Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Veysel Karani By: armi Date: 29 Mayýs 2009, 22:02:25
Peygamber efendimiz zamânýnda yaþamýþ büyük velî. Ýsmi Üveys bin Âmir el-Karnî'dir. Yemen’in Karn köyünde doðdu. Doðum târihi bilinmemektedir. 657 (H.37) târihinde þehîd edildi. Peygamber efendimizin saðlýðýnda müslüman oldu. Fakat görmediði için Sahâbî olamadý. Peygamber efendimiz zamânýnda Medîne’ye gelmedi. Tâbiînin büyüklerinden olduðu hadîs-i þerîfte bildirildi. Hazret-i Ömer’in halîfeliði sýrasýnda Medîne’ye geldi. Çok alâka ve hürmet gördü. Önceleri kendi memleketi Yemen’de yaþadý. Sonra Basra'ya gitti.

Veysel Karânî hazretleri, Yemen’de iken deve güder, geçimini onunla temin ederdi. Geçimi, yaþamasý pek sâdeydi. Hasta, âmâ ve ihtiyar annesinden baþka kimsesi yoktu. Güttüðü develer için belli bir ücret istemez, ne verirlerse kabul ederdi. Fakir olanlardan hiç ücret almazdý. Aldýðýnýn yarýsýný sadaka olarak fakirlere daðýtýr, kalanýný da kendi ihtiyaçlarýna ve annesine harcardý.

Müslüman olduktan sonra bütün ömrü boyunca sevgili Peygamberimizin aþký ile yanýp tutuþtu. Bir an bile Rabbini unutmadý. Kulluðunda o dereceye yükseldi ki, her hâli, her hareketi ve her sözü insanlara ibret ve nasîhat oldu. Kimseden incinmemiþ ve kimseyi incitmemiþtir. Onun en önemli vasfý; Peygamber efendimize olan aþký, ibâdete canla baþla devâmý ve annesine saygýsýdýr. Annesine çok hizmet edip, hayýr duâsýný aldý. Resûlullah efendimizi görmeði çok arzu ediyordu. Defâlarca Peygamber efendimizi görmek için annesinden izin istedi. Annesi, kendisine bakacak kimsesi olmadýðý için izin veremedi.

Peygamber efendimiz; "Üveys-i Karnî, ihsân ve iyilikte Tâbiînin hayýrlýsýdýr.” buyurdu. Resûlullah efendimiz, zaman zaman mübârek yüzünü Yemen tarafýna döndürür ve; “Yemen tarafýndan rahmet rüzgârý estiðini duyuyorum.” buyururdu. “Kýyâmette Allahü teâlâ Üveys sûretinde yetmiþ bin melek yaratýr ve Üveys’i onlarýn arasýnda Arasat’a götürürler. Cennet’e gider ve Allahü teâlânýn dilediði (bildirdiði)nden baþka mahlûk hangisinin Üveys olduðunu bilmez.” “Ümmetimden bir kimse vardýr ki, Rebî’a ve Mudar kabîlelerinin koyunlarý kýllarýnýn adedince kiþiye kýyâmette þefâat edecektir.” buyurdu. Arabistan’da bu iki kabîlenin koyunlarý kadar kimsenin koyunu olmadýðý söylenmiþtir. Eshâb-ý kirâm; “Yâ Resûlallah, bu kimdir?” dediler. Peygamber efendimiz; “Allah’ýn kullarýndan biri.” buyurdu. Biz hepimiz kullarýz, ismi nedir? dediler. “Üveys.” buyurdu. Nerelidir? dediler. “Karnlýdýr.” buyurdu. O sizi gördü mü? dediler. “Baþ gözü ile görmedi.” buyurdu. Hayret, size bu kadar âþýk olsun da, hizmet ve huzûrunuza koþup gelmesin! dediler. “Ýki sebepten: Biri hallerine maðlubdur. Ýkincisi ise benim dînime baðlýlýðýndan dolayýdýr. Ýhtiyar bir annesi vardýr. Îmân etmiþtir. Gözleri görmez, el ve ayaklarý hareket etmez. Üveys gündüzleri deve çobanlýðý yapar, aldýðý ücreti kendisinin ve annesinin nafakasýna harcar.” buyurdu. Biz onu görür müyüz dediler. Hazret-i Ebû Bekr’e; “Sen onu kendi zamânýnda göremezsin.” Ama hazret-i Ömer ve hazret-i Ali’ye; “Siz onu görürsünüz. Sol böðründe ve avucunun içinde bir gümüþ miktarý beyazlýk vardýr. Bu baras hastalýðý beyazlýðý deðildir. Ona varýnca, benim selâmýmý söyleyin ve ümmetime duâ etmesini bildirin.” buyurdu.

