin. Allah, fâsýk kimseleri doðru yola eriþtir­mez."[336]

Bu âyete göre Kur'an, inanç ve duygu birlikteliði­ni, kandaþlýða ve soydaþlýða yeð tutmaktadýr.

Kâfirlerin dostlarý putlar ve yine kendileri gibi kâfirlerdir:

"Allah, inananlarýn dostudur. Onlarý karanlýklardan aydýnlýða çýkarýr. Kâfirlerin dostlarý ise, azgýn putlardýr (tâgût), onlarý aydýnlýklardan karanlýklara sürüklerler. Ýþ­te onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardýr."[337]

"Kâfirler, birbirlerinin dostudur (destekçisi ve iþbirlikçisidir). Eðer siz aranýzda dost olmazsanýz, yeryüzünde kargaþalýk (fitne) ve büyük bozgun (fesad) çýkar."[338]

Mü'minlerin dostluðu fitne ve fesadý önleyici bir özellik ta­þýr.

Kâfirlerin Allah'ý býrakýp kullarýný dost edinmeleri, kötü sonun yolunu açar:

"Ýnkâr edenler, beni býrakýp ta kullarýmý dost edinme­lerini yeterli mi sandýlar? Doðrusu, biz cehennemi inkarcýlara konuk olarak hazýrladýk."[339]

 5- Ehli Kitap:

 "Ehli kitaptan teberri âyeti" denilen âyet, onlarla dost­luðu yasaklar:

"Ey mü'minler! Yahudi ve hýristiyanlarý dost olarak be­nimsemeyin, onlar birbirlerinin dostudur. Sizden kim onlara dost olursa, o da onlardan sayýlýr. Allah, zulmedenle­ri doðru yola eriþtirmez."[340]

Bundan sonraki âyette, kalp­lerinde hastalýk olanlarýn 'Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz' diyerek onlara koþtuðu belirtilir.

Bu âyetin nüzul sebebi olarak belirtilen olaya göre, Be­ni Kaynuka yahudileriyle giriþilen savaþta münafýk Abdullah bin Ubey onlardan yana tutum aldý. Ubâde bin es-Sâmit ise, yahudilerle olan ittifakýný bozmak istedi. Ab­dullah bin Ubey bu ittifaklardan vazgeçmeyeceðini belirt­ti. Ýþte bu olay üzerine yukarýdaki âyet indi.[341]

Hiç þüphesiz dostluk kurulmayacak olanlar, müslümanlara karþý düþmanca davrananlardýr. Ýyi niyetlilerle normal ilþkiler sürdürülür.[342]

Hýristiyanlar, bazý durumlarda müslümanlara yahudilerden daha yakýn olabilir;

"Pekçoðunun (Ýsrailoðullarýndan inkâr edenlerin), kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin önlerine sürdüðü ne kötüdür. Allah onlara gazap etmiþtir, onlar azapta temellidirler. Eðer Allah'a peygambere ve ona indi­rilene inanmýþ olsalardý, onlarý dost edinmezlerdi. Fakat onlarýn pekçoðu fâsýktýr. Ýnananlara en þiddetli düþman olarak, insanlardan yahudileri ve müþrikleri bulursun. Onlardan, inananlara sevgice en yakýn, 'Biz hýristiyanýz' diyenleri görürsün. Bu, onlarýn içinde bilginler ve rahipler bulunmasýndan ve büyüklük taslamayýþlarýndan ötürü­dür."[343]

Dini alaya alan, müslümanlann inanç ve duygularýna savgý göstermeyen ehli kitap dost edinilmez:

"Ey inanan­lar! Kendilerine sizden önce kitap verilenlerden dininizi alaya ve eðlenceye alanlarý ve kâfirleri dost edinmeyin. Ýnanýyorsanýz, Allah'tan sakýnýn."[344]

Bu âyetin nüzul sebebi olarak þu olay anlatýlýr: Rifâ'a bin Zeyd ile Suveyd bin el-Hâris, müslüman olduklarýný öne sürüp münafikça davrandýlar. Bazý müslümanlar on­larla dostluk içindeydi. Bu olayý kýnamak üzere, iþte bu âyet indi.[345]

 6- Münafýklar:

 Münafýklar, mü'minlerin dostluk göstermeyeceði hain­lerdir:

