Büyük Osmanlý Tarihi
Pages: 1
Masonluk ve farmasonluk cemiyeti By: sidretül münteha Date: 29 Mart 2011, 16:18:08
Masonluk Ve Farmasonluk Cemiyeti



Ýslamcý bir yayýn politikasý olan Beyan ül Hakk gazetesinin yukarýdaki görüþleri hakikati pek güzel ortaya sermektedir. Siyonizm Ýle farmasonluðun ayrý ayrý hususlar olmayýp birbi­rinin mütemmimi olduðundan bu hususda uzun uzun müna­kaþa kapýsý açmayýb bir kaç sözle iktifa edeceðim. Farma­sonluk ile siyonistlik ve bunlar gibi cemiyetlerin kurulmasý birer gizli maksadlarýnýn gerçekleþmesi içindir. En eski ve in­sanlarý aldatýcý cemiyetlerin baþýnda farmasonluk geiir. Far­masonluk (mason) duvar yapýcýsý mânasýna gelir.

Ýþte farmason kardeþlerin, kurup teþekkül ettirdikleri far­mason localarýnýn maksadlarý güya biribirilerine yardým et­mek ve insanlýða hizmet vermek içinmiþ. Mukaddes kitapla­rýn dördünden hiç biri birbibirinize yardým etmeyeceksiniz, demiyor. Ýnsanlar kardeþ deðildir demiyor. Demek oluyor ki Ýlâhi emir ve irâde kâinatta mevcudinsanlarýn kardeþ ve birbirlerine yardýmla mükellefdirler diyerek ayrýca vazifelendir­miþ oluyor.

Bu bakýmdan dört kitabdan birine baðlanmýþ olan insa­noðlunun bu mason localarýma girmesine lüzum yoktur. Ma­dem ki Cenâb-ý Hakk hz.lerÝ: bizlere biribirÝmize yardýmý emr ettiðine göre insanlara yardýmcý olmak Allanýn emrine uy­mak vâzifemizdir. Ne var ki insanoðlu Cenab-ý Allah'ýn bu emrine uymak yerine, þunun bunun yazmýþ olduðu prog­rama uygun olarak hareket ediyor. Bu teþhisi dikkatle yo­rumlamak gerekir. Bu cemiyetin insanlara yardým için kurulmuþ olmayýp, gizli ve özel bir maksada dayanarak kurulduðu görülür. Bu yüzden de insanlar bir þeyin ne olduðunu iyice öðrenmeden dýþ görüntüsüne aldanmamak için tetkiklerini güzelce yapmalý, böyle yapmadan ne bir cemiyete nede bir fýrkaya katýlmamalýdýr.

Hakikat bizim için meçhul Ýse de, Öðrendiðimiz kadarý ile farmasonluðu icad edenlerde dünyayý kandýrýp, bütün dinleri ortadan kaldýrarak dünya'yý ele geçirmek varmak istedik leri maksada ulaþmak, menfaat temin etmek istiyenlerdir ki da­ha sonra ortaya çýkan cemiyetlerde onlardan hayat bulmuþ ve dünyayý bu günkü hâle getirmiþlerdir. Masonluk; elde etti­ðimiz bilgilere göre her ülkedeki terbiye ve seviyei sosyalitesine göre belirlenir. Bizimkilerin bir istibdad zemini üzerinde faaliyet gösterdiklerine bakarsak, meþrutiyeti elde ettikleri güne kadar yapmýþ olduklarý faaliyetlerin içinde yer alan ci­nayetler de maksada ulaþmak için vak'i olduðundan, mak­bul ve memduh kabul edilse bile inkýlabýn peþinden medeni bir þekil almaða onlarý mecbur ederdi. Halbuki bildiðimiz bu reislerin, her fazilete bir sürü günahlar iþleyerek mukabeleyi adet edindiklerinden, farmasonluðun kabul ettiði esaslara dahi ayný lâubalilikle Ýhanet etmekden kendilerini alamamýþ­lardýr.

Þu ileri sürdüðüm görüþlerin esasa pek uygun ve mutabýk olduðu fikrini muhafaza ediyorum. Bu görüþümdeki ýsrarýn takdirini müsbet ve menfi olarak telakkiyi okurlarýma býraký­yorum.

     Masonluk ve siyonistlikden dolayý ittihad ü terakki cemiyetinin kýsa zaman zarfýnda yaptýðý kötülükler ve cinayetler dahi, bu ýsrarla ileri sürdüðüm görüþlerin isabetine yeterli de­lil teþkil eder. Siyonistlere bende olanT bizde ki ittihatçý kardeþler, güya insaniyete muavenet ve yardým edecek olan bu cemiyetlerle, koruyucularý olan Almanya imparatorundan al­dýklarý emirler üzerine ülkemizde yapmadýklarý kötülük ve ci­nayet kalmamýþ ve doðrusu kendilerinden olanlara, mensub olduklarý mason cemiyeti programý üzere muavenet ve yar­dým etmiþlerdir."

