Hace Hasan Attar By: armi Date: 27 Mayýs 2009, 16:27:31
Evliyanýn büyüklerinden. Ýsmi, Hasan bin Alâeddîn Muhammed bin Muhammed Buhârî olup, Hâce Hasan Attâr diye tanýnýr. Silsile-i aliyye büyüklerinden Alâeddîn-i Attâr hazretlerinin oðludur. Anne tarafýndan dedesi, Þâh-ý Nakþibend Behâeddîn-i Buhârî hazretleridir. Buhârâ'da yetiþen Hâce Hasan'ýn doðum târihi tesbit edilememiþtir. 1423 (H.826) senesi Zilhicce ayýnýn onunda kurbân bayramý gecesi Þîrâz'da vefât etti. Daha sonra Buhârâ'nýn Çaðanyân nâhiyesine nakledilerek, babasý Hâce Alâeddîn'in yanýna defnolundu.
Dedesi Þâh-ý Nakþibend hazretleri küçük Hasan'ý çok severdi. Ona husûsî bir sevgisi vardý. Bir gün Hasan Attâr, mezarlýk yanýnda diðer çocuklarla birlikte oynarken, dedesi Behâeddîn-i Buhârî oradan geçiyordu. Hasan Attâr bir buzaðýya binmiþ, diðer çocuklar da onun etrâfýnda koþup, böylece eðlenmekteydiler. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri durup küçük Hasan'a teveccüh etti ve; "Yakýn bir zamanda, bu çocuk bir bineðe biner, þevketli hükümdarlar, atýnýn üzengisini tutarak yanýnda yaya yürür." buyurdu.
Aradan zaman geçti. Hace Hasan Attâr, zâhirî ve bâtýnî ilimlerde yükselerek, âlimlerin ve evliyânýn büyüklerinden oldu. Herkes tarafýndan sevilir, hürmet edilirdi.
Bir zaman Bað-ý zâgân taraflarýna gitmiþti. Orada Mirzâ Þâhruh'u ziyâret etti.Mirzâ, Hâce hazretlerine olan muhabbet ve baðlýlýðýnýn çokluðu sebebiyle kendisine çok ikrâmlarda bulundu ve bir at hediye etti.Koluna bizzat kendisi girip, ata bineceði yere kadar getirdi. Ata bindirdi. Sonra üzengisinden tutarak biraz yürüdü ve uðurladý.
Bu halde giderken, HâceHasan Attâr durup, Buhârâ taraflarýna dönerek dedesinin rûhâniyetine duâ etti ve Allahü teâlâya þükretti. Sonra Sultana, dedesi Hâce Muhammed Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin senelerce önce söylediði sözü anlattý. Onun kerâmetinin gerçekleþtiðini bildirdi. Bu hâli iþiten Sultan ve yanýndakilerin Muhammed Behâeddîn-i Buhârî, HâceHasanAttâr ve diðer evliyâya olan muhabbet ve baðlýlýklarý daha da arttý.
Hâce Hasan Attâr hazretleri, zamânýndaki evliyânýn en büyüklerindendi. Her kim ihlâs ile Allahü teâlânýn rýzâsý için ona talebe olmak niyetiyle gelse, müsâfeha ettiði anda tesirini görürdü. Talebe o anda kendinden geçer, aþka ve dünyâdan soðuma hâline kavuþurdu.
Güzel ahlâkýn bütün kemâlâtýný kendisinde toplamýþ olan Hâce Hasan Attâr, herkese hüsn-i muâmelede bulunur, hiç kimseyi gücendirmezdi. Talebelerinin mânevî terbiye ve yetiþmeleri yükünü aldýðý gibi, onlarýn maddî ihtiyaçlarýný da kendisi karþýlardý. Baþkalarýnýn, hele talebe ve sevdiklerinin sýkýntýda olmalarý, ona daha çok sýkýntý verirdi. Bu sebeple talebelerinden birisi rahatsýzlanýp hasta olduðunda, onun sýhhate kavuþmasý, ondaki hastalýðýn kendisine geçmesi için duâ eder ve sýkýntýyý çekmeye râzý olurdu.