"Münafýklar hakkýnda iki fýrka olmanýz niye? Allah, on­larý yaptýklarýndan dolayý baþaþaðý etmiþtir. Allah'ýn saptýrdýðýný, siz mi yola getirmek istiyorsunuz? Allah'ýn sap­týrdýðý kimseye sen hiç yol bulamayacaksýn. Onlar kendi­leri inkâr ettikleri gibi, sizin de inkâr edip eþit olmanýzý is­terler. Allah yolunda hicret etmedikçe, onlardan dost edinmeyin. Eðer yüz çevirirlerse, onlarý tutun, bulduðu­nuz yerde öldürün. Onlardan dost ve yardýmcý edinmeyin. Ancak, sizinle kendileri arasýnda andlaþma olan bir mille­te sýðýnanlar, yahut sizinle savaþtan veya kendi milletle­riyle savaþmaktan býkarak size baþvuranlar müstesnadýr. Allah dileseydi onlarý üzerinize çullandýnrdý da sizinle sa­vaþýrlardý. Eðer sizden uzak durur, sizinle savaþmaz, size barýþ önerirlerse, Allah onlara dokunmanýza izin vermez. Diðerlerinin de sizden ve kendi milletlerinden güvende ol­mayý istediklerini göreceksiniz. Ne var ki fitneciliðe her ça­ðýrýldýklarýnda ona can atarlar. Eðer sizden uzak durmaz­lar, barýþ önermezler ve sizden el çekmezlerse, onlarý ya­kalayýn, bulduðunuz yerde öldürün. Ýþte onlarýn aleyhleri­ne size apaçýk ferman verdik."[346]

Münafýklar, mü'minlerden uzaklaþýp, izzet ve ikbal gör­dükleri kâfirlerle iþbirliðine eðilimlidir:

"(Münafýklar) mü'minleri býrakýp da kâfirleri dost edinirler. Onlarýn tarafýnda bir þeref ve kudret (izzet) mi arýyorlar? Doðrusu kudret, bütünüyle Allah'ýndýr. O size ki­tapta, 'Allah'ýn âyetlerinin inkar edildiðini ve alaya alýndý­ðýný iþittiðinizde, baþka bir söze geçmedikçe, onlarla birarada oturmayýn, yoksa siz de onlar gibi olursunuz, diye bildirdi. Doðrusu Allah, hem münafýklarý, hem de kâfirleri cehennemde toplayacaktýr."[347]

 7- Din Uðrunda Savaþanlar Ve Yurttan Çýkaranlar:

 Mü'minler, kendileriyle din uðrunda savaþanlarý ve on­larý yurtlarýndan edenleri dost edinemez:

"Allah, din uðrunda sizinle savaþmayan, sizi yurdu­nuzdan çýkarmayan kimselere iyilik yapmanýzý ve onlara karþý adaletli davranmanýzý yasaklamaz. Þüphesiz Allah, adaletli olanlarý sever. Size yurtlarýnýzdan çýkaranlarý ve çýkarýlmanýza yardým edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarý dost edinirse, iþte onlar zalimdir."[348]

Ayet, din uðrunda savaþmayan ve yurttan çýkarmayanlar ile sava­þan ve çýkaranlara karþý takýnýlacak tutumlarýn farklý ola­caðýna açýkça iþaret etmektedir.[349]

 8- Zâlimler:

 Mü'minlerin dost olamayacaklarý arasýnda, Allah'ýn baþ düþmaný olan zalimler de yer alýr:

"Seni de din konusunda bir þeriat sahibi kýldýk, Ona uy. Bilmeyenlerin heveslerine uyma. Þüphesiz onlar, seni Allah'tan müstaðni kýlmazlar. Doðrusu zalimler, birbirleri­nin dostudur. Sakýnanlarýn dostu ise Allah'týr."[350]

 9- Hicret Etmeyen Müslümanlar:

 Hicret etmeyen müslümanlar, imanca kemale erememiþlerdir. Din uðrunda yardým istemeleri dýþýnda, onlara karþý dostluk ve sorumluluk yoktur:

"Doðrusu inanýp hicret edenler, Allah yolunda malla­rýyla canlarýyla cihad edenler ve muhacirleri barýndýrýp onlara yardým edenler, iþte bunlar birbirinin dostudurlar. Ýnanýp hicret etmeyenlerle sizin dostluðunuz yoktur. Fa­kat din uðrunda yardým isterlerse, aranýzda andlaþma ol­mayan topluluktan baþkasýna karþý onlara yardým etme­niz gerekir.[351] Allah iþlediklerinizi görür. Ýnkâr edenler birbirlerinin dostlarýdýr. Eðer siz aranýzda dost olmazsa­nýz, yeryüzünde kargaþa (fitne) ve büyük bozgun (fesad) çýkar. Ýnanýp hicret edenler, Allah yolunda savaþanlar ve muhacirleri barýndýrýp onlara yardým edenler, iþte onlar gerçekten inanmýþ olanlardýr. Onlara maðfiret ve cömert­çe verilmiþ rýzýklar vardýr. Sonra inanýp hicret eden ve si­zinle birlikte savaþanlar, iþte onlar sizdendir. (...)"[352]

 10- Þeytan:

 Þeytan, mü'minin içinde ve çevresinde yer alan, aman­sýz bir düþmanýdýr, onun hile ve tuzaklarýna karþý sürekli duyarlýlýk ve direniþ içinde olmalýdýr.[353]

 A) Þeytanýn Dostlarý (Evliyâu'þ-þeytân):

 Þeytanýn nüfuzu, inananlar deðil, kendisini dost edi­nenler üstünde geçerlidir:

"Doðrusu, þeytanýn, inananlar ve yalnýzca rablerine güvenenler üzerinde bir nüfuzu yoktur. Onun nüfuzu sa­dece, onu dost edinenler ve Allah'a ortak koþanlar üzerin­dedir."[354]

Muhammed Esed, bu âyette geçen "dost edinen­ler"i, "kendisini izlemeye istekli olanlar/onu efendi edi­nenler", "Allah'a ortak koþanlar", bölümünü ise "ona tan­rýsal nitelikler yakýþtýranlar" biçiminde karþýlar. Þeytana tanrýsal nitelikler yakýþtýranlar, zenginlik gibi, toplumsal nüfuz ve itibar gibi azdýrýcý deðerlere tapýnýrcasýna baðlýlýk ve düþkünlük göstererek ruhlarýný þeytanýn ayartmalarýna kaptýranlardýr.[355]

Þeytan her þeyden önce iman sýrrýna ve tadýna erme­yenlerin dostudur:

"Ey insanoðullarý! Þeytan ayýp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ananýzý ve babanýzý cennetten çýkardýðý gibi, sizi de þaþýrtmasýn. Sizin onlarý görmediðiniz yerlerden o ve yandaþlarý (evliyâ'sý, avenesi) sizi görürler. Biz þeytanlarý inanmayanlara dost kýlarýz."[356]

Sapýtanlar, þeytanlarý dost edinen ve kendilerini doðru yolda sanan safdillerdir:

"Allah insanlardan bir takýmýný doðru yola eriþtirdi, fa­kat bir takýmý da sapýklýðý haketti. Çünkü bunlar Allah'ý býrakýp þeytanlarý dost edinmiþ ve kendilerini doðru yolda sanmýþlardý.''[357]

Þeytan, dostlarýný müminler aleyhinde kýþkýrtýr durur, bunlarý dinlemek þirke kapý açar:

"Üzerine Allah'ýn adýnýn anýlmadýðý kesilmiþ hayvanlarý yemeyin. Bunu yapmak Allah'ýn yolundan çýkmak (fýsk) týr. Doðrusu þeytanlar, sizinle tartýþmalarý için dostlarýna fýsýldarlar. Eðer onlara itaat ederseniz, þüphesiz, siz müþ­rik olursunuz."[358]

 B) Þeytanýn Düþmanlýðý Ve Aldatmacasý:

 Þeytan, büyük hesap gününde de dostlarýnýn yanýnda­dýr:

"Allah'a and olsun ki, senden önceki ümmetlere pey­gamberler gönderdik. Þeytan yaptýklarýný onlara hep güzel gösterdi. Bugün de dostlarý (patronu, efendisi) odur. Onlara can yakýcý azap vardýr."[359]

"Meleklere 'Âdem'e secde edin' demiþtik. Ýblis'ten baþka hepsi secde etmiþti. O, cinlerden idi. Rabbinin buyruðu dýþýna çýktý. Siz beni býrakýp onu ve soyunu (avenesinî peþinden gidenleri) dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar  size düþmandýr. Kendilerine yazýk edenler için bu ne kötü deðiþmedir!"[360]

Velayetin (dostluðun) zýddý adavettir (düþmanlýk). Bu âyette, velayet-adavet zýtlýðý, görüldüðü gibi ilginç bir biçimde yer almýþtýr.

