Halife By: meryem Date: 03 Nisan 2011, 14:56:55
HALÝFE
Half (arka, ard), kuddâm'ýn (ön) zýtanlamlýsýdýr. Halife sözcüðü, h-l-f (halefe) kökünden türemiþtir. Halefe fulânen ifadesi, biri adýna onunla birlikte veya sonrasýnda iþ yapmak anlamýna gelir. Ayný kökten türeyen hilâfet ise, yerine geçilenin kaybolmasý (yokluðu), ölümü, acizliði veya temsilci yapýlana þeref kazandýrmak için, birinin yerine geçmek, adýna iþ yapmak ve onu temsil etmek anlamýndadýr.[540]
Kur'an-ý Kerim'de halîf, halîfe ve istihlâf, ayný kökten gelen ve birbiriyle baðlantýlý olarak kullanýlan sözcüklerdir. Halîfe kelimesi, kök anlamýyla baðlantýlý olarak kullanýlýr, çoðulu halâif’tir. Halîf’in çoðulu ise hulefâ'dýr. Ancak bu iki sözcüðün çoðullarý, yer deðiþtirebilir. Ýstihlâf ise, birini halîfe (temsilci/ardçý) kýlmak anlamýndadýr.
Kur'an-ý Kerim'de istihlâf ve halîfe sözcükleri, biri genel, öteki özel olmak üzere iki anlamda kullanýlýr.[541]
1. Genel Ýstihlâf:
Bütün insanlarýn yeryüzünün halîfesi olmasý, ondaki herþeyin emir ve istifadelerine sunulmasý, mülkiyetin kendisine emanet edilmiþ olmasý, yeryüzünü yönetip sahip çýkmasý demektir.
Ýnsanýn yaratýlýþý konusu, Allah ile melekler arasýnda, þöylece sözkonusu edilir:
"Rabbin meleklere 'Ben, yeryüzünde bir halîfe var edeceðim' demiþti. Melekler, 'orada bozgunculuk yapacak ve kanlar akýtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz, seni överek yüceltiyor ve sürekli takdis ediyoruz.' dediler. Allah, 'Ben, þüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim.' dedi."[542]
"Yeryüzünde var edilen halîfe"nin, kimin halefi, kimin temsilcisi olduðu konusu çok tartýþýlmýþtýr. Bu konuda meleklerin, cinlerin veya Allah'ýn temsilcisi olduðu belirtilmiþtir. Ayrýca insan nesillerinin birbirinin yerine geçtiði, insanýn yeryüzünde hâkim ve yöneten olduðu görüþleri ileri sürülmüþtür.
Hiçbir âyette, halîfe sözcüðü Allah'a izafe edilmemiþtir. Halîfe/hulefâ/halâif biçiminde yalýn, halîfe/halâif fi'l-ard biçiminde edatlý (yeryüzünde halîfe/halîfeler anlamýnda) veya halâifu'1-ard/hulefâu'l-ard biçiminde (yeryüzünün halîfeleri anlamýnda) olmak üzere üç tarzda kullanýlmýþtýr. Nitekim, Bakara, 2/30 âyetinin hemen öncesindeki âyet (Bakara. 2/29), Allah, yeryüzünde olanlarýn hepsini insan için yarattýðýný belirtir. Þu halde, insanýn istihlâfý, yeryüzüne hâkimiyet ve orasýný yönetmekle ilgilidir. Böylece insana, geniþ bir egemenlik alaný verilmiþtir.
Bu durumda insan, hiçbir biçimde, Allah'ý temsilen, Allah adýna siyasî egemenlik iddiasýna kalkýþabilecek durumda deðildir. Çünkü insanýn iradesi, Allah'ýn iradesinin temsili aracý deðildir.[543]
Allah, dilese, insanlara bedel, yeryüzünde onlarýn yerini tutacak melekler var edebilirdi.[544] Ama Allah, verdikleriyle denemek için insanlarý yeryüzünün halîfeleri kýlmýþ, onlarýn kimini kimisine derecelerle üstün yapmýþtýr. Onun cezalandýrmasý hýzlýdýr. Ama ayný zamanda baðýþlar ve merhamet eder.[545] Ýnsanlarý yeryüzünde halîfe (hâkim) kýlan odur. Ýnkâr edenin inkârý kendi aleyhinedir. Ýnkarcýlarýn inkârý, rableri katýnda yalnýzca kendilerine olan gazabý arttýrýr. Ýnkarcýlarýn inkârý, hüsrandan baþkasýný artýrmaz.[546] Darda kalanýn duasýna, kendisine yakardýðý zaman karþýlýk veren, baþýndaki sýkýntýyý gideren ve insanlarý yeryüzünün halîfeleri yapan Allah, kendisine eþ koþulan bütün varlýklardan üstün ve yücedir.[547]
2. Özel Ýstihlâf:
a. Devlet Ve Topluluklarýn Ýstihlafý:
Bu istihlâf. Yüce Allah'ýn bir ümmete (millete), baþkalarýndan sonra hâkimiyet ve istiklâl vermesi, birçok milletleri onun idaresi altýnda birleþtirmesidir.
