Mektup no 6 By: hafiza aise Date: 15 Mart 2011, 15:49:59
Sýra No: 6
Kendi kendime bir hasbihaldir
[Bu hasbihali Ankara makamatýna iþittirmeyi, ýslahtan sonra sizin tensibinize havale ederim.]
Hâkim, kendisi müddeî olsa, elbette "Kimden kime þekvâ edeyim, ben dahi þaþtým," benim gibi biçarelere dedirtir. Evet, þimdiki vaziyetim hapisten çok ziyade sýkýntýlýdýr. Bir günü, bir ay haps-i münferit kadar beni sýkýyor. Bu gurbet ve ihtiyarlýk ve hastalýk ve yoksulluk ve zafiyetle, kýþýn þiddeti içinde herþeyden men edildim. Bir çocukla bir hastalýklý adamdan baþka kimse ile görüþmem. Zaten ben, tam bir haps-i münferitte yirmi seneden beri azap çekiyorum. Bu halden fazla bana tecrit ve tarassutlarýyla sýkýntý vermek ise, gayretullaha dokunup, bir belâya vesile olmasýndan korkulur. Mahkemede dediðim gibi, nasýl ki dört defa dehþetli zelzeleler, bize zulmen taarruzun ayný zamanýnda gelmesi gibi pek çok vukuat var... Hattâ tahmin ederim ki; benim hukukumu muhafaza ve beni himaye etmek için çok güvendiðim Afyon Adliyesi, Denizli Mahkemesindeki Risale-i Nur hakkýnda müracaatýma bilâkis ehemmiyet vermedi, beni me'yus etti, adliyenin yangýnýna bir vesile oldu ihtimali var.
Ben derim ki: Benim hakkýmda vicdanlý ve insaniyetli olan bu kazanýn hükûmeti, zabýta ve adliyesiyle beraber beni tam himaye etmek, en ehemmiyetli bir vazifesidir. Çünkü, yirmi senelik bütün eserlerimi ve mektuplarýmý üç adliye ve merkez-i hükûmet dokuz ay tetkikten sonra beraatimize ve tahliyemize karar verdi. Fakat, ecnebî menfaati hesabýna ve bu millet ve bu vatanýn pek büyük zararýna çalýþan bir gizli komite, bizim beraatimizi bozmak için, her tarafta, habbeyi kubbe yaparak bir kýsým memurlarý aleyhime evhamlandýrdýlar. Bir maksatlarý, benim sabrým tükensin, artýk yeter dedirtsinler. Zaten onlarýn þimdi benden kýzdýklarýnýn bir sebebi, sükûtumdur, dünyaya karýþmamaktýr. Âdetâ "Niçin karýþmýyorsun? Tâ karýþsýn, maksadýmýz yerine gelsin" diyorlar.
Aleyhime hükûmetin bir kýsým memurlarýný evhamlandýrmakta istimal ettikleri bir iki desiselerini beyan ediyorum.
Derler: "Said'in nüfuzu var. Eserleri hem tesirli, hem kesretlidir. Ona temas eden, ona dost olur. Öyleyse, onu herþeyden tecrid etmek ve ihanet etmekle ve ehemmiyet vermemekle ve herkesi ondan kaçýrmakla ve dostlarýný ürkütmekle nüfuzunu kýrmak lâzýmdýr" diye hükûmeti þaþýrtýr, beni de dehþetli sýkýntýlara sokarlar.
Ben de derim:
Ey bu millet ve vataný seven kardeþler! Evet, o münafýklarýn dedikleri gibi, nüfuz var. Fakat benim deðil, belki Risale-i Nur'undur. Ve o kýrýlmaz; ona iliþtikçe kuvvetleþir. Ve millet ve vatan aleyhinde hiçbir vakit istimal edilmemiþ ve edilmez ve edilemez. Ýki adliye, on sene fasýlayla þiddetli ve hiddetli yirmi senelik evrakýmý tetkikat neticesinde, bir hakikî sebep cezamýza bulmamasý, bu dâvâya cerh edilmez bir þahittir.
Evet, eserler tesirlidir. Fakat, millet ve vatanýn tam menfaatine ve hiçbir zarar dokundurmadan yüz bin adama kuvvetli iman-ý tahkikî dersi vermekle, saadet ve hayat-ý ebediyelerine tam hizmette tesirlidir. Denizli hapishanesinde, kýsmen aðýr ceza ile mahkûm yüzler adam, yalnýz Meyve Risalesiyle gayet uslu ve mütedeyyin suretine girmeleri, hattâ iki-üç adamý öldürenler, onun dersiyle daha tahta bitini de öldürmekten çekinmeleri ve o hapishane müdürünün ikrarýyla, hapishanenin bir terbiye medresesi hükmünü almasý, bu müddeaya reddedilmez bir senettir, bir hüccettir.
Evet, beni herþeyden tecrid etmek, iþkenceli bir azap ve katmerli bir zulümdür ve bu millete gadirli bir hýyanettir.
