Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Yusuf Bin Esbat By: armi Date: 26 Mayýs 2009, 19:55:06
Velîlerden, hadîs, fýkýh ve kýrâat âlimi. Tebe-i tâbiînin büyüklerindendir. Nesebi, Yûsuf bin Esbât bin Vâsýl eþ-Þeybânî, el-Kûfî'dir. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Haleb ile Antakya arasýnda bir köyde doðdu. Antakya’da yaþadý. 810 (H.195) de vefât etti. 811’de vefât ettiði de rivâyet edilmiþtir.

Âmir bin Þüreyh, Süfyân-ý Sevrî, Yâsîn ez-Zeyyât gibi zâtlardan hadîs-i þerîf rivâyet etti. Kendisinden; Ebü’l-Ahvas, Mahmûd bin Mûsâ, Müseyyib bin Vâhid ve Abdullah bin Habîb el-Antakî gibi âlimler rivâyette bulundular. Hadîs-i þerîf ilminde sika, güvenilir bir zât olup, zamânýnýn en üstünlerindendir.

Haram ve þüphelilerden çok sakýnýr, çok ibâdet ederdi. Kendi hâlinde yaþar, hâlini belli etmezdi. Kalbinde dünyâ sevgisine yer yoktu. Nefsinin isteklerine hiç uymaz, her an Allahü teâlâyý hatýrlardý. Helâlden lokma bulabilirse yer, bulamazsa sabrederdi. “Allahü teâlânýn rýzâsýnýn onda dokuzu helâl rýzýktadýr.” buyururdu. Dokumacýlýk yaparak nafakasýný temin etmeye çalýþýrdý. Dünyâ malýna ve lezzetlerine hiç iltifat etmezdi. Kýrk sene müddetle iki gömlekle idâre etti. Birini yýkar, diðerini giyerdi. Âhiretteki sonsuz nîmetleri terk edip de, dünyânýn geçici, yalancý ve aldatýcý zevklerini tercih edenlerin zavallýlýklarýný, gafletlerini ve yakalandýklarý bu hastalýðýn tehlikesini bildirmek için, hazret-i Ali’nin; “Dünyâ çöplük gibidir. Kim ona tâlib olursa sýkýntýlarýna katlanmaya hazýr olsun.” sözünü sýk sýk tekrâr ederdi. Hastalandýðýnda kendisinin haberi olmadan, sultanýn doktorlarýndan birini çaðýrdýlar. Doktor muâyene edip gideceði zaman, Yûsuf bin Esbât oradakilere sordu: “Doktor muâyene ettiði hastalardan, âdet olarak ne alýr?” Onlar da; “Altýn alýr.” dediler. Bir kese çýkardý ve; “Bunu ona veriniz.” diyerek yanýndakilere uzattý. Baktýlar, kesenin içinde on beþ altýn var. “Bu çok fazladýr.” dediler. Bunun üzerine, “Olsun, ona verin. Böyle yapmaktaki maksadým, fakirlerin, sultandan daha mürüvvetli olduðunu bildirmektir” buyurdu.

Huzeyfet-ül-Mer’aþî’ye yazdýðý bir mektûbunda þöyle nasîhat etti: “Allah’tan korkup takvâ üzere ol. Haramlardan sakýn. Öðrendiðin ilimle amel et. Kendi hâlinle meþgûl olup, her an Allahü teâlâyý hatýrla, ama bu hâlini Allahü teâlâdan baþka kimse bilmesin. Her canlýnýn mutlaka tadacaðý ve kimsenin çâre bulamadýðý ölüme þimdiden hazýrlýklý ol. Çünkü ölüm geldikten sonra artýk âh etmekten, piþman olmakdan baþka bir þey yoktur. Vesselâm.”

Yûsuf bin Esbât hazretlerine sordular: “Zühdün gâyesi nedir?” O da; “Sana ihsân olunan nîmete þýmarmamak, nasîb olmayan þeye de (niye nasîb olmadý) diye üzülmemektir.” buyurdu. “Tevâzuun gâyesi nedir?” diye sordular. “Evinden çýktýðýn zaman karþýlaþtýðýn herkesi kendinden üstün bilmendir” buyurdu.