Görülüyorki; Ýttahad ü Terakki gizli cemiyetinin inkiþâfý, gizlilik kaidesine, yeminle iþe sarýlmaya, beynelmilel ihanet kuruluþu mason ve siyonist talimatlara uygun olarak ku­rulmasý ve yine bu talimatlar muvacehesinde hareketlerle baþarý(!) gösterdiðini Ýleri süren Mehmed Selahaddin Bey, bi­ze söyleyecek bir þey býrakmayacak tarzda meseleyi sergi­lemiþ bulunuyor. Ýttihad ü Terakki cemiyetinin içindeki çekiþ meler ayrýca kadîmden beri birbirlerine rýzay-ý ilâhiyeye önem vererek tartýþan insanlar, hased ve kýskançlýk girdabý içine düþerek, birbirlerinin kuyusunu kazmaktan, karalamak­tan içtinab etmemiþlerdir.

Nitekim; Mehmed Selahaddin Bey bizlere þunlarý ulaþtýrý­yor: "Ahmet Rýza Bey; onseneden beri kendine rakip gördü­ðü yüksek þahsiyet sahiplerini, çeþitli müfterîyatia (iftira) karalamakmakdan geri durmamýþ olduðu gibi kendiside ül­keye hiç bir fayda saðlamaya muvaffak olamamýþtý. Ahmed Rýza Bey'in uðruna feda edilen hamiyyet sahibi vatansever insanlarýn içinde pek kýymetli zevatýn baþýnda gelen Mizancý Murad Beyefendinin, kadr ve kýymeti takdir olunup, cemiye­tin baþkanlýðýnda tutulsa idi ,plke ve devlet büyük istifadeler te'min eder ve cemiyet de de, kiþiler aklýna gelen fenalýklarý icra edemezdi. Ne çâreki; merhum Murad beyefendi gibi ilim ve irfan sahibi olan hürriyyet seven:

"Bilinmez arifin asrýnda asla kadr-i asan

Muhikki hâkle sencidedir nakd hüner dâim"


Mazmununca hâlî hayatlarýnda takdir olunamayip ebediyyen kaybýndan sonra aramla gelmiþ olduðundan ötedenberi yetersiz ellerde kalan kullarýn iþleri lâyýkiyle yürütüle memiþ memleket felâketden felâkete düþerek bu günkü hâle gelmiþtir." Demek suretiyle ittihatçýlar hakkýnda onara yakýn kimselerle bir arada bulunmuþ bilgilere nail olarak târihe açýklama borcunu ödemiþ bir zat oluyor böylece Abdülhamid hân'ýn þifre kâtibi Mehmed Selahaddýn Bey merhum. Bahse konu ettiði Mizancý Murad Bey'in bahse konu gizli cemiyetin, gizli reisi olarak veya açýða çýktýktan sonra legal baþkaný ola­rak yüksek meziyetlere sahibliðini ileri sürerek bu cemiyetin böyle milletimizi can ve mal kaygýsýna düþürecek oyunlara, milletimizin târih sahnesinden yok olmasýna sebeb olacak ahvale müsaade eylemezdi demek suretiyle bu zat hakkýnda aþaðýdaki satýrlarda þu bilgileri naklediyor: "Murad beyefendi zamanýmýzda eþi ve benzeri az görülmüþ, yazar ve ediplerden biriydi. Mizancý Murad Bey; senelerce umumî târih öðret­menliðinde bulunduðu mektebi mülkiye de yetiþtirdiði tale­benin doðrulayacaðý gibi gayet hamiyyetli, vatansever nâdir bulunan kimselerdendir. Siyasetde; "üstaz-ý Millet" lâkabýna hakkýyla vâsýî olmuþtu. Bu zat son derece ahlâklý, nâzik ve merhametli bir þahsiyetti. Vasýflarým saymak; Murad Bey'in ne kadar muhterem olduðunu ortaya koymak bakýmýndan isabetlidir. Mizancý Mehmed Murad Bey'in kýymetli eserleri­nin bazýlarý þunlardýr: <Taharri-i Ýstikbâl (Geleceði Aramak), Muhtasar ve Mufassal Târih-i Umûmî, Nesl-i Cedid, Mücahe-de-i Milliye, Târih-i Ebu'i Faruk, Hürriyet Vadisinde Bir Pençeiyi Istibdad> vesairedir. Heiede <Tatlý Emeller ve Acý Haki­katlere eseri cidden nâmýný methettirecek eserdendir."