Devlet ve topluluklarýn istihlafý baðlamýnda, Nuh'un ve kavminin durumu, þöylece belirtilir:
"Onu yalancý saydýlar. Ama biz, onu ve gemide beraberinde bulunanlarý kurtardýk. Onlarý ötekilerin yerine geçirdik. Âyetlerimizi yalanlayanlarý suda boðduk. Uyarýlarý dinlemeyenlerin sonlarýnýn nasýl olduðuna bir bak."[548]
Hz. Hûd peygamber olarak gönderildiði Âd kavmini þöyle uyarýyordu:
"Size rabbimin sözlerini bildiriyorum. Ben sizin için güvenilir bir elçiyim. Sizi uyarmak üzere, aranýzdan bir adam aracýlýðýyla rabbinizden size bir haber gelmesine mi þaþýyorsunuz? Allah'ýn sizi Nuh'un milleti yerine getirdiðini ve yaratýlýþça onlardan daha üstün kýldýðýný hatýrlayýn. Baþarýya eriþebilmeniz için Allah'ýn nimetlerini anýn."[549]
Hz. Hûd, aynca onlara þu uyanda bulundu:
'(..} Ben, ancak benim de, sizin de rabbiniz olan Allah'a güvenirim. Hiçbir canlý yoktur ki Allah ona el koymamýþ bulunsun. Rabbiný, elbette doðru yoldadýr. Eðer yüz çevirirseniz, þüphesiz ben size bana emanet edilen mesajý bildirdim. Rabbim sizden baþka bir milleti yerinize getirebilir. Ona hiçbir þey de yapamazsýnýz. Doðrusu rabbim herþeyi koruyandýr."[550]
Âd milletinden sonra gelen Semûd milletine Hz. Salih, Allah'ý tanýma ve ona kulluk etme çaðrýsýný yaptýktan sonra, þunlarý söyledi:
"Allah'ýn sizi Âd milleti yerine getirdiðini, ovalarýnda köþkler kurup daðlarýnda kayadan evler yonttuðunuz yeryüzünde yerleþtirdiðini hatýrlayýn. Allah'ýn nimetlerini anýn. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak kanþýklýk çýkarmayýn."[551] Ama onlar bu uyanlan dinlemedikleri için feci sonlarý geldi çattý."[552]
Sihirbazlar Hz. Musa'nýn mucizesini görüp Allah'a inandýktan sonra, Firavun milletinin ileri gelenleri,
"Musa'yý ve milletini yeryüzünde bozgunculuk yapsýnlar, seni tanrýlarýnla baþbaþa býraksýnlar diye mi koyveriyorsun?" dediler. Firavun, onlara þu cevabý verdi: "Onlarýn oðullarýný öldüreceðiz, kadýnlarýný sað býrakacaðýz. Elbette biz, onlarý ezecek üstünlükteyiz." Hz. Musa ise, milletine þöyle seslendi: "Allah'tan yardým dileyin ve sabredin. Yeryüzü, þüphesiz Allah'ýndýr. Kullarýndan dilediðini ona mirasçý kýlar. Sonuç, Allah'a karþý gelmekten sakýnanlarýndýr." Milleti, ona þu karþýlýðý verdi. "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyet çektik." Hz Musa þunlan söyledi: "Rabbinizin düþmanlannýzý yok etmesi ve yeryüzünde sizi onlann yerine geçirmesi umulur. O zaman nasýl davranacaðýnýza da bakar."[553] Yüce Allah, Firavun ve yandaþlarýna sýkýntýlar verdi; onlarý sýnadý, sonunda yoketti. Hor görülen yahudileri, bereketli kýldýðý yerin doðularýna ve batýlarýna mirasçý kýldý. Allah'ýn Ýsrailoðullarýna verdiði güzel söz, sabýrlarýna karþýlýk böylece yerine geldi. Firavun ve milletinin yaptýðý ve yükselttikleri yýkýldý."[554]
Hz. Peygamber'e ve kavmine de, Allah'ýn uyarýlarýný dinlemeleri konusunda, benzer hatýrlatmalar yapýlýr: "Rabbin müstaðni ve rahmet sahibidir. Dilerse, sizi baþka bir milletin soyundan getirdiði gibi, sizleri yokeder, dilediðini yerinize getirir. Size vadedilen, mutlaka yerine gelecektir. Siz onu, âciz kýlamazsýnýz. De ki: Ey milletim! Durumunuzun gerektirdiðini yapýn. Doðrusu ben de yapacaðým. Sonucun kimin için hayýrlý olduðunu göreceksiniz. Zulmedenler, þüphesiz kurtulamazlar."[555]