Veysel Karânî hazretleri gece-gündüz ibâdet ve tâatle vakit geçirirdi. Kendini halktan gizlerdi. Ýlk zamanlar herkes ona dîvâne gözü ile bakýyordu. Sonradan onun büyüklüðünü anladýlar, çok ikrâm ve hürmet göstermeye baþladýlar. Bunun üzerine, annesinin vefâtýndan sonra Karn köyünden çýkýp Kûfe þehrine gitti.

Peygamber efendimizin vefâtý yaklaþýnca, hýrkanýzý kime verelim? dediler. “Üveys-i Karnî'ye verin.” buyurdu. Resûlullah’ýn vefâtýndan sonra hazret-i Ömer ile hazret-i Ali Kûfe’ye geldiklerinde, Ömer (radýyallahü anh) hutbe esnasýnda; “Ey Necdliler, kalkýnýz!” buyurdu. Kalktýlar. Aranýzda Karn’dan kimse var mýdýr? buyurdu. Evet dediler ve birkaç kiþiyi ona gönderdiler. Hazret-i Ömer, onlardan Üveys’i sordu. Biliyoruz. O, sizin bildiðinizden pek aþaðý bir kimsedir. Dîvânedir, akýlsýzdýr ve insanlardan kaçar bir hâli vardýr, dediler. “Onu arýyorum, nerededir?” buyurdu. Arne vâdisinde develerimize çobanlýk yapmaktadýr, biz de karþýlýðýnda ona akþam yiyeceði veririz, saçý-sakalý karýþýktýr, þehirlere gelmez, kimse ile sohbet etmez, insanlarýn yediðini yemez; üzüntü ve neþe bilmez. Ýnsanlar gülünce, o aðlar; insanlar aðlayýnca o güler dediler. “Onu arýyorum.” buyurdu. Sonra hazret-i Ömer’le hazret-i Ali, onun olduðu yere gittiler. Onu namaz kýlar gördüler. Allahü teâlâ, develerini gütmesi için bir melek vazifelendirmiþti. Namazý bitirip selâm verince, hazret-i Ömer, kalktý ve selâm verdi. Selâmý aldý. Hazret-i Ömer; “Ýsmin nedir?” diye sordu. “Abdullah, yâni Allah’ýn kulu.” dedi. “Hepimiz Allah’ýn kullarýyýz; esas ismin nedir?” diye sordu. “Üveys” dedi. “Sað elini göster.” buyurdu. Gösterdi. Hazret-i Ömer; Peygamber efendimiz size selâm etti. Mübârek hýrkalarýný size gönderip; “Alýp giysin, ümmetime de duâ etsin.” diye vasiyet buyurdu, dedi.

“Yâ Ömer! Ben zayýf, âciz ve günahkâr bir kulum. Dikkat buyur, bu vasiyet baþkasýna âid olmasýn?” deyince; “Hayýr yâ Üveys, aradýðýmýz kimse sensin. Peygamber efendimiz senin eþkâlini ve vasfýný belirtti.” cevâbýný verdi.

Bunun üzerine, Hýrka-i þerîfi hürmetle aldý, öptü, kokladý, yüzüne gözüne sürdü. Sonra; “Siz burada bekleyin.” dedi. Yanlarýndan ayrýldý. Biraz ileride hýrkayý yere býrakýp, yüzünü yere koydu. Cenâb-ý Hakk’a þöyle duâda bulundu:

“Yâ Rabbî! Sevgili Peygamber efendimiz, ben fakir, âciz kuluna hazret-i Ömer ve hazret-i Ali ile Hýrka-i þerîflerini göndermiþ.” dedi. Günahkâr olan bütün müslümanlarýn affý için duâ etti. Bir çok günahkâr müslümanýn affolduðu bildirilince, Hýrka-i þerîfi hürmetle giydi.