Bir gün etrafýndaki gençlere; “Ey gençler! Fýrsatý ganimet biliniz. Sizlere hastalýk ve ihtiyarlýk gelmeden önce sýhhatinizin kýymetini biliniz. Allahü teâlânýn ihsâný olan bu zamaný, Allahü teâlâya ibâdette kullanýn. Ben þimdi yaþlandým. Sýhhatim gitti. Onun için namazýmýn rükû ve secdelerini âdâbýna uygun yapamýyorum. Çünkü bunlarý tam yapabilmek için uygun olan gençlik ve sýhhat, artýk benden uzaklaþtý. Namazýnýn rükû ve secdelerini tam yapýp bütün edeblerine riâyet eden kimselere imreniyor, onlar gibi olmak istiyorum.”

“Ben Kur’ân-ý kerîmin hükümlerine uygun amel edemediðim için çok korkuyorum. Hattâ Kur’ân-ý kerîm okurken azâb âyetlerine gelince korkum o kadar artýyor ki, devam edecek hâlim kalmýyor. Bu sebeple her gün yetmiþ kerre tövbe, istigfâr ediyorum” buyurdu.

Kendisine sordular ki: “Hemen ölmeyi arzu eder misin?” cevâbýnda; “Hayýr daha yaþamak isterim. Belki bir gün günahlarýma çok piþman olmak ve sâlih ameller iþleyip iyiler arasýna katýlmak nasîb olur” buyurdu.

Buyurdu ki: “Ýnsanlarýn medhetmelerine, çok övmelerine kavuþmak arzusundan çok sakýnýn. Zîrâ çok tehlikelidir. O, tam uçurumun kenarýdýr. O, ateþle oynamaktýr. Allah korusun bir an gaflet, insaný ebedî saâdetinden mahrûm eder.”

“Az bir þekilde þüpheli þeylerden sakýnmak, çok amel etmekten; az bir tevazû sâhibi olmak, nefsin istemediði bir çok ibâdeti yapmakdan daha sevâbdýr.”

“Zühdün esasý, sýkýntýlara katlanýp, þehvetleri terk etmek ve yenilen lokmanýn helâlden olmasýna dikkat etmektir.”

“Güzel ahlâkýn alâmetleri; arkadaþýnýn söylediðine itiraz etmeyip, kabûl etmek. Kendine ve herkese ve hattâ her mahlûka karþý merhametli ve insaflý olmak. Kimsenin aybýný araþtýrmamak. Baþkasýnda bir kusur görünce, dalgýnlýkla olmuþtur istemiyerek yapmýþtýr diyerek iyiye yormak. Kendisinden özür dileyenlerin özürlerini kabûl etmek. Baþkalarýndan gelen sýkýntý ve eziyetlere sabýr ve tahammül etmek. Baþkalarýnýn kusurlarýný araþtýrmak yerine, kendi kusur ve kabahatlerini düþünüp araþtýrmak, düzeltmeye çalýþmak. Büyük-küçük herkese karþý edebli, tatlý dilli, güler yüzlü olmaktýr.”

“Tövbenin doðru ve makbûl olmasýnýn alâmetleri: Tekrar o günahý iþlemeye sebeb olabilecek kimselerden uzak durmak. Lüzumsuz lâflarý terk etmek. Allahü teâlâyý inkâr edenlerle görüþmemek. Hayr ve sevap yapmak. Ýþlemiþ olduðu günahtan dolayý çok piþmân olup yaptýðý tövbeyi bozmamak. Ýþlediði günahta kul hakký varsa, hak sâhibine iâde etmek. Allahü teâlâ için olmayan her þeyi kalbinden çýkarmaktýr.”

“Sabýrlý olmak isteyen kimse; öfkesini yenmeli, kalbinde Allahü teâlâdan baþka bir þeye yakýnlýðýn olmamasý için çalýþmalý. Bir musîbet veya sýkýntý geldiði zaman, inleyip sýzlamamalý. Ýbâdetleri “Güzel yapabiliyorum” düþüncesinden uzak olup, amellerini kusurlu bilmeye devâm etmeli, farzlarý ve vâcibleri yapmakta tembellik yapmayýp, en güzel þekilde yapmaya çalýþmalý, yapýlan bütün iþlerin dîne uygun olmasýna gayret etmeli ve önceden yapýlan hatâ ve zararlarý telâfi etmek için uðraþmalýdýr.”