"Ýþte o þeytan, ancak kendi dostlarýný korkutur. Ýnanmýþsanýz onlardan korkmayýn, benden korkun."[361]

"Þeytan hakkýnda þöyle yazýlmýþtýr: O, kendisini dost edinen (kendisiyle ittifak kuran) kimseyi saptýrýr azaba götürür."[362]

 C) Þeytanýn Dostlarýna Davranýþ Biçimleri:

 Þeytanýn dostlarýyla, onlarý etkisiz duruma getirmek için ve hilesinin zayýflýðý bilinerek mücadele edilir:

"Ýnananlar Allah yolunda savaþýrlar. Kâfirler þeytan (tagut) uðrunda harbederler. Þeytanýn dostlarýyla savaþýn. Esasen þeytanýn hilesi zayýftýr."[363]

Böylece Kur'an, kötülüðün (þeytanîliðin), hayatýn ba­ðýmsýz içsel bir faktörü olmadýðýna, ama insanýn kendi ahlâkî zaafýndan doðan þeytanî eðilimlerine teslim olmasýnýn ve böylece "hakikati inkâr etmesi"nin bir sonucu      olduðuna iþaret eder. Baþka bir deyiþle, þeytan tarafýndan sembolize edilen negatif unsurun "güc"ü, aslî bir gerçekliðe sahip deðildir. Þeytanýn hile ve tuzaklarý zayýftýr. O in­sanýn ancak bilerek ve isteyerek yanlýþ bir hareket tarzý seçmesi suretiyle gerçeklik kazanýr.[364]

Þeytaný dost edinmek, hüsrana açýlan kapýnýn karan­lýk yoludur:

"(..) Allah'ý býrakýp þeytaný dost (rehber) edinen þüphe­siz açýk bir kayba (hüsrana) uðramýþtýr."[365]

Hz. Ýbrahim, babasýna þu öðüdü verdi:

"Babacýðým! Þeytana tapma. Çünkü þeytan esirgeyen Allah'a baþkaldýrmýþtýr. Babacýðým! Doðrusu sana esirgeyen Allah katýn­dan bir azabýn gelmesinden korkuyorum ki böylece þeyta­nýn dostu olarak kalýrsýn."[366]

 b. Velî Ve Mevlâ Sözcüklerinin Günlük Ve Hukukî Dildeki Kullanýmlarý:

 Velî ve mevlâ sözcükleri, günlük ve hukukî dilde dost, mirasçý, temsilci, efendi ve lâyýk gibi anlamlarda kullanýlýr.[367]

 1) Dost:

 Velî ve mevlâ sözcükleri, hem dünya, hem de âhiret hayatýnda "dost" anlamýnda kullanýlmýþtýr:

"Ýyilik ile kötülük ayný deðildir. Sen fenalýðý en güzel þekilde sav. Ýþte o zaman, seninle arasýnda düþmanlýk bulunan kiþinin yakýn/candan bir dost (velî, hamim) gibi ol­duðunu görürsün."[368]

Bu âyete göre, güzel davranýþ, düþ­manlýðýn dostluða dönüþmesinin ipucunu verir.