Bir defâsýnda, hacca giderken Þîrâz'a uðramýþtý. Þîrâz'ýn ileri gelenlerinden bir zât da Hâce Hasan'ýn talebelerindendi ve o günlerde çok aðýr hastaydý. Hazret-i Hâce bu talebesini ziyâret etti. Onun, hastalýðýn tesiri ve elemi ile hâlsiz olduðunu görüp, çok üzüldü. Allahü teâlâya duâ edip, bu hastalýðýn talebesinden alýnýp kendisine verilmesini istedi. O ânda, hastada iyileþme ve sýhhat alâmetleri görülmeye baþladý, sonra büsbütün iyileþti. Diðer taraftan Hâce Hasan hazretleri hastalanýp yataklara düþtü. Yola devâm edemeyip, Þîrâz'da kaldý. Bu hastalýktan sonra vefât etti. Daha sonra Buhârâ'nýn Caðanyân nâhiyesine nakledilerek, mübârek babasý Alâeddîn-i Attâr'ýn yanýna defnolundu.
Hâce Hasan Attâr'ýn, Hâce Yûsuf isminde bir oðlu olup, o da âlim ve velî bir zâttý.
Hakk'a Ulaþtýran En Kýsa Yol
Hâce Hasan Attâr hazretleri, babasý ve ayný zamanda hocasý olanAlâeddîn-i Attâr hazretlerinin tasavvuftaki yolunu anlatan bir eser yazmýþtýr. Bu kitapta buyuruyor ki: "Biliniz ki, Alâeddîn-i Attâr'ýn ve onlarýn silsilesi olan mübârek büyüklerimizin yolu Hakk'a ulaþtýran yollar arasýnda en kýsa olanýdýr. Bunlarýn yolunda, dünyâya âit bütün hicâblar, perdeler kaldýrýlmýþtýr. Allahü teâlâ onlar için, mâsivâ denilen, dünyâya âit þeylerin muhabbet ve sevgisini celâl sýfatýyla yakýp kül eder. Bunlar öyle büyüktür ve Allahü teâlânýn öyle yüksek velîleridir ki, baþka yollarda, uzun zamanlarda ve çok zahmetlerle yolun sonunda ele geçen þeyler, bu yolda baþlangýca yerleþtirilmiþtir.
Bu yolda bulunmak arzusunda olanlar, kendisinden bu yolun edeplerini öðrendikleri zâtý çok sevip, ona ve diðer büyüklere karþý her zaman edepli olmalýdýr. Bu yolda ilerlemek için çok gayret etmelidir. Ýlerleme devâm ettikçe, Allahü teâlâdan baþka þeylere alâka ve baðlýlýk azalýr. Bu hâlin meydana gelmesine, yokluk ve kendinden geçme denir. Bu alâka ve baðlýlýðýn azala azala yok olmasý hâlinde de, Allahü teâlâdan baþka hiçbir þeyin sevgisi kalmaz. Ýþte bu hâle de fenâ denir.
Kalbe gelen vesveselerden kurtulmaya çalýþarak tövbe ve istigfâr edip zikre devâm etmelidir. Hiç gaflette bulunmamalýdýr. Bir ân için gaflet gelecek olsa bile, hemen kendini toparlayýp, gafleti gidermelidir. Yolda yürümekte, alýþ-veriþ etmekte, yemekte, içmekte, yatmakta, uyumakta, hep gafleti terkedip, kalbi uyanýk tutmalýdýr. Bu hâller kendiliðinden hâsýl oluncaya kadar böyle uðraþmalý, her iþi Allahü teâlâ için yapmaya gayret etmelidir. Böylece yapýlan her iþ, her hareket, zikr olur ve insan gafletten kurtulur."
1) Reþehât Ayn-ül-Hayât (Arabî); s.75
2) Reþehât-ý Ayn-ül-Hayât (Osmanlýca); s.138
3) Ýslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c.12, s.36
4) El-Hadâikü'l-Verdiyye; s.612