“Hayâ sâhibi olmanýn alâmetlerinden bâzýlarý þunlardýr: Gönlü kýrýk ve mahzûn olarak Allahü teâlâya kavuþacak, O’na hesab verecek olmanýn büyüklüðünü düþünmelidir. Hiçbir zaman düþünmeden konuþmamalý, sonunda mahcûb olacaðý iþleri yapmaktan çok sakýnmalýdýr. Bütün âzâlarýný, Ýslâmiyyete uygun olmayan her hâlden uzak tutmalýdýr. Dünyâ gösteriþini terk etmeli, bunlarýn yaldýzlý, yalancý ve geçici zevkleri, Allahü teâlânýn rýzâsýný unutup, sonsuz saâdetden mahrum kalmaða sebeb olmamalýdýr. Mezarlýðý ve ölümü çok hatýrlamalý, ölümün bir gün mutlakâ kendisine de geleceðini hiç unutmamalýdýr. Her an ölüme hazýr olmalýdýr.”

“Allahü teâlânýn dostlarýna þu üç þey verilmiþtir. Bunlar halâvet (yumuþaklýk ve tatlýlýk), mehâbet (büyüklük, heybet) ve muhabbet (sevgi, iyilik, güzellik)tir.”

“Alçak gönüllü olmanýn alâmetleri þunlardýr: Söyleyen kim olursa olsun, hak sözü kabûl etmek. Fakir, garib kimselere de yumuþaklýkla muâmele etmek. Rütbe itibâriyle küçük olanlara þefkatli olmak. Kendisine karþý yapýlan hatâ ve kusurlara tahammül edip, öfkelenince sabretmek, her an Allahü teâlâyý hatýrlamak. Zenginlere karþý vekarlý olmak. Cenâb-ý Hak’tan gelen her þeye rýzâ göstermektir.”

“Sâdýk olmanýn alâmetleri: Sözü ile kalbinden geçenlerin ayný olmasý. Söz verdiði gibi hareket etmesi, iþlerini Allahü teâlânýn rýzâsý için yapmasý. Dünyâya düþkün olmayýp, makam, mevki peþinde koþmamasý. Nefsin isteklerini yapmamasý, mühim iþleri hemen yapýp, mühim olmayanlarý sonraya býrakmasý. Âhireti, dünyâya tercih etmesidir.”

“Öyle bir tevekkül sâhibi olmalýdýr ki, Allahü teâlânýn, kendisi için ezelde takdir ettiði þeyden baþka, baþýna hiçbir þeyin gelmeyeceðine gözüyle görür gibi inanmalýdýr.”

“Allahü teâlâya olan muhabbetin alâmetleri: Dünyâda huzurlu olduðu halde, âhireti arzu etmek. Sýhhatli olduðu halde ölümü istemek. Allahü teâlâyý çok anmak, bununla rahatlamak ve bundan zevk almak. Cenâb-ý Hak’tan gelen dertleri ve belâlarý nîmet bilip, bunlara sabretmek, sevinmektir.”

Ona Aðlýyorum

Yûsuf bin Esbât hazretleri buyurdu ki: “Ben Allahü teâlâdan þu üç meziyete sâhib olmayý istiyorum: 1) Vefât ederken hiç param olmasýn, 2) Vefât ederken hiç borcum olmasýn ve 3) Vefât ederken kemiklerimde et kalmasýn.” Ölüm hâlinde iken, kendisini ziyârete gelen hazret-i Huzeyfe-i Mer’aþî, onu çok fazla ýzdýrap içinde göz yaþý döküp inliyor gördü. “Allahü teâlâya kavuþacaksýn. Þimdi aðlayýp inlemek zamâný mýdýr? Niçin kendini üzüyorsun?” dedi. Bunu duyunca; “Ne yapayým. Vallahi ben bu zamana kadar yaptýðým ibâdetleri, tam bir ihlâsla yapabildiðimi zannetmiyor, ibâdetlerimin kabûl olup olmadýðýný da bilemiyorum. Acaba hâlim ne olur? Ona aðlýyorum.” buyurdu. Hazret-i Huzeyfe, Yûsuf bin Esbât hazretlerinin bu sözlerini iþitince; “Þu sâlih zâta bakýn ki amelindeki ihlâsýndan korkuyor. O böyle söylerse bizim hâlimiz nasýl olur?” diyerek istigfâr etti.Vefâtý arzu ettiði gibi oldu. Zayýfladýðýndan derisi kemiðine yapýþmýþ gibiydi.