Allah'a ve peygamberine itaat çaðrýsý ve peygamberin yalnýzca bildirim görevi olduðu, herkesin kendine yüklenenden sorumlu olacaðý anlatýldýktan sonra, þunlar belirtilir:
"Allah, içinizden inanýp yararlý iþ yapanlara, onlardan öncekileri halef (güç ve iktidar sahibi) kýldýðý gibi, onlarý da yeryüzüne halef kýlacaðýna, onlar için beðendiði dini temelli yerleþtireceðine ve korkularýný güvene çevireceðine dair söz vermiþtir. Çünkü onlar bana kulluk eder, hiçbir þeyi bana ortak koþmazlar. Bundan sonra inkâr eden kimseler, artýk yoldan çýkmýþ olanlardýr. Namaz kýlýn, zekat verin, peygambere itaat edin ki, size merhamet edilsin. Ýnkâr edenlerin, bizi yeryüzünde âciz býrakacaklarýný sanmayasýn. Varacaklarý yer ateþtir. Ne kötü dönüþ yeridir."[556]
Bu âyetler, iktidar deðiþiminin, iktidarýn iþleyiþinin ve amacýnýn temel deðiþkenlerini açýkça belirtir: Ýnanç, iyi iþler; dinin yerleþmesi, korkularýn güvene dönüþmesi; namaz ve zekâtýn yerine getirilmesi, peygambere itaat; inkarcýlarýn yoldan çýkýþlarý, cehenneme varýþlarý.[557]
b. Bireylerin Ýstihlâfi:
Bu tür irtihlâf, devlet baþkanlarý için söz konusudur. Bireylerin istihlafý baðlamýnda, Hz. Davud, örnek verilir: "Ey Davud! Þüphesiz seni, yeryüzünde halîfe (hükümran, iktidar sahibi) kýldýk. Öyleyse, insanlar arasýnda adaletlice hüküm ver, hevese uyma. Yoksa seni, Allah yolundan saptýrýr. Doðrusu, Allah'ýn yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarýna karþýlýk çetin azap vardýr."[558]
Bu âyet, iktidar sahiplerinin kendi arzu ve heveslerine, istek ve tutkularýna göre deðil, adalet esaslarýna göre yönetmelerini açýkça vurguluyor.
Bilindiði üzere Hz Davud, dini ve siyasi otoriteleri birleþtiren, hem bir peygamber, hem de Ýbranilerin baþýnda bir hükümdardý.[559]
Bireylerin istihlafý için, ayrýca imâm[560] ve melik [561] sözcükleri de kullanýlýr.
Kur'an-ý Kerim'deki halîfe kavramý, yalnýzca Hz Davud için siyasi bir içerikle kullanýlmýþtýr. Devlet ve topluluklarýn istihlafý ise, ancak siyasi iktidar ve nesil deðiþikliði çerçevesinde siyasi-sosyal bir anlam kazanýr. Ýslam siyasi yazýnýnda halîfe sözcüðü, bu kavramlarla baðlantýlý olarak terimleþmiþtir.[562][540] Râgýb el-Ýsfahâni. age, 223.
[541] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 130.
[542] Bakara, 2/30.
[543] Ethem Ruhi Fýglalý, "Egemenlik Kimindir?", Türkiye Günlüðü, 45 (1997), 24.
[544] Zuhruf, 43/60.
[545] En'am, 6/165.
[546] Fâtýr, 35/39.
[547] Neml, 27/62. Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 130-132.
[548] Yunus, 10/73. Aynca bkz. A'raf, 7/59-64.
[549] A'raf, 7/69. Aynca bkz. A'raf, 7/65-72.
[550] Hûd, 11/56-57. Aynca bkz. Hûd, 11/58-61.
[551] A'raf, 7/74.
[552] A'raf, 7/75-79.
[553] A’raf, 7/75-79.
[554] A'raf, 7/130-137.
[555] En'am, 6/133-134.
[556] Nûr, 24/55-57.
[557] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 132-134.
[558] Sâd, 38/26.
[559] Bkz. Bakara, 2/246-250.
[560] Bakara, 2/124.
[561] Maide, 5/20.
[562] Vecdi Akyüz, Kur’an’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yayýnlarý: 134-135.