Murad Bey hakkýnda öz bir biigi sunan Mehmed Selahad-din Bey, Ahmed Rýza Bey hakkýnda da bir miktar malumat aktarmakla bizlere ikisi arasýnda bir mukayese imkâný sunu­yor: "Merhum Murad Beyefendi gibi muktedir zevatýn ve vatanperveranýn hayatlarýný ifna eden ve þehid edilmelerine se-beb olan Ahmet Rýza Beyefendi .hakkýndada bir miktar malu­mat vermeði münasip sayarým.Ahmet Rýza Bey, Osmanlý ya­zarlarýndan ve cemi yetinde ilk azalarýndan Dr. Þerafeddin Maðmumi Beyefendinin "Hakikat-ý Hâl" adlý eserinde yazýlý olduðu gibi, Ýngiliz Ali Bey denmekle tanýnmýþ bir zatýn oðlu­dur. Ahmet Rýza Bey'in tahsil derecesine gelince annesi Nemçe (Avusturya)li bir kadýn olup, onun terbiyesi altýnda büyümüþ ve annesinden terbiye-i Osmaniye alamadýðý gibi, vatanýna vede milletine karþý bir muhabbet baðlýlýðý hisset meye yarayacak dersler alamamýþtýr. Avrupa mekteplerinde de yedi-sekiz sene kadar bulunmuþtur. Pâris'de ziraat ilimleri tahsil eden Ahmet Rýza bey, bir müddet Bursa idadisi ve zira­at mektebi öðretmenliði ve müdürlüðü görevinde bulunmuþ­tu. Meþrutiyet ve hürriyet sever kimselerden olan A.Rýza Bey Bursa'da kaldýðý dönemde orada yayýmlanmakta olan edebî dergilerden "Fevaid" ve "Nilüfer" adlý olanlara gerek nesir gerekse nazým olmak üzere makale ve manzumeler yazýp neþ rine teþebbüse geçerdi. Resmî ve dini bayramlarda Sul­tan 2. Abdülhamid hân'ýn medhini yapan manzumeler yazar­dý. Ancak yazdýðý bu manzumelerden menfaat temin edeme­yen A.Rýza Bey, Paris'e geçip oralardan buraya yazý yazma hususuna karar verir. Çok kýsa zaman sonunda Bursa'yý ter-Gederek, Paris'e savuþur. Tabii Paris'e gidiþini ilmini ve tahsi­lini arttýrmak bahanesini ileri sürermiþ. Halbuki "Hakikat-i Hâl" risalesinden aynen naklini uygun gördüðümüz aþaðýda­ki beyanatta: <Pâris'de yaþadýðý müddetçe, ne tahsili yaptý-9" herkesçe meçhul ve ilmî ziraat öðrenmiþ bulunduðu ken­elerinin söyledi ði bir þeydir. Kendisi hiç bir ilmin hiç bir þubesinin ve fünununun vâkýfý deðildir. Ayrýca malumatfuruþ­luk derecesinde genel malumatdan da mahrumdur. Riyaziye ve ulûm-u tabiyyenin de kayikine deðil, baþlangýcýna dâir bir sohbet açýlsa, çok büyük bir cehalet sergiler. Osmanlý top­raklarýnýn tarihi ve coðrafi durumu hakkýn da, iþlerin yapýl­masý hususu hiç aklýndan geçmemiþtir. Türkçeyi herkes ka­dar yazar ve okur. Almancayý biraz anlar. Pederlerinin laka­býnýn lisaný olan ingilizceden bir tek kelime bile bilmez. Fransýzcasi da, ikameti kadar çok deðildir. Yazýlarýný baþka­sýnýn tashihinden geçirmeden baskýya vermez. Pâris'de A.Rýza bey'in üzerinde kalan, pozitivizm felsefesidir. Ömrü­nü atalet ve tenbellik içinde geçirenler gibi zavallý Ahmet Rý­za Bey'de bilemedi ki anlamadýðý pozitivist salonlarýnda sa­kal uzatmýþ beyhude Ömür geçirmiþtir. Bilemediði, anlama­dýðý diyorum; çünkü felsefe, zübdei ulûm (ilmin Özeti) ve hülasai fünûn (fenni özet) demek olup, ilimde ve fenlerde bilgi sahibi olanlarýn meþgul ve istifade edeceði hikmet dersleridir. Yoksa baþlangýcýný bilemeyecek kadar ilmî ser­mayesi olmayan züðürtlükle, felsefe anlaþýlmaz. Bir muarn-ma, karýþýk bir düstur, içinden çýkýlmaz bir bataktýr. Rýza Beyefendi tahsil derecelerini ve iktidarýný göstermiþ oldu­ðundan daha fazla bir þey söylemeðe lüzum yoktur. Ýttihat ve