Veysel Karânî hazretleri, kendisine hýrka verildikten sonra Yemen’den Kûfe’ye gitti. Kûfe’ye gittikten sonra çok az kimse onu görebildi. Görenlerden biri Harem bin Hayyan’dýr. Harem bin Hayyan anlatýr: "Üveys’in þefâatinin ne derecede olduðunu bildiren hadîsi iþitince, onu görmek istedim. Kûfe’ye gidip, onu aradým. Nihâyet Fýrat Nehri kenarýnda abdest alýrken buldum. Daha önce hakkýnda mâlûmâtým olduðundan onu tanýdým. Selâm verdim. Selâmýmý aldý. Bana baktý. Müsâfeha etmek istedim, elini vermedi. “Allah sana merhamet eylesin, seni baðýþlasýn ey Üveys, nasýlsýn?” dedim. Onu o kadar sevmiþtim, ona o kadar acýmýþtým ki aðladým. Çünkü çok zayýftý. O da aðladý ve; “Allah sana hayýrlý ömür versin, ey Harem bin Hayyan! Nasýlsýn ey kardeþim! Beni sana kim gösterdi?” dedi. Ýsmimi ve babamýn ismini nasýl bildin ve hiç görmeden beni nasýl tanýdýn? dedim. “Her þeyi bilen ve her þeyden haberi olan bana bildirdi. Rûhum senin rûhunu tanýdý. Çünkü müminlerin rûhlarý birbirlerini tanýrlar, birbirlerini görmeseler de!” dedi."

: Veysel Karani By: armi Date: 29 Mayýs 2009, 22:03:18
Resûlullah efendimizden bana bir haber ver, dedim. “Ben onu görmedim, O’nun haberini baþkalarýndan iþittim. Hadîs yolunu kendime açmayý istemem. Muhaddis, müftü veya müzekkir olmayý istemem. Benim meþguliyetim vardýr. Bunlarla uðraþamam.” dedi. Bana bir âyet okuyun. Sizden duyayým dedim. Elimi tuttu. Eûzü besmele okudu ve çok aðladý. Sonra; “Cinleri ve insanlarý beni tanýmalarý, ibâdet etmeleri için yarattým.” (Zâriyât sûresi: 56) “Gökü, yeri ve ikisi arasýndakileri oyun olsun diye yaratmadým.” (Enbiyâ sûresi: 16) meâlindeki âyet-i kerîmeleri okudu. Sonra bir feryad etti. Aklýnýn gittiðini sandým. Sonra; “Ey Hayyân’ýn oðlu, sen buraya niçin geldin?” dedi. Seni tanýmak, seninle sohbet etmek arzusu ile dedim. “Bir kimsenin Allahü teâlâyý tanýdýktan sonra, herhangi bir kimse ile ahbablýk etmek istemesine hiçbir zaman bir mânâ veremem.” dedi. Bana vasiyet, nasihat et dedim. “Yattýðýn zaman ölümü yastýðýnýn altýnda bil. Kalkýnca da karþýnda bulundur. Günahýn küçüklüðüne deðil, onunla âsî olmaklýðýnýn büyüklüðüne bak! Günâhý küçük tutarsan, onu yasak eden Rabbini küçük tutmuþ olursun. Onu büyük tutarsan, Rabbini büyük tutmuþ olursun.” dedi. Nereye yerleþmemi tavsiye edersin? dedim. “Þam’a” dedi. Orada geçim nasýldýr. dedim. “Þüphenin aðýr bastýðý þu kalbe yazýklar olsun, nasihat kabul etmez.” dedi. Bana bir tavsiyede daha bulun? dedim. “Ey Hayyân’ýn oðlu! Baban öldü, Âdem aleyhisselâm, Dâvûd aleyhisselâm, Muhammed Resûlullah öldüler. Halîfesi Ebû Bekir öldü. Kardeþim Ömer öldü. Ah Ömer!.. Ah Ömer!..” dedi. Allah sana rahmet eylesin, hazret-i Ömer ölmemiþtir dedim. “Allahü teâlâ, onun öldüðünü bana bildirdi.” dedi. Salevât okuyup, kýsa bir duâdan sonra þu vasiyeti yaptý: “Ben ve sen, ölülerdeniz. Allah’ýn kitabýný ve onda bildirilen sýrât-ý mustakîmi, doðru yolu elden býrakma ve ölümü bir an unutma! Kavmine ve akrabâna varýnca onlara nasihat et ve Allah’ýn kullarýna öðüt vermekten geri durma. Ehl-i sünnete uymaktan bir adým ayrýlma ki, dînini kayýp edersin de haberin olmaz ve Cehennem’e düþersin.” Birkaç duâ daha etti, sonra; “Git Harem bin Hayyan, bir daha ne sen beni gör, ne de ben seni! Beni duâ ile hatýrla, ben de seni duâ ile anarým. Sen bu taraftan git, ben de þu taraftan gideyim.” dedi. Bir zaman onunla gitmek istedim. Býrakmadý. Gitti, aðlýyordu. Ben de aðladým. Ardýndan baktým durdum. Gözden kayboluncaya, þehre girinceye kadar baktým. Hâlâ ondan bir haber alamadým.