Ölüme Hazýrlanýn

Yûsuf bin Esbât var ki, Allah adamlarýndan,
Çok fazla korkuyordu, âhiret azâbýndan.

Haramlardan kaçmaya, ederdi fazla gayret,

Gece gündüz Rabbine, yapardý çok ibâdet.

Nefsî arzularýný, getirmezdi yerine,
Hiç iltifat etmezdi, dünyâ lezzetlerine.

Yalnýz iki gömlekle, geçirmiþti ömrünü,
Birini yýkasaydý, giyerdi öbürünü.

Derdi ki: "Âhiretin, sonsuz olan nîmeti,
Yanýnda, bu dünyânýn hiç olur mu kýymeti?

Dünyâ çöplük gibidir, deðmez talep etmeye,
Ýsteyen, derdini de, hazýrlansýn çekmeye."

Birine nasîhatte, buyurdu: "Kork Allah'tan,
Her günahý ateþ bil, hiç ayrýlma takvâdan.

Herkesin tadacaðý, çâre bulamadýðý,
Ölüm için þimdiden, iyi yap hazýrlýðý

Aksi halde üzülür, eyvâh edersin, fakat,
O gün sana kimseden, eriþmez bir menfaat."

Bir gün de nasîhatte, buyurdu ki: "Ey gençler,
Fýrsatý nîmet bilin, bu ömür çabuk geçer.

Bir hastalýk gelmeden, nîmet bilin sýhhati,
Çok yapýn bu gençlikte, ibâdet ve tâati.

Ýstifâde edin ki, bugün gençliðinizden,
Zîrâ yarýn o dahi, gidecek elinizden."

Derdi ki:"Ýyi insan, güler yüzlü olur hep,
Süslemiþtir o kulu, tevâzu ve edep.

O, arkadaþlarýna, aslâ etmez îtirâz,
Ve katiyyen kimsenin, aybýný araþtýrmaz.

Bir kusur görse bile, derhal kapar gözünü,
Özür dileyenlerin, kabul eder özrünü.

Kendi kusurlarýný, düþünür ince ince,
Bunlarýn affý için, tövbe eder gün gece.

Öyle kaplamýþtýr ki, bu günah derdi onu,
Düþünemez gayrinin, ayýp ve kusurunu.

O, devamlý bakarak, hatâ ve kusuruna,
Der ki: "Nasýl çýkarým, ben Hakk'ýn huzûruna?"

"Allah korkusu ile, aðlar inler ve titrer,
Âhiret hesabýný, o kendine dert eder.

Konuþmaktan ziyâde, susar o, daha fazla,

Sonu piþmanlýk olan, iþleri yapmaz aslâ

O, her bir âzâsýný, korur günah yapmaktan,
Zîrâ çok korkmaktadýr, Cehennem'de yanmaktan.

Rabbinin rýzâsýna, uygun yapar her iþi,
Çekinir fiyakadan, terk eder gösteriþi.

Aldanmaz bu dünyânýn, geçici zevklerine,
Zîrâ müþtak olmuþtur, Cennet nîmetlerine.

Ölümü hatýrýndan, çýkarmaz hiçbir zaman,
Ebedî yolculuða, hazýrlanýr durmadan.

O, dünyâda yolcu ve garip kimse gibidir,
Bilir ki dünyâ fâni, âhiret ebedîdir.

Derdi ki: "Ne kadar çok, muhtaç isen Rabbine,
O kadar ibâdet ve kulluk yap kendisine.

Kudreti de ne kadar, çok ise seninkinden,
Sen dahi o kadar çok, kork titre kendisinden.

Ve Rabbin ne kadar çok, yakýnsa sana þâyet,
Sen dahi o nisbette, kendisinden hayâ et."

1) Tezkiret-ül-Evliyâ; s.224
2) Hilyet-ül-Evliyâ; c.8, s.237
3) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.68
4) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.11, s.407
5) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.3, s.4


radyobeyan