terakki cemiyetinin medeni ulemasýndan olan Ahmet Rý­za Efendi bu derece cahil olduðunu meclis-i mebusan baþ­kanlýðý ve azalýðý esnasýnda da isbat etti. Ahmet Rýza Bey'de var olan bir meziyet, kibir ve gurur ile kin vede ga­razdýr. Yukarýda izah edildiði gibi Ýstanbul'da hürriyet taraf­tarlarý tarafýndan kurulan ittihat ve terakki cemiyeti baþlan-gýçda zulümlere son vermek, Osmanlý kavmi necibinin muhtaç ve müstahak olduðu hürriyet ve adaleti taleb ve devlet ile ahali arasýnda kesintilere maruz kalan muhabbet ve rabýtayý yenilemek vede kuvvetlendirmeye çalýþmaktý. Vatanperverane, hamiyyetkârane olmak üzere millet iþlerini birleþerek ve gayretle yerine getirmeye davet idi. O zaman bu niyetlerle kurulan cemiyete, namuslu kimselerin ve ikti­dar sahiplerinin bir çoðu katýldýðý gibi þahsýndan ve nefsin­den baþka bir düþüncesi olmayan, devlet ve milletine karþý muhabbet hisleri beslemeyen bazý habis hâinler, vatanse­verlik ve maskesi altýnda bu cemiyete tabiatýyla girmiþlerdi. Ýþte erbab-ý vicdan ve haysiyyetliler yanýna kendilerini kata­rak ve böylece muvaffak olan bu hâin habisler âleme kendi­lerini vatanperver göstermeye baþlamýþlardýr. Ýþte bu Ah­met Rýza Beyde kendini bu kisvede gösterenler arasýnda it­tihat ve terakki cemiyetine girenlerden biridir. Genç münte-sipler, bu gurur abidesi Ahmet Rýza Beyi yükseK makamla­ra çýkardýlar. Ancak bir müddet sonra da ne mal olduðunu anladýlar. Fakat bu seferde düþmanlarýný sevindirmemek için uzun müddet Rýza Bey'in kötü davranýþlarýný Örtmek gayretinden geri durmadýlar. Ahmet Rýza Beyefendi hare-ket-i akliye ve cahiliyesiyle, her geçen gün kötülüklerini zi-yadeleþtirmiþ, þiddetlendirmiþ, avrupadaki cemiyetin baðlýsý ferdlere reva gördüðü hakaretler ve çevirdiði dolaplar ve mefsedet kalmamýþtý. Cemiyetin üyelerinin tamamýný gü-cendirmiþti. Merhum Murad Bey, bu adamýn deðiþtirilmesini saðlamak üzere vazifeli kýlýnmýþtý. Ancak; bütün çalýþmalar vede gayretler boþa giderek A.Rýza Beyde bir salâh görül­memiþti. Bunun üzerine cemiyet Ahmet Rýza Beyin son yaptýðý kabahat ve cinayeti ortaya koymuþ ve cemiyetle alakasýný kesebilmiþdi. Cemiyetten uzaklaþtýrýlýp, ihraç edilin Ahmet Rýza Bey, süt dökmüþ kediye dönerek cemiyetin kararýný ne protesto edebilmek nede masumluðunu ispat etmek için dava açmaya cesaret bulabildi. Çünkü kendisi de kabahatinin farkýnda idi. Bunlar; bu noktaya geldikten sonra artýk ne Ahmet Rýza Bey ne de arkadaþlarý üfke üze­rinde oynayacak baþka oyunlarý kalmadýðýndan ses etmek­ten mahrum kalmayý seçip, bundan sonra olsun, felâkete sürükledikleri memleketin üstünden ellerini çekmeleri icâb eder. Ýttihat ve terakki cemiyetinin kuruluþu esnasýnda, Ah­met Rýza gibi kimseler ile on seneden beri bu cemiyete katýlan haydut çetesi azalarýný andýrýr kimseler bu cemiyette barýnmaya imkân bulamasalardý belki bugün bahsekonu ce­miyetten hiç kimsenin þikâyeti olmazdý. Ýþin garib tarafý þu-rasidýr, ki Ahmet Rýza Beyde, bu kadar cahil ve ahmak ol­masýna raðmen on seneden bu tarafa iktidarýn içinde, haya­tiyetini devam ettirmiþtir. Buna akýl sýr erdirmek güçse de doðrusu bu þahsýn talihi demek kabildir.> 1890'da Ýttihad ü Terakkiye vücud veren Þerafeddin Maðmumi böyle bir mu­kayese ile kanaatini târihe aksettiriyor.



radyobeyan