Devamlý ibâdet ve tefekkür hâlindeydi. Devamlý insanlardan uzak yaþar kimseyle görüþmezdi. “Benimle en çok konuþan, hazret-i Ömer ve hazret-i Ali’dir.” demiþtir.

Veysel Karânî hazretleri Mekke’de hac yapýp, Medîne’ye gidince, iþte Resûlullah’ýn türbesi burasýdýr diye kendisine gösterildi. Kendinden geçerek düþüp bayýldý. Ayýlýnca; “Beni buradan götürün. Resûlullah efendimizin medfûn bulunduðu bir beldede benim için yaþamanýn tadý olmaz.” buyurdu.

Rebî’ bin Haysem anlatýr: Üveys'i görmeye gittim. Sabah namazýnda idi. Bitirdi, tesbihlerin sonuna kadar bekleyeyim dedim. Kuþluða kadar kalkmadý. Kalktý kuþluk namazý kýldý. Öðle oldu, öðleyi kýldý. Velhâsýl üç gün namazdan kalkýp, dýþarý çýkmadý. Yemedi, uyumadý. Dördüncü gece ona kulak verdim. Gözüne uyku gelmiþti. Derhal münâcaâta baþladý ve; “Yâ Rabbî, çok uyuyan gözden, çok yiyen karýndan sana sýðýnýrým.” dedi. Bana bu yeter dedim ve hâlini bozmadan kalkýp gittim.

Geceleri hiç uyumazdý. Bir gece; “Bu gece kýyâm gecesidir.” dedi. Diðer gece, “Bu gece rükû gecesidir.” Öbür gece, “Bu gece secde gecesidir.” dedi. Bir geceyi kýyâm, bir geceyi rükû, bir baþka geceyi de secdeyle geçirdi. “Ey Üveys, bu kadar uzun geceyi bir hâlde geçirmeye nasýl katlanýyorsun?” dediklerinde; “Secdede, sabah oluyor da, ben hâlâ bir kere Sübhâne Rabbiyel a’lâ diyemem. Halbuki üç tesbih sünnettir. Bunu yapamamamýn sebebi, meleklerin ibâdetini yapmak istememdir. Buna ise gücüm yetmemektedir.” dedi.

Kendisine, namazda huþû nedir? dediklerinde; “Böðrüne iðne batýrýlsa, namazda duymamaktýr.” dedi. Kendisine nasýlsýn? dediler: “Sabahleyin kalkýp, akþama sað çýkacaðýný bilmeyenin hâli nasýl olur?” dedi. Ýþ nasýldýr? dediler. “Ah, yolun uzaklýðýndan azýksýzlýktan, ah!” dedi.