"O gün dostun dosta (mevlâ) hiçbir faydasý olmaz, yardým da görmezler."[369]

"Evlatlýklarý babalarýna nisbet edin. Bu, Allah katýnda en doðru olandýr. Eðer babalarýnýn kim olduðunu bilmiyorsanýz, onlarý din kardeþiniz ve dostlarýnýz (mevâlî) ola­rak kabul edin. (..)"[370]

"(..) Dostlarýnýza yapacaðýnýz uygun bir vasiyet bunun dýþýndadýr. (..)"[371]

"Biz gece ona ve ailesine baskýn verelim. Sonra da onun dostuna (velî) 'Ailesinin yok ediliþinde bulunduk. Þüphesiz biz doðru söylüyoruz diyelim' diye aralarýnda Al­lah'a yemin ettiler."[372]

 2) Mirasçý:

 Veli ve mevlâ, mirasçý anlamýna gelir:

"Ana-babanýn ve yakýnlarýn býraktýklarýndan her birine mirasçýlar (mevâlî) kýldýk. Kendileriyle yeminleþtiðiniz kimselere hisselerini verin. Doðrusu Allah, her þeye tanýk­týr."[373]

Hz. Zekeriya, rabbine þöyle yalvarmýþtý:

"(..) Doðrusu, benden sonra yerime geçecek yakýnlarýmýn (mevâlî) iyi ha­reket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karým da kýsýrdýr. Katýndan bana bir oðul (velî) baðýþla ki, bana ve Yakuboðullarýna mirasçý olsun. Rabbim! Onun, rýzaný kazanma­sýný da saðla."[374]

 3) Temsilci:

 Velî kelimesi hukuk dilindeki, hukukî temsil ve yetki sahibi anlamýnda da kullanýlmýþtýr:

"(..) Eðer borçlu, aptal veya âciz, ya da yazdýramayacak durumda olursa, velîsi, doðru olarak yazdýrsýn. (..)"[375] "Allah'ýn haram (dokunulmaz) kýldýðý cana haksýz yere kýymayýn. Haksýz yere öldürülenin velîsine bir yetki tanýmýþýzdýr. Artýk o da öldürmekte aþýrý gitmesin. Zira kendi­si ne de olsa yardým görmüþtür."[376]

 4)  Efendi:

 Bir âyette, mevlâ kelimesi, efendi anlamýna kullanýl­mýþtýr:

"Allah iki adamý örnek veriyor: Biri hiçbir þeye gü­cü yetmeyen bir dilsiz -ki efendisine yüktür, nereye gider­se bir hayýr çýkmaz-. Böylesi, doðru yolda olan ve adaletle emreden kimseyle hiç bir olabilir mi?"[377]

 5)  Lâyýk:

 Mevlâ sözcüðü, münafýklarýn ve kâfirlerin varacaklarý yer olan ateþi göstermek üzere, lâyýk anlamýnda kullanýlmýþtýr.[378] 
       


[247] Râgib el-Isfahânî, age, 737.

[248] Nisa, 4/45; Kehf, 18/50.

[249] Âli Ýmran, 3/118; Furkan, 25/27-29. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 63.

[250] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 63-64.

[251] Kehf, 18/42-44. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 64.

[252] Þûra, 42/8-9.

[253] En'am, 6/14.

[254] Âli Ýmran, 3/122.

[255] Þûra, 42/28.

[256] Secde, 32/4.

[257] Nisa, 4/45.

[258] Ýsra, 17/111. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 64-65.

[259] Bakara, 2/257.

[260] Âli Ýmran, 3/68.

[261] En'am. 6/127.

[262] Muhammed, 47/11. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 65-66.

[263] Câsiye, 45/19. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 66.

[264] Araf, 7/196. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 66.

[265] Bakara, 2/107. Benzeri için bkz. Tevbe, 9/116.

[266] En'am, 6/51.

[267] En'am, 6/70.

[268] Ra'd, 13/11.

[269] Kehf, 18/26.

[270] Ankebût, 29/22. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 66-67.

[271] Nisa, 4/45. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 67.

[272] Çünkü cennette ebedî kalacaklardýr (Zümer, 39/73).

[273] Yunus, 10/62-64.

[274] Enfal, 8/34.

[275] Bakara, 2/177.

[276] Maide, 5/18.

[277] Cuma, 62/6-7. Krþ. Bakara, 2/94-95 (Bu iki âyet, âhiret yurdunun Allah katýnda kendilerine özgü olduðu sanýlarýný dile getirir ve buna meydan okur). Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 67-69.

[278] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 69.

[279] Þûra, 42/46.

[280] Þûra, 42/8.

[281] Hûd, 11/20. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 69-70.

[282] Hûd, 11/113. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 70.

[283] Ahkâf, 46/32. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 70.

[284] Fetih, 48/22.

[285] Ahzâb, 33/64-65. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 70-71.