Çünkü otuz-kýrk sene, hayatýmý bu millet içinde geçirdiðim halde, temasýmdan hiç zarar görmediðine ve bu dindar millet çok muhtaç olduðu kuvve-i mâneviye ve tesellî ve kuvvet-i imaniye menfaatini gördüðüne kat'î bir delili, bu kadar aleyhimde olan þiddetli propagandalara bakmayarak her tarafta Risale-i Nur'a fevkalâde teveccüh ve raðbet göstermeleri, hattâ itiraf ederim, yüz derece haddimden ziyade lâyýk olmadýðým büyük iltifat etmesidir.
Ben iþittim ki, benim iaþeme ve istirahatime buradaki hükûmet müracaat etmiþ, kabul cevabý gelmiþ. Ben bunlarýn insaniyetine teþekkürle beraber, derim:
En ziyade muhtaç olduðum ve hayatýmda en esaslý düstur olan, hürriyetimdir. Asýlsýz evham yüzünden, emsalsiz bir tarzda hürriyetimin kayýtlar ve istibdatlar altýna alýnmasý, beni hayattan cidden usandýrýyor. Deðil hapis ve zindaný, belki kabri bu hale tercih ederim. Fakat, hizmet-i imaniyede ziyade meþakkat ise ziyade sevaba sebep olmasý bana sabýr ve tahammül verir. Madem bu insaniyetli zatlar benim hakkýmda zulmü istemiyorlar, en evvel benim meþru dairedeki hürriyetime dokundurmasýnlar. Ben ekmeksiz yaþarým, hürriyetsiz yaþayamam.
Evet, on dokuz sene bu gurbette yalnýz iki yüz banknot ile, þiddetli bir iktisat ve kuvvetli bir riyazet içinde kendini idare ederek, hürriyetini ve izzet-i ilmiyesini muhafaza için kimseye izhar-ý hâcet etmeyen ve minnet altýna girmeyen ve sadaka ve zekât ve maaþ ve hediyeleri kabul etmeyen bir adam, elbette iaþeden ziyade, adalet içinde hürriyete muhtaçtýr. Evet, emsalsiz bir tazyik altýndayým. Bir-iki cüz'î nümunesini beyan ediyorum.
Birisi: Mahkemece, Risale-i Nur'un ilmî bir müdafaanamesi ve Ankara'nýn yedi makamatýna ve Reisicumhura müdafaatýmla beraber gönderilen ve neticede Ankara ehl-i vukufunun takdiriyle beraatimize bir sebep olan ve hapis arkadaþlarýmýn bana bir yâdigâr ve hatýra olmak üzere güzel yazýlarýyla birkaç nüshasý yazýlan ve elimde bulunan ve Denizli zabýtasý görüp iliþmeyen ve Afyon polishanesinde bir gece ve buranýn zabýtasýnda da açýk olarak bir gece kalan Meyve Risalesi ile Müdafaanameyi, hergün endiþeler içinde, bunlarý da elimden almasýnlar diye saklýyordum. Belki beni taharri edecekler telâþýyla, bu gurbette tanýmadýðým adamlara, bunlarý sakla diyemediðimden çok üzülüyordum.
Ýkincisi: Denizli Mahkemesi hiç iliþmediði ve Eskiþehir Mahkemesi yalnýz birtek kelimesine iliþip, birtek harfle cevabýný alan Ýhtiyarlar Risalesini, Ýstanbullu bir adam, burada, bir adamdan alýp Ýstanbul'a götürmüþ. Her nasýlsa aleyhimdeki bir dinsizin eline geçmiþ. Habbeyi on kubbe yaparak vilâyet zabýtasýný þaþýrtýp, "Kiminle görüþüyor, yanýna kimler gidiyor?" diye beni sýkmaya baþladýlar. Her ne ise... Bunlar gibi çok acý nümuneler var. Fakat en mânâsýzý budur ki: Beni konuþturmamak için, hizmetimde bir çocukla bir hastalýklý adamdan baþka herkesi ürkütüp, benden kaçýrtmalarýdýr.
Ben de derim:
On adamýn benden çekinmeleri yerine, on binler, belki yüz binler Müslüman, Risale-i Nur'un dersine hiçbir mânie ehemmiyet vermeyerek devam ediyorlar. Hem bu memlekette, hem hariç âlem-i Ýslâmda çok kuvvetli hakikatleri ve çok kýymetli faydalarý için tam bir revaçla intiþar eden Risale-i Nur'un binler nüshalarýndan herbiri, benim yerimde, benden mükemmel konuþuyor. Benim susmamla, onlar susmaz ve susturulmazlar.
Hem, madem mahkemece ispat edilmiþ ki, yirmi seneden beri siyasetle alâkamý kestiðim ve hiçbir emâre aksine zuhur etmediði halde, elbette benimle görüþenden tevehhüm etmek pek mânâsýzdýr.