Birisi Veysel Karânî hazretlerini ziyârete gitti. Ona hitâben; "Ey Allahü teâlânýn sevgili kulu! Bana bir nasîhatta bulun?" dedi. Veysel Karânî hazretleri; “Allahü teâlâyý bilir misin?” Evet bilirim. “Öyle ise, Allahü teâlâdan gayri þeyleri unut. Bu yetiþir.” buyurdu.

Yâ Üveys, bir nasihat daha söyle! “Allahü teâlâ seni bilir mi?” Evet bilir. “Öyle ise, Allah’tan gayrisi seni bilmesin. Allahü teâlânýn bilmesi senin için kâfidir.” dedi.

Veysel Karânî hazretlerini çocuklar bâzan taþa tutardý. O ise çocuklara; “Yavrucaklar mutlaka beni taþa tutmanýz gerekiyorsa, hiç olmazsa küçük taþ atýn da ayaklarýmý kanatýp namaz kýlmakta bana zorluk olmasýn.” derdi.

Veysel Karânî bir defasýnda üç gün üç gece yemek yememiþti. Dördüncü gün sabahý dýþarý çýktý. Yolda bir altýn para gördü. Bir kimseden düþmüþtür deyip, almadý. Açlýðýný gidermeye çalýþýrken, bir koyunun kendisine doðru geldiðini gördü. Koyun, aðzýnda o bir altýnla önünde durdu. Bir kimsenin olabilir deyip, yüzünü çevirdi. Koyun dile gelip; “Ben de, senin kulu olduðun zâtýn kuluyum. Allah’ýn rýzkýný Allah’ýn kulundan al.” dedi. Altýný almak için elini uzatýnca, onu eline býraktý ve koyun kayboldu.

Buyurdu ki:

“Allahü teâlâyý tanýyana hiçbir þey gizli kalmaz.”

“Ey insan bu fâni hayatta Allah korkusunu kalbinden çýkarma! Kurtuluþ çâresi O’na itâattedir.”

“Yüksekliði aradým, tevâzuda buldum. Baþkanlýk aradým, halka nasihatta buldum. Neseb aradým, takvâda buldum. Þeref aradým, kanâatte buldum. Rahatlýk aradým, zühdde buldum. Zenginlik aradým, tevekkülde buldum.”

Veysel Karânî hazretlerine Peygamber efendimiz tarafýndan hediye edilen Hýrka-i þerîf, Van civârýnda Ýrisân Beylerine kadar gelmiþ ve 1618 senesinde, Osmanlý pâdiþâhlarýndan Sultan Ýkinci Osman Hana getirilip hediye edilmiþtir. Sultan Abdülmecîd Han, bu Hýrka-i þerîf için Fâtih civârýnda Hýrka-i Þerîf Câmisini yaptýrmýþtýr. Günümüzde bu hýrka, her sene Ramazan ayýnda camekân içinde halkýn ziyâretine açýk tutulmaktadýr.

KEFEN

Veysel Karânî hazretlerine; “Þuracýkta bir adam var. Otuz senedir, bir mezar kazdý, kefenini giydi, o kabrin baþýnda oturmuþ aðlar, gecesi gündüzü yok” dediler. “Beni oraya götürün.” buyurdu. Veysel Karânî’yi onun yanýna götürdüler. Sararmýþ, zayýflamýþ, kurumuþ, gözleri aðlamaktan çukurlaþmýþ halde idi. “Ey kiþi, bu kabir ve kefen, seni otuz senedir, Allah’dan alýkoydu. Sen Allah’ý düþünecek, zikredecek yerde, hep kefeni ve kabri düþündün.” buyurdu. O kiþi, onun nûruyla o tehlikeyi kendinde gördü. Feryâd ederek o kabre düþüp can verdi.


1) Hilyet-ül-Evliyâ; c.2, s.87
2) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.27
3) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.364
4) Tezkiret-ül-Evliyâ; s.12
5) El-A’lâm; c.2, s.32
6) Tabakât-ý Ýbn-i Sa’d; c.6, s.161
7) Tam Ýlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baský) s.1160
8- Eshâb-ý Kirâm; (6. Baský) s.405
9) Mektûbât-ý Rabbânî; c.1, mektup, 222, 270
10) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.74


radyobeyan