[286] Þûra, 42/44.

[287] Kehf, 18/17. Benzeri için bkz. Ýsra, 17/97. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 71.

[288] Ra'd, 13/37.

[289] Bakara, 2/120. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 71.

[290] Tevbe, 9/74.

[291] Ahzâb, 33/17. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 71-72.

[292] Nisa, 4/123. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 72.

[293] Nisa, 4/173.

[294] Câsiye, 45/7-10. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 72-73.

[295] Enfal, 8/39-40.

[296] Hac, 22/78.

[297] Ali imran, 3/149-150.

[298] Tevbe, 9/51.

[299] Tahrim, 66/2.

[300] Tahrim, 66/4.

[301] En’am, 6/62.

[302] Yunus, 10/30.

Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 73-74.

[303] Bakara, 2/286.

[304] Nisa. 4/75.

[305] A’raf, 7/155.

[306] Yusuf, 12/101.

[307] Sebe, 34/41.

Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 74-75.

[308] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 75.

[309] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 75.

[310] Maide. 5/55-56.

[311] bkz. Saf, 61/4.

[312] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 75-76.

[313] Enfal, 8/72.

[314] Tevbe, 9/71.

[315] Hayreddin Karaman, Laik Düzende Dini Yaþamak, 277,293-295. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 76-77.

[316] A'raf, 7/196.

[317] Enfal, 8/34.

[318] Enfal, 8/72.

[319] Fussilet, 41/31. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 77-78.

[320] A'raf, 7/3.

[321] Ankebut, 29/41.

[322] Þûra, 42/6.

[323] Þûra, 42/9.

[324] Furkan. 25/18.

[325] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 78-79.

[326] Mücadele, 58/14-15.

[327] Mumtehine, 60/13. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 79.

[328] Mumtehine, 60/1-2, Krþ. Mücadele, 58/22. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 80.

[329] Rad, 13/16.

[330] Hac, 22/13.

[331] Zümer, 39/3.

[332] Hadid, 57/15. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 80-81.

[333] Ali Ýmran, 3/28.

[334] Muhammed Esed, age, 1/93 (20).

[335] Nisa, 4/144.

[336] Tevbe. 9/23-24.

[337] Bakara, 2/257.

[338] Enfal, 8/73.

[339] Kehf, 18/102. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 81-82.

[340] Maide, 5/51.

[341] Vahidi, Esbâbu Nuzuli'l-Kur’an, 200-201, no:395.

[342] Mümtehýne, 60/7-8.

[343] Maide, 5/80-82.

[344] Maide, 5/57.

[345] Vahidi, Esbâbu Nuzüli’l-Kuran, 202 (no:398).  Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 82-84.

[346] Nisa, 4/88-91.

[347] Nisa, 4/139-140. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 84-85.

[348] Mumtehine, 60/8-9.

[349] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 85.

[350] Câsiye, 43/18-19. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 85.

[351] Ayrýca bkz. Nisa 4/75.

[352] Enfal, 8/72-75. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 85-86.

[353] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 86.

[354] Nahl, 16/99-100. Þeytanýn nüfuzu ve insan nefsinin onun ayartmalarýna yatkýnlýðý konusunda bkz. Ýbrahim, 14/22.

[355] Muhammed Esed, age, 2/550, 551 (123-124).

[356] A’raf, 7/27.

[357] A'raf, 7/30.

[358] En'am, 6/121. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 86-87.

[359] Nahl. 16/63.

[360] Kehf, 18/50.

[361] Âli Ýmran, 3/175.

[362] Hac, 22/4. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 87-88.

[363] Nisa, 4/76.

[364] Muhammed Esed, age, 1/154 (90).

[365] Nisa, 4/119.

[366] Meryem, 19/44-45. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 88-89.

[367] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 89.

[368] Fussilet, 41/34.

[369] Duhân, 44/41.

[370] Ahzâb, 33/5.

[371] Ahzâb, 33/6.

[372] Neml, 27/49. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 89-90.

[373] Nisa, 4/33.

[374] Meryem, 19/4-6. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 90.

[375] Bakara, 2/282.

[376] Ýsra, 17/33. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 90-91.

[377] Nahl, 16/76. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 91.

[378] Hadîd, 57/15.